KÖSEM SULTAN
Şehir Tiyatroları bu sene 100. yılını kutluyor. Yüzüncü yıl
etkinlikleri henüz tam başlamadı ama tarihin karanlık sayfalarından sahneye bir
ışık yansıdı. Bugün oyuncular yazarın yorumuna yeni yorumlar katarak bizler ile
buluşturdu. Kösem Sultan, gerileme döneminin önemli bir figürüdür. Saray içinde
yaşanan entrikalar ve mücadele geçmişin kavgasını bugüne yansıtmakta ve bugün
ile ilgili mesajları satır alalarında vermektedir.
İki sahne şeklinde karşımıza çıkan Kösem Sultan oyunu, ilk
sahne; ara vermeden önceki son sahne hariç tek ışık, tek ses ve metin okur gibi
konuşmaların içinde seyirciyi kucaklayamadı diye düşündüm. Ya da ben salonun en
arkasında yukarıdan aşağıya bakarken, hava klimasının yetersizliği içinde öyle
düşünmüş olabilirim. Oyunun içine dahil olamadım, beni iten, öteleyen sanki bir
el varmış hissine kapıldım. Gerçi bu duyguya salona ilk girdiğimden itibaren
hissetmeye başladım, çünkü önceden yer ayıranların isimleri koltuklara
iğnelenmiş ve iki çalışan salonun içinde bu isimlerin olduğu sıraları söyleme
çabası içindeydiler. Çabası içindeydiler, çünkü başlarında yüzlerce insan
birikmiş halde sağdan soldan gelen isimleri algılayıp, o isimleri kağıttan bulup,
koltuk numarasını söylemeleri gerek. Kaos ortamında sağa sola, koltuk üzerinde
isimlere bakmaya çalışırken, bir bakmışız oyun zamanı gelmiş. Oyun zamanı
gelmiş ama hala koltuğunu bulamayan ve koltukta iğnelenmiş isimleri yere atıp
oturanların olduğu bir atmosfer içinde oyunun gongu çaldı ve oyun sahne dedi.
Osmanlı döneminin önemli kadın figürlerinden biri olan Kösem
Sultan, sahnede ışıkların altında bize metin okur gibi konuşması ve paşaların,
ağaların kağıttan okur gibi sesleri ile başladı.
Sahne sade ve tek dekor üzerine kurulmuş. Sahneye nerede
olduğumuz hissimizi veren üçgen şeklide dik dikdörtgenler üzerine motiflerin
olduğu hareketli üç parça ile sahne içinde alan kazanılmış ve bana göre iyi
düşünülmüş bir sahne düzeni. Şaşalı, iktidar odası ve sokağı aynı alan içinde
karşılayan bir düzen. Işık aynı noktadan ve aynı güç ile sahneyi aydınlatmada,
ışık sanki sabit kalmış gibidir. Ses oyuncuların doğal sesi ve iç konuşmalar
mikrofon ile verilmiş. -Uzaktan seyrettiğim için oyuncuların mimikleri ve yüz
ifadelerini göremedim.- Ama hissettiğim kadarı ile oyuncular tarihi
kişiliklerin kişiliği altında ezilmiş gibi…
Müzik bana göre başarılı ama seyirciyi oyuna çekecek güçte
ve arada uyarıcı fonksiyonunu sanki yerine getiremiyormuş gibi hissettim, ama
elbette nereden sahneye baktığım çok önemli. Salonun en arkasından, aşağıya
bakarak bu oyunu izledim, izlerken, ‘keşke avcıların kullandığı dürbün elimde olsaydı’
dediğim anlar oldu.
İkinci bölüm ilk bölüme göre daha başarılı ve seyirciyi daha
kucaklar tarzdaydı. Oyun içinde bireyler metin okur gibi konuşmaktan tamamı ile
kurtulmuş, normal ve olması gerektiği gibi seslerini kullanmaya başladılar.
Kostümler oyunun içeriğine uygun ve sahne üzerinde her ayrıntı titizlikle
düşünülmüş olarak gördüm, her bir parça bir şeyi çağrıştırıyor ve bir birini
tamamlıyor…
Kösem Sultan ihtirasları için halkı ve çevresini nasıl
yönlendirdiği, iktidar hırsı ve iktidarın tek elinde toplanması için oğlu
İbrahim’i, torunu öldürmekten geri duramayacağı ve toplumun algısını ve
davranışını dağıttığı hediyeler ve rüşvetler ile yönlendirebileceğini gösteren
bir oyundur. Tarihin dehlizlerinden bugüne bir şeyleri fısıldamaktadır,
anlayana diyeyim…
Tiyatro oyununu nereden izlediğiniz ve baktığınıza göre
algılarınızın nasıl değişeceği konusunda bana bir tecrübe kazandırmış bir günü
yaşatan Şehir Tiyatroları çalışanlarına teşekkür ederim.
100. yaşını kutlayan Şehir Tiyatroları dönemine uygun bir
oyun sahneye koyduğu ve Engin Uludağ gibi değerli bir usta tiyatrocuyu bizim
ile buluşturduğu için ayrıca teşekkür ederim.
İsmail Cem Özkan
Not: Salona giriş ve yer sorunu çok basit bir şekilde
çözümlenebilecek olanaklar varken, neden salonun ana giriş kapısının ve
merdivenlerin orada seyirci karşılanır anlamış değilim. Büyük birikme ve bir
kaos ortamının içinde, salonda koltuklar arasında insanların isim araması ile
havasız salonu daha kasvetli hale getiriyor. Eğer zorunlu ise isimler ve
koltuklar, daha önceden kişilere bilgi verilebilir ve sizlerin yerleriniz
şurasıdır denilebilir. Bu oyunu sadece izleyici değil de yazmak ve yorumlarını
paylaşmak için izleyenler içinde başka bir düzenleme düşünülemez mi? Eskiden tiyatro
eleştirmenleri için, medya çalışanları için bir bölüm olurdu, şimdi isim arama
yüzünden hangi arkadaşa selam verdim, hangisine veremedim kaosu içinde oyuna
konsantre olmaya çalıştım. Bu yaşadıklarım benim kişisel algımın sonucu
olabilir, çünkü o kadar akıllı insanın biz seyirciyi oyundan uzaklaştırmak için
böyle bir yol bulduğunu düşünemem… tiyatro oyuncusu kadar izleyicisinin de iyi
konsantre olması gereken yaşanan bir zaman dilimi olduğunu hep düşünüşümdür. Algıları
sahneye doğru açık olan seyirciyi ancak salonun durumu belirler diye içimden
geçirdiğimi kelimelere döktüm.
KÖSEM SULTAN
Yazan TURAN OFLAZOĞLU
Yöneten ENGİN ULUDAĞ
Sahne Tasarımı RIFKI DEMİRELLİ
Kostüm Tasarımı NİHAL KAPLANGI
Efekt ERSİN AŞAR
Yönetmen Yardımcısı GÜNEŞ HAN
OYUNCULAR
BERK SAMUR, BURAK DAVUTOĞLU, CANER
BİLGİNER, CANER ÇANDARLI, ÇAĞIM DEFNE GÜRMEN ÜSTÜN, DOĞAN
ŞİRİN, ENES MAZAK, ERGÜN IŞILDAR, ERHAN ÖZÇELIK, GÖKSEL
ARSLAN, GÜNEŞ HAN, KAYRA ERKMENKUL, KUTAY
KIRŞEHİRLİOĞLU, MEHMET BULDUK,METİN ÇOBAN, MEVLÜT
DEMİRYAY, MURAT DERYA KILIÇ, MÜGE ÇİÇEK TÜRKOĞLU, MÜNIR
KUTLUĞ , OZAN GÖZEL, ÖMER BARIŞ BAKOVA,ÖZGÜR EFE
ÖZYEŞİLPINAR, SELÇUK YÜKSEL, SERDAR ORÇİN, ŞEBNEM KÖSTEM, TOLGA
YETER, YALÇIN AVŞAR, ZEYNEP ÖZYAĞCILAR
http://www.galatagazete.com/o/index.php/sanat/tyatro/7898-koesem-sultan.html