Çehov, Üç Kız Kardeş
General Prozorov öleli bir yıl olmuştur, ölüm yıl dönümü
aslında en küçük kızının vaftiz günüdür. Evde artık hüzün değil, mutluluk ve
unut havası hakimdir. İrina neşe içinde evin içinde sürekli hareket halindedir,
eskisi gibi olmazsa da küçük bir parti ile evin içine neşe saçılacaktır. Umut
aynı zamanda Moskova’ya dönüş hayalidir. Babasının mesleği gereği geldikleri
şehirden artık ayrılma zamanı geldiğine inanır üç kız kardeş. Üç kız kardeşin
yanında bir de erkek kardeşleri (Andrey Sergeyeviç Prozorov) vardır ve erkek
kardeşleri aşıktır. Bilim insanı olmak istemiş ama meclis üyeliğini tercih
etmiştir. O Moskova hayali kurmadan kendi dünyasındadır. Andrey babsının
beklentisini yerine getirmemiştir, iyi bir eğitim almış olmasına rağmen yaşadıkları
yerde yaşamaktan mutludur. Natalya İvanovna’ya aşıktır. Karşılıklı bir aşk
içinde olduğunu düşünmekteyiz. Fakat işin aslının öyle olmadığını evlilik
sonrasında göreceğiz. Natalya kendi yaşamından kurtulup seçkin bir ailenin
içinde olma hayalindedir ve bu hayali evlilik ile gerçekleşecektir. Egosunun
dış dünya ile (çevresi) çatışması ve aşağılamasına şahitlik edeceğiz.
Oyunun ana teması mutlu olmaktır. Mutlu olmak için çaba sarf
edenler, dış dünyada yaşanan gelişmelerin etkisi ile bir o yandan bu yana doğru
savrulmaktadır. Tarihin kırılma noktalarına göz atarsanız, her kırılma sosyal
ve aile yapısını da kökten etkilemiştir. Alışkanlıklar, düşünce yapısı ve
geleneksel ilişkilerde değişim kaçınılmazdır.
Üç kız kardeş oyununda karakterler yaşamdan cımbız ile
seçilmiş ve sözler felsefi derinliği olan ama yüzeysel sözlermiş gibi algılanan
diyaloglardan oluşmaktadır. Her sözün, her hareketin bir sonraki söze ve
davranışa bir davetiyeyi içinde barındırır. Diyalektik bir bakış açısı ile Rus
toplumunun kırılmasına üç duvarlı olan sahnede şahitlik ederiz.
İvan Romanoviç Çebutıkin kareketeri bir anlamda Çehov
kendisini sahneye taşır, “Allah topunun belasını versin! Benim hala doktor
olduğumu sanıyorlar. Bütün hastalıkları iyileştirmesini bilirmişim. Oysa benim
kesinlikle bir şey bildiğim yok. Bütün bildiklerimi unuttum. (...) Çarşamba
günü ölümüne sebep olduğum şu kadın geldi aklıma. Daha bunun gibi bir sürü şeyi
anımsadım. Kendimden tiksindim, iğrendim… Gittim güzelce çektim kafayı.”
diyecek kadar içtendir. Bir düello öncesi içini saklamadan ortaya serer. Yola
çıkacaktır, belki geri dönmeyecektir ama yapması gereken bir iş vardır, bir
düelloda şahit ve doktorluk yapacaktır. Kendisini bir silüyet olarak görür,
“aslında bizler burada değiliz, bir görüntüyüz, gerçek olduğumuzu kim biliyor”
der. Baron Nikolay Lvoviç Tuzenbah düelledo hayatını kaybeder, ölüm
haberini doktor getirir.
Toplumun dışında, toplumun içinde yaşayan bir ailedir.
Kendilerini yaşadıkları toplumundan ayrı görme eğiliminde olan en az üç dil
bilen kardeşler, o yaşadıkları yere göre çok lükstür ama bilgi geleceğe
aktarılan en önemli şeydir. Kullanmadıkları bilginin aslında geleceğe
bırakacağı bir şeyi yoktur. Yarım yamalak dil bilgisi ile yaşadıkları yerin
yerlilerinden olan Andrey’in eşi Natalya (Nataşa) onlara hükmetmeye ve hatta
küçümsemeye başlamıştır. Bilgilerini bir silah olarak kullanamayan ve
alçakgönüllü olan kız kardeşler, sessizce olayı izlerken, içten içe bir
isyanında ateşini beslemektedir. Hayal kırıklıkları ve yaşamın dayatmaları karşısında
boyun eğiş.
Maşa ortanca kardeştir, Kuligin ile evlidir. Kuligin
öğretmendir, Latince dilini iyi bilmekte ve onlara göre soylu bir aileden
gelmemektedir. Onların yanında kendisini aşağıda görür ve her daim onların
yanında sesi daha aşağıdadır. Maşa bu durumdan şikayetçidir ama eşine bu
şikayetini belirtmez, o kafasında canlandırdığı adam ile evli değildir ve
mutsuzdur. Bir gün babasının arkadaşı onları İrana’nın vaftiz gününde davetsiz
gelmesi ile Maşa’nın yaşamında değişimler olmaya başlamıştır. Chanan Andre
Nikolas onların yaşadığı yere atanmıştır ve bir zamanlar aşık Andre olarak
anıldığını anımsar kız kardeşler. Geçmişten gelen bir umuttur, çünkü o
Moskova’yı temsil etmektedir. Onların doğduğu ve çocukluklarını yaşadıkları
yerdir. Andre kısa zamanda evliliğinin sorunlu olduğu ve mutsuz olduğunu Maşa
ile paylaşır ve onun ile bir gönül serüvenine yelken açarlar. Maşa eşini
aldatmaktadır, umudunu, mutluluğu Andre kollarında bulduğunu düşünür. Bu
durumdan haberi yokmuş gibi davranan öğretmen Kuligin artık müfettiş olmuştur
ama eşini sonsuz bir bağlılıkla ve olduğu gibi sevmektedir. Bu arada özgüveni
gelmiştir, artık kendisini müfettiş olarak ispat etmiştir.
Üç kız kardeşin en büyüğü öğretmendir, mesleğinden haz
etmemesine rağmen işini yapar. Okul müdürü olduktan sonra daha fazla çalışmak
zorunda kalır. Küçük kardeşine analık görevini ve hayatın gerçeklerini anlatır.
Aşk ile evlilik yoktur, kadın görevini yapar evlilikte ve kadınalr görevlerini
yapmak için evlenir der. İrina, aşk olmadan Baron Nikolay ile evliği kabul
eder. Baron daha çok para kazanmak ve çalışmak için askerlik mesleğini bırakır
ve bir madende çalışmak için sivil yaşama geçiş yapar. Vasili Vasiliç
Solyoniy ile arlarında bir sürtüşme olur ve düello kararı alırlar. Evlilik
hayali kuran çiftler birleşemeden bu düello ola hayatları ayrılır. En küçük kız
kardeş, Moskova ve mutlu evlilik hayalide artık hayatta yerini kaybetmiştir. Üç
kız kardeş bir birine daha sıkı sarılmak zorundadır. Toplumsal dönüşüm şehirde
bir isyan için ortam hazırlamış ve şehirde çıkan yangın ile bir çok mahalle
ateş içinde kalmıştır. Prozorov ailesinin kaldığı evde yangın yeridir. Değişim,
hiçbir şeyin dün gibi olmayacağını haykırmaktadır. Askerler şehirden ayrılır ve
şehir artık eskisi gibi dışarından gelenlere açık değildir, tren garı şehrin
son geçici yerleşen askerini de yolcular.
Üç kız kardeş bir birini bir bankın üzerinde sonbahar
yaprakarının üzerinde kucaklarken gülümserler ama neşe yoktur gülüşlerinde ama
hayatın acımasız saçmalarının farkına varmışlardır.
Oyunun genel kurgusunu aslında oyunun başında söylediği
sözde saklı tutar, günümüz bakış açısı içinde pek anlamsız gelebilir hatta
kadın düşmanlığı bile algılanabilir ama Çehov oyun içinde başka bir kahramanına
bunu da söyletir. Zaman olur, bugün yaşadıklarımız ahlak dışı hatta küfür bile
algılanabilir der. “erkekler konuşursa felsefe, kadınlar konuşursa dedikodu
olur “ der… bütün oyun boyunca erkeklerin sözlerinde felsefe ve ince ironi
hep saklıdır ve erkekler arlarında konuşacak söz bulmadıklarında “hadi der
felsefe yapalım!”
Oyunun içeriği konusunda yazı yazınca elbette tiyatro eseri
bitmiş olmaz, tiyatro eseri bir bütündür, bir parçası öne alınarak onu
yargılamak doğru değildir. Üç duvarlı sahnede gerçekleşen oyunu oyun yapan,
ışık, müzik, dekor, yan rollerde oynayan oyuncuların ana oyuncuların oyununu
öne çıkaran davranışlarıdır. Bütün bunların sistemli, düzenli ve bir bütün
olarak hareket etmesini sağlayan yönetmendir.
Mehmet Birkiye büyük bir birikimin sahibidir, bu kadar ağır
ve uzun bir oyunu sahneye koyarken elbette birikimleri ve çağdaş tiyatronun
olanaklarını en sonuna kadar kullanmıştır. Seyirciyi elde tutmak için, uzun
konuşmaların ve hareketin az olduğu alanlarda ışıklar ve müzik ile seyirciye
mesaj vermeyi unutmamıştır. Mehmet Birkiye denilince aklıma Kenter Tiyatrosu
gelir. Usta sanatçılarının yetiştirdiği öğrenciler ve o tiyatro anlayışının
daha da gelişerek bizlere sunumu gelir. Mehmet Birkiye nedense benim kafamda
Kenter’leri canlandırır. Sahnede bir anda Yıldız Kenter bize bakıyor hissine kapılırım.
Şükran Güngör’ün babacan tavrını bir anda Doktor rolü içinde olabileceğini
kafamın içinde görüntüye bırakırım. Müşfik Kenter’i bir aşık! Mehmet Birkiye
birikimlerini bizim ile bu oyun aracılığı ile paylaştığı için teşekkür ederim.
Oyuncular şanslı, onun gibi bir birikim ile çalıştıkları için, biz şanslıyız,
Mehmet Birkiye ile birlikte çalışan bir birinden değerli Tiyatro çalışanları ve
oyuncularını bizim ile buluşturduğu için…
Sahne düzenlemesi ve sahne içinde objelerin hareketi
oyuncuları ve bizi rahatsız etmeden sahne değişimi yapması büyük bir başarı
olarak düşünüyorum. Gökyüzünde asılı olan leylekler yerine acaba V şeklinde
hareket eden ördekler olabilir miydi demeden kendimi alamadım, çünkü diyaloglar
arasında leylek yok!
Müzik konusuna gelince, söylenen parçaların hangi dile ait
olduğu konusunda kafamda hala sorular var, acaba hangi dilden söylendi? Ben
İspanyolca olduğunu düşünüyorum ama Rusça çok iyi direniş parçaları olduğunu
düşünmekteyim… ama bu beni rahatsız etmedi, muhteşem ve çok uyumlu bir müzik
ile oyunun ritmini elinde tuttuğunu düşünüyorum…
Emeği geçen tüm çalışanlara teşekkür ederim…
İsmail Cem Özkan
http://www.galatagazete.com/o/index.php/sanat/tyatro/8008-cehov-uec-kz-karde.html
ÜÇ KIZ KARDEŞ
Yazan : ANTON
ÇEHOV
Çeviren : ATAOL
BEHRAMOĞLU |
Yöneten : MEHMET
BİRKİYE
DEKOR TASARIMI: BEHLÜLDANE
TOR
GİYSİ TASARIMI: ŞİRİN
DAĞTEKİN YENEN
IŞIK TASARIMI: İ.
ÖNDER ARIK
BESTECİ: ÇAĞRI
BEKLEN
KOREOGRAF: ALPASLAN
KARADUMAN
DRAMATURG: M.MELİH
KORUKÇU
YÖNETMEN YARDIMCISI: KUBİLAY
KARSLIOĞLU
ASİSTANLAR:TUĞÇE
ŞARTEKİN KARASU, ZUHAL ACAR
SAHNE AMİRİ: OKTAY
UÇAR
KONDÜVİT: EMRAH
TİRSİ
IŞIK KUMANDA: SEDA
ÖZYURT
SUFLÖZ: ŞEYDA
PEKTOK
OYUNCULAR
AYŞE LEBRİZ BERKEM
VEDA YURTSEVER İPEK
İMER ÖZGÜN
KUBİLAY KARSLIOĞLU
GÜRAY GÖRKEM
ONUR DİKMEN
KAYA AKARSU
SEVAL GÖKÇE
KÜRŞAT ALNIAÇIK
OKDAY KORUNAN
TURAN GÜNAY
GÜMEÇ ALPAY ASLAN
HÜSEYİN SEVİMLİ
HASAN DEMİRCİ
KORO
ZUHAL ACAR
MELEK CEYLAN
OĞUZ İŞÇİ
KÜRŞAT KARAMAN
TUĞÇE AYDIN
AYÇA GENÇ
GÖZDE KISA
SERCAN ŞANLI
SİMGE KONRAT
MERVE KAYAALP
HAKAN YENİ
MÜZİSYENLER
AYÇA SANCAKZADE
ARİ ARİS