13 Aralık 2013 Cuma

Çehov, Üç Kız Kardeş


Çehov, Üç Kız Kardeş

General Prozorov öleli bir yıl olmuştur, ölüm yıl dönümü aslında en küçük kızının vaftiz günüdür. Evde artık hüzün değil, mutluluk ve unut havası hakimdir. İrina neşe içinde evin içinde sürekli hareket halindedir, eskisi gibi olmazsa da küçük bir parti ile evin içine neşe saçılacaktır. Umut aynı zamanda Moskova’ya dönüş hayalidir. Babasının mesleği gereği geldikleri şehirden artık ayrılma zamanı geldiğine inanır üç kız kardeş. Üç kız kardeşin yanında bir de erkek kardeşleri (Andrey Sergeyeviç Prozorov) vardır ve erkek kardeşleri aşıktır. Bilim insanı olmak istemiş ama meclis üyeliğini tercih etmiştir. O Moskova hayali kurmadan kendi dünyasındadır. Andrey babsının beklentisini yerine getirmemiştir, iyi bir eğitim almış olmasına rağmen yaşadıkları yerde yaşamaktan mutludur. Natalya İvanovna’ya aşıktır. Karşılıklı bir aşk içinde olduğunu düşünmekteyiz. Fakat işin aslının öyle olmadığını evlilik sonrasında göreceğiz. Natalya kendi yaşamından kurtulup seçkin bir ailenin içinde olma hayalindedir ve bu hayali evlilik ile gerçekleşecektir. Egosunun dış dünya ile (çevresi) çatışması ve aşağılamasına şahitlik edeceğiz.
Oyunun ana teması mutlu olmaktır. Mutlu olmak için çaba sarf edenler, dış dünyada yaşanan gelişmelerin etkisi ile bir o yandan bu yana doğru savrulmaktadır. Tarihin kırılma noktalarına göz atarsanız, her kırılma sosyal ve aile yapısını da kökten etkilemiştir. Alışkanlıklar, düşünce yapısı ve geleneksel ilişkilerde değişim kaçınılmazdır.
Üç kız kardeş oyununda karakterler yaşamdan cımbız ile seçilmiş ve sözler felsefi derinliği olan ama yüzeysel sözlermiş gibi algılanan diyaloglardan oluşmaktadır. Her sözün, her hareketin bir sonraki söze ve davranışa bir davetiyeyi içinde barındırır. Diyalektik bir bakış açısı ile Rus toplumunun kırılmasına üç duvarlı olan sahnede şahitlik ederiz.
İvan Romanoviç Çebutıkin kareketeri bir anlamda Çehov kendisini sahneye taşır, “Allah topunun belasını versin! Benim hala doktor olduğumu sanıyorlar. Bütün hastalıkları iyileştirmesini bilirmişim. Oysa benim kesinlikle bir şey bildiğim yok. Bütün bildiklerimi unuttum. (...) Çarşamba günü ölümüne sebep olduğum şu kadın geldi aklıma. Daha bunun gibi bir sürü şeyi anımsadım. Kendimden tiksindim, iğrendim… Gittim güzelce çektim kafayı.” diyecek kadar içtendir. Bir düello öncesi içini saklamadan ortaya serer. Yola çıkacaktır, belki geri dönmeyecektir ama yapması gereken bir iş vardır, bir düelloda şahit ve doktorluk yapacaktır. Kendisini bir silüyet olarak görür, “aslında bizler burada değiliz, bir görüntüyüz, gerçek olduğumuzu kim biliyor” der. Baron Nikolay Lvoviç Tuzenbah düelledo hayatını kaybeder, ölüm haberini doktor getirir.
Toplumun dışında, toplumun içinde yaşayan bir ailedir. Kendilerini yaşadıkları toplumundan ayrı görme eğiliminde olan en az üç dil bilen kardeşler, o yaşadıkları yere göre çok lükstür ama bilgi geleceğe aktarılan en önemli şeydir. Kullanmadıkları bilginin aslında geleceğe bırakacağı bir şeyi yoktur. Yarım yamalak dil bilgisi ile yaşadıkları yerin yerlilerinden olan Andrey’in eşi Natalya (Nataşa) onlara hükmetmeye ve hatta küçümsemeye başlamıştır. Bilgilerini bir silah olarak kullanamayan ve alçakgönüllü olan kız kardeşler, sessizce olayı izlerken, içten içe bir isyanında ateşini beslemektedir. Hayal kırıklıkları ve yaşamın dayatmaları karşısında boyun eğiş.
Maşa ortanca kardeştir, Kuligin ile evlidir. Kuligin öğretmendir, Latince dilini iyi bilmekte ve onlara göre soylu bir aileden gelmemektedir. Onların yanında kendisini aşağıda görür ve her daim onların yanında sesi daha aşağıdadır. Maşa bu durumdan şikayetçidir ama eşine bu şikayetini belirtmez, o kafasında canlandırdığı adam ile evli değildir ve mutsuzdur. Bir gün babasının arkadaşı onları İrana’nın vaftiz gününde davetsiz gelmesi ile Maşa’nın yaşamında değişimler olmaya başlamıştır. Chanan Andre Nikolas onların yaşadığı yere atanmıştır ve bir zamanlar aşık Andre olarak anıldığını anımsar kız kardeşler. Geçmişten gelen bir umuttur, çünkü o Moskova’yı temsil etmektedir. Onların doğduğu ve çocukluklarını yaşadıkları yerdir. Andre kısa zamanda evliliğinin sorunlu olduğu ve mutsuz olduğunu Maşa ile paylaşır ve onun ile bir gönül serüvenine yelken açarlar. Maşa eşini aldatmaktadır, umudunu, mutluluğu Andre kollarında bulduğunu düşünür. Bu durumdan haberi yokmuş gibi davranan öğretmen Kuligin artık müfettiş olmuştur ama eşini sonsuz bir bağlılıkla ve olduğu gibi sevmektedir. Bu arada özgüveni gelmiştir, artık kendisini müfettiş olarak ispat etmiştir.
Üç kız kardeşin en büyüğü öğretmendir, mesleğinden haz etmemesine rağmen işini yapar. Okul müdürü olduktan sonra daha fazla çalışmak zorunda kalır. Küçük kardeşine analık görevini ve hayatın gerçeklerini anlatır. Aşk ile evlilik yoktur, kadın görevini yapar evlilikte ve kadınalr görevlerini yapmak için evlenir der. İrina, aşk olmadan Baron Nikolay ile evliği kabul eder. Baron daha çok para kazanmak ve çalışmak için askerlik mesleğini bırakır ve bir madende çalışmak için sivil yaşama geçiş yapar. Vasili Vasiliç Solyoniy ile arlarında bir sürtüşme olur ve düello kararı alırlar. Evlilik hayali kuran çiftler birleşemeden bu düello ola hayatları ayrılır. En küçük kız kardeş, Moskova ve mutlu evlilik hayalide artık hayatta yerini kaybetmiştir. Üç kız kardeş bir birine daha sıkı sarılmak zorundadır. Toplumsal dönüşüm şehirde bir isyan için ortam hazırlamış ve şehirde çıkan yangın ile bir çok mahalle ateş içinde kalmıştır. Prozorov ailesinin kaldığı evde yangın yeridir. Değişim, hiçbir şeyin dün gibi olmayacağını haykırmaktadır. Askerler şehirden ayrılır ve şehir artık eskisi gibi dışarından gelenlere açık değildir, tren garı şehrin son geçici yerleşen askerini de yolcular.
Üç kız kardeş bir birini bir bankın üzerinde sonbahar yaprakarının üzerinde kucaklarken gülümserler ama neşe yoktur gülüşlerinde ama hayatın acımasız saçmalarının farkına varmışlardır.
Oyunun genel kurgusunu aslında oyunun başında söylediği sözde saklı tutar, günümüz bakış açısı içinde pek anlamsız gelebilir hatta kadın düşmanlığı bile algılanabilir ama Çehov oyun içinde başka bir kahramanına bunu da söyletir. Zaman olur, bugün yaşadıklarımız ahlak dışı hatta küfür bile algılanabilir der. “erkekler konuşursa felsefe, kadınlar konuşursa dedikodu olur “ der… bütün oyun boyunca erkeklerin sözlerinde felsefe ve ince ironi hep saklıdır ve erkekler arlarında konuşacak söz bulmadıklarında “hadi der felsefe yapalım!”
Oyunun içeriği konusunda yazı yazınca elbette tiyatro eseri bitmiş olmaz, tiyatro eseri bir bütündür, bir parçası öne alınarak onu yargılamak doğru değildir. Üç duvarlı sahnede gerçekleşen oyunu oyun yapan, ışık, müzik, dekor, yan rollerde oynayan oyuncuların ana oyuncuların oyununu öne çıkaran davranışlarıdır. Bütün bunların sistemli, düzenli ve bir bütün olarak hareket etmesini sağlayan yönetmendir.
Mehmet Birkiye büyük bir birikimin sahibidir, bu kadar ağır ve uzun bir oyunu sahneye koyarken elbette birikimleri ve çağdaş tiyatronun olanaklarını en sonuna kadar kullanmıştır. Seyirciyi elde tutmak için, uzun konuşmaların ve hareketin az olduğu alanlarda ışıklar ve müzik ile seyirciye mesaj vermeyi unutmamıştır. Mehmet Birkiye denilince aklıma Kenter Tiyatrosu gelir. Usta sanatçılarının yetiştirdiği öğrenciler ve o tiyatro anlayışının daha da gelişerek bizlere sunumu gelir. Mehmet Birkiye nedense benim kafamda Kenter’leri canlandırır. Sahnede bir anda Yıldız Kenter bize bakıyor hissine kapılırım. Şükran Güngör’ün babacan tavrını bir anda Doktor rolü içinde olabileceğini kafamın içinde görüntüye bırakırım. Müşfik Kenter’i bir aşık! Mehmet Birkiye birikimlerini bizim ile bu oyun aracılığı ile paylaştığı için teşekkür ederim. Oyuncular şanslı, onun gibi bir birikim ile çalıştıkları için, biz şanslıyız, Mehmet Birkiye ile birlikte çalışan bir birinden değerli Tiyatro çalışanları ve oyuncularını bizim ile buluşturduğu için…
Sahne düzenlemesi ve sahne içinde objelerin hareketi oyuncuları ve bizi rahatsız etmeden sahne değişimi yapması büyük bir başarı olarak düşünüyorum. Gökyüzünde asılı olan leylekler yerine acaba V şeklinde hareket eden ördekler olabilir miydi demeden kendimi alamadım, çünkü diyaloglar arasında leylek yok!
Müzik konusuna gelince, söylenen parçaların hangi dile ait olduğu konusunda kafamda hala sorular var, acaba hangi dilden söylendi? Ben İspanyolca olduğunu düşünüyorum ama Rusça çok iyi direniş parçaları olduğunu düşünmekteyim… ama bu beni rahatsız etmedi, muhteşem ve çok uyumlu bir müzik ile oyunun ritmini elinde tuttuğunu düşünüyorum…
Emeği geçen tüm çalışanlara teşekkür ederim…
İsmail Cem Özkan

http://www.galatagazete.com/o/index.php/sanat/tyatro/8008-cehov-uec-kz-karde.html

ÜÇ KIZ KARDEŞ 
Yazan : ANTON ÇEHOV 
Çeviren : ATAOL BEHRAMOĞLU |
Yöneten : MEHMET BİRKİYE
DEKOR TASARIMI: BEHLÜLDANE TOR
GİYSİ TASARIMI: ŞİRİN DAĞTEKİN YENEN
IŞIK TASARIMI: İ. ÖNDER ARIK
BESTECİ: ÇAĞRI BEKLEN
KOREOGRAF: ALPASLAN KARADUMAN
DRAMATURG: M.MELİH KORUKÇU
YÖNETMEN YARDIMCISI: KUBİLAY KARSLIOĞLU
ASİSTANLAR:TUĞÇE ŞARTEKİN KARASU, ZUHAL ACAR
SAHNE AMİRİ: OKTAY UÇAR
KONDÜVİT: EMRAH TİRSİ
IŞIK KUMANDA: SEDA ÖZYURT
SUFLÖZ: ŞEYDA PEKTOK
OYUNCULAR
AYŞE LEBRİZ BERKEM
VEDA YURTSEVER İPEK
İMER ÖZGÜN
KUBİLAY KARSLIOĞLU
GÜRAY GÖRKEM
ONUR DİKMEN
KAYA AKARSU
SEVAL GÖKÇE
KÜRŞAT ALNIAÇIK
OKDAY KORUNAN
TURAN GÜNAY
GÜMEÇ ALPAY ASLAN
HÜSEYİN SEVİMLİ
HASAN DEMİRCİ
KORO
ZUHAL ACAR
MELEK CEYLAN
OĞUZ İŞÇİ
KÜRŞAT KARAMAN
TUĞÇE AYDIN
AYÇA GENÇ
GÖZDE KISA
SERCAN ŞANLI
SİMGE KONRAT
MERVE KAYAALP
HAKAN YENİ
MÜZİSYENLER
AYÇA SANCAKZADE
ARİ ARİS