27 Eylül 2014 Cumartesi

Eylem güzelim, güzellemesi üzerine…

Eylem güzelim, güzellemesi üzerine… 

“sevgilim eylem güzelim benim 
yitik bir ülkeyi korumaya değil 
yeniden kurulacak bir ülkeyi 
aşkla örmeye benzer devrimci olmak”
Ali Asker

Eylem birliktelikleri güzeldir, ne kadar çok kitlesel olursa eylem o kadar başarı şansı vardır. Fakat son otuz yılda yapılan eylem birlikteliklerine bakıyorum, rejimin ihtiyaçlarına uygun ve ılımlı, radikal, ya da her ne ise İslami örgütleri ve yandaşlarını meşrulaştırma işlevi görmüştür. Bugün dahi solcuların büyük bir bölümü, dinci cemaatler, vakıflar, dernekler… gibi kurumsal yapılar ile kol kola; örneğin polis şiddetini protesto ediyor, işkence vb konularda ortak çalışma yapıyor, projeler üretiyor, bazı vakıfların sağladığı bütçe üzerinden ortak projelerde katılımcı veya destekleyici olarak gözüküyorlar. 
Konu, sağ sol ayırımı yapmaz ama eylem birliktelikleri ve ortak metin hazırlamaya gelince; sağ, sol ayrımı yapıyor, çünkü dinci yapılar işine geldiği zaman imza veriyor ve işkence, polis şiddeti ya da devlet şiddeti konusunda çok yüzlü duruşlarını koruyorlar. Bu durumda sol bir anlamda sağın ya da dinci örgütlerin koltuk değneği olma özelliğini korumuyor mu? 
Solun yok olmasının “en büyük” sebebi; ‘panzer altında kaldık’ söyleminden daha çok bu ilişkilerinde aramalıdır. Solun içinde olduğu ilişkiler kendisini inandırıcı olmaktan uzaklaştırmış, günlük hedefler ve iktidarın gündemine uygun hedefler peşinde koşmuştur. 12 Eylül rejiminin hedeflerini doğru okuyamayan sol, o hedeflere gidiş yolunda; yol açıcı ve zemin hazırlayıcı olarak işlev görmüştür. Bir anlamda mücadele ettiği iktidarın yedek değneği olmuştur. İktidarın yaratmış olduğu rant alanlarından bireysel ya da cemaat ilişkisi içinde faydalanmayı ‘konjonktürel’ olarak daha doğru bulmuştur. Sol, halkın parası diyerek sağ iktidarların halkın parası ile kendi hedefinde projeler üretirken, sol o projelerin camekanında yer almış ve o projelerden arta kalan kırpıntılar ile kendisini mutlu sanal azınlık görme eğilimi içinde olmuştur. Halktan uzak, halk için çalışan sol!
Bu ülkede solcu olmak bir anlamda hep muhalefet kalacağını peşinen kabul etmek anlamındadır. İktidar hedefli ve kitlesel olma yolunda önemli bir çalışma içinde olmak yerine, var olan geleneksel oy ve gelir içinde yaşamayı kabul edip onun gereklerine uygun olarak davranma alışkanlığı olarak kendisini göstermektedir. 
Sol, büyümek ve iktidara gelmek gibi bir hedefi yoktur. O yüzden hep sorunların altına elini koymak yerine, iktidarın yaratmış olduğu fırtınada düşen taşı toprak ile buluşmasını engellemek için elini taşın altına atmak şeklinde olmuştur. Eline düşen taşı da gerektiği gibi kullanamadan elinden çok çabuk düşürüp, iktidarın yarattığı rant alanlarından kendi payını almak için sıraya girmiştir. 
12 Eylül rejim daha doğrusu 24 Ocak kararları sağı da solu da bir hücreye almış, kaynaştırmıştır. Bu kaynaşmadan ortak bir hareket/ değer ortaya çıkmıştır, o da rant peşinde koşmak.
 Değerlerin yerini rant almış ve eski değerleri ranta dönüştürme çabası içinde olmuştur. Bunun en iyi örneğini bugün yandaş medyada kalem oynatanlardır. Onlar sadece bir sonuçtur, o sonucu yaratan düşünce 24 Ocak kararları ve “her koyunun kendi bacağından asılacağına” inançtır! 
Sol, uzun zamandır inandırıcı değildir, inandırıcı olması için bazı şeylerde tutarlı olmaları gereklidir.
Sol, sol içinde çatışmanın da en üst boyutta yaşadığı yıllar yakın tarihimiz içinde ve son otuz yılın karanlık sayfalarında durmaktadır. Devrim için yola çıkanlar, ortada devrimci bir durum ve kitlesel bir konumda olmadıkları halde, dünyayı kendi eksenlerinde algıladıklarından olsa gerek, kendi yarattıkları gerçeklikler içinde etraflarının düşman ile çevrili olduğu, kendilerini bitirmek için her türlü saldırı yaptıkları, en yakını yoldaşı, akrabasının dahi güvenilir olmadığı, aciz ve zayıf yönlerini düşmanın kullanıp kendilerine karşı silah olarak kullanacağını düşüncesi içinde, bir çok sol örgüt, kendi içinde ajan suçlaması adı altında infaz yapmıştır. Bu ölümler başka açıdan da okunabilir, örgüt içi iktidar kavgası. Bu iktidar kavgasının temeli ise Sovyet Devrimi içinde yaşananlardan miras almıştır. Devrim kendi çocuklarını yemiştir, bizde devrim yapmadan kendi çocuklarını yemiştir. Bugün geçmişin o karanlık sayfalarına baktığımızda o ölümlerin aslında boşuna olduğu ve örgüt için daha sıkı ilişkiler ve korkuyu yaymaktan başka işlevi olmadığı çıplak olarak ortadadır. Öldürenlerin hangisi MİT, CIA ajanıdır? Bu ölümlerin temelinde örgütün paradigmasını bulmak zor değildir. “Zamana uygundur, konjonktür onu getirdiği için olmuştur!” bunu da Marks’a dayandırarak söylebiliriz; “tarih öyledir çünkü o şartlar altında başka türlü olması mümkün değildir.” Ama başka türlü olan sol yapılar da o dönemde mevcuttur. Demek ki solun tarihi homojen değil, karmaşıktır, o karmaşa içinde kimin sol’da kimin sağ’da durduğunu tam olarak söyleyemeyiz, çünkü zemin artık Ortadoğu ülkesinin zemini olmuştur, siyasetin zemini çöl kumları ile dolmuştur, sürekli müttefik ve yeni düşman yaratılır, düşmanlar yeni ittifaklar içinde olabilir. 
İç çatışma, bunun sonucu ölümler elbette solun inandırıcılığını ve ne için mücadele ettiği konusunda kafalarda sorular oluşturmuştur. Bu yaşadığımız dönemden daha iyi, daha özgür yaşamayacaksam, kendimi daha rahat ve özgür ifade edemeyeceksem neden sol adına mücadele edeyim ki? 
Sol yeniden inandırıcı olabilmesi, yani kitleselleşebilmesi için; iktidar hedefli, daha özgür bir dünyanın nüvelerini kendi yapısı içinde oluşturan, yoldaşına güvenen, merkezi yapıyı sorgulayan ve gerek gördüğünde onu değiştiren bir yapı oluşturulmalıdır. 
Sol, ölene kadar liderlerin yönettiği bir özgürlük alanı değildir. 
İktidar hangisi olursa olsun benim iyiliğimi düşünüyorsa, orada özgürlük yoktur. Ben kendi sorunlarıma sahip çıkabileceğim, söz, yeki karar mekanizmasında olabildiğim her yapı soldur. Diğer anlamda parası olanın siyaset yaptığı, gücü eline geçirenin gücünü kaybetmemek adına en yakınındakine ajan, provokatör diye sıfatlar taktığı yapılar sağın bir taklidi olmaktan öteye geçmez ve sağın iktidarında her zaman sağın yedek değneği olma özelliğini koruyacaktır. 
Örgütsel yapısını sağın yedek değneği gibi kuranların iktidar hedefi gerçeklikten uzaktır. Tesadüfen çıktıkları iktidarı da ellerinde bulundurabilecek ne birikimleri olur ne de yetenekleri, çünkü onlar bütün yapılarını yedek değnek üzerine kurmuştur!
Sol geçmiş birikimi ile sağlıklı bir şekilde yeniden yüzleşerek, 24 Ocak kararlarının açmış olduğu yıpranmayı ve algı anlayışını ortadan kaldırarak yeniden kendisini var edebilir, aksi halde sol bakış açısını liberal bakış açısı gölgesine alarak yeni bir sol dalganın oluşma ihtimalinin olmadığını yaşadığımız son otuz yıla bakarak söyleyebiliriz. 
Sol liberalizm sağın hizmetindedir, sağı destekler. Solu içten içe parçalara ve solun örgütlenmesi önünde görünmeyen duvarlar ve algılar oluşturur. Öncelikle sol, liberalizm gibi göreceli özgürlüğü savunanların özgürlük anlayışını teşhir etmeli, içinden temizlemedir. 
Yeni bir ülkeyi ancak sol kurabilir, o potansiyel ise geçmişinde yaratmış olduğu gerçek devrimci değerlerindedir. 
İsmail Cem Özkan

24 Eylül 2014 Çarşamba

Politika karmaşıktır!

Politika karmaşıktır!

Politika karmaşıktır, çünkü kimin çıkarı ne zaman nereden eseceği belli olmaz. Bir anda can ciğer, kuzu kavurma ilişkilerin yerini düşmanlık ilişkilerine bırakılabilinir. O yüzden politika kum üzerinde yapılıyorsa kimse yarın nasıl bir tavır içinde olacağını bilemez. Paradigmanın öteki adı politika olmuştur, çünkü çıkar her şey belirlemektedir.
Ortadoğu ülkesi olduğumuz günden bu yana ne sağ ne de solun belli ve sistematik takip edebildiği politika olmuştur, günlük ilişkiler ve iktidarın belirlediği gündem peşinde koşan, gerek olduğunda iktidarın yedek değneği olan, gerek görüldüğünde tam karşısında konumlanan politik çizgi izlenmiştir. Kısaca politika günlük çıkarların belirlediği kısa vadeli bir iş olmuştur, rant üzerinden geçinenlerin yaptığı bir alana kavuşmuştur.
İlkesiz, omurgasız, hedefi kısa tutup cebine daha çok para atma derdinde olanların oluşturmuş olduğu karagöz Hacivat oyununa artık bizler politika demeye başladık. İktidar daha uzun süre iktidarda kalarak hedefine tam varması için olanakların sunulduğu alan olmuştur. İktidarın bıraktığı artıktan beslenenlere ise muhalefetlik görevi verilmiş ve artıklar ile kendi küçük dünyalarının içinde büyük hedefler peşinde koşuyormuş izlenimi verilerek ayakta durmaya çalışmaktalar. 
Politika iç ve dış çizginin iç içe geçtiği bir süreçtir. Ülken iç dinamikleri olduğu gibi dış dinamiklerin çıkarlarına göre belirlendiği bizim gibi ülkelerde politikacı sadece delikten aşağıya bırakılana kadar popüler olabilen bir özne konumundadır. Delikten aşağıya bırakılmak demek, çıkarların o özne ile devam etmeyeceği anlamını taşır ve o özne istediği kadar geri dönme gayretleri içinde olsun, itibarı kaybolanın itibarı iade edilmez, çukurda çürümeye bırakılırken, geçmişte yapılan bir çok karanlık işlerde onun omzuna miras gibi eklenir. 
Ortadoğu politikası İran İslam Devrimi adı verilen aslında devrim olmayan bir sürecin sonucunda oluşturulmuş ve tamamı ile kapitalist sistemin çıkarlarına uygun konumlandırılmış bir politikalar bütünlüğüdür. Bu politikalar bütünlüğü içinde hiçbir zaman iktidar koltuğunu bırakmayacak gibi gözüken diktatörler yeni özneler ile yerleri değiştirmiş ve yeni çatışmaların ortamı hazırlanmıştır. Çatışma içinde kalan ve zamanını hayatta kalma mücadelesi içinde geçiren halkların, gelecek ve olayları bütün görme gibi ihtimalleri yoktur, çünkü ortada en önemli şey; hayatta kalabilme mücadelesi ve düşman olarak gördüğü güçler ile çatışmak ve askeri teknoloji olarak karşısından üstün olma refleksidir. Bütün kazançlarını yeni sermaye birikimi yaratma üstüne değil, var olanı silah satın alma üzerine kurarak, daha da fakirleşmesi ve zaman içinde tehdit konumundan uzaklaşmasıdır. Savaş içinde yaşayan devletlerin savaşma konusunda tecrübeleri arttığına inanç sadece illüzyondur, aslında ağır ağır yok olmakta olduklarını bilemezler. Irak – İran savaşında Irak’ın tamamı ile yok olması buna örnektir. Aynı şekilde Kuveyt!
Uzun süreli çatışma ortamları içten içe çürümenin ve istikrarsızlığın göstergesidir. İstikrarlı ve sistemli olarak yaşam kalitesinin yükselmesi savaş koşullarında olmaz. Olmuş olsaydı Avrupa savaşsız kalabilmek için her türlü arayış içinde olmazdı. 
Politika, savaşın olduğu ya da iç çatışmaların kirli savaş şeklinde devam ettiği koşullarda karmaşıktır, sürekli olarak çıkarlara uygun olacak şekilde gündem değiştirerek halkı aptallaştırma ve apolitik bir ortam hazırlamak için yapılan düzenleme olmazdı. 
Savaşan ülkenin halkı aptallaştırılmış ve sadece yaşama tutunabilmek için her şeyi mubah gören anlayışı meşrulaştırılmıştır. O ülkenin politikacıları birkaç liderin çıkarına uygun olarak belirlendiği, önceden seçilmişleri halka seçtirerek demokrasi varmış izlenimini yaratan illüzyondur ve illüzyon tamamı ile iç dinamiklerin çıkarlarının belirlediği bir şey değildir, kapitalist sistemin ve büyük biraderin çıkarlarına uygun konumlanmasıdır. Bu bir girdaptır ve bu girdaptan çıkış kolay değildir, çünkü sürekli yalan söylenerek doğru ve gerçek kavramı ortadan kaldırılıp, anlamsız tepkileri anlamı gibi algılanmasını sağlanmasıdır. 
Lider, her şeyi bilir ve görür!
Üçüncü dünya ülkelerinde ve savaşan ülkelerde liderler tanrılaştırılır ve o liderlere itibardan daha çok tapınılır. Lider için ölür, öldürür ve gözler önünde söylenen yalana inanılmaz. Çünkü her şey liderin yıpranması olarak algılanır ve gerçek ret edilir. Savaşın olduğu ülkede insanlar bir anlamda hipnoz edilmiştir, etrafında olan olayları görmez, görmek istemez. Savaşın olduğu ülkelerde sürekli yeni din ve yeni peygamberlerin olması tesadüfi değildir. Savaş, sürekli yeni kahramanlar yaratırken, milyonlarca insanın ölmesi ve derelerin kan ile dolmasının üstünü örter. “Bu vatan için kanım feda” derken, hipnoz edilmiş ya da öteki anlamda Hasan Sabbah’ın müridi olurlar. Liderler kaslarını doldururken, fedai kanı ile toprağı sulamakta, eline kan bulaştırarak bir masum vatandaşın kellesini kesmektedir. 
 Biz Ortadoğu ülkesiyiz, yukarıda anlattığım bir çok olumsuz durumu yaşamaktayız. Bu koşullar altında yeni bir savaş çığlığı yükselmekte ve kendi yarattıkları yeni düşmana karşı savaş seferleri yapılacaktır. 
Irak ve Suriye toprakları bir cetvel ile oluşturuldu. Şimdi o cetvel ile çizilen yerlerde halklar ve kadim toplumlar yeni bir karmaşanın ve girdabın içindeler. O halkların gelecek perspektifi yoktur. Bir an topraklarının efendisi iken, ertesi gün köle pazarında satılan bir mal olabiliyorlar. Savaş, yeni efendiler yaratırken, eski efendileri de ve kültürleri de yok etmektedir, hiç yaşanmamış saymaktadır. 
ISİD denen örgüt birden ortaya çıkarılmış, üç ülkenin gayretleri ve çıkarları ile ortaya yeni güç olarak sürülürken, var olan tüm dengeler yeni bir konumlanması istenmiştir. ISİD olayından en çok karlı çıkan ülke kurumları elbette ortadadır. KDP gerekli olan silah ve savaş teknolojisini bu örgütün yaratmış olduğu tehdit ile kavuşmuş… MİT, pazarlık masasında elini daha da güçlendiren ve pazarlık konusu olan oluşumu ortadan kaldırmak veya gücünü zayıflatarak güçlü elini daha da güçlendirmiştir. “Açılım” için var olan pürüzler temizlenme işinde kısa vadeli başarılı olmuştur. Kendi ülkesinde Şii’ler ile başı belada olan ve onlara korkuyu aşılamak için Katar Emirliği kendi koltuğunu güçlendirmiştir. Gerek görürse ISİD militanlarını kendi çıkarı ve iktidarı için Şii’lere karşı kullanabilecek yeni piyonudur. Elbette bütün bunların arkasında ki lojistik ve ideolojik güç ortadadır, saklamıyorlar kendilerini. 
ISİD kontrollü olarak yaratılmış ve kontrol güç olarak ortada olmasına rağmen, birden sanki kontrol dışı ve elinde ağır silahlar olan yapı olarak gösterilmeye başlanmıştır. Elbette bunda enerji politikası ve Ortadoğu’nun yeni konumlandırılması belirli olmuştur. Bu yeni konumda Amerika ve diğer silah üreten ülkeler çıkarlarına uygun şekilde konumlanmış ve içte oluşan krizi yönetmek için bir araç olarak savaşı kullanacaktır. 
Amerika Türkiye el ele IŞİD karşıtı bir askeri operasyona başlamışlar ya da başlayacaklar... Türkiye toprağından gerek görülürse askeri birlikler Suriye ve Irak içine doğru sefer yapacak... Şimdi bu savaşa kimler karşı olacak, kimler sessiz kalacak, kimler karşı gelecek? 
Politika karmaşıktır, bunu karmaşık yapan çıkarlardır.
Bir yanda 7. yüzyılda yaşayan bir örgüt, elinde modern küçük silah ve bıçak. Diğer yanda modern ordular… 
Vatan için savaşmayan iki askeri kanat... 
Yurtseverlik yok, ...
Ölenler ama oranın kadim kültürü ve halkları... 
İki silahlı güç arasında kalan halklar... 
Cephe gerisi Türkiye... 
Cephe gerisinde her iki tarafın silahlı gücü... 
Komplolar, suikastlar, sokak gösterileri, polisin izleyeceği kahramanlar için yürüyüşler... 
Bu savaşta nerede duracaksınız?
Savaşa hayır mı diyeceksiniz?
ISİD gitsin de nasıl giderse gitsin mi diyeceksiniz?
Kürt devleti kuruluyor, birleşik ordu oluyor, bu yüzden göz yumalım mı diyeceksiniz? 
Irak işgalinde olduğu gibi barış diye mi bağıracaksınız?
Merak ediyorum, şimdi duruş noktanız ve bakış açınız nerede, yoksa sizde illüzyona inanıp, her türlü yalana gerçek diye mi bakacaksınız?
Kısaca tekrarlayayım politika karmaşıktır!
İsmail Cem Özkan