20 Kasım 2014 Perşembe

Mukaddes Gezmiş hep oğlu ile yaşayacak!

Mukaddes Gezmiş hep oğlu ile yaşayacak!

Bir oğul var, içeride.
İdama mahkum edilmiş ama meclis henüz onaylamamış.
Bir umut…
Meclis koridorlarında, özel bürolarda görüşmeler, pek umutlu sonuç yok ama umut her daim vardır, çözüm olmalıdır. Çünkü verilen karar hukuki değil siyasidir ve siyasi ihtiyaçlara uygun şekilde mahkemeler karar vermiştir. İşi kısaca siyasilere havale etmiştir, çözüm yeri meclistir.
Gözleri kan bürümüşler ellerini evet diyerek havaya kaldırıyor.
Meclis onayladı.
Mecliste olmayıp gizli evet diyenler oturuma katılmadı.
Bir avuç insan hayır dedi. Ülkenin onurunu bu bir avuç insan kurtarmaya çalıştı ama kurtaramadı, çünkü çoğunluk onursuzca evet diyerek el kaldırmıştı.
İdam günü henüz belli değil, sokağa çıkma yasağı sürüyor.
Sabah, ayaz, henüz gün doğdum demeden bir avukatın kapısı çalar, avukat bilir son yolculuğa şahitlik edecektir.
Karanlık sokakların sessizliğini bir jeep motoru bozar.
Cezaevi kapısı gıcırtıya açılır, bir telaş vardır.
Görevini yapanlar, emir alanlar, görev belleyenler oradadır.
Kapılar açılır, kapanır.
Ses avluda kurulmuş darağacının ağaçlarına vurur.
Üç genç, üç yiğit, yaşlarından büyük olgunlukla sergiledikleri savunma ve halk sevgisi.
Aile sevgisi, ülke sevgisi bütün sevgiler ağaca asılacaktır.
Bir bildiri boyunlarından aşağıya asılacaktır.
Dışarıda, evde ölüm haberini bekleyenler...
O bekleyenler arasında ananeler, babalar ve kardeşler vardır.
Ölüm kaçınılmazdır ama umut sonsuzdur, bir gün daha nefes alması demek sevenlerin rahat nefes alması demektir.
Üç delikanlı, üç devrimci hayattayken işkence gördüler, ölüme giderken son nefesleri de işkence altında olduğunu yıllar sonra öğreniyoruz.
Daha çok işkence çeksinler, acı çeksinler diye ipte sallandırıyorlar.
Kolay ölüm yok diyorlar, o kadar öç alma ve nefret duygusu biriktirmişler ki, acıyı uzatıyorlar.
Aynı acı evde ailenin her ferdi de yaşıyor.
Son nefes verildiğinde bir göz damlası nefes gibi süzülüyor...
Deniz Gezmiş için ve onun yoldaşları için nefes gözyaşına dönüşüyor...
O dönüştürenlerden biri olan Mukaddes Gezmiş (20 Kasım 2014) aramızdan ayrılmış...
Oğlu ile buluşacak…
Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun bir neferi, önderi, yoldaşı Deniz Gezmiş bir 6 Mayıs sabahı aramızdan ayrıldı, ona ilk nefesinde şahitlik eden, son nefesini kendi nefesine katan annesi 20 Kasım günü oğlu ile buluştu...
Güle güle gözyaşını nefese dönüştüren yiğit devrimcinin anası...


İsmail Cem Özkan

16 Kasım 2014 Pazar

Tiyatrolar özelleştirilirken…

Tiyatrolar özelleştirilirken…

Bir kamusal alan özelleştirildiğinde o alan tamamı ile ticari olur ve iş yerlerinde olan verimlilik yasası kar üzerine ve artı değer üzerine kurulur. Devlet eli ile yapılan işlerde önemli olan kar değil, kalitedir. Kaliteli ve düzenli bir hizmet bir süre sonra kalitesini düşüp, yardımcı başka hizmetlere ihtiyaç duyulur hale getirilirse, o alanın devleti küçültme bahanesi ile özelleştirilip ve bu suret ile devletin o alandan elini yok ederek, hizmette kaliteden önce kar olması sağlanır. Kar hizmeti her zaman iyileştirmez, kar amaçlı görüntüsel birkaç değişim hizmetin daha kaliteli olmasını değil, reklam ve ışıltılar altında göz aldanmasından başka bir şey ifade etmez.
Kar temek olan yerde kaliteli ve düzenli hizmet satın almak ancak hizmeti alanın ekonomik durumu ile ilgilidir. Örneğin bir ilaç sanayisi yöneticisi açıkça parası olan ülkelere göre ilaç üretiyoruz, parası olmayanlara daha düşük maliyetli ve etkisi az olan ama aynı ismi taşıyan ilaçları üretip pazarlıyoruz diyebilmektedir. Kısaca parası olana göre hizmet, parası olmayanın o hizmetten yararlanabilmesi için ya borçlanması ya da durumuna razı olup sessizce kabullenmesi ya da isyan etmesi gerekmektedir. Ki isyan bugün ki koşullar altında terör, anarşi olarak sunularak korku aracı olarak kullanılmakta ve isyan etme hakkı olanların isyanı korku ile bastırılmakta ve hukuk düzenlemeleri ile bu hakları ellerinden alınmaktadır.  
Bir biri arkasında devlet tiyatroları ile ilgili haberler gelmeye devam ediyor, kapanacak kara bulutu devlet tiyatroları ve o tiyatrolardan hizmet alanların üzerinde durmaktadır.  Bu kara bulut dağılacağına gün geçtikçe yoğunlaşmakta ve çağdaş tiyatronun ve klasik tiyatronun (yüksek bütçeli ve oyuncu sayısı yüksek olan) sahnelerden uzaklaşması, daha düşük bütçeli ve kar amaçlı oyunların sahnelerde yer alması anlamına gelmektedir. İki kişilik oyunlar, dekor masrafı olmayan, binaların bodrum katlarında ya da çatı katlarında oda tiyatrosu konumuna dönüşen yerlerde oyunların sahnelenmesi o ülkede tiyatronun yaşıyor anlamına gelmez, çünkü müşterinin beğenisine göre (satışa uygun) oyunlar sahneye konarak tiyatronun geçmişi ile onu izlemeye muhtaç olan kitlenin bağını koparmaktır.
Devlet tiyatroları ülkemizin kültürüne katkısı sorgulanamaz, bugün oyuncu konusunda belirli bir kalitede yetişmiş eleman varsa bunun en önemli nedeni devlet tiyatrosunun olmasıdır. Bugün üniversitelerimizde tiyatro bölümlerinin olma sebebidir aynı zamanda. Devlet tiyatroları çölde bir vaha işlevi görmekteydi, vahanın suyunu ortadan kaldırırsanız çöl olması kaçınılmazdır.
Devlet tiyatroları sahneleri tek tek satılıyormuş... Tek tek derken alıştırılıp, “hadi bizde sahne yok, sahnesiz devlet tiyatrosu olmaz” denilerek tüm perdeler bir daha açılmamak üzere kapanabilmesi anlamına gelebilir...
Yaşanan bugünkü kara bulutların temelinde devlet tiyatrosunda çalışanların basiretsiz, sadece kendi ceplerini ve çocuklarını düşünmenin getirmiş olduğu bencil davranışlar olabilir.
Bu kötü gidişte tiyatroya gitmeden maaşını banka hesabında gören ama dizilerde boy göstermekten çekinmeyen oyuncularında emeği olduğunu göz ardı edemeyiz... Ama her ne kadar suçu çalışanlarda ararsanız arayın temel suçlu ne oyuncu ne de çalışandır, çünkü onlara o olanağı veren siyasi irade ve tercihtir.
Siyasi irade gözden çıkarmasaydı tiyatroları, o asalak, bencil olanlara öyle bir ayar verirdi ki, ne dizilerde boy gösterebilir, ne de beyaz perdelerde...
Siyasi irade tercihini kapatma tarafında kullandığı için devlet tiyatroları laçkalaştırıldı, birer adam kayırmaca, emekliliği garantili kurum haline getirildi...
Tiyatrocu arkadaş, devlet tiyatrosu, balesi, operası kapanıyorsa bu laçkalaşmaya ses çıkarmadığın için suçun büyüğü sende!
Örgütlenerek meslektaşına; “kardeşim ne oluyoruz, emeğini koy, ekmeğini hak et” denmedi!
Arkadaş, dost sohbetlerinde tiyatro yönetiminde ya da yönetmen konumunda olan tiyatrocu emekçisi birilerini pohpohladın, birilerine sahnede yer vermedin, bunun suçlusu sensin!
Evet, siyasi irade iradesini saklamadı ama sen onun iradesine körükle gittin...
Bugün, tiyatroma sahip çık diyorsun, elbette seyirci olarak ve hizmete aç biri olarak destek veriyoruz sizin çığlığınıza, fakat var olan sorunları çözmek için, sorununa sahip çıkmak için sen ne yapıyorsun?
Tiyatrolar bu siyasi iradenin tercihi olarak kapanacak gibi, çünkü çölde politika yapanlar, çöl ortamının olması için her türlü saldırıyı gerçekleştirecektir. Bütün kamusal alanları kar gözlüğünden bakıp verimli olmadıkları için kapatmaktalar ya da özelleştirmedeler. Fakat özelleştirme göreceli olarak refah kazandırmış gibi gösterse de gerçek anlamda parası olana parası kadar hizmet sunmaktan başka bir şey değildir.
Kamunun malı kamuda kalmalıdır, kamu hizmetleri kar amaçlı değil, düzenli, sistemli ve devamlı hizmetin kaliteli sunmak için yeninden örgütlenmeli ve yaşatılmalıdır. Laçka edilen, personel sayısı konusunda şişirilen kurumlar siyasi tercih olarak öyle olmuştur, siyasi tercihlerin yaratmış olduğu bu yük, özelleştirmeyi değil, yeninden yapılandırmayı ve yaşatmayı gerektirmektedir.
Sağlık, eğitim, güvenlik özelleştirildikçe fırsat eşitliği ortadan kalkmakta ve hizmet parası olanın parasına göre prensibine dayalı kar amaçlı hale gelir. Bu da yasalarda olmayan cinayetlerin yaygınlaşması demektir.
Bütün insanlar eşit doğar ama nefes aldığı andan itibaren eşitlik ortadan kalkıyorsa isyan etme hakkı ezilenlerin hakkıdır. O hak gezi direnişinde hayat bulmuştur ve meşrudur.
Özelleştirilmeler durdurulmalı, özelleştirilen kamu hizmetleri yeniden kamunun yani halkın olmalıdır.
Her kese eşit hizmet ancak kar amaçlı olmayan hizmettir.

İsmail Cem Özkan