27 Şubat 2015 Cuma

Sylvia

Sylvia

Bale, belli figürlere, adım atışlara dayalı dans ve müzikli gösteri türüdür diye tanımlamışlar. Bale hiç izlemeyenlerin bu satırdan ne anlar bilemiyorum ama sözün hiç kullanılmadığı, söz yerine adımlar ve vücut dilinin muhteşem birlikteliğine müzik şahitlik ediyor ve aynı zamanda yönlendiriyor ya da tersi söz konusu da olabilir. Bütün bunların bileşeni ile oluşurken, sahne ve sahne içinde dekor, kostüm ve ışığında bu muhteşem şölene katkıları ile seyirci ile buluşan bir sanat dalının klasik bir eserine şahitlik ettim.
Klasik bir konu, birden ilk bakışta aşık olanlar, ayrılık ve sonra birleşme. Bu basit ve binlerce yıldır işlenen bir konunun bale ile yeniden anlatılması ve öykü süzgecinin yeniden ele alınıp işlenmesi ile oluşmuş Sylvia.
Yunan efsanesinin güzel perisi Sylvia ile Aminta'nın aşkının anlatıldığı ve 3 perdeden oluşan temsil henüz ilk perdesinde, daha perde açılır açılmaz dekor sizi büyülüyor ve büyülü bir masalın içine davet ediyor.  
Birinci perde - Kutsal Orman
Sahne muhteşem derinlik hissi veren bir orman içinde geçmektedir. Orman içinde ağaçlar birbiri ile kucaklaşmış, her yaprağın altında sanki bir göz olacakları izlemek ister gibidir. Orman içine yansıyan ışık, derinliği daha da güçlendirmiş ve Eros bir köşeden hareketsiz olarak izlemektedir. Ta ki kendisine verilecek göreve kadar sessiz, hareketsiz olarak tanrı sabır ile orada her şeyi görmekte ve hissetmektedir.
Bale, tapınma amaçlı yapılan orman dansı ile başlar. Aminta, tökezleyerek düşer ve ayini bozar. Aminta'nın tutku ile sevdiği Sylvia o sırada aşk tanrısını aldatmak için avcıları ile beraber gelir. Aminta kendini gizlemeye çalışır fakat Sylvia izi fark eder ve okunu Eros’a yöneltir. Aminta tanrıyı korurken kendi yaralanır. O sırada Eros’da Sylvia’yı vurur (Eros'un, aşkı, baştan beri korumayı temsil ettiğini hissediyorsunuz, tek bir ok atma hareketinin bile nasıl bir asaletle yapılabileceğini o anda gözlemliyorsunuz.) ve yaralanır ama bu yaralanma onu etkisiz hale getirmek için yeterli olmuştur. Avcı Orion'un da Aminta'nın baygınlığını kutlarken o sırada Sylvia’yı seyrettiği ortaya çıkar. Sylvia ona doğru dönerken o yine kendini gizler. Bu sıra da Sylvia Aminta'ya karşı yakınlaşmıştır. Avcı kadın kurbanı için hayıflanırken Orion tarafından sürüklenerek kaçırılır. Köylüler Aaminta’nın bedeni çevresinde matem tutarlarken gizlenmiş olan Eros, çobanı canlandırana kadar kendi gerçek kimliğini saklamaz ve Aminta’yı Orion’un yaptıkları konusunda bilgilendirir.
İkinci perde - Orion'un Ada Mağarası
Bir mağara içindeler. Mağara ormanda olduğu gibi içinde derinliği olan, tavanı yüksek ve sadedir. Mağara duvarları içinde koyutluklarda ateş vardır, o ateşler mağaranın içini aydınlattığı hissini vermektedir.
Orion’un Adasında gizlediği esiri Sylvia’yı boşu boşuna şarap ve mücevherlerle ikna etmeye çalışır. Burada bir parantez açarak beni etkileyen bir anıda paylaşmak istiyorum, çünkü doğu müziği eşliğinde elinde küçük zillerle dans ettiği öyle bir sahne var ki,  büyülendim. Sylvia şimdi Aminta'nın yasını tutmaktadır. Göğsünden çıkarılan oku hasretle bağrına basar. Orion oku ondan çaldığında Sylvia Onu esir eden adamı kendinden geçene kadar sarhoş eder. Bu arada okunu ele geçirir ve onun yardımı ile Eros'dan yardım ister. Sylvia'nın çabaları boşa değildir. Eros hemen gelir ve Aminta'nın onu bekleyen görüntüsünün hayalini gösterir. İkisi beraber Sylvia'nın aşkının onu beklediği Diana Tapınağı'na (Artemis) doğru hareket ederler. 
Üçüncü perde - Deniz Kenarındaki Diana Tapınağı
Artemis tapınağı muhteşemdir, sütunlar ve tapınma merkezi sahnenin ortasındadır. Fors özel bir ışık ile aydınlatılmış, meşaleler sütunların başında ortamı gerek gördüğünde aydınlatmaktadır.
Aminta Diana Tapınağı'na biraz sonra Eros la beraber gelecek olan Bacchanal'ı (Şarap Tanrısı) bulmak için gitmiştir. Kavuşmanın verdiği birkaç sevinçli dakikadan sonra Sylvia'yı arayan Orion çıka gelir. O ve Aminta kavga ederler. Sylvia Diana'nın mihrabının arkasına saklanır, Orion onu takip etmeye çalışır. Savaş Tanrısı bu hareketle çileden çıkar Orion'u cezalandırır, Aminta ve Sylvia'nın birlikteliğini de ret eder. Şefkatli Eros Diana'ya bir hayal gösterir. Kendiside bir çoban olan Tanrıça'nın geç aşkı Endymion'u ona hatırlatır. Diana'nın kalbinde bir değişim olur ve kararını geri alır. Aminta ve Sylvia Tanrıların iyi niyeti altında bir araya gelirler. Eros’un etkilediği çift sonuçta her zorluğu yenecek, aşk yine galip gelecektir.
Sylvia balesi dekoruyla, kostümleriyle, müzikleriyle, koreografisiyle bu sezonda izlediğim en iyi temsillerden biriydi.
Koreografının, eğitmenlerinin, dansçılarının, emeği geçen herkesin ellerine, bedenlerine, sahneye ışıkları yansıyan ruhlarına, tükenmeyen enerjilerine sağlık... Alkışınız ve seyirciniz bol olsun!
Sylvia rolünde,  Deniz Kılınç/ Melike Manav, Aminta rolünde Olcay Tunçeli / Melih Mertel, Diana rolünde, Ebru Cansız/ Ebru Mıhçıoğlu  Eros rolünde, Melih Mertel/ Deniz Özaydın ve Orion rolünde Erhan Güzel/ M. Nuri Arkan/Ömer Erenler gibi solist dansçılar başta olmak üzere,  İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin tüm solist dansçılarının da dönüşümlü olarak dans edecekler diye belirtilmiş bana gelen bültende. Bütün sanatçılar alkışı hak ediyor ve gidin, alkışınızı esirgemeyin…
İsmail Cem Özkan


26 Şubat 2015 Perşembe

Yenilerek zafer elde etmek!

Yenilerek zafer elde etmek!

Zafer denen kavram görecelidir, bazı yenilgiler de zafer hanesine yazılır. Yenilmiş orduların ülkeleri genelde yenilgilerini kendi halkalarına zafer olarak anlatır ve yeni bir tarih yazımına girişirler. Eğer kapalı bir toplumsa ve diğer ülkeler ile iletişim yoksa o ülkenin insanları uydurulan bu tarihe inanır ve resmi tarihin yetiştirdiği bireyler yenilgilerini zafer olarak kutlar ve gurur duyarlar.
Resmi tarih bir anlamda kendi halkına yalan söyleme aracıdır ve bunu yasal olarak yapılır ve hiçbir şekilde vicdan rahatsızlığı bırakmaz. Çünkü devletlerin vicdanı olmaz, hesaplaşacağı kimseler yoktur! Her iktidar devletin resmi tarihini kendi çıkarına göre değiştirip yeni tarih yazdırabilir ve bu yeni tarihin gerçek ve tek doğru olduğunu iddia bile edebilir. Tarih yazıcılar eli ile oluşur ve yazıcılar da her daim güçlünün yanında, mazlumun karşısındadır. Çünkü her yazıcı profesyoneldir.
Devletlerin uzak tarihi kadar yakın tarihi her daim tartışmalıdır, çünkü yakın tarih günlük politikaya daha çok etki etmekte ve algı oluşumunu sağlamaktadır. Devlet algılar ile yönetilir!
Her seçim bir anlamda tarihin yeniden yorumlanmasıdır, çünkü erk sahibinin değişimi anlamındadır, erk sahibinin gücü ile orantılı olarak tarih yazımı değişiklik gösterir ve erk sahibinin ihtiyacına göre tarihte bazı ayrıntılar öne çıkarılıp zafer kazananların gururu günümüz insanına yansıtılır. Tarih algıları biçimlendirir!
Tarih yazıcıların yalanlarını ortaya çıkaran romana ve öykülerdir. Kalmışsa eğer sözlü edebiyatımız ve türkülerdir. Bunlar resmi tarihin sağlamasını yapabileceğiniz unsurlar olmasına rağmen, eğlence aracı görülmesi nedeni ile kimse bu konuda karşılaştırmalı bir araştırmaya girmez, çünkü riskli bir iştir ve bu riski üzerine alıp yapabilecek insan sayısı çok azdır. Tarih karşılaştırmalı incelendiğinde doğruya yakın bir gerçeklik ile karşılaşılabilinir.
AKP uzun süre iktidarda kalan bir parti ve resmi tarihimizi kendi çıkarına uygun olarak değiştirmiş, okullarda okutulan yeni bir tarih yazmıştır. AKP siyasi tarihimiz içinde kendine özgün deneyimleri ile dikkati çekerken, lideri bir anlamda ulaşılmaz, her şeyi bilen, kimse ona akıl veremez, gerek gördüğünde rest çeken, kendisine sadık adamlarının arkasında sonuna kadar kalan bir lider profili çizmektedir. İktidar olduğu süre içinde hiçbir zaman kendi arkadaşlarını eleştiri okları altında bırakmamış, onların Osmanlı iktidarı döneminde olduğu gibi yeniçerilerin önüne yem diye atmamıştır. Korumuştur, hatalarını bile bile hatalarını yok saymış, arkadaşlarım yapmaz demiştir. Kendisini liderlik koltuğuna taşıyan her arkadaşını şemsiye altında tutmuş, gerek gördüğünde pasif göreve atamıştır.
İktidarı yolunda hedeflerine ulaşmada engel gördüklerini akıllı politikalar ve ittifaklar ile tek tek ortadan kaldırmasını bilmiş, muhalefet partilerini bu iktidar yolunda yedek değnek olarak kulanmış, gerek gördüğünde değiştirmekten zıt kutuplara sıçramaktan çekinmemiştir. Düşman yoktur, müttefik vardır cümlesini kendisine rehber edinmiştir.
Yeni bir seçim sürecindeyiz, bu seçim sürecinde AKP yıpranmış, liderini saraya taşımış bir parti konumundadır. AKP, bu seçim sürecinde yenilgi ile çıkacağını bilmektedir.
AKP yeni süreçte sandıkta yenilmek zorundadır, (yenilgi, son seçimde aldığı oydan düşük oy alması anlamındadır.)  çünkü başarılı olursa sarayda ki liderinin konumu tartışma yaratacak ve güç dengesinin bozulması demektir. Sarayda ki liderin amacı rejim değişikliği için mecliste koltuk sayısının fazla olmasıdır. Son seçimden düşük oy ise gerçek liderin hala kendisi olduğunu ve kazanılan her oyun onun gösterdiği performansın işareti olarak okunacaktır.
Yenilgi ile çıkan bir partinin liderini değiştirmek daha kolaydır. Başarılı olan birinin egosunu dizginlemek siyaset içinde zordur. Eğer parti yenilgi ile çıkarsa şimdiki lider olarak görünen koltuğunu yenilgi ile koltuğunu bırakmak zorunda kalacak ve yaramaz çocuk gibi köşesine çekilmek ile yetinecektir... Yerine sır ve eylem arkadaş olarak görünen getirilip parti yeni yolunda yeni biçimi ile devam edecek planları yapılıyor olabilinir.
Şimdi, AKP’nin seçim stratejisi büyük olasılıkla 'yenilgi' olacak ama iktidar koltuğunu bırakmayacak bir yenilgi / zafer olması gerek. Bunun için muhalefet birliğini bozacak ve oy dağılımını daha geniş kesimde olacak şekilde siyasi partilere el altından destek vermek zorunda. Geçmişte olduğu gibi. En çıplak destek bildiğimiz gibi ‘yetmez ama evet’ sürecinde DSİP'e verilmişti. Balkondan teşekkür alacak kadar önem verildiği konuşmada ortaya çıkacaktı. Muhalefete verilen dolaylı ya da direkt her destek, muhalefet partiler arasında ki oy oranın dağılımı ile muhalefetin iktidara taşıyacak oy oranı eriyecek ve iktidar için çoğunluk ortadan kalkacak ve AKP ister istemez seçim barajını bir ‘seçmen’ olarak kullanıp çoğunluk milletvekili sayısına ulaşmak isteyecektir. (başkasını seçmiş ama barajı aşamayan her oy partiler arası dağıtılacak ve çoğunluk partisi hanesine daha fazla yansıyacaktır, barajı aşamayan her oy bir anlamda dolaylı iktidar partisini seçmiş olacaktır.)
Bu seçimde AKP kimlere destek vereceği aslında şimdiden belli gibi, çünkü ittifak konusu Fettulah Gülen cemaati karşıtlığı olacaktır. Buna hazır soldan - sağdan gelme partiler her daim yan değnek olmak için alacağı yardımı bekliyor olabilir.. Elbette bu AKP karşıtı gibi gözüküp aslında dolaylı destek verilecek bir süreçtir. Çok karşı gibi gözükmek bir anlamda desteklemektir.
Bu seçimin kritik önemi var, çünkü rejim değişikliği için parlamentoda çoğunluk önemlidir.
AKP kurmayları işte bu çoğunluğu seçim barajını bir seçmen olarak kullanmak için değişik kartlar açtı.
HDP %10 barajı aşamayacağı üzerine kurulan bu strateji başarılı olursa AKP istediğini rahatlıkla alır konuma gelecek, bir taş ile birden fazla amaca ulaşılmış olunabilinir.
Bu seçimde AKP kaybedecek ama mecliste sandalye kazanma üzerine stratejisini kuruyor.
Bu oyunu bakalım kimler bozabilecek?
AKP’nin sarayda hesapları, seçim meydanlarına çıkmadan ittifaklar ile bozulabilinir mi?
Seçim müttefikler üzerinden bir oyundur, seçime giren partiler rakibini düşman değil de müttefik gördüğünde başarı oranı yüksek olacaktır. AKP doğuşuna giden süreç müttefiklerin birlikte seçime girip kazanımları ile döşendiğini unutmamak gereklidir.
İsmail Cem Özkan