Vestel, bir
global firma mıdır?
Türklerin
övünç duyduğu firma sayısı dünyada pek fazla değildir. Nedeni ise teknoloji
alanında ve pazarlama ve satış sonrası hizmet konusunda yeterli olumlu
tecrübelere sahip olmamalarıdır, olanların ise bir elin parmak sayısı kadar
olması şaşırtıcı değildir. Fakat bütün bu gerçekliğe rağmen dünya zenginler
listesinde Türklerin yer alması şaşırtıcı ve onların gelirlerinin kaynaklarının
her daim sorular altında kalmasına sebep olmaktadır. Yasalara, piyasa
koşullarına uygun, bir marka olmuş firmalar evrensel olarak tanınmakta ve her
ülkede kendisi için çalışan yan firma kurmuş ve yönetmektedir. Ulus devlet
anlayışının bundan kırk yıl önce büyük değişime uğramasına sebep olan da işte
bu piyasa koşullarının devletler üzerine yapmış olduğu baskıdır. Firmaların
müşteriye yönelik hizmetleri; üretim ile sınırlı değil, üretimden ve çöpe kadar
gidiş süreci içinde her basamakta oluşan tüm sorunlara çözüm getirmek ile
yükümlüdür. Bu yükümlülük elbette yaşadığımız tecrübelerin ve tüketici
mahkemelerin almış olduğu kararalar ile paralellik gösterir. Evrensel firma ile
merdiven altı üretim yapan firma arasında ayrım işte buradadır. Uluslar arası bir firma her türlü
üründen ve tüketim alanında oluşan her türlü sorundan sorumlu olduğunu bilir ve
ona göre tavır alırken kurumsal yapısını oluşturur. Bir çok otomobil firması
hatalı ürettiği küçük bir parça için tüm otomobillerini servislerine çağırıp, o
parçasını değiştirecek kadar olgun davranması diğer alanlar içinde geçerli
olduğunu gözden uzak tutmamamız gereklidir. Kısaca bir firmanın gerçek anlamda
marka olabilmesi için öncelikle satış sonrası müşteri memnuniyetini göz önüne
alıp hizmetini kurumsal olarak aksatmaması gereklidir, aksi halde kurumsal yapı
kuramayan her firma merdiven altı üretim yapan firmalar ile eşdeğer konumunda
olur.
Manisa
merkezli Vestel adında bir firmanın varlığı yaptığı reklamlar ile dünya
kamuoyuna duyurulmakta ve hatta uluslararası medya alanlarında büyük
fabrikalarda büyük üretim harikası olarak tanıtım reklam filmleri bile
yapılmıştır. Her ne kadar gurur verici gibi görülen her uygulamanın gurur
verici olmayan bir yönü de vardır. Her büyük fabrikanın çevreye vermiş olduğu
artıklar ve işçilerin yaşam kalitesini göz önüne almayan ve onların işe gidiş,
geliş, çalışma koşulları konusu sürekli tartışma konusu olmuş olsa da Vestel
firmasının işçi güvenliği ve sağlığı açsından ne kadar başarılı olup olmadığı
konusunda elimde veriler bulunmamaktadır. (O yüzden sorunun o yönünden bu yazı
konusu içinde bir şey yazmayacağım ama ileri günlerde Manisa merkezine gidip bu
konuda araştırma yapmayacağım anlamına gelmiyor.) Ama Vestel firmasının bağlı
olduğu holdingin İstanbul merkezinde yapmış olduğu beton yığını görerek
emekçilerin sırtından nerelere, ne yatırım yapıldığı konusu tartışma götürecek
tarafı yoktur. Emek hırsızlığı yüksek olanlar Soma Medeninde olduğu gibi
İstanbul’a gökdelenler yapıp, oradan işçilerin en kötü koşullar içinde
yaşadıklarını göremezler. Yaşanan pratik bilgiler bize Zorlu Center’e bakarak
bunları düşündürüyor.
Yaşadığım son
tecrübe ile Vestel firmasının web resmi sayfasına yapmış olduğum başvurular
sonucunda ben de Vestel firması 12 Eylül öncesi Türk firmalarının üretmiş
olduğu beyaz eşya kalitesi ile yarışacak şekilde ürün verdiği ve satış sonrası
hizmeti o günler ile yarışacak konumunda olduğu fikrini kafamda oluşturuyor.
(Keşke tersini düşünebileceğim bir pratik yaşasaydım.) Liberal ekonominin ve serbest
piyasa koşulları içinde; Vestel firması en kaliteli malı en ucuz şekilde
tüketiciye ulaştırma adına olsa gerek “hizmet alanında” bir çok kalemde olması
gerekenleri yok saymış ya da görmezden gelmiş gibi örgütlenmiş ve yapılanmış
şeklinde olduğu izlenimi içindeyim.
12 Eylül
öncesi karma ekonomi koşullarından ayrı olarak bugün paramız ve tercih
edebileceğimiz mallar vardır ve paramız ile kimlerden mal (ürün) alacağımız
konusunda tercih etme hakkımız vardır. Adını andığım Türk firmasın bugüne kadar
pozitif anlamda başarılı bir çalışmasını şahsi olarak hiç görmedim ve geçmiş
dönemde olduğu gibi ‘yerli malı, yurdumun malı’ fikrinin da artık hayatta
olmadığı gerçeğini gördüğümüzden “çürük” mal alacak kadar zengin değiliz.
(çürük mal kavramı içinde satış sonrası hizmette olan aksaklılar da malın
değerini ortaya serer, çok kaliteli mal da üretmiş olsanız, satış sonrası
hizmet yoksa o malın çürük kategorisi içinde almaktayım.) Yaşadığım son tecrübe
ile Vestel alacak kadar hiç birimiz aslında zengin değiliz. Bugüne kadar açık
kalması da ‘sanırım’ teşvikler ile ayakta olduğunu gösterir, çünkü
kurumsallaşamayan bir şirket yapısı son tecrübe ile görebildiğim kadarı ile söz
konusudur.
Eğer
kurumsallaşmış olsalardı, bugüne kadar yapmış olduğum üç başvuruya olumlu ya da
olumsuz dönmüş olmaları gerekliydi, ne yazık ki dönüş konusunda benim bildiğim
somut bir adım atılmamıştır. Bir kere ikinci başvuru sonrası gerekli yerlere
mesajınız ulaşmıştır diye telefon ile bilgi verilmiş ama somut adım
atılmamıştır. Somut adım atamayan her firma amatör ve piyasa koşulları dili ile
konuşursak merdiven altı firma özelliğini gösterir. Eğer merdiven altı üretim
yapmıyorlarsa, kurumsal ağları varsa neden bugüne kadar basit bir sorunu
çözecek adım atamamıştır?
Vestel,
merdiven altı bir firma mıdır?
Yok değiliz
diyorlarsa öncelikle bunu kanıtlaması gereklidir, çünkü vergi dairesinden
alınan vergi verdiğine dair bir belge onun kurumsal bir firma olduğunu
kanıtlamaz. Merdiven
altı üretim yapan ülkemizde bir çok firma hala vergi vermeye devam ediyor. Bunu
da nereden öğreniyoruz, değişik bakanlıkların insan sağlığına aykırı, teknoloji
hatalı ürün yapan ürünleri teşhir etmesinden...
Kısaca Vestel,
kurumsal olmak için neden bugüne kadar gerçek anlamda adım atamamış ve bir
kasaba firması özelliğini göstermektedir? Yok, göstermiyor diyorsak, basit bir
sorun karşısında neden uzun zaman tepki verecek konumda ve örgütlenme içinde
değildir?
Vestel ürün
satma ve pazarlama yanında müşterisinin basit bir sorunu karşısında gösterdiği
duyarlılık ve o duyarlılığa uygun kurumsal yapılanması ile kendisini dünya
markası olarak tanıtma hakkını alabilir, aksi halde yukarıda sürekli vurguladığım
gibi bakkal kafası ile piyasada sağlam ayaklar üzerinde oturmayan kapitalist
bir firma, en ufak bir rüzgarda darmadağınık olacak borsa kağıdı kadar hükmü
olur…
İsmail Cem
Özkan