Bağcıyı dövmek ya
da Levent Üzümcü’yü işten atmak!
Levent Üzümcü
çalıştığı tiyatrodan atıldı ama çalıştığı kurumun haberi yoktu! Bu cümle bir
çok ülkede anlamsızdır ama bizim gibi 'gelişmekte olan ülke'ler için doğal ve
hatta sıradan bir olaydır. Çünkü bizlerde gece ve sabaha karşı baskınlar ile
bir çok insan bilinmeze gitti ve bir çoğu o karanlık dehlizlerde kayboldu. Bir
çoğu karanlık dehlizlerden hiç görmediği, bilmediği yerlerde yapılan
eylemlerden suçlu bulundu, bir bölümü idam edildi, bir bölümü ömür boyu hapse
mahkum oldu. Önemli olan toplumun temiz görünebilmesi için suçluyu bulmak ve
mahkum ederek, suç kalkmış olur ve bir daha kimse o suçu ve suçluyu anımsamaz
bile!
Levent Üzümcü,
Gezi Direnişi sırasında ve sonrasında ismi öne çıkan ve muhalif duruşu ile
iktidarın hedefinde olan bir kişi. Onun cezalandırılması aslında simgeseldir,
verilen mesaj başkasınadır. Gezi direnişi henüz olaylar olurken bir tiyatro
sanatçısı ve Oyuncular Sendikasının başkanı ülkeyi terk etmek zorunda kalmış ve
o günden beri ülkesine gelememiş ama sahnelerde yerini korumuştur. Mehmet Ali
Alabora sürgündedir ama bu sürgün de resmi değildir. Gezi Direnişi var olan
iktidarın çöküşünü miladi olarak belirleyen tarihleri işaret eder. O güne kadar
muhalefetsiz sorunsuz olarak yürüttüğü politikaların açıkça karşı konulduğu ve
aslında memnun gibi gözüken çoğunluğun memnun olmadığının simgelediği
günlerdir. O günlerde bir çok sanatçı da gençler ve işçiler ile birlikte
alanlara çıkmış ve dayanışmanın çok yönlü boyutu hayata geçmiştir. 12 Eylül’den
bugüne kadar uygulanan tüm politikaların duvara çarpması şiddetli olmuş ve
değişimin işaretlerini yaşamın içine bırakmıştır. Kaybedenler yalana başvurur
ve yalanı saklayabilmek için yeni yalanlar uydurur. Yalanlar artık hiçbir
yalanı örtemeyecek konuma geldiğinde yandaş olan liberaller önce yalan
söyleyenleri terk etmeye ama çıkarları gereği de uzağında olmamayı seçer. Güce
tapanlar gücün odak noktasına göre hareket eder ama toplumsal olaylarda gücün
odak noktasını belirlemek imkansız gibidir. Liberal ekonominin yaratmış olduğu
liberal söylemlerin de iflas ettiği ama yerini dolduracak yeni söylemlerin
bulunamadığı süreci yaşıyoruz.
Genel olarak
kabul ettiğimiz doğrular aslında genel verilen isimlerin farklı farklı
algılandığını ve bizim doğruların aslında bizim olmadığı gerçeği ile karşı
karşıya kaldık. Doğru, gerçek göründüğü gibi değil, duruş noktasına göre
değiştiği ve algılandığı gerçeğini parçalanmış toplumun, cephelere ayrılmış
toplumsal birimlerin kullandığı kelimeler ve cümleler de gördük. Toplumun her
bir parçasını temsil eden siyasi oluşumların var olan somut duruma göre kendi
cümlelerini kurduğu bir süreçte, iktidarın karşısında duran çoğunluğun aslında
homojen olmadığı ve bu heterojen yapının da iktidarı koltuğundan uzaklaştırmadığı
gerçeğini seçimlerde gördük. Ülkenin rejimi değişti, artık bitti diye
böbürlenerek ve dünyayı ben yarattım havasında olanların hayal kırıklıkları
yeni bir sürecinde habercisi oldular. Sıcak çatışmanın uzun bir süre sessizce
kapalı kapılar arkasında yürütülen diyalog ve pazarlıklarında sonuna Gezi
Direnişinin başlatmış olduğu yeniden tanımlanma sürecinde geldik. İktidar
koltuğunu kaybetmemek için pazarlık masasını devirmiş ve o güne kadar yaratılan
ve liberaller eli ile yaratılan atmosferin de dağılmasına sebep oldu. Kirli
savaşın kirli tarafı yeniden ortalığa serilirken geçmişte olduğu gibi izler bir
biri içine girmiş ve muğlaklaşmıştır. Kim nerede ve hangi cümlenin arkasında
durulduğunu dahi bilemeyecek konuma geldik. Savaş ister istemez ölümleri ve
nefreti körükledi. Nefret söylemi çatışmanın ateşini daha da körükledi.
Cenazeler gözyaşı ve karşılıklı kahramanların ve düşmanların daha da büyümesine
ve kana kan intikam duygusu eli ile siyasette kaybettiği koltukları savaşın
yarattığı ortam ile alma telaşına düştüler. Siyaset katmanlar arasında denge
sorunudur, bu denge öyle ince bir çizgidedir ki siyasetten durduğunuz barış
çizgisi birden çözümsüzlüğün ve kaosun girdabına düşmeyi getiri ki, savaş
koşulları içinde siyasi çizgiler bu girdabın içinde bir gücün taraftarı gibi
gözükmeye ve hatta yan yana gelemeyeceklerin bile savaş cephesinde tek sıra
emir bekleyen erler gibi olurlar. Siyasette en önemli olan kaosu
yönetebilmektir ve Türkiye siyaseti içinde kaos kronikleşmiş olduğu için kimse
yönetemez ama tesadüfler ve dış güçlerin ağırlık noktasına göre birileri geçici
olarak kaostan çıkmış gibi algılanacak ortamın içinde lider konumuna düşebilir.
Hızla giden iki araç yan yana aynı hızda gittiğinde ötekini durur görür, bizim
kaos çıktık dediğimizde aslında aynı hızda giden iki ayrı görüşün yan yana
gittiğidir.
Levent Üzümcü
işten çıkarılması işte bu kaos ortamında siyasi kaosun bir gövde gösterisidir.
Bu işten çıkarmak düşman olarak gördüklerine gözdağı vermek değil aksine
yandaşlara hala gücüm var ve istediğimi yapabilirimi göstermektir. İktidar
partisi yandaşlarına gücünü seçim öncesinde göstermiş ve parasını verdiğim
kurumlarda benden habersiz ve benim direktifim dışında kimse bana karşı olamaz,
ayağınızı denk alın diye fısıldamaktadır. Şehir Tiyatroları bu işten çıkarma
ile yeni sezonun repertuarını içine sindirerek yapamayacaktır, bazı güçleri
gözetmek ve ona göre adım atmak zorundadır. Çünkü Levent Üzümcü olayı ‘bu daha
başlangıç’ denmektedir ve mesaj aynı şekilde devlet kurumu içinde çalışan sanatçı
ve kurumlara da verilmektedir.
Haberi olmadan
sanatçısı elinden alınan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel
Sanat Yönetmeni Erhan Yazıcıoğlu yapmış olduğu basın toplantısında
(26.8.2015) okuduğu metinde “Levent Üzümcü gibi bir değer… için mücadele etmeye
ve hakkını savunmaya devam edeceğiz.
Bu karar yanlış
ve antidemokratiktir.” demektedir. Yasalar içinde mücadele edileceği ve yeniden
sahnede yer alması için ellerinden geleni yapacaklarını belirtmiştir. Kısaca
var olan bir alanın terk etmedi düşünmediklerini ve bu alanda mücadeleye
yasaların izin verdiği ölçüde yapacaklarını belirtmişler ve en kısa zamanda
Levent Üzümcü’nün sahnede yerini alacağını belirtmişlerdir.
Yaşadığımız kaos
ortamında siyasetten bağımsız bu işten alma konusu düşünülemez. Yeniden seçime
giren ve seçimde gücünü ispatlamak için seçimi bir referandum havasına
büründüren siyasilerin tercihi ile “…Şehir Tiyatrosu yönetimiyle hiçbir şekilde
irtibat kurulmadan, tamamen Belediye Üst Disiplin Kurulu tarafından açılan soruşturma
neticesinde, kurumdan atıldığı bilgisi hem kamuoyuna hem tarafımıza tebliğ
edilmiştir. Bilinmelidir ki, bugün hem bizim açımızdan hem kurum açısından bir
yas günüdür.” İ.B.B. Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği bildirgesinde
konu özetlenmiş ve yaşadığımız trajik- komik bir durumu ortaya çıkarmıştır.
Basın
toplantısında soru ve yanıt bölümünde Yazıcıoğlu “ Sanat gibi ülke de kin
ve nefretle yönetilemez. Bunun olamayacağını gördük. Daha fazla görmeye
çalışarak daha fazla insan yitirmeyelim. Daha çok birbirimizin önünü
kesmeyelim. Lütfen biraz birlik olsak da, biz de sadece keşke sanatımızı
yapabilsek.” Diyerek sözlerini sonlandırmıştır.
Açıklama bittiği
sırada söz isteyen Şehir Tiyatrosu Disiplin Kurulu'nda görev yaptığını belirten
oyuncu Ayşegül İşsever, “Disiplin kurulu by-pas edilerek istedikleri zaman
yüksek disiplin kuruluna göndererek işlerini görüyorlar. Şu durumda etkim
olmadığı için hepinizin huzurunda istifa ettiğimi belirtiyorum” diyerek
tepkisini gösterdi.
Levent Üzümcü
yalnız değildir… Yalnız olmadığını yapılan basın açıklamaları ile sanatçı
dostları ve tiyatro severler göstermiştir.
İsmail Cem Özkan