12 Nisan 2016 Salı

Tasarlanmış toplumda değişim zamanı!

Tasarlanmış toplumda değişim zamanı!

Toplumsal olaylarda bazı şeyler tesadüfen oluşmaz, ortam hazırlanır ve o tasarlanan şeyin olması için zamanın olgunlaşması beklenir.
Siyasi iktidarların bir ömrü vardır, hiçbir güç uzun soluklu olarak iktidarda kalmaz. Elbette soluk burada kişiden kişiye ve toplumdan topluma değişen izafi bir kavramdır ama tarih bize en güçlü olanların kısa zamanda yok olduğunu haykırır ve der ki; “iktidar hırsına kapılmadan arkanızda temiz bir sayfa bırakın!”
Hayata trajedi ve dram yaşayasınız diye gelmediniz, mutlu olmak ve sevdikleriniz ile gülerek yaşamanız için varsınız. Yaşamı çekilmez kılan şey sizin ve içinde bulunduğunuz toplumun hırsları ve tek hakim olma düşleridir.
Yaşam hiçbir şekilde tek rengin hakim olduğunu kaldıramaz, hemen tek rengin hakim olduğu yere başka renkleri karıştırır ve mesajını açıkça verir. Bizler içinde bulunduğumuz koşulların ruhunu o kadar benimsemiş ve içselleştirmişiz ki, verilen bu açık mesajı dahi göremeyiz. Tek doğru, tek iktidar, tek ülke, tek toplum doğaya aykırıdır.
Doğadan kopmuş, beton içinde kontrollü ortamda yaşayan bizlerin hırsları sonsuz gibi durur ama elbette bir sonu vardır, o son; son nefesi verdiğimiz andır ve her şeyin boş olduğunu kanıtlar. Bizi verdiğimiz acılardan dolayı anan olmaz ama verdiğimiz neşe her daim sohbetlerin konusu olur.
Toplumsal olaylarda ‘yöneten ve yönetilenler vardır’ algısı hakimdir. Yönetenler ayrıcalıklıdır ve her türlü pozitif ayrımı kendileri için kullanırlar. Ne yazık ki bugüne kadar ilkel toplumla hariç modern olarak kabul edebileceğimiz ve doğa ile savaşta doğaya biçim verenlerin oluşturduğu toplumlarda bu algı baskındır ve sadece felsefecilerin konuştuğu özgün alternatifler yok sayılmış ya da toplum içinde karşılığı bulunamaz ütopyalar olarak sunulmuştur. O yüzden geri bıraktırılmış toplumlarda düşünmeyi teşvike eden felsefe yok sayılmış ya da küçümsenmiştir. İnsanlık tarihi içinde özgür ve özgün düşünenler toplumları ileriye itekleyen ve taşıyan olmalarına rağmen, toplumu yönetenler ve biçim verenler her zaman siyasetçiler ve öldürmek üzerine eğitim görmüş askerlerin kafasında oluşturdukları tek tipleştirme senaryosunun hayata geçirmeye çalışanların hakimiyeti altında geçmiştir. Özgün olanlar fırsat buldukları toplumlarda katkı sunmuş ama biçim vermeye imzalarını ne yazık ki atamamışlardır.
Ülkemiz yeni bir kırılma dalgası içindedir. Toplumsal yaşanan değişimin artık çıkmaz sokağına girdiğimiz bu günlerde toplum ya geri dönecek ya da önüne engel olan duvarı yıkıp geçecektir. Her seçenekte de var olan iktidarın artık tarihin tozlu raflarına doğru bırakılacağı kesindir, çünkü kafalarında oluşturmuş oldukları toplumsal değişimin çok uzağında ve onların bilinçaltına işlenen zamanın ruhuna uygun tercihler arasında bilinçli ya da bilinçsiz seçtikleri yolda çıkmaz sokağa girmişlerdir.
İktidar değişimi aynı zamanda toplumun dünya gerçeklerine göre yeniden biçimlenmesi için yeni fırsat anlamındadır. İktidarı uzun süre elinde bulunduranlar, o güçten elde ettikleri özgüven ve sermaye birikimi ile her şeye muktedir oldukları duygusu ile en güçlü oldukları anda en hızlı şekilde yok olacaklardır. İktidar elbisesi içinde kim olursa olsun, her türlü baskı aracını ve yalan makinesini elinde bulundursalar da değişim kaçınılmazdır. Bu kaçınılmaz sonu önleyebilecek ne güçleri olacaktır ne de ortamları.
Ekonomik alanda ve istihbaratı güçlü olan yapılar başarıya diğerlerine göre daha yakındır… istihbaratı güçlü olan her toplumun hareket alanı daha geniş ve lojistik olarak kanalarla sahiptir. Lojistik kanaları olmayan her yapı bir anlamda intihar etmek için ilk kriz ortamını bekleyecektir, çünkü krizi yönetemeyen her yapı gerçek bir güçlü direniş karşısında yok olmaya ve teslim bayrağını açmak için kendisi ortam yaratır ve yandaşlarına da bunun doğal bir sonuç olduğunu empoze ederek, küçük olsun ama benim denetimim ve yönetimim altında olsun cemaat ilişkisini doğurur.
Her yenilen ve iktidar gücünü ve olanağını kaybedenler kendi küçük cemaat ilişkisi içinde gelecek yeni iktidar olanaklarının hayallerini kurarken, geçmişte yaşadıklarını destan yazan söylenceler üretmekten de geri durmazlar, çünkü cemaatleri bir arada tutan geçmişin şanlı öyküsüdür.
Elbette toplumsal dinamiklerin her an ortamını bulduğunda iktidara gelme olasılığı vardır ama bu olasılık elinde ki olanağı ve örgütsel yeteneğini kullanabilme becerisi ile orantılıdır. Hiç beklemediği anda hazırlıklısız olarak iktidara gelme olanağına sahip olabileceği bir ortam başkaları tarafından yaratılabilinir, ortam yaratan aynı zamanda iktidar sandalyesini idam sehpasına döndürecek ortamında yaratabilir…
Düşünemeyen her güç, başkasının maşasıdır.
Özgün çözüm ütemeyenler, toplumun en gerici yapısını oluşturur. Genelde aklı kullanmayan ama başkalarının yaratığı ortamı kendisi yaratmış gibi görenlerin boş gölgelerinden oluşan toplum üzerinde ki karanlık bulut, o gölgelerin üzerine ışık düştüğü an yok olduğu gerçeğini her kuşak sürekli yeniden yeniden acılar içinde öğrenmek zorunda kalıyor. 
Karanlık bulutun yaratmış olduğu karamsarlık elbette bir şekilde ortadan kalkacaktır, bu kalkış süresi göreceli zaman kavramı içinde değerlendirlebilinir ama mutlaka yok olacaktır…
Toplumumuz yeni bir kırılma sürecine girdi, yeniden oluşturulan dinamikler içinde kişiler kendi tercihlerini ortaya koymaya başladı, bu tercihleri belirleyecek ne kültürdür ne de gelenek! Çürüyen toplumlarda en önemli unsur çıkarlardır.
Adalet, özgürlük, saygı, ahlak gibi kavramların altını çıkarların oluşturmuş olduğu cümleler doldurmaktadır. Adalet, özgürlük, saygı ve etik kavramlar evrensel değerlerin yaratmış olduğu zamana uygun anlamlar göreceli olarak değişime uğramaktadır…
Tek devletin, tek iktidarın, tek dinin arattığı değerler değil, evrensel anlamda hareket eden paranın ve onun yaratmış olduğu rüzgarın oluşturduğu değerlere eskiden verilmiş isimler, sıfatlar üzerinden konuşmaya devam edeceğiz…

İsmail Cem Özkan