30 Mayıs 2016 Pazartesi

Bir kazan iki kaybet!

Bir kazan iki kaybet!

Siyasi olmayan her grev kazanımı bir maaş veya kısa bir göreceli ücret artırımıdır. Kölelik düzleminde süren çıkar ilişkisinin devamı anlamındadır. Kazanımlar ile mutlu olanların abarttığı kazanımlar en kısa zamanda ellerinden ya ekonominin doğal çizgisi içinde enflasyon olarak alınacak ya da işveren kasasından eksilen parayı çalışma zamanları ile oynatarak elde edecektir. Her işçi sınıfının siyasi olmayan kazanımları devlet denen mekanizmanın eli ile işçiden geri alınır. Bu kısa da sürebilir uzun bir zaman aralığı ile de olabilir. İşçi sınıfının elde ettiği ekonomik kazanımlar bugün hangisi ayakta diye bakarsanız maalesef liberal ekonominin çarkları arasında özelleştirme ile yok olmuş, hatta artık düşünülemeyecek kadar uzak kalınmış gibidir. Sağlık, eğitim, denetim… Bugün, işçi sınıfının kazanımları olmaktan çıkmış, paran kadar sağlık, taşeron işçilerin varlığı ile hizmet içi eğitim artık yok, denetim rüşvetin sınırları içindedir… 
İşçi sınıfı işyeri ile sınırlı yaptığı her eylemden göreceli olarak karlı gibi çıkıyor gözükmüş olsa da aslında sınıf temelinden ve genelden baktığımızda zararlıdır. Çünkü küçük kazanım gibi duran işyeri ölçekli başarılar bütünü kucaklayamadığı sürece elde edilen tüm kazanımlar kepçe ile geri alınacak ve bu yasal zeminde hukuka uygun şekilde olacaktır.
Devlet, sınıfının farkındadır ve sınıfının çıkarına göre davranır.
Bugün devletin sınıfı söylemeye bile gerek yoktur, her şey sınıfının çıkarı yönünde hukuku düzenlemeler ile belirlenmiş ve sınıfın çıkarı yönünde sınıfına tek düşman işçi sınıfını baskı altına almak ve kontrol etmek ile yükümlüdür.
İşçi sınıfını en zayıf hale getirmek ancak sınıf içinde yer alan çatışmaları ve çelişkileri kullanmaktır. İşçi sınıfının önünde en büyük engel yine sınıfın omurgasını oluşturan sanayi işçisini mesleksiz (kalifiye) yapmak, dişlinin parçası konumunda olan yerlerde teknolojinin olanaklarını kullanarak her an değiştirilmeye uygun işçilerin orada konumlandırılmasını sağlamaktır. Çünkü kalifiye yani mesleği olan işçinin işten çıkarılması ya da gözden çıkarılması zordur, onun yerine birini ikame edilmesi eskiden imkansız gibiydi ama günümüzde artık bu olanaksız değildir, kapının önünde bekleyen binlerce işsiz o iş alanı için (meslek lisesi ve meslek yüksek okul mezunu) sırada beklemektedir. Hatta işverenler işi biraz daha abarttılar taşeron işçiler ile saatlik iş anlaşması yaparak “verimlilik” hanesine yeni para içeren rakamlar işlediler.
Az gider ile daha fazla para kazanmak adına işyeri güvenliği artık kağıt üzerinde kalan bir uygulamadır. İşyerlerinde kaza adında işlenen cinayetlerin üstleri rahatlıkla örtülmekte ve işyeri sahibi bu cinayetlerden artık hukuki anlamda sorumlu değildir. Sorumluluk karmaşık ilişkiler içinde o şekilde dağılmıştır ki, bugün cinayetin mağdurları katilin peşine düştüklerinde hukuk ve mahkeme kapıları arasında sıkışıp kalmakta ve zaman aşımı içinde davaları yok olup gitmektedir. İşveren kasasında biriktirdiği parayı sayarken, işyeri cinayetine kurban gidenlerin yakınları işçiyi hayatta tutmak için başvurmadıkları kapı kalmayacaktır. Yandaş sendikalar verimliliği düşen işçiyi hemen kapının önüne koyacak ve artık ona sahip çıkmayacaktır.
İşçi sınıfını içeriden parçalayan en önemli araçlardan bir tanesi de grevsiz sendika faaliyeti yürütenler ve bu grevsiz anlaşmaların (pazarlık masalarının) işçiyi hak kazandırmış gibi gösterip eline sadaka bırakmasıdır. Grevsiz sendikalar ekonomik haklar için ayağa kalkıp işçi sınıfı içinde biriken öfkeyi dağıtmalarıdır. Öfke duymayan sınıf her zaman maddi çıkarının peşinde koşan küçük amaçlar uğruna dağları devirendir. Bugün ülkemizde sınıf kavgasının sadece ekonomik amaçlar içine sıkıştıran işte bu grevsiz sendikaların ağababalarının çıkarlarıdır ya da bu sendikaları arka bahçesi gören siyasi anlayışının çıkarıdır.
Yandaş sendikaların başka işlevi de bir iş yerine alınan işçi için kartvizit görevi görmesidir. İşçi, işveren ve kuruluşları ile muhatap yapılmadan torpil ile bir işyerine girmesi ancak bu yandaş sendikaların (cemaatlerin) eli ile olmaktadır. Yandaş sendika kendi iktidarını daha uzun yaşatabilmek için kendi belirlediği kriterlerde işçiyi işyerine sokarak işyerinde ki temsil durumunu uzatmaktadır. Bu ilişkide hem işveren karlıdır hem de sendika. Tek kaybeden işçi sınıfıdır. Çünkü hak mücadelesine girdiği an işsiz kalacak ve ekonomik gücü zayıf olan her hareket kazanım gibi gözüken yenilgiyi baştan kabul etmiştir. Maaşlarını alamayan işçilere sosyal yardım kasasından ödenen maaşlar ile örneğin bir işçi direnişi çabuk kırılır ve orada eyleme neden olan maaş alınarak o hak mücadelesi başarı gibi gösterilir ama sonuçta bu kazanımın ömrü kısadır, çünkü para bitince aç olan yine aç kalacaktır.
İşçi sınıfı sınıf için kazanımlarını ancak bir arada ve siyasi mücadele ile elde edebilir. Geçmişte kazanılan emekli sandığı, grevli sendika mücadelesi, işyeri güvencesi ve güvenliği, sağlık, eğitim gibi sınıfın tümünü kapsayan tüm kazanımlar siyasi mücadele ile elde edilmiş kazanımlardır. Siyasi mücadeleyi göz ardı eden sadece işyeri örgütlenmesi ve işçinin o anlık maddi kazanımı amaçlayan her mücadele baştan kaybedilmiş mücadeledir. Sadece o türden mücadelelere verilen destek vicdanidir. Kaybedilmiş mücadelenin küçük kazancıdır.
Maaşlarını almak için açlık grevine bırakılan işçilerin bu duruma düşmesi ne yazık ki her gün kaybettikleri hukuku haklarıdır. Devlet sürekli olarak yeni düzenlemeler yaparak işçilerin haklarını ellerinden almaktadır. Kiralık işçi, taşeron firma, sözleşmeli personel gibi kavramlar işçileri nefes almayacak şekilde köle gibi çalıştırmak ve işveren kasasına daha fazla paranın birikmesini sağlamak içindir. İşçi bu hukuki tuzaklara sessiz kalarak düşmüştür. Elbette bu sessizlikte en büyük sorumluluk işçi sınıfının sendikalarıdır. Grevsiz ve grevli yandaş veya karşı gibi durup sessiz kaldıkları için yan değnek olan sendika ağaları ve onların yönettiği kurumlardır.
Sendikalar bugün meydanlara kendi sınıfsal çıkarları yerine günlük politikalar ve günlük çıkarlar için ise zaten sınıf kendisini arkadan bıçaklamış demektir. Taşeron işçi, kiralık işçi, sözleşmeli personel gibi siyasi kararlar karşısında siyasi direncini ortaya koyamamış sınıf baştan kaybetmiş ve açlık ile karşı karşıyadır. Sınıf etnik ve dini kavgaların arasında kendi sınıf bilincini ve çıkarını kaybetmiştir. Parçalanmıştır ve bu parçalanmadan en fazla karlı çıkan devletin işlevinde olan siyasi iktidar ve onun dayandığı sınıftır. Bugün faşizm dalgasının alenen üzerimizde uçtuğu, faşizm sembolü olan bayraklar ve sembollerin şehir meydanlarında büyük direklere asılı olarak dalgalandığı ortamda sınıf, sınıf olma bilincine sahip çıkmadığında ülke karanlık ve kanlı bir geleceğin içine koşar adım gidiyor demektir…
Ekonomik mücadele ancak bu karanlıktan zifiri karanlığa doğru gidişimize sadece destek verir, karanlığın hakimi olan siyasi iktidarın yelkenlerini şişirmekten başka işlevi olmaz…

İsmail Cem Özkan