28 Haziran 2016 Salı

Gazetecilik!

Gazetecilik!

Gazetecilik kelimesinin altı boşaltılalı yıllar oldu. Irak işgali sırasında yeni bir kelime literatüre girdi; ‘embedded’ iliştirilmiş gazetecilik… Gerçi o günden öncede gazete mesleği devletin ve sermaye sahiplerinin çıkarı yönünde işletilmiş ve o amaçla kamuoyu oluşturmak için kullanılan bir araç işlevini hep korumuştur. Devlet topluma tam hükmettiği dönemler (diktatörlük döneminde) ve biçimlendirdiği günden bu yana gazetecilik mesleği meslek olarak varlığını korumakta ama gerçek anlamda gazetecilik tarihin karanlık kuyularında bir anı olarak varlığını korumaktadır. Göreceli demokrasilerde de meslek olarak sadece patronun çıkarı yönünde haberleri görmeye ve yazmaya gazeteci teşvik edilir. Diğer olaylar ve birbiri ile bağlantılı olaylar genelde satır arasına alınarak üstü örtülür ya da toplumun önüne hiç çıkarılmaz. Magazin haberler her zaman medyanın gözbebeğidir, çünkü okuyucu bu sayede ülkede var olan gelişmelerden uzak tutulur ve onların algısını başka yönde tutarak meclisten geçen bir karar hiç kamuoyunun önünde tartışılmadan geçer ve zaman içinde bu karar uygulanır. Normal şartlar altında toplumda büyük tepki duyulması gereken kazanılmış hakların geri alınması süreci medyanın bu görevi tam yerine getirmesi ile mümkün olmuştur. Peki kazanılmış hakları elden giden kesimin medyası bu arada ne yapıyor olabilir? Kitleye ulaşmayan haberler ile kendi içinde gözyaşları döktüğüne şahitlik edersiniz… Sessiz ve tepkisizdir. Geri dönülmeyecek konumuna geldiğinde artık ses çıkarmanın fazla bir anlamı kalmaz, çünkü hakları alanlar gelecek tepkilere karşı hukuki önlemlerini çoktan almışlardır…
Son yıllarda ülkemizde gazetecilere karşı sistemli bir saldırı olmaya başladı ama mesleki açıdan baktığımızda zaten ülkemizde gazetecilik mesleği ulusal çıkarlar ile sınırlı bir çerçeve içinden dünyaya bakma şeklindeydi. Haksızda olsalar ulusal çıkar onu gerektiriyor diyerek kötü olayların üstü örtülür. (Galatasaray ile Leeds United takımları arasında yapılan UEFA kupası yarı final karşılaşmasını izlemek için İstanbul'a gelen İngiliz taraftarlardan Kevin Spelight ile Christopher John Loftus, 5 Nisan 2000 tarihinde Taksim'de çıkan olaylar sırasında hayatını kaybetmişti.) 6 Nisan 2000 tarihli medyanın başlıklarına bakarsanız o dönemde bu cinayetin üstü ulusal çıkarlar ile örtülmüştü… Cinayetin işlendiği günün akşamı medyanın canlı yorum programlarda yine aynı şekilde suçlu ölenler ilan edilmişti… Sadece bu örnek ile sınırlanamaz, siyasi olaylara bakış da aynı şekilde tepkiler ile karşılaşılır. Dersim Katliamı süresi içinde çıkan sağlı sollu tüm medya dersim dağlarında kuyruklu ve kıllı insanlardan bahsetmiş olduğunu o dönemin gazetelerini alarak görebilirler. Hatta o kadar ileri gidilmişti ki, dizi yazılar bile hazırlanmıştı… Fotoğraflar ile desteklenen yazı dizileri ibretlik olarak bugün yeniden basılması gerek…
Gazetecilik suç değildir!
Son günlerde daha sık duyduğum bir slogan (cümle) dikkatimi çekti ve üzerinde düşünme gereği duydum. Bana göre bir şey tersti ve o terslik nereden kaynaklanıyordu? Doğru gibi gözüken cümlede beni rahatsız eden neydi?
Gazetecilik suç değildir cümlesi biraz kafamı kurcaladı sonunda doğru gibi gözüken ama yanlış bir cümle olarak bunu bulmuşlar dedim... O kadar yanlış bir cümle ki kendi içinde kendisini yok edecek örneği barındırıyor! Düşünün, gazetecilik yaptığını iddia eden birçok meslek erbabı var ve nerede çalıştığına bakılmadan aynı kategori altında toplanıyor. Ülkemizde başbakanlık memurunun verdiği bir kağıt parçası ile meslekli oluyorsun… Resmi bakış içinde devlet adına çalışan ve devletin gözlüğünden bakan ‘embedded’ insandır gazeteci... Onu ret ettin mi zaten gazeteci olmaz terörist filan olursun resmi söylem içinde... Ülkemizde o yüzden gazeteci sayısı sorulduğunda sürekli değişik rakamlar ortaya çıkar… Öldürülen gazetesi rakamları da tartışmalıdır ama ben tartışmam! çünkü benim duruşuma göre bellidir gazeteci...
Gazeteci, rejime, sisteme adapte olmadan muhalif duruşu ile olaylara bakma yetkisini gösteren ve bunu haberleştirendir. Karikatür gibi gazetecide muhalif olmak ile yükümlüdür. Örneğin, ünlü bir sanatçıya, popüler bir insana hayran birinin hayran olduğu sanatçı/popüler ile röportaj yapması röportaj olmaz ancak güzelleme olur… Siyasi olaylara bakış da öyledir.
Ülkemizde, iktidar tarafında yer alan gazeteciler iktidarı övmek, muhalefet ise durduğu yere göre iktidarı yermek ile yükümlüdür gibi algılanıyor ve her ikisi de yanlıştır, çünkü gazeteci siyasetçi değil, habercidir...
Gazeteci, haberi yazarken bazı şeylere dikkat etmek ile yükümlüdür, o yüzden gazetecilikte temel olarak gösterilen 5N1K (haberin öğelerini oluşturan "ne? ne zaman? nerede? nasıl? neden? kim?" sorularını içerir. + günümüzde nereden sorusu da eklenir) kuralı yazma kuralı içinde yerini alır ve orada belirtilen sorulara cümle içinde yanıt verilmesi gereklidir.  Gazeteci olayı alır, süzgecinden geçirirken yandaş olmamaya özen göstermesi şarttır...
Ülkemizde resmi söyleme göre binlerce gazeteci vardır (her sene üniversitelerden gazeteci diye diplomalı yetişmiş eleman çıkar) ve gazetecilik eğer suç olmuş olsaydı, o zaman çalışan gazeteci olmazdı.
Haber merkezine bağlı, haber merkezinin yönlendirmesi ile gazetecilik (muhabirlik) yapmak olarak algılandığı dönemimizde gazetecilik zaten suç değildir, suç unsuru zaten ortadan kalkmıştır... Peki, neden onlarca gazeteci cezaevinde yatmakta veya sorgulanmaktadır? Bu sorunun yanıtı resmi söyleme bakarak rahatlıkla söyleyebiliriz, çünkü onların suçu muhalefet olmakta yatıyor ve iktidara göre tüm muhalifler potansiyel suçludur. Araştırma görevlisi suçlu, eğer muhalifse... Öğretim üyesi suçlu eğer muhalifse... Öğrenci suçlu eğer muhalifse... Doktor suçlu eğer muhalifse... Demek ki hiç bir meslek suçlu değil, suçlu olmak ortak özneye bakarsanız muhalif olmak...
Ülkemizde muhalefet yapanlarında (kitle örgütlerinde) üzerine düşünülerek doğru sloganlar üretemediğini düşünüyorum... Çünkü doğru sloganlar üretmiş olsalardı toplumun geniş kesimini harekete geçirebilecek bir kıvılcım olmaları gerekliydi ama tereciye tere satmaktan başka işlevi olmayan sloganlar ile muhalefet yapıyormuş gibi yapıp aslında rejime dolaylı destek sunuluyor...
Halkın geniş tabanına ulaşmayan ve doğru algı oluşturmayan her slogan ölüdür, tıpkı “gazetecilik suç değildir” sloganında olduğu gibi… Halk bakıyor Show Tv ya da ne bileyim Fox Tv (adları bile yabancı ama yerli sürüm sorun yok!) haber yapıyor, muhabiri canlı yayına bağlanıp siyasi analiz bile yapıyor... Halk bunu görüyor ve diyor ki; “hani suçluydu, bak adam işini layıkıyla özgürce yapıyor”... Ne oldu bu sefer slogan bataklığa düştü... Bataklıkta debelenen cümleler kendisi ile birlikte o kelimelere takılanları da derinliklere çekiyor, yalnızlaştırıyor.
 Kısaca, o sloganı kullanan sadece kendisine propaganda yapıyor. Aynanın karşısına geçmiş işte bağırıyor konumunda… Kişisel olarak ben anlıyorum o slogandan ne bahsedildiğini ama benim anlamamın pek kıymet-i harbiyesi yok...

İsmail Cem Özkan