23 Ağustos 2016 Salı

Bam teline dokunmak!

Bam teline dokunmak!

Her yapının zayıf bir noktası var, oraya dokunduğunuzda nasıl tepki vereceği önceden tahmin edilir. Bu durum kişiler açısından da öyledir, her insan doğası gereği ve yetiştiği toplumdan elde ettiği alışkanlıklar gereği bazı olaylar karşısında nasıl bir tepki vereceği önceden tahmin edilir ve o bilinen noktalara -eğer iyi geçinmek isteniyorsa- dokunulmaz ama kavga etmesi isteniyorsa oraya dokunulur ve çatışma kaçınılmazdır.

Her ne kadar öznelden bütüne varılamaz ise de toplumsal örgütlerinde benzer davranış özellikleri vardır. Sessiz kalan bir yapının birden kamunun önüne çıkması devlet mekanizmasının o yapı üzerine gitmesi ile mümkündür. Bir anda ve zaman diliminde o yapı kamuoyu önünde çok konuşulur olması aslında vermiş olduğu tepkinin dışa yansımasından başka şey değildir, çünkü hiç sesi çıkmayan neden birden tepki verir ve protesto eder diye bir birimize sorduğumuz sanırım o yapının bam teline dokunan olaylar olmuştur. Devlet kendisine düşman olarak gördüğü ya da kendi gücünü hissettirmek istediğinde bazı yapılara özellikle dokunur ve o yapılarında benzer olaylarda daha önce gösterdiği tepkisel davranışlar içinde olduğu gözükür.

Türkiye içinde büyük bir kaos yaşanmaktadır, aynı zamanda büyük bir siyasi kriz. Çünkü 15 Temmuz günü gerçekleşen bir darbe girişimi ve sonrası oluşturulan Olağanüstü Hal Yasasının geçerli olduğu süreçten geçmekteyiz. Bu süreçte kendisini yalnız hisseden hükümet ve onun kontrolünde ki devlet güven sorunu yaşamaktadır, çünkü darbe girişimi yapanlar devletin en üst kademesinde ki ve kontrol mekanizması içinde yer almaktadır. Komşu devlette yaşanan iç savaşta taraf olmuş ve bu tercihinden dolayı yalnızlaşan bir devlet, aynı zamanda iç sorunlarını çözememiş bir “hasta” olarak artık batı toplumu ve siyaseti içinde tanımlanmaktadır. Elbette toplumsal durum salgın hastalık gibi bir birini tetikleyen bir süreçtir ve bu sistemden kaynaklanan sorun diğer ülkelerde de gözükmektedir. Dünya üzerinde tek güç kabul edilen kapitalist sistemin yapısal sorunları; çözülemeyen bir sorun yumağına dönüşmüş ve devlet mekanizması liberal bakış içinde dağıtılmış ama yerine sistemin ihtiyacına verecek şekilde devlet mekanizması henüz oluşturulamamıştır. Yamalar ile devletler kendisini ayakta tutunmaya çalışırken, ekonomik sorunlarını geçmişte yaşanan iki büyük buhran ve sonrasında ortaya çıkan dünya savaşı sırasında ortaya çıkan / gelişen savaşa sanayisi ile çözemeye çalışmaktadır. Savaş sanayisi dünya ölçekli kara paranın büyümesine ve hareket alanın genişlemesine sebep olmaktadır. Yasalar zeminde sorunlarını çözemeyen ekonomiler var olan açığı kapatmak için kara para ile yama yapmaktadır. Kara parada yapısal sorunun daha da karmaşıklaşmasına ve denetim dışına çıkan güçlerin devlet mekanizmasını kullanarak sermaye barışını yok etmesine sebep olmaktadır. Kısaca sermeye ulus devleti anlayışı içinde korunan ve gelişen güçlerin yanında yine aynı kaynaktan gelen ama kaynağı belli olmayan daha fazla güce dayalı bir sermaye grubun hırçınlığı içinde rekabet koşullarının yaratmış olduğu düzenin yıkılması anlamındadır. Bu dünya üzerinde serbest hareket eden ve kendi kurallarını dayatan sermayenin isteyeceği bir şey değildir.

Türkiye yaşadığı öznel sorunlar ile birlikte evrensel sorunların da altında ezilmektedir, bu sorun yumağı altında iktidar her daim sorumluluktan kaçarak mazlum olmayı becermiş ve iç kamuoyuna bunu dayatmıştır. Hiçbir sorumluluğu olmayan işlere imza atmış ve sonucunda oluşan her olumsuzluğu da içte çatıştığı kesimler ve kişiler üzerine atarak sorumluktan uzaklaşmıştır. İktidar partisinin karşısında gerçek anlamda kitlesel bir muhalefet partisinin olmaması bunu yapması için ortam yaratılmış ve bu ortamı en iyi şekilde kullanmaya da devam etmektedir.  İktidar sorumlusu olduğu ama sorumsuz olarak gördüğü her şeyden rant yaratmasını bilmiş, yaratılan rant ile toplum içinde kendisine destek veren hatırı sayılı bir cemaat ilişkisini yaratmıştır. Biat ve itaat kelimelerin çok sık kullanıldığı ve tek doğru ve tek liderin her şeyi belirlediğini kabul eden bir duygusal bağ kurulmuş ve bu bağ ile yeni bir sermaye hareketi ve bu hareketin içinde el değiştiren güçler dengesini kendi lehine değiştirmiştir. Bu değişim mağdurluk söylemi altında paradigmaya uygun şekilde yapılmıştır. Devlete göbekten bağımlı ve özürlüğünü henüz sağlayamamış yarı gelişmiş ülkelerde sermaye sahiplerine görme, duyma ama biat et, bak devlet ihalesinden yararlanacaksın, yeter ki liderin elinden öp onun ihtiyacını karşıla fısıltısı kulaktan kulağa aktarılmıştır. O ülkenin lideri de dünya zenginler klubüne adını gereği yazdırması yadırganan ve ayıplanan bir şey olmaktan çıkmış, “ihalelerden ticaretin yasası pay alınır” anlayışı içinde doğru kabul edilmiş ve sorgulanması bile ticari hayata müdahale olarak görülmüştür. Siyasi çevresini kendi kişisel çıkarı için kullananların batıda ayıplanası ve tedbir alınması bu süreçlerden daha önce geçmiş olmaları ve bu süreçlerden ders çıkarmaları ile yasal düzenlemelerin yapılması ile mümkün olmuştur. Batı için suç ola şey ülkemiz gibi ülkelerde suç değil övünç kaynağı olmaya devam etmektedir.

Öyle bir ülke düşünün ki, bir lider sadece bir şeyi sadece kendisine yapıldığı zaman fark eden, dünyası sadece kendisine yapılanlar ve yapılmayanlardan oluşan bir dünya içinde yaşasın. İnsanlara hala "niye şunu fark etmedin", "bunu nasıl görmedin" diye şaşkınlık içinde soran ama bilincinde olan, köprüyü geçene kadar “abi” diyen, geçtikten sonra kaptanı değiştiren bir liderin hakim olduğu ülkede hiçbir şey sürpriz değildir.

Ölçüsü sadece kendisi olanın "öteki" gibi bir derdi olabilir mi?

Öteki gibi bir derdi olmayanın demokrasi gibi bir derdi olabilir mi? Öteki gibi bir derdi olmayanın yapılan fedakarlıkları anlama şansı olabilir mi?

Sorular çoğaltılabilinir ama yaşam içinde soruların karşılığını her birimiz hissederiz, hatta bir bölümümüz biliriz, küçük bir bölüm seslendirir ama sonuç değişmez, çünkü örgütlü bir gücün karşısında örgütlü bir güç olmadığı sürece yaşananlar kader olarak görülür…

Toplumsal olaylarda iktidarda olanlar muhalefetin hangi noktasının zayıf, hangi noktasında nasıl bir tepki vereceğini kendi hizmetinde bulunan toplum mühendisleri aracılığı ile bilir. Toplumsal olaylarda kendi lehine gelişmeyen durumlarda bu ihtiyaç duyulan karmaşa ve operasyonlar için muhalefet olarak kabul edilenlerin bu bam tellerine basılarak birden mağdur konumuna dönüşebilir ve her şey kendisine karşı yapılan bir planlı hareket olarak sunulur. İktidar hiç değişmeyecekmiş gibi hava yaratarak yapmış olduğu tüm hataların üstünü işte yaratılan bu bam teline dokunuşlar ile kendi lehine dönüştürecek atmosfer yaratmaktan geri durmamaktadır. Her bunalım ve çıkmazın sonucunda bir günahkar bulunur, kendileri her daima ak ve suçsuz kabul edilir. Bu kabulü yaratacak medya gücünü elinde bulunduranlar ellerinde olan para ile “satın alamayacakları” bilim ve siyaset insanı yoktur. Çünkü her insanın bir fiyatı olduğu düşüncesi liberal ekonominin ve siyasetinin doğal sonucudur. O sonuca uygun her zaman davranacak bir kesim bulunmaktadır. Her ne kadar özneler değişmiş olsa da iktidar kendisini taşıyacak her zaman muhalefetten birilerini bulur ve elinde bulunan baldan biraz tattırır…


İsmail Cem Özkan