8 Kasım 2016 Salı

Kendiliğinden hiçbir şey olmuyor, irade gerek!

Kendiliğinden hiçbir şey olmuyor, irade gerek!

Kadere inananlar, fallardan başlarını kaldırmazlar ve beklentileri hep yüksektir. Üç vakte kadar bütün sorunları düzelecektir. Yaşam bize fısıldar, bekleme; ne Godot gelecek ne de senin beklentin. Fallar ile olmuş olsaydı hayat daha farklı akardı, savaşlar olmazdı. Kadere inanan krallar ve padişahlar ülkelerinin her savaşta yenildiğini görünce falcısını astırır. Sorun falcıyı astırmak değil, sorun hayata nereden baktığınız ile ilgilidir, çünkü baktığınız yere göre sorunlar ve çözümler de değişir.

Tarihin dehlizlerinde dolandığımızda birçok toplumsal olay kendiliğinden başlamış gibi gözükür, fakat o kendiliğinden denen olayın tetikleyicisi mutlaka baskı yapan idaredir. Kendisini yenilmez gören erk sahipleri her türlü baskı ile her şeyi elde edeceğini düşünür, o güç karşısında mutlaka bir yerde direnç olacaktır, çünkü baskı direnç ile karşılaşmazsa baskı değildir…

Toplum değişik katmanlardan oluşur ve erk gücüne karşı her daim direnç gösterecek yapılar mevcut olur. O yüzden iradesiz girişilen erke karşı mücadeleler genelde yenilgi ile sonuçlanmıştır ve tarihin karanlık dehlizlerinde onlara rastlarsanız dahi görmezsiniz, çünkü onları yok sayan erk yönünde kalem oynatmış tarihçilerin kayıtları ile karşılaşırsınız. O kayıtlarda ki yandaş cümleleri ortadan kaldırın, yenilginin temelinde irade eksiliği ve o irade eksikliğine dayanan örgütlenememek görülür.

Örgütlenemeyenler geleceği kuramazlar...

Yeteri kadar örgütlenemeyen her katman bir şekilde yenilir ama erk gücünü de sarsmadan duramaz. Fakat yakın tarihimiz içinde de gördüğümüz gibi kendiliğinden gelişen hareketler kendiliğinden dağılır ve kimsenin haberi dahi olmaz... Eğer dağılmanın daha fazla baskı geleceğine inanıyorsanız, iradeyi ele alıp ona göre örgütlenmek kaçınılmazdır ama bu biline biline hala kendiliğinden hareketlerden beklenti içinde olmak, bile bile yenilgiyi kabul etmek demektir.

Kendiliğinden gözüken toplumsal olaylar da bir iradenin sonucunda ortaya çıkmıştır. İrade olmadan siyasal yaşamda söz söylemek hayalidir... Söz söylersiniz ama etkisi olmaz... İrade ve onun yaratmış olduğu atmosfer etkisini artırdığı sürece ihtiyaç gibi gözükmeyen örgütlenmeler bile ihtiyaç olur ve hayatın dayatması ile gerçekleşir. “Üreten biz yöneten biz olacağız” sloganı binlerce yıllık bir birikimin sonucunda bir iradenin etkisi ile yeninden dillendirilmiştir.

Her toplumsal grubun doğruları vardır, belki de doğrunun bir parçasını dillendiriyorlar önemli olan o doğruların (parçaların) yan yana gelip gerçek (bütün) doğruyu oluşturmaları, gerçek olan ise topluma önderlik eder. Ancak bu da inisiyatif almak ve zamanında müdahil olmaktan geçer. Zamanında yapılmayan etki gelecek için bir şey ifade etmez, sadece doğruyu söylemiş, tespit etmiştik diye övünç kaynağı olur ama hayatta karşılığı olmadığı için söylediğiniz sözün de değeri yoktur... İleriye bazıların hafızasında bir söz olarak kalır ve zaman içinde oda silinir gider.

Siyasi irade olmadan yan yana gelmeler sadece boşa zamanın harcanmasından başka şey değildir... Var olan güven ortamını da yok eder, güven sağlamayan irade ise sadece küçük bir çevre ile hayata müdahil olduğunu düşünür...

"Biat et rahat et döneminde" biat etmeyenlerin üzerine gönderilen canlı bombalar, polisler ve özel güvenlikçiler... Her yerde güvenlik, her yerde sıkı denetim ve hep birileri bizim ‘iyiliğimizi’ düşünüyor... Bizim iyiliğimizi düşünene diktatör denir, çünkü bize rağmen bizim için bir şey yapanlar bizim daha fazla biat etmemizi ve ona göre kapı kulluğu görevini yerine getirmemizi bekler. Ülkemizde gelişmelere bakarak dışarından birileri bu iyiliksevere ‘diktatör’ demiş ama devletler nezdinde bir devlet öteki devletin liderine diktatör diyorsa pazarlık yapıyor demektir... Pazarlıklar kapalı kapılar arkasında olur ve çıkarlar çatışır, bazı imtiyaz alanlar diktatör dediğine zamanın gelince elini sıkacak ve ülke içinde yaşanan bazı zorbalıklar görülmeyecektir. 

Devletler hukukunda çıkarlara ters gelen yerde doğrular konuşulur...

Bazı mağduriyetler, zamanında zalimin yanında kalanları ve onlara destek verenler için kendisini aklama için fırsattır. Geçmişin üzerine sünger çekmek isteyenler hemen bir mağduriyet arar ve orada kendisini gösterir... Halkımız da ‘aptaldır’ nasıl olsa “geçmiş geçmişte kaldı önemli olan bugündür” der ve yanında olana dört elle sarılır! Nede olsa atalarımız demiş “denize düşen yılana sarılır” …

Köprüyü geçene kadar sesler kısılır, gözler güvensizliği işaret eder.

Yaşananları hep içselleştirip, sessizlik içinde karşılarsan ve geçmişin hesabını yapmazsan yaşadıklarından daha kötüsünü yaşayabileceğin zaman karşına gelebilir. Geçmiş muhasebesi ile anlamlıdır.

Hesap sormazsan tarih gelip senin adına hesap sormaz. Tarih ileri ki kuşaklara sorunu taşır, o kuşaklarda sormaz ise mağduriyet unutulur gider...

İsmail Cem Özkan