7 Haziran 2017 Çarşamba

Delphinus Bilgeliği’nden mesajlar…

Delphinus Bilgeliği’nden mesajlar…

Uzayın derinliklerinde bize dalgaları ile ulaşan bir yıldızlar topluluğu vardır ve o topluluk evrenin dengesi için mücadele etmektedir. Evrenin dengesini bozan neresi varsa oraya ulaşıp sorun olan dalgaların düzenlenmesi için o gezegende yaşayanlara mesajlar iletir.

Dünya savaşlar ile yıkılırken, savaşların yaratmış olduğu nefret söylemlerinin ve doğanın güzelliklerinin tek tek olması evrene bizden giden kötü dalgaların kaynaklarından sadece biridir. Evren gün geçtikçe genişlerken genişleyen duvarlarına bizim gibi evren içinde küçük bir nokta olan yerden yayılan dalgaların kötü etkileri olduğunu bu kitap sayesinde öğrenmiş olmaktayız. Peki, biz insanlara ne önermektedir uzayın derinliklerinden gelen dalgalar?

Elbette her insan duyar ama her duyduğunu anlamlar yükleyemez, çünkü birikim gereklidir. Dalgalar insanları seçer, istediğine istediği mesajı verir ama uzaydan gelen dalgalar sadece iyi niyetli dalgalar değildir, kötü niyetli olan dalgalar da vardır, bencilliği körükleyen, nefret söylemlerine katkı sunanlar da… Ama Delphinus’dan gelenler bize sevgiyi öğütler. İnsanlar çevrelerine ve kendilerine saygılı olurlarsa endişelenecekleri bir şey yoktur, çünkü sevgi ile bakan çevresine de sevgi ile dolu dalgalar yayar ki, o yaşamın daha bir anlamlı ve çekilir olmasına sebep olur…

Sevgi dünyayı değiştirir, sadece kötülerin değiştirdiği dünyada her şey endişe vericidir ve korkuyu besler. Sevginin değiştirdiği dünyada ise korku ve endişeye yer yoktur. Bugün yaşadığımız sorunların temelinde endişeler yer almaktadır, endişeli olan insanın nefes alış verişi, kalp çırpıntısı bile düzensizdir. Düzensiz olan ise ister istemez bizi endişelere yer açacak ortam hazırlar. Her korku kişiliğimiz yok eden ve korkuyu yayanlara teslim olmak anlamındadır.

Dünyamızın çeşitli sorunlarına, tarihte evrene olumlu dalga gönderen insanların anlatıldığı bölümler ile bize denmektedir ki, sen de olumlu dalga yayan insan olabilirsin. Üstelik bu öğrenilebilir bir süreçtir… tarihimizin yeniden başka bir göz ile yazıldığı sürece tanıklık ederiz kitapta. Yukarıdan aşağıya doru bakmaktadır, bireyi sevgi ile yoğururken bireyin çevresini bir homojen gibi algılamakta ve değişen kültürler ve coğrafyaları önemsemeden birey bazlı ama her bireyin de özgün olduğu gerçeği ile yaklaşılmış… Kısaca yaşadığımız çağın sınıflar çağı olduğu gerçeği bu kitapta yerini almaz. Sınıf ayrımından kaynaklı sorunları bu kitap içinde bulamazsınız onların yerini bireyin kişisel korkusu ve endişesi, endişesinin kaynağının çevre olduğu vurgusu ile karşılaşırsınız…

Kitap sizi bilgi bombardımanına tutar, bu sayede en azından insanlığın birikiminden haber olmanızı sağlar. Son gelişen teoriler ve o teorilerin bizim üzerimize yansımasını bulabilirsiniz… sosyal, fizik, biyoloji bilimlerinde gelişimlerin ve bize yansımasını ve olumlu şekilde nasıl kullanabileceğimizi bulacağınız kitap size okuma şöleni sunmaktadır. Elbette meditasyonun teknik ve hangi yöntemin nelere yardım edeceği konular kitabın ana teması içinde serpiştirilmiştir.

Her insanın duruşu farklıdır, farklı bakar yaşadığı ana ve zamana. Bu farklılık zenginlik olarak görürüm. Katılıp katılmamak sisin elinizdedir ama en azından bilgilenmek ve fikir sahibi olmak için bu yapı taşı kalınlığında ki kitabı okuyabilir ve isterseniz yararlanabilirsiniz. Ben istemeden birçok konuda yararlandım, çünkü okumak istemden ve ama gizli olarak isteyerek yararlanmaktır… Olumlu yararlandığımı açıkça söyleyebilirim… her sayfası sizi konuşmalar arasında başka alanlara kapı açmak için fırsat veriyor, isteyen istediği gibi kapıyı aralar ya da kapatır…

Son yıllarda popüler olan bir alanın bilgi birikimi bir kitap aracılığı ile tanımaktan memnuniyet duydum… Kendisini yetiştirmiş ve dünyaya olumlu bakanların penceresinden bakmak sizi zenginleştirecektir…

Kitabın ana sözü bana göre araştırın kelimesinde yatmaktadır… bilinçli, bilgili olun ve araştırın demekte… Kendi dünyanızın içi ve dışını bilmeden nasıl önünüzü görebilir ve kendinizi tanıyabilirsiniz ki? Kendinizi tanımanız için açılan kapılardan sadece biri, isteyen yararlanır…

İsmail Cem Özkan




Delphinus Bilgeliği’nden Mesajlar
Ülker Uzun Polat & Özhan Baki
Delphinus Yayıncılık, İstanbul
448 sayfa



6 Haziran 2017 Salı

Domino taşları yıkılırken…

Domino taşları yıkılırken…

Domino taşlarının yerleştirilmesi uzun ve yorucu bir iştir ama yıkılması birkaç saniyelik zamandır. Muhteşem görsel bir şölen sunar domino taşlarının yıkımı. İçinden sürprizler bile çıkar. Elbette yerleştiren bilir ama izleyici gördükleri karşısında şaşkınlığa düşer, anlayamaz…

Domino taşları tarihi inceleyenler genelde devletlerin yıkımında görür… Devletler arka arkaya yıkılırken ayakta kalanlar birkaç tanesi aslında domino taşı kurucusu olduğu bilgisine ulaşılır. Üzerinden güneşin hiç eksik olmadığı imparatorlukları yok eden teknolojidir. Fakat teknolojiyi de en çok kullanan bu güneşin hiç eksilmediği imparatorluk topraklarında yaşayanlardır... Kullanmak ile yaratmak arasında ki ince bir çizgi gibi duran fark domino taşında nerede durduğunu ortaya çıkarır…

Devletlerin yıkımı her zaman üste üste gelir, her dönem bir yıkımın ve yeniden oluşumu anlamındadır. Her oluşum yıkımdır, her yıkım başka bir oluşumdur.

Domino taşı düzmeye meraklı olanlar her zaman daha güzel bir sunum için yeninde yeniden domino taşlarını sabır ile dizerler. Sonra yarattıkları eser karşısında onur duyarlar. Binlerce taş, birbirine değecek şekilde aralıklar ile dizilir ve sonra onların bir birini itekleyerek yıkılması… Birden fazla yola ayrılıp, tekrar buluşmaları, çıkmaz sokaklarda bazıların kısa sürede sonlanması, en üst noktaya, zirveye ulaşması beklenen taşın yıkılması için nefesler tutulur ve o taşı itekleyecek taşa sıranın gelmesi beklenir.

Devletlerin yıkımı büyük savaşlar sonrasında oluşan istikrarsızlık ortamında olur. Büyük fethe gidenler aslında kendi sonları için hazırlanmış o ilk nefesin verilmesi gibidir.

Yıkılan taş mutlaka başka bir taşı da yıkacak, aksi halde ortada devlet kalmaz...

Devletlerin ömrü domino taşının iteklemesi kadardır… Bazıları ilk sarsıntı da yıkılır bazıları kurucusu eli ile iteklemesi ile.

Yaşadığımız zaman diliminde domino taşları oyununu kapitalist sistem kurmuştur ve şimdi kendi ihtiyacına uygun yeninden oluşturmaktadır. İki büyük savaş sonrasında kurduğu oyunu yeniden kurmuştur. Bu sefer oyunun birincil kuralı çıkış noktası olan ulus devletini hepten yok etmek üzerinedir. Belki şehir devletler bu ulus devletinin yıkıntıları üzerine kurmak için bir çözüm olarak önümüze koyacaklar… Eskiden konulan taşlar bir bir yıkılması kaçınılmazdır, çünkü yıkım başka yıkımları tetikler. Deprem insan öldürmez, insanı ve diğer canlıları insanın yaratmış olduğu binalardır…

Domino taşlarının yıkımı ne zaman ve hangi olay ile başlamıştır sorusuna yıllar sonra belki yanıt vereceğiz, ama Yugoslavya’nın parçalanması bu sürecin görünür olmasını sağlamıştır. Demir perdenin ortadan kalkması ve Berlin duvarı yerle bir olurken Berlin duvarından kopan her parça para dönüştürülüyordu. Kapitalizm kendi gölgesinden para kazanacağını bile onu da satacaktır, yeter ki alıcısı olsun…

Son domino taşları Arap Baharı ile başka coğrafya üzerinde düşmeye başladı… Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, Fas, Irak, Suriye ve bütün bunların dışında sermaye sahibi olarak kalan Katar.

Katar, sadece Amerika’nın Arap Baharı projesinde sermeye ve medya gücü olarak yer aldı ama devir birden değişti ve o dönemin suçu birine yıkılması gerekliydi, çünkü milyonların kanı dökülüş, milyonlar mülteci konuma düşmüştü.

Suçlu bulundu!

ABD ve İngiltere için tüm varlığını ortaya koyan Katar... Elbette sadece Katar ile domino taşı geleneği sürmez... Bakalım Katar kimi devirecek???? Sınırlar Ortadoğu’da yeniden çizilecek derken sınır çizimi başka yerden başladı!

Parası olanlar kişisel zaafları olanları istediği gibi kullanır ve atar...


İsmail Cem Özkan