13 Haziran 2017 Salı

Politikanın olduğu yerde adalet güçlünün lehine işler.

Politikanın olduğu yerde adalet güçlünün lehine işler.

Adalet kavramı son yıllarda sürekli gündeme gelmekte, fakat adalet kavramının kendisi sübjektif olduğunu yaşayarak öğrendik, çünkü nerede durduğunuza bağlı olarak adalet kavramı da değişmektedir. Kime göre, nereye göre, hangi çıkarlara göre adalet?

Politika sistemin devamı için olmazsa olmazdır, çünkü sistemler politik tercihler üzerine devam etmektedir. Devlet kavramında son yıllarda değişim, politik arenada da değişimi işaret etmektedir, çünkü klasik ve değişmesi imkansız gibi gözüken bir çok siyasi parti politik arenada artık yoktur. Değişim kendisine göre yeni siyasi partileri oluştururken, her siyasi partinin duruş da var olan ihtiyaca göre biçimlenmektedir... Klasik anlamda siyasi tercihleri belirten sağ sol ayrımı ortadan kalmış, sağ politikacılar sol partilerden rahatlıkla aday olabilmekte ve kendilerini ifade edebilmektedir. Aynı şekilde sol kulvardan gelen bir politikacı sağ partiden devlet başkanlığına Fransa’da olduğu gibi aday olup meclis çoğunluğunu ilk seçimde ele geçirebilmekte. Aynı görünüm daha önce Yunanistan seçimlerinde de kendisini göstermişti, üstelik parti içinde ayrılmalarına rağmen meclisi çoğunluğunu korumakta ve sol politikaların dışında solcu kimliği ile ayakta durabilmektedir. Ülke de sol köklü değişim yerine reformları göze almış ve varlık sebebini de reformlarda ki başarılara bağlamıştır. Sol reformist bir çizgide kitlesel konumda gösterebilmektedir.  Devrim hayaldir, Avrupa’nın üzerinde dolaşan hayalet korku verecek kadar güçlü değildir.

Tek bildiğimiz şey kendi doğrularımızı başkasına dayatmak.

Siyaset ve sistem değişen koşullara göre biçim değişirken, birçok kavramın da anlamını ve algısını da değişme uğratmıştır. Geçmiş ulus devleti kavramları ile ve duruşu ile artık bugünün yorumlanamaz ve de anlaşılamaz, çünkü tepkiler ve algılar değişmiştir, küresel çapta oluşmuş olan algıların ve sermayenin en ücra köşedeki bir bireyin tüketim hakkına da müdahil olabilmektedir... Tüketici olan toplumların sosyolojisi incelemek için artık anket firmaların sonuçlarına bakar olduk, çünkü tüketim artıkça mal üretimi artacağını kabul etmemize rağmen son yıllarda üretim düşerken cirolarda artıştan söz etmekteyiz. Kısaca alım gücü azalırken şirketler karlılık oranında artış ile bağlı bulundukları ülkelerin refah düzeyini kağıt üzerinde yükseltmekteler. Halk fakir ama ülke refah! Almanya son yıllarda gösterdiği performans genel tabanın HartzIV denen sosyal sigorta ile homojenleştirilen fakirlik ile kendisini ifade edebilmektedir. Homojen fakirlik yanında heterojen zenginlik. Alman kimya devleri dünya tekeli firmaları ile birleşimleri dünyada ki üretilen gıda sanayisini de biçimlendirmektedir. Kısaca zenginleşen firmalar sağlıklı olanları ortadan kaldırmakla kalmıyor, toplumların da nasıl bir şekilde besleneceği ve hangi hastalıklara yakalanacağını da biçimlendirmektedir. Parası olana sağlıklı gıda, parası olmayana ise var olan somut gerçeklerine uygun yaşam. Kısaca çöpte yaşamı doğal görenlerin olduğu yerde beton içinde kalan bir birine benzer şehirler içinde ölüler ayakta kalma mücadelesi vermeye devam edecektir.

Parası olanın her daim güçlü olduğu anlamına gelmemektedir, çünkü para kontrol dışında olunca sistemin ihtiyaç duyduğu düşmanı kontrol dışında hareket etmesine olanak sunar. . son yıllarda kontrol dışına çıkmış kara paranın etkisi ile “global” anlamda cihat grupları terör hareket merkezi konumuna getirildi. Elbette kontrollü bir şekilde yaratılan bu yeşil kuşak silahlı grupları silahları ve hareket alanları olduğu sürece varlıklarını koruyacaktır, bunların hareket alanı para, lojistik ile sınırlıdır. Somali’deki korsanların birden korku yaymalarının sonunu getiren orada ki para hareketi ve parayı kontrol eden güçlerin özel güvenlik önlemleridir. Özel güvenlik paranın kontrol dışı silah alımını engellemesidir. İç savaş korsanları yok etmiştir, çünkü silahlar yük taşıyan gemilerden daha çok açlık ile mücadele eden halkın iktidar mücadelesine dönderilmesidir.

Dünya ulus devletini yıktı, uzun zamandır yerine koyabileceği bir liberal devleti yaratamadı. ABD seçimlerinde iktidara olan Trump dünyada ki yıkılan ulus devletlerin cilasının dökülmesine de sebep oldu, çünkü geçmişin özlemini içinde barındıran ve liberal ekonominin yıkıntısı altında kalan işçi sınıfı artık işsizdir ve tepkisini gelişmekte olan faşizmin yedek değneği ve potansiyel askeri konumuna itmiştir. Faşizmin oy depoları geçmiş işçi sınıfı hareketinin örgütlü olduğu ve güçlü olarak direndiği noktalarda oluşmaktadır… Sosyal demokrasinin ve kazanılmış haklar ile mutlu yaşayan geniş orta sınıf artık batının varoşlarıdır… O varoşları yok edenler ise liberaller sosyal demokrat politikacılar eli ile yapılmıştır.

Bizim doğrularımız geçmişin ulus devletinin doğrularıdır, bugünün doğruları ise yaratılan gerçekliklerin doğrularıdır ve gerçeklik ile yüzleşmemekteyiz… Politika artık sığındığımız bir alan olmaktan çıkmış, politikacılar ise sadece parası olanın çıkarını savunan parlamentonun birer maaşlı elemanı konumuna gelmiştir…

İsmail Cem Özkan