Faşizmin kendi ile imtihanı…
Ülkemizde faşizm Avrupa’da gelişen faşist hareketlerin
ülkemizde sempati toplaması ile başlamıştır. Öncelikle faşist İtalyan yasaları
ile ülkemize sızmış, faşist Almanya’nın tüm kurumları ile ülkemize konumlanması
ile olmuştur. Faşizm ülkemize kurumları ve sempatisi ile gelirken ulus devletin
yaratmış olduğu olanaklar içinde halkı da biçimlendirmiştir. O kadar ileri
gidilmiş ki kervan geçmez kuş uçmaz diyarlarda bile Hitler bıyığı burun ile
dudak arasında kendisine yer bulurken, imparatorluktan çıkmış ülkenin ahalisi
sadece ideolojiyi sembolik düzeyde içselleştirmiştir, çünkü onlar için düşman
gayr-ı Müslimlerdir ve gayrıların en önemlisi zaten ülke topraklarının ötesine
atılmış, geride kalan çocuklar henüz dağlardan kimsesizler yurdunda
toplanmıştır.
Faşizm, ülkemizde görsel olarak yayılırken karanlık
gecelerin hakimi olan devlet karartma gecelerinde ekmeği bile karne dağıtırken
yandaşını bal ile besler olmuştur. Faşist hareket yağmacılık ile ülke içinde
kök salmaya çalışırken zaten var olan alışkanlıklara yeni elbise giydirmekten
öte anlamı olmamıştır. Ülkenin kurucuları Nazilik konusunda bir biri ile
yarışırken bir bölümü sağduyularının gereği bağımsız gözükmeye ya da ete
sütlüye bulaşmadan arka planda kalmaya özen göstermiştir. İttihat ve Terakki Partisi’nin
devamı olan kadrolar yenilgiden sonra eski rüyaların canlanmasından başka şey
ifade etmemektedir. O dönemde başbakan olan, bakanlar kurulunu oluşturanlar Alman
faşizmi ile açıktan cilveleşmekten öte onların istemleri yönünde düzenlemeler
yapmaktan da öte durmamışlardır… Her
faşist rejim kendi düşmanını yaratır ve kontrollü olarak ona baskı uygulaması
kaçınılmazdır. Azınlıklar ve gayr-i Müslimler tehdit olmaktan çıktığı için yeni
düşmanın Kürtler olması kaçınılmazdı. O dönemde “çıbanbaşı” olarak görülenlerin
“irinlerinin boşaltılması” ve “yaranın tedavisi” edilmesi resmi söylemler
içinde yerini bulmuştur.
Resmi faşizm ilham aldığı kaynağının yenilgisi ile ülkede
ki gücü de ortadan kalkmış ve pusuda bekleyenlerin sıra kendilerine geldiğini
görerek devlet mekanizması içinde yeniden güç kazanmaları ile sonuçlanmıştır. Kurumsallaşamamış
faşizm gücünü aldığı devlet mekanizmasından uzaklaşmış olarak görünse de
yasalları ve adalet kavramı içinde varlığını korumuştur. Yeni cumhuriyete
numara verenlerin verdiği numaralar dışında iç içe geçmiş olan cumhuriyet uygulamaları
güce göre değişime uğrayacaktır. Çok partili sürecin başlaması ve Birleşmiş
Milletlere üye olduktan sonra uluslararası yasaların ülkemiz içinde geçerli
kılınması ile birlikte başka bir tarih çizgisi üzerine oturmuş olduğumuz
gerçekliği ile karşılaşmaktayız.
Osmanlı döneminden kalan henüz yüzleşilmemiş sorunlar ile
yeni sorunların harmanlandığı süreci yaşamaktayız. Küresel dünyanın bir parçası
küresel yasaların da hakim kılınmasının henüz başında olan ülkemizde siyasi
yaşam ikili parti olarak yoluna devam ederken güncü kaybetmiş faşizm ideolojisi
de kendisine gerçek anlamda taban bulmaya da başlamıştır.
Demokrat partisi demokrasi için yola çıkmış ama faşizm
ideolojinin kurumsallaşmış alanının yeniden filiz bulmasına da olanak
sunmuştur. Alman faşizmi yenilmiş ama faşizm ile gerçek anlamda yüzleşilmediği
için bizim gibi ülkelerde kök salması için ortam yakalamıştır. Faşizm kendi
toprağı dışında kök sallarken yenidünya düzeni içinde faşizm efendisini
değiştirmiş ve hizmet etmeye devam etmektedir. Faşizm kendisinin suçlarının üzerini
örtenlere her türlü hizmet vermeye başlamıştır. CIA bu dönemin ürünü olarak uluslararası
siyasi arenada yerini alırken NATO içinde kurumsallaşmıştır. Demokrasi için
yola çıkanlar ülkemizin bağımsızlığını NATO içinde olacağı varsayımı ile NATO
üyeliğine girmiş ve bu sayede kurumsallaşmış faşist hareketin ülkemizde ki
ayağını oluşturacak Gladio örgütlenmesi için ortam yaratılmıştır. NATO eli ile
ülkemizde faşizm yer altı örgütlenmesi olarak kendisini devlet denetimi dışında
ama devletin olanakları içinde alan bulmuştur.
NATO içinde örgütlenenler Amerikan’ın çıkarına uygun politikalar
geliştirmiş ve Amerikan başkanlarının doktrinlerine uygun NATO ülkelerini
düzenlemek adına siyasi adımlar atmıştır. Ülkemize düşen ise 27 Mayıs
darbesidir. Amerikan çıkarına uygun yapılan bu darbede NATO içinde
yetiştirilmiş subayların rolü saklanamayacak kadar ortadadır. Gladio adı
ülkemize uygun şekilde değiştirilmiş ve halk arasında “Kontrgerilla” olarak adlandırılacaktır.
27 Mayıs sonrası gelişen her toplumsal olay içinde bu teşkilatın adı
geçecektir, onun fotoğrafı çekilemeyecek ama varlığından herkesin haberi
olacaktır. İlk fotoğrafını çekmeye çalışan Abdi İpekçi elinden dosyası alınarak
öldürülmüş, onun cinayet dosyası görünmeyen eller tarafından yönlendirilerek
üstü sürekli ihtiyaca göre örtülmüş ya da kısmen açılmıştır. Siyasi cinayetler
Gladio’nun üzerine serilen örtüyü aralamaya çalışanlar üzerine yoğunlaşmıştır. Kitlesel
cinayetler günlük yaşantımızın ayrılmaz bir parçası oturması Gladio’nun içinden
devşirdiği elemanları ile öne çıkan siyasi partiler adı etrafında oluşmaya başlaması
tesadüfi değildir.
27 Mayıs darbesinin sesi Gladio’nun cinayetlerinin sesi
olması tesadüfen ortaya çıkmamıştır. Faşizm kurumsal ilişkisini 12 Eylül öncesinde
MHP içinde gerçekleştirdiği 12 Eylül sonrası açılan MHP davası ile ortaya
çıkmış ve o davanın sonucunda geçmişten ders alanlar sonrası yapılan
örgütlenmeler ile kendisini ortaya koymuştur. Yazıcıoğlu MHP’den ilk önemli
kopuşu temsil eder, o kadar kontrollü örgütlenme yapmış olsa da Dink cinayeti
sonrası “bizim içimizde bizi yanlış yönlendirenler var” diyerek partisinin
adının bir cinayete karışmasını eleştirmiş ve kısa süre sonra da bir “kaza”
sonrasına hayatını kaybedecektir.
MHP sokak siyasetinden tamamı ile uzaklaşmış sokakta taraf
olmayacağını ilan etmiştir. 90’lı yıllarda sokakların yeniden kan gölüne
dönderilmesi süreci içinde “Susurluk Kazası” sonrası gelişmelerden kendilerini
uzak tutmayı başarmıştır. Geçmişin tortuları su yüzüne çıkmış ama kurumsal
alandan uzaktadır. Devşirilenler çıkarsal ilişkiler içinde verilen görevi
yapmış ama gerçek anlamda olaylar ve ilişkiler ortaya çıkarılamamıştır.
Gladio ihtiyaca uygun kurumlar yaratmış ve sokakta
kullanmaktan çekinmemiştir. Çatışmanın en yoğun olduğu yerlerde Gladio
kendisine uygun örgütlenmeler kurmuş ve zaafı olan insanları kullanmayı
bilmiştir.
MHP ders almıştır ama içinden sürekli günlük siyasete
uygun olarak kopmalar olmuştur. Siyaset ihtiyaca veren teşkilatlara yaşama
şansı verir, diğerlerini etkisiz hale getirir. Türk siyasetinin ayrılmaz ögesi
olarak MHP 12 Eylül sonrası kendisine verilen toplum tepkisini en alt düzeye
çekme görevini en iyi şekilde yerine getirmiştir. Ilımlı İslam ve Ortadoğu ülkesi
hedefine MHP’siz ulaşma şanı yoktur. Hem İslam hem de Türk ırkçılığının kaynaşması
MHP bayrağı altında kurumsallaşmış olması bu siyasi partiyi her dönemde siyasi arenanın
olmazsa olmazı olarak öne çıkarmaktadır.
MHP yeniden parçalama sürecindedir. Bu süreç AKP’nin
artık krizi yönetemediği sürece denk gelmiş olması tesadüfen değildir. Ortada bir
boşluk olmuştur ve var olan MHP yönetimi bu boşluğu dolduramamıştır. AKP siyasi
ve ekonomik krizi yönetemez konuma gelmiş, Suriye ve diğer ülkelere yönelik
emperyalist (ümmetçi yayılması)
politikası iflas etmiştir. Bu politikası Amerikan ve Rus emperyal devletlerin
çıkarı ile çatışır hale gelmiştir.
Erdoğan’a verilen BOP eşbaşkanlığı görev süresi
dolmuştur. Fakat onun yerine getirilecek başka bir lider henüz ortaya
çıkmamıştır. MHP’den ayrılanların yeni bir umut olma şansları yoktur, sadece
AKP’nin yan değneği konumunda olan bir siyasi dayanağın çökmesi anlamındadır.
AKP kendisine destek olarak gördüğü etnik siyasi parti ve yan örgütleri ile
arasında oluşan diyalog masasını devirmiş ve arasına kalın bir çizgi çekmiştir.
AKP yalnızlaştırılmaktadır…
AKP tek başına krizi yönetmez hale getirmiş ve AKP’nin
kurdu AKP içinden çıkacaktır. Çünkü kurt kurdun açığını bilir ve ona göre önlem
alır…
Gladio ihtiyaca cevap veren askeri bir örgütlenmedir. Elbette
kurucusuna hala sadıktır. Canlı bombalar ülke kriz içinde olduğu süreç içinde
AKP’nin çıkarına uygun zamanlarda kendisini ortaya koymuştur. Her kriz geçici
çözümler ile ortadan kalkmış ama daha ağırı ile geri dönmüştür. Yeni bir dönem
başlamıştır, bu yeni dönemin siyasi arenada yeni düzenlemeler için ortam
hazırlanmaktadır. Bu ortamın belirsizliği olasılıkların fazlalığını ortaya
çıkarmaktadır… Kim kime hangi proje ile ortaya çıkacağını kısa zamanda
göreceğiz, çünkü para olmadan siyasette adım atılamaz ve şu anda ki siyasi
yapıların ne ekonomik, ne istihbarat, ne de lojistik olarak cevap verecek
örgütsel yapıları mevcut değildir… Küresel
siyasette sürekli gerilim üretenler ulus devletinin yaratmış olduğu tüm
engelleri ortadan kaldırmak ile kalmıyor, yeni ulus devleti görünümlü sınırların
da oluşumuna olanak sunuluyor… Küresel politikalara piyonların rol verme şansı
yoktur, verilen görevi yerine getirmek ile yükümlüdürler. Hangi piyonun ne
zaman oyun dışına itekleneceğini emperyalist güçler şimdilik karar verecek
konumdadır…
Faşizm bu belirsizliğin olduğu ortamda kurumsal
ilişkileri ile kendisi ile imtihanı içindedir… Ulus devletinin yok olduğu
koşullar içinde faşizm sermayenin çıkarını savunmak dışında başka bir görevi mi
var?
İsmail Cem Özkan