29 Aralık 2017 Cuma

Gülmek devrimcidir…

Gülmek devrimcidir…

Gülmek mutlu olmak ve kendine güvenen anlamına gelir. Gülen insan yaşayandır, umudu var olan demektir. Gülmek her canlıyı daha güzel yapar, her birini ayrı ayrı sevimi gösterir. Gülen insan “Merhaba” diyendir, kısaca benden sana zarar gelmez!

Yaşadığımız zaman diliminde birbirine benzer psikolojik rahatsızlıkları duymaya başladım. Aslında rahatsızlık kavramını kullanmak istemem ama psikiyatristler rahatsızlık olarak algılıyor ve tedavisi için sizden yüklüce para talep ediyorlar. Bir konuda yardım almak için gitmişseniz bir kliniğe hasta olmanızdan önce siz müşteri olarak gören bir sağlık anlayışının parçası ve soyulanı oluyorsunuz. Liberal ekonomi hastaları, öğrenciler gibi müşteri konumuna getirdi. Müşteri her zaman iyi para bırakan birer tüketicidir ve onun iliğinden, kılından para çıkarmak ve kazanmak işletmenin yeteneğine bağlıdır…

“Biri gizli mesaj gönderiyor, biri izliyor, biri sürekli beni arıyor, neredesin diye soruyor, biri biri...” Bir değil, iki değil, on değil... Birbirine benzer davranışlar ve sorunlar yumağı...

Benzer sorunlar yumağının kaynağı nasıl şey olabilir diye düşünmeye başladım. Çünkü birbirine benzer psikolojik davranış tetikleyen bir şey olması gerekli, çünkü psikolojik davranış salgın hastalık olamaz, adı üzerinde bireysel. Toplum dışına düşmüş ama toplum ile ilgili bireysel davranış ve algı sorunu... Peki, neden bu sıralarda çok yaygınlaştı, neden moda gibi rahatsızlıklar biden ortaya çıkıyor popüler oluyor ve sonra sönüyor?

TV dizileri hiç masum değil...

TV'de yayınlanan dizilerin insanın davranışına etkisi, biçimlendirmesi, bilinçaltına söylenen sözler. Sürekli sinirli, kavgaya hazır suratlar... Sesini kısın dizilere bakın, nasıl bir davranış olduğunu izleyin. Tüm oyuncular agresif, göz bebeklerini büyüterek ve öfke ile konuştuklarını göreceksiniz... Vahşet, nefret, ölüm... İtibarsızlaştırılmış birey, çaresiz... Kindar... Arkasından sürekli oyun oynayan ama yüze gülen bireyler... Güvensizlik... En yakınına güvenme telkini... Çünkü sana en çok zararı en yakının verir imgesi...

Birbirini izleyen ve taklit eden diziler...

Hangi kanalı açarsanız açın isimleri değişiyor, oyuncuları değişiyor ama davranış ve imgeleri ile hepsi aynı olan diziler... Bir stratejinin parçası olarak yazılan veya yazdırılan senaryolar.

Piyasada tutmuş diziler...

Para getiren diziler riske girmeden istenileni veren yapım evleri...

Amerika'da üretilen ama sonra uyarlanan senaryolar...

Her biri her biri toplum bilimcilerin ve yönlendiricilerin moda değimi ile toplum mühendislerin işi...

Toplum içinde bireyler birbiri ile uğraşırken sistem çökmüş, devlet yokmuş gibi her şeyi belirleyen konularda kimse kafa yormaz... Kafa yoran ve yazanları da okumaz... Çünkü o kendisine karşı yapılacak kötülüğü önleme derdinde...

Fesat duygular, fesat davranışlar, fesatça çıkarmalar hepsi hepsi bilerek ve istenerek şimdiki zaman uyarlanarak uygulanıyor...

Biraz kendisine dışarında bakabilse birey kimin piyonu olduğu görecek ama göremez, çünkü onun odak noktası ve duruş noktası artık istenilen yere gelmiştir. Mutlu olma, her daim trajedi içinde yaşa, çünkü mutlu olmak, neşeli bakmak olaya onları oyunu bozan temel şeylerdir...

O yüzden gülen insana saldırıyorlar...

O yüzden gülmek devrimcidir...

İsmail Cem Özkan


24 Aralık 2017 Pazar

Fındıkıran Balesi

Fındıkıran Balesi

Geçmiş dönemlerin başarılı bir bale sanatçısı olarak ünlenmiş, ama artık sahnelere veda etmiş olan bir kadın, yalnızdır. Yalnızlığını ve geçmişe ait özlemlerini albüme bakarak gidermektedir.

Yılbaşı gecesi daha bir hüzün kaplamıştır, yılların birikimi özlem duyulan geçmiş ve geçmişin yeniden yaratılması. Elinde tuttuğu albüme baktıkça geçmiş yeniden yaratılır. Yaratılan geçmiş bir anlamda masal dünyası içinde değişik maceralara kapı aralayacaktır.  Tek başına koltuğunda oturmuş, koltuğun arkasında paketler vardır, sanki bugün taşınacak gibi büyük paketler ama her biri başka bir öyküyü içinde saklayan sanki sihirli birer sandıktır. Her kutunun içinden bir çocuk çıkacaktır, onu masal dünyasına davet edecek ve o davete her birimiz katılacağız.

Hayat çocukluk ile başlar, onların neşesi hayatın devam ettiğini gösterir. Onların neşesi yalnızlıkları ortadan kaldırır, neşe tüm evreni kaplar. Çocukluk ile başlar anılar, sonra anılar ile zaman geçerken büyürüz. Büyüdükçe hayal dünyamız daralır ve gittikçe yok olmaya tutar, ancak onları zihnimizde tutan belki de direncimizdir. Yaşamın tüm acımasızlığı altında neşeli tarafını anımsamamız dirençli olduğumuzu gösterir. En büyük direnç yeni masalları yaratabilecek kadar açık zihinli olmaktan geçer. 

Yılbaşı partisinde çocuklara hediyeler verilir, gelenektir. Çocuklukta alınan hediyeler ayrı bir yeri vardır. İnsan zihni açık olduğu süre anımsar ve ona göre her anımsamasında yeniden yeniden yaratır. Çünkü verilen oyuncaktır ve o oyuncağın etrafında yeni bir dünya kurulur çocuk için. Yaşlı ve emekli olmuş balerin geçmişin albümüne bakarken verilmiş bir hediyenin ve onun etrafında oluşan dünyaya bizi davet etmesi kadar mantıklı bir şey olamaz. Verilen bir hediye, kırıldığı zaman çok değerli olur. O artık unutulmayacak ve olmazsa olmazımızdır. O yılbaşında hediye olarak verilen fındıkkıran kırılmıştır. Hemen tamir edilmiş olsa da uykuya dalan çocuğun hayal dünyasında o kırılan oyuncağın etrafında macera, korku, kavga, sevgi, tutku kısaca çocuğun hayal dünyasının izin verdiği tüm olaylar yerini alır.

Bu masal ve destansı bale gösterisi, klasik balenin tüm zorunlu hareketlerinin hayata geçirilmesi bir anlamda sahnede yer alanlara bale eğitimi verirken izleyiciye de balenin nasıl olması gerektiği bir masal-düş eşliğinde verilir. Burada sahneye koyanın yorumu çok önem kazanır, çünkü eseri öyle bir yorumlar ki sizi yönetmenin gör dediğini gösterir, görme dediğinin üstünü sis kaplayabilir. İzlediğim bu yorumda ise sabit bir sahnede değişim; ışıkların sahneye neresinde vurduğu ve açılan pencerelerden arka fonda yağan kardır. Sahne çok sadedir. Koltuk sahneye göre yer değiştirir. Işık her bölüm için ayrı ayrı hesaplanmış ve sahneyi sabit aydınlatmaktadır. Oyuncuyu ve sahneyi takip etmez, baştan nasıl planlandıysa o bölüm bitene kadar ışık sabittir. Balet ve balerinin hareketi gölgede kalmış, ışık altında kalmış ayrımı yoktur. Müzik sahnede yaşanan olaylara yön vermektedir.  Olayların kurgusu müzik ile kulaklara fısıldanırken, koreografi öykünün içi doldurulur ve somutlaştırılır.

Koreografinin daha görünür ve seyirci ile kucaklaşmasını sağlayan bana göre ışıktır. Işık zamanı, coğrafyayı, sahnede yer alan dekora verdiği derinlik ile sahnede yer alan tüm ayrıntının seyirciye ulaşmasını sağlar. Her balerin ve baletin hareketi ışığın verdiği canlılık ile seyircinin ilgisini sahnede yaşanan öykünün kurgusu içinde olmasını sağlar. Özellikle anlatılan bir masalsa, gerçeküstü bir öykü varsa, örneğin farelerin Clara ile mücadelesi ve mimiklerin ve onlara derinlik veren makyajın görünür kılınmasını sağlar. Fareler Kralı sahnedeki makyajı ile dikkati çekmektedir, özellikle Egemen Kement mimikleri ile olayın içine bizi davet ederken kayıtsız kalamadık. Işık her sahnede olduğu gibi sabittir. Yumuşak geçişler ile ışık görmemiz gereken yeri aydınlatmış olsaydı diye içimden geçirdim. Çünkü ortada yer alan aydınlık alandan çıkınca daha karanlık bir alanda yapılan mücadele ve o anda dansçıların yüzünde oluşan öyküye ait değişimler gölgede kaldığını hissettim.

Görebildiğim kadarı ile yönetmenin yorumuna uygun olarak sahne düzenlemesi, ışık ve koreografi yapılmış. Müzik bu yoruma çok şey kattığını düşünüyorum… İzlenmesi gereken ve izlerken balenin ne olduğunu öğreten bir okul olduğunu salondan ayrılırken düşündüm…

İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB), sosyal sorumluluk projesi olarak bu yıl Down Sendromu Derneğini ağırladığı gün oradaydım. Gösteri sonunda alkış bölümünde Down Sendromu olan çocuklar balerin ve baletler ile sahnede yerini alarak seyirciyi selamladı. Onlar için yapılan bu gösterim çocukların mutluluğu ve orada olmanın getirmiş olduğu heyecanı gözlerinden okuduğumu düşünüyorum. İzin alarak fotoğraflarını çektim. Bir arada olmak ve onlar için ayrılan zamanın ne kadar değerli olduğunu gösteri öncesi yapılan konuşmadan anladım. Belediye başkanın da bu anlamlı günde onlar ile birlikte olması sanata ve sanatçıya değer vermenin dışında desteklediği her sosyal projede yer alması ve açıkça yanınızdayım demesi ayrı bir anlam barındırdığını düşündüm…

Verilen her emeğin bir karşılığı vardır, sahne sanatlarında ise alkıştır. Hak ettikleri alkış aldılar. Emeği geçenlere teşekkür ederim…

İsmail Cem Özkan

Fındıkıran Balesi
Libretto: Uğur Seyrek, Işık Noyan
Koreografi ve Reji: Uğur Seyrek
Orkestra Yönetmeni: Roberto Gianola
Dekoratör: İsmail Dede
Kostüm Kreatörü: İ.Serdar Başbuğ
Işık Tasarım: Uğur Seyrek
Işık Uzmanı: Taner Aydın
Clara: İlke Kodal
Prens: Batur Büklü
Drosselmeyer: M.Nuri Arkan
Fareler Kralı: Egemen Kement
Clara'nın Annesi: Pınar Müldür
Clara'nın Babası: M.Kemal Onur Tunay
Büyükanne: Büşra Yıldırım
Büyükbaba: Alper Akalın
Konuklar: D. Fatma Sabaz, S.Burcu Borak, Zeynep Alev İşçimenler, Gamze Hopanoğlu, Hüma Ersel, Buket Polat, Deniz Polat, Sinan Kaymak,  M.Gazi Öztekin, C.Cüneyt Çelik, Çağatay Özmen, Can Bezirganoğlu
Kurşun Askerler: Berfu Elmas, A.Eda Yeker, Melis Kalfagil, Buket Polat, Elifsu Pamukçu, Ayşe Aras
Bebek:  ÇiftHüma Ersel, C.Cüneyt Çelik
Fareler: Can Bezirganoğlu, Deniz Polat, Alican Güçoğlu, Çağatay Özmen, Sinan Kaymak, M.Gazi Öztekin
1.Kar Tanesi: J.Nıcole Hartmann
2.Kar Tanesi: Büşra Ay
3.Kar Tanesi: Asena Ökte
Kar Taneleri: Çağrı Çekiç Hazan, Berfu Elmas, Ayşe Aras, Asena Ökte, A.Eda Yeker, Melis Kalfagil, Buket Polat, S.Hazal Çoruk
Vals Solist 1.Çift: P.Gizem Tuncay, A.İbrahim Türkkan
Vals Solist 2. Çift: Çağrı Çekiç Hazan, C.Cüneyt Çelik
Vals Solist 3.Çift: Büşra Ay, Çağatay Özmen
Vals Grup: Eymen Arıslı, Buket Polat, Çağrı Çekiç Hazan, Berfu Elmas, Melis Kalfagil, Ayşe Aras, Maia Ito, D. Fatma Sabaz
İspanyol Dansı: Hüma Ersel, Çağrı Çekiç Hazan, A.Eda Yeker, Asena Ökte, Ömer Erenler, Sinan Kaymak, Alican Güçoğlu, C.Cüneyt Çelik
Hint Dansı: Ebru Cansız, J.Nıcole Hartmann, Eymen Arıslı, Berfu Elmas, Büşra Ay
Çin Dansı: Can Bezirganoğlu
Rus Dansı: Maia Ito
Fransız Dansı: Zuhal Karaca, M.Oliver Spence
Çocuklar: Asya Yüksel, B.Deniz Atalay, Defne Bezzaz, Melissa Turan, Mercan Çelik, Naz Ardal, Sude Ardal, Yasemin Kayabay, Mert Ak, H.Tuna Ergün