15 Temmuz 2025 Salı

Ataların Sessizliği ve Korkunun Sesi

Ataların Sessizliği ve Korkunun Sesi

Bir zamanlar mezarlıklardan korkutulurdu çocuklar. Korkutanlar da korkardı. Mezarlık yakınından geçenler ıslık çalar, korktuğunu hissettirmemek için yakınından değil de biraz uzaktan geçerdi. Mezarlıklar, yaşam alanının dışında yer alırdı. Zaman içinde şehirleşmeyle birlikte, şehirlerin tek yeşil alanı oldular.

O yeşil alanlarda yatanlar pek bilinmez. Yakınlarını oraya gömenler de çok kısa zamanda unutur giderler. Bir zamanlar orada biri vardı... Ta ki bir mezara ihtiyaç duyulana kadar. İhtiyaç olunca da, “Üzerine göm gitsin!”

Bu insanlara anlatılmamıştı: Orada yatan atandı... Yani seni dünyaya getirenler. Onlar olmasaydı, zaten sen olmayacaktın! İnsan atalarından korkar mı? Onlar orada yatıyor diye yolunu uzatır mı?

Bir de "dinciler" gördüm; mezarlık yakınından geçerken müziği kapatıyorlar, konuşmaları kesiyorlar, hatta biri konuşuyorsa susturuyorlar.

“Neden?” dedim.

“Öyle, din böyle buyuruyor,” dediler.

Ama insan hiç atalarına sesinin gitmesini engeller mi?

İnsan köklerini unuttuğunda, elinde olana da saygı duymaz…

Yağmacı Kültür ve Mezarlık Korkusu.

Yağmacı kültür, korktuğu yeri yağmalar. Çünkü onu zayıf düşürerek, onu yok ederek korkusunu yenmeye çalışır. Korktuğu ve yok ettiklerinin mezarlıklarının yakınından geçerken, onların kalkıp o orantısız güç gösterisi yapanları yok edeceğinden, el koyduğu mallara el konulacağından korkar. Bundan dolayı mezarlıklardan korkanlar, işte bu yağmacıların soyundan gelir...

Mezarlıklardan korkanlar, geçmişi karanlık yağmacılardır.

Katil, işlediği cinayet alanına bir kere daha dönermiş. Onlar, dönmemek için hep onun etrafından geçer... Çünkü mal yüzünden kan davası çatışması yaşayanların cesetleri de aynı mezarda kemiklerin kardeşliğini yapar ama yeryüzünde çatışmaya, öldürmeye devam ederler. Bundan dolayı mezarlıklardan korkanların olduğu yerde, bir kan davası geçmişi var demektir.

Toplumun Aynası: Mezarlıklar.

Mezarlıklar, yaşanmış kültürün yatay biçimde yansımasıdır. Toplumun belleğidir. Bu nedenle, mezarlıklar bir toplumun değer dünyasını en çıplak hâliyle gösterir.

Çoğu zaman bakımsızdırlar. Özellikle şehirlerde, mezarların üzerine basa basa diğer mezarlar ziyaret edilir. Aralarda neredeyse hiç boşluk kalmaz; adım atacak yer bile bırakılmaz. Çünkü yağmacı anlayış, her karış toprağı ekonomik bir değere dönüştürme telaşındadır.

Ölüye bile saygı gösterilmez. Toprağa gömülür, onu hatırlatacak eşyalar elden çıkarılır ve en kısa sürede unutulmaya bırakılır. Bir gün adı geçerse “rahmet” okunur; ardından varsa malı konuşulur. Paylaşımı, mirası, geriye kalan...

Mezarlığın Gece Yüzü

Belki de bu yüzden geceleri mezarlıklar, sokak hayvanlarının sığınma alanına dönüşür. Mezarlıklardan korkulduğu için insanlar oralardan uzak durur. Bu da köpekler, fareler, yılanlar gibi varlıklar için o alanı sahiplenme fırsatı doğurur.

Gece yarısı mezarlıktan geçen birine, gündüz tek başına havlayamayan köpekler topluca havlar. Fırsatını bulurlarsa saldırırlar. Mezarlıklar geceleri sessizdir ama o sessizliğin içinde başka bir yaşam sürer:

Köpek ulumaları, farelerin cirit atması, yılanların sessizce av beklemesi…

Bir zamanlar yaşamla ölüm arasındaki o sınır çizgisini koruyan yerler, şimdi unutulmuşluğun, korkunun ve bastırılmış geçmişin sessizliğinde kaybolmuştur.

 

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok: