23 Mayıs 2024 Perşembe

İzafiyet ile kuantum teorileri arasında yaşam deneyimi…

İzafiyet ile kuantum teorileri arasında yaşam deneyimi…

Karlı bir gündür, beyaz ortama hakimidir ve beyaz, sanki kar tanelerinde saklıdır. Kar altında bir adam, günlük yürüyüşünü yapmaktadır. Beyaz saçları ile kara uyum sağlamıştır. O sırada yanına yaklaşan bir kadın, güzeldir aynı zamanda röportaj yapmak isteyen gazeteye yeni girmiş bir muhabirdir. Ondan randevu almak için uğraşmış ama alamamıştır, o yüzden bu yolu denemiştir ve başarmıştır.

Bir röportaj için başlayan oyunun kurgusu bizi Einstein'ın çalışma odasına kadar götürür. Orada ince ince iğnelemeler, mizahi vurgular başlar ve kısa sürede bir yüzleşmeye doğru hızlı bir geçiş olur, çünkü oyunun konusu Einstein’ın yaşamıdır ve geçmişinde ve halen devam eden ilişkileri sorgulanmaktadır…

Bir bilim adamının özel yaşamı izafiyet ve kuantum teorisinin özel hayata uydurulması gibidir…

Oyunun bir bütünü içinde savrulmalar, tesadüfen gerçekleşen sırçamlar, değişmeyen tek şey zaman olduğu vurgusu yapılır. Olaylar değişir, bakış açısı değişir ama zaman hep aynıdır ve aynı hızla hareket eder, kimse onu durduracak gücü yoktur. Bu durumda Einstein “mutluluğu insanlara değil, amaçlarına bağlı kalarak” aramaya başlar.

Başından değişik evlilikler, özel ilişkiler geçmiş, iki oğlu vardır ama bir de unutmak istediği kızı… Her biri ile arasında mesafe vardır, onlar amacından sapmaya yol açacak bir nesne olarak görür. O yüzden amacına odaklanmıştır. O zaman diliminde Amerika'da komünist cadı avı vardır bu süreçte hedef haline gelmiştir.  Oyunumuzun kurgusu bu zaman diliminde geçmektedir ve öz kızı olduğunu öğreneceği bir kadın ile diyaloglar içinde oluşur. Bu sırada torunun kendisi gibi çok zeki olduğu gerçeği ile karşılaşır. O gerçek, var olan duygusundan sapmadır, kuantum teorisinin önceden hesap edilmemiş sıçrayışını o zaman dilimine bırakır…

Her şey görecelidir, değişmeyen tek şey zamandır…

Mark St. Germain’in yazdığı oyunu Buğra Koçtepe hem tercüme etmiş, hem yönetmiş, yönetmekle kalmamış oynamış. Kısaca kendisini bu öykünün içinde yaşanır kılmış… Oyuncu bölümler arasında değişen ve iç hesaplaşması yaptığı düşüncelerini duygusal tepkilerini de seyirciye aktarmaktadır. Duygusal geçişler, şaşkınlıklar ama analitik düşüncenin getirmiş olduğu ani tepkinin hemen arkasından tepkisizlik… Mimikleri, ses tonu, yürüyüşü, vücudun hareketleri ve parmaklarının elbisenin dışında çıkması ve saklanması duygusal geçişleri seyircisine aktarır…

Margaret (Lieserl) rolü ile Pınar Gün Topçu,  Buğra Kocatepe’nin daha görünür kılmak yanında kendisini de öne çıkarır, çünkü o bilerek geldiği ve yüzleştiği bir baba figürü karşısında geleneksel bakış açısı ile kızgınlığı, öfkesi aynı zamanda amacını hiçbir zaman elden bırakmayan bir kadın / annedir. Bir anlamda oğlu için gelmiştir ama oğlunun kendisini reddeden ya da yok sayan babası gibi olmasını da istememektedir. Çelişkiler içindedir, anlık tepkiler bu çelişkileri öne çıkarır, sahnede canlandırırken bu duygusal geçişler ve mimikleri, gözyaşı ile bir anne, bir babasının mahrum kalmış ama üvey babası tarafından yetiştirilmiş olmasına rağmen üvey olduğunu hissettirmeyen bir aileden geldiğini de göstermektedir. Her ne kadar evlatlık verilmiş olsa da o aile onu evlatlık gibi değil, öz kızları gibi eğitim almasını ve kendisini geliştirmesine izin vermiştir. Sahnede yok olan bir aile sahnededir aynı zamanda, savaşta kaybolan eşi ve vatan sevgisi… Sahnede olmayanları sahneye duygusal tepkiler ile başarılı bir şekilde sahneye taşır. Onar sanki orada ve sessizce sahnenin içindedir.  

Oyun dramdır ama trajik olaylar öyle bir sunulur ki, kara mizahın seyircide karşılığı kahkahadır. Beklenmeyen anda, aslında seyircide gizliden gizliye beklenen tepkilerin karşılık bulmasıdır…

Bayan Dukas rolünde Buket İnger’i görmekteyiz. O Einstein'in her şeyidir. Einstein'ın evlilik dışında tüm ihtiyaçlarını karşılayandır, çünkü Einstein için evlilik ayağa takılan prangadır, amacına hizmet etmiyordur. Her evlilik sorumluluk anlamına gelmektedir ki, o hep aile sorumluluğundan gençliği dışında kaçmaktadır. Aralarında iki taraflı bir yazılı olmayan sözleşme vardır. O sözleşme içinde bir anlamda amaç dışında gelişen olaylar karşısında Einstein’ı koruma görevi vardır. Dıştan gelecek olan saldırıların önündeki bir anlamda kalkandır… Üzerine düşen rolünü çok iyi yerine getirir, çünkü bu üç kişilikli oyunda bir aksama olsa oyunun ani sıçrayışı yani kötüye gitme olasılığı varır ama Buket İnger o kadar başarılı ki, aksamadan beklenen olur. Kısaca izafiyet teorisine uygundur canlandırdığı rol ve o role uygun davranışları…  

Tiyatro oyunu bir bütündür, sahne dekorundan, müziğine, perukacıdan, kıyafetleri dikene kadar geniş bir kadronun bir bütün olarak çalışmasına bağlıdır. Ürün, sahnede izlediğimizdir, ürünü ortaya çıkaran emeğin bir bölümü görünmezdir. O görünmez olanı hissederiz ama göremeyiz, gördüklerimiz kıyafet, dinlediğimiz müzik, ışık, oyuncular, sahnede yer alan dekordur… İzafiyet teorisine uygun olarak bir oyun sahnelenmiş, konusu kuantum teorisine uygun ani sıçrayışları da içinde barındırmaktadır…

Oyundan sadece ben değil, salonda seyircilerde büyük keyif almış olacak ki, oyun sonunda tüm salon ayakta alkışlarken gördüm… Bu oyunda seyirciyi bir teorinin içine davet ediyor ve o teorinin hayat içinde karşılığını bulmasını popüler kültüre uygun ama magazin boyunu da eksik etmeyen bir öyküye davet ediyor…

Sahnelerde sanırım çok uzun kalacak bir oyun, alkışları hiç eksik olmayacak, olmasında…

İsmail Cem Özkan

 

İzafiyet

Yazan: Mark St. Germain

Çeviren & Yöneten: Buğra Koçtepe

OYUNCULAR:

Lieserl / Margaret: Pınar Gün Topçu
Bayan Dukas: Buket İnger
Albert Einstein: Buğra Koçtepe

Kondüktör: Sesi Nilsu Akman

Dekor Tasarımı: Bekir Beğen

Kostüm Tasarımı: Berna Yavuz

Işık Tasarımı: Mehmet Mertal

Müzik: Can Atilla

Yönetmen Yardımcısı: Seda Oksal Elsaid

Asistan: Nilsu Akman

Sahne Amiri: Emine Başaran Özkan

Kondüvit: Sinem Dönmez

Işık Kumanda: Seyhun Özen

Suflöz: Filiz Yılmaz

Dekor Sorumlusu: Satılmış Çakır

Aksesuar Sorumlusu: Serkan Ilıcakaya

Kadın Terzi: Leman Ünver

Erkek Terzi: Hakan Açıkgöz

Perukacı: Ahmet Ermiş

Makyöz: Zekiye Yetginbal

 

Hiç yorum yok: