13 Şubat 2016 Cumartesi

Yangın yerinde orkideler

Yangın yerinde orkideler


Tiyatro, bütün diğer sanat dalları ile kucaklaşıp, seyircisine canlı olarak derdini anlatan bir sanattır. Sahnede olur ve sahnenin hangi tarafından seyirciye mesaj vereceğini yazar ve yönetmen karar verir. Karar vermesi yetmiyor, o kararı sahnede canlı olarak taşıyacak oyuncuların ve diğer çevresel faktörlerin de uyum göstermesi şarttır. Tiyatroda her hangi bir çevresel faktör tökezlerse oyunun seyirciyle kucaklaşması da o kadar hızlı bir şekilde uzaklaşır. Kucaklayamaz! Ses, ışık, kostüm, dekor oyuncu kadar önemlidir. Çünkü oyuncuyu seyirciye gösteren işte bu göze görünmeyen ama gözümüzün önünde olandır.
Devlet ve şehir tiyatrolarının olanakları olmayan özel tiyatrolar en azından çarkın dönebilmesi için minimum maliyeti kurtarmak zorundadır. Elektrik, sahne kirası, oyuncunun ve diğer çalışanların ücretleri ki genelde oyun başına minimum fiyat olarak telaffuz edilir, bütün bu çıktılar her oyunda hesaplanması ve seyircinin bunu karşılaması beklenir. Bir de hiç göze görünmeyen ama oyun sahnelenirken ortaya çıkan masrafları ki, özel tiyatro işletenlerin başının belası olarak onların önüne gelir. Prova, dekor, kostüm, ulaşım, beslenme… say sayabildiğin kadar gözle görünmeyen masraflar… Bütün bunlar her oyunun bütçesine eklenmesi gereklidir ama nasıl olsa geçti ve bir şekilde ödendi kabul edilerek fiyatlar artmasın diye gözden düşürülür. Liberal ekonominin çarkları arasında oluşan yangın elbette sanatı da vurmakta ve sanat daha pahalı bir eğlence aracı olarak göreceli olarak karşımıza çıkmaktadır. Aslına bakarsanız bu bir algı sorundur, bu bilinçaltımıza işlenen ve işletilen bir olgudur.
Sanat pahalı! Kitap pahalı! Neden?
Çünkü onlar hayatımız içinde zorunlu olarak almak zorunda olduğumuz şeyler değildir diye bizim bilinçaltımıza işlenmiş fısıltıdır. “Sanatsız kalan toplum…” diye başlayan birçok cümle görmüş, duymuş hatta bir ara okumuş bile olabiliriz ama sanat günlük yaşamın dışındadır ve ulaşılması sadece belirli seçkin kesim (ki parası olan) için özel alan olarak yaşamın somut gerçekliği içinde durmaktadır.
Sanat pahaldır, yeme – içme, kıyafet kadar yer kaplamaz hayatımızın içinde. Nasıl olsa televizyon denen alet, şimdilerde hayatımıza giren dijital sosyal platformlar, web sayfaları reklamın bilinçaltımıza işlediği yerlerden bedava olarak sunuluyor. Şimdi bedava sunulan sanat, para ile sunulan sanat karşısında nasıl bir denge olabilir ki? Bedava olarak sunulan ve her daim kafamızın içinde bangır bangır bağıran, balon mesajların arasında kalıcı olarak bilincimize işleyen nedir? Sanattan, size dokunmayandan uzak durun!
Sanat için mücadele ettiğini söyleyenler; toplum dışına düşmüş, parası olanın peşindedir. Sanat madem parası olana hitap ediyor, madem parası olan faydalanabiliyor, o halde onların ihtiyaçlarına göre projeler yapmak ve onların hizmetine sunmak!
Fakat bu bilincimizin altına işleyenin dışında başka işler de yapanlar var. Onlardan biri amatör ruhları ile Rampa Tiyatro kurucuları ve çalışanları. Onlar amatör ruhları ile ortaya koydukları sanatlarını seyirci ile buluşturmak için özveri ile koşturuyorlar, salon arıyorlar, salon buluyorlar, seyircisini yakalamak için görünür olmaya çalışıyorlar. Afişler bastırıyorlar, broşür dağıtıyorlar, bir de tiyatro tarihinin bizden yazarlarını sahneye taşıyorlar.
Memet Baydur artık aramızda değil, fakat onun yazdıkları aramızda. Onun kaleme aldığı ‘Yangın Yerinde Orkideler’ adı oyun Rampa Tiyatro imzası ile sahnelere taşınmış. Sahnelere taşınmış diyorum, çünkü değişik sahnelerde ve değişik zamanlarda değişik seyircisi ile buluşmaya başladı ve ben üçüncü buluşmada seyretme ayrıcalığına sahip oldum. Henüz üçüncü oyun, henüz tam oturmamış, henüz tam sahneyi ısıtamamış olmasına rağmen, keyif ile zaman tünelinin karanlık ve ışıklı yolundan gittim. Karanlık bir salonda aydınlatılmış sahnede canlandırılan metin… metinin bana ulaşmasını sağlayan bir bütünlük… Metin Boran yönetiminde, Deniz Can, Sertan Müsellim, Mehmet Fahri Etik, Selin Ayık, Berk Kristal metne ses vermiş, bu sesin doğru bize ulaşması içinde yazı sonunda künyesini yazacağım emekçilerin emeğini yok sayamayız. Onlar ile bir bütün…
Kısaca oyuna bir göz atalım, çünkü Memet Baydur’un geçmişten günümüze taşıyan mesajını anlayabilmek ve neden yangın yerinde orkideler sorusuna bakmak gereklidir.
"kim tanır bizi şimdiden sonra
Aydınlığı kıt gecemize
Misafir olanlardan başka;"
A. H. TANPINAR
Şiir aslında oyunun ruhunu seyirciye ilk elden taşır ama şiiri hazmetmek gereklidir, çünkü okunur okunmaz ruhumuza ve vicdanımıza dokunmaz. Zaman gereklidir. Zaman ile birlikte bize açılan kapıların ışığı gereklidir. Şiir ile bir kapı aralanır, kapıdan sızan ışık sahnededir.
Gece karanlığında dolunay ışıtmaktadır bir parkı. Ağaçlardan düşen sarı yapraklar yere savrulmuş, bank var bir köşede, çöp kutusu, parkı aydınlatan bir sokak lambası.  Denizin sesi gelmektedir. Limana yakın bir yer. Bankta bir adam yatmakta ve elinde şampanya. Kendi kendine konuşmaktadır. Bir arayış içindedir. Eline silah ve şampanya. Bohem havası sanki orada aslı durmakta ve elinde şarap olan o havanın tesirinde kendi kendine konuşmaktadır. İki günlük kalacağı bir oda aramaktadır. Bunları dillendirirken daha sonra öğreneceğimiz bir uyuşturucu müptelası ve sokakta yaşan bir adam girer sahneye… Banka gider oturur. Sigara ister. Adının Nuri olduğunu öğreniriz. Nuri ile adam arasında bir iletişim başlar. Adam kalacağı bir odayı sorar, Nuri şaşkındır, çünkü onun odası olmamıştır. Onun odası o sohbet ettiği parktır. Nuri, zaman içinde Sinop’lu Diyojen gibi bir bilgedir aslında. Sokakta yaşayan ve gölge etme demektedir ve uydurduğu öyküleri öyle inandırıcı bir şekilde anlattır ki ve dil bilgisinin o kadar gelişmiş ve zengin olduğunu gördükçe adam, Nuri'ye hayran kalır, onun bilgeliği karşısında bir anlamda ezilmiştir. Nuri, Zonguldak’ta madende çalıştığını ve orada kravatın nasıl bulduğunu anlattığı öyküsü beynin hücreleri arasında yaşan canlılığı ve aklı ortaya koyar.
“Kravat, kömür tozları boğazınıza kaçmasın diye icat edilmiş ve son derece uygar bir alettir!” sonra “kravat takabilenler…  yeryüzüne çıktılar… takamayanlar… yeraltında kaldı­lar...”
Sahneye Neriman gelir. Neriman hayat kadınıdır. Nuri ile uzun zamandır tanışmaktalar. Aynı parkın müdavimleridir. Nuri ve adamın konuşmasına ortak olur.
“Rüzgarın önüne düşmeyen yorulur…”
Rüzgar ile birlikte hayatını yönlendirenler ile rüzgara karşı duran ve yorulmuş bir adam. Bir parkta. Aynı kaderi paylaşmaktalar. Adam iki gün bir odada kalmak istemektedir ve iki gün sonrası… Parası, silahı, elinden düşürmediği ve paylaştığı şampanyası ve zamanı vardır. Rüzgara karşı koymak değil, rüzgarın etkisi ile bir yerden kendisini aşağıya atmak istemektedir, tıpkı sonbahar yaprakları gibi.
Halka ilişkiler müdürü Nezih ve modacı Nurçin bir kadın sahneye girerler. Ellerinde şampanyalar ile onlarda bu ilginç sohbete ortak olurlar.
Park Neriman'ın sözleri “Bir yangın yeri burası... insan olan uğramaz..yalnızca külleri ulaşır buralara insanların...” olarak tarif edilir. 
Nuri bütün konuşmalarının özetini bir cümlede seyirciye haykırır; “Söylediklerimi fazla ciddiye almayın, ama alay edeceğiniz şeyleri de özenle seçin!”
“Gerçeği anlatmak filan istemiyorum ki ben” diye dillendirirken, Neriman, “Artık hiçbir şey eskisi gibi değil... Hiçbir şey eskisi gibi değil..ama..yeni olan bir şey de yok!” diyerek yaşananları özetlemektedir bir anlamda.
Nezih “Yangın Yerinde Orkideler... Unutulmuş bir film... Açık hava sinemalarında oynardı yıl­lar önce...” diyerek oyuna adını veren konuyu özetler.
Adam iki gün sonra intihar eder, cebinde ki parayı Neriman ve Nuri alır ve kendi hayallerini kurarlar...
Kısaca ve son cümle olarak oyunda toplumun yerleşik düzeni, kıyasıya itilmişler, uyurgezerler, mutsuzlar, alkolikler, yalancılar, masal anlatıcılar, gezginler ve kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar yer alıyor.
Oyun biter, fakat arkasında seyircinin alkışı ve aydınlanan salon kalır. Seyirci neşeli bir şekilde salonu terk ederken, yerlerdeki yapraklar, söndürülmüş izmaritler ve boş şişler başka oyunda kullanılmak üzere toplanır.
İsmail Cem Özkan

Yangın Yerinde Orkideler
Yazan: Memet Baydur
Yönetmen: Metin Boran
Yrd: Yönetmen: Sertan Müsellim
Oyuncular: Deniz Can, Sertan Müsellim, Mehmet Fahri Etik, Selin Ayık, Berk Kristal
Müzik: Tolga Çebi
Işık: Yüksel Aymaz
Dekor: Burcu Melek Bozan
Kostüm: Selin Ayık
Asistanlar: Eylül Başoğlu, Melis Tamtaş