Yangın yerinde
orkideler
Tiyatro, bütün
diğer sanat dalları ile kucaklaşıp, seyircisine canlı olarak derdini anlatan
bir sanattır. Sahnede olur ve sahnenin hangi tarafından seyirciye mesaj
vereceğini yazar ve yönetmen karar verir. Karar vermesi yetmiyor, o kararı
sahnede canlı olarak taşıyacak oyuncuların ve diğer çevresel faktörlerin de
uyum göstermesi şarttır. Tiyatroda her hangi bir çevresel faktör tökezlerse
oyunun seyirciyle kucaklaşması da o kadar hızlı bir şekilde uzaklaşır.
Kucaklayamaz! Ses, ışık, kostüm, dekor oyuncu kadar önemlidir. Çünkü oyuncuyu
seyirciye gösteren işte bu göze görünmeyen ama gözümüzün önünde olandır.
Devlet ve
şehir tiyatrolarının olanakları olmayan özel tiyatrolar en azından çarkın
dönebilmesi için minimum maliyeti kurtarmak zorundadır. Elektrik, sahne kirası,
oyuncunun ve diğer çalışanların ücretleri ki genelde oyun başına minimum fiyat
olarak telaffuz edilir, bütün bu çıktılar her oyunda hesaplanması ve seyircinin
bunu karşılaması beklenir. Bir de hiç göze görünmeyen ama oyun sahnelenirken
ortaya çıkan masrafları ki, özel tiyatro işletenlerin başının belası olarak
onların önüne gelir. Prova, dekor, kostüm, ulaşım, beslenme… say sayabildiğin
kadar gözle görünmeyen masraflar… Bütün bunlar her oyunun bütçesine eklenmesi
gereklidir ama nasıl olsa geçti ve bir şekilde ödendi kabul edilerek fiyatlar
artmasın diye gözden düşürülür. Liberal ekonominin çarkları arasında oluşan
yangın elbette sanatı da vurmakta ve sanat daha pahalı bir eğlence aracı olarak
göreceli olarak karşımıza çıkmaktadır. Aslına bakarsanız bu bir algı sorundur,
bu bilinçaltımıza işlenen ve işletilen bir olgudur.
Sanat pahalı!
Kitap pahalı! Neden?
Çünkü onlar
hayatımız içinde zorunlu olarak almak zorunda olduğumuz şeyler değildir diye
bizim bilinçaltımıza işlenmiş fısıltıdır. “Sanatsız kalan toplum…” diye
başlayan birçok cümle görmüş, duymuş hatta bir ara okumuş bile olabiliriz ama
sanat günlük yaşamın dışındadır ve ulaşılması sadece belirli seçkin kesim (ki
parası olan) için özel alan olarak yaşamın somut gerçekliği içinde durmaktadır.
Sanat
pahaldır, yeme – içme, kıyafet kadar yer kaplamaz hayatımızın içinde. Nasıl
olsa televizyon denen alet, şimdilerde hayatımıza giren dijital sosyal
platformlar, web sayfaları reklamın bilinçaltımıza işlediği yerlerden bedava
olarak sunuluyor. Şimdi bedava sunulan sanat, para ile sunulan sanat karşısında
nasıl bir denge olabilir ki? Bedava olarak sunulan ve her daim kafamızın içinde
bangır bangır bağıran, balon mesajların arasında kalıcı olarak bilincimize
işleyen nedir? Sanattan, size dokunmayandan uzak durun!
Sanat için
mücadele ettiğini söyleyenler; toplum dışına düşmüş, parası olanın peşindedir.
Sanat madem parası olana hitap ediyor, madem parası olan faydalanabiliyor, o
halde onların ihtiyaçlarına göre projeler yapmak ve onların hizmetine sunmak!
Fakat bu
bilincimizin altına işleyenin dışında başka işler de yapanlar var. Onlardan
biri amatör ruhları ile Rampa Tiyatro kurucuları ve çalışanları. Onlar amatör
ruhları ile ortaya koydukları sanatlarını seyirci ile buluşturmak için özveri
ile koşturuyorlar, salon arıyorlar, salon buluyorlar, seyircisini yakalamak
için görünür olmaya çalışıyorlar. Afişler bastırıyorlar, broşür dağıtıyorlar,
bir de tiyatro tarihinin bizden yazarlarını sahneye taşıyorlar.
Memet Baydur
artık aramızda değil, fakat onun yazdıkları aramızda. Onun kaleme aldığı
‘Yangın Yerinde Orkideler’ adı oyun Rampa Tiyatro imzası ile sahnelere
taşınmış. Sahnelere taşınmış diyorum, çünkü değişik sahnelerde ve değişik
zamanlarda değişik seyircisi ile buluşmaya başladı ve ben üçüncü buluşmada
seyretme ayrıcalığına sahip oldum. Henüz üçüncü oyun, henüz tam oturmamış,
henüz tam sahneyi ısıtamamış olmasına rağmen, keyif ile zaman tünelinin
karanlık ve ışıklı yolundan gittim. Karanlık bir salonda aydınlatılmış sahnede
canlandırılan metin… metinin bana ulaşmasını sağlayan bir bütünlük… Metin Boran
yönetiminde, Deniz Can, Sertan Müsellim, Mehmet Fahri Etik, Selin Ayık, Berk
Kristal metne ses vermiş, bu sesin doğru bize ulaşması içinde yazı sonunda
künyesini yazacağım emekçilerin emeğini yok sayamayız. Onlar ile bir bütün…
Kısaca oyuna
bir göz atalım, çünkü Memet Baydur’un geçmişten günümüze taşıyan mesajını
anlayabilmek ve neden yangın yerinde orkideler sorusuna bakmak gereklidir.
"kim
tanır bizi şimdiden sonra
Aydınlığı kıt gecemize
Misafir olanlardan başka;"
A. H. TANPINAR
Aydınlığı kıt gecemize
Misafir olanlardan başka;"
A. H. TANPINAR
Şiir aslında
oyunun ruhunu seyirciye ilk elden taşır ama şiiri hazmetmek gereklidir, çünkü
okunur okunmaz ruhumuza ve vicdanımıza dokunmaz. Zaman gereklidir. Zaman ile
birlikte bize açılan kapıların ışığı gereklidir. Şiir ile bir kapı aralanır,
kapıdan sızan ışık sahnededir.
Gece
karanlığında dolunay ışıtmaktadır bir parkı. Ağaçlardan düşen sarı yapraklar
yere savrulmuş, bank var bir köşede, çöp kutusu, parkı aydınlatan bir sokak
lambası. Denizin sesi
gelmektedir. Limana yakın bir yer. Bankta bir adam yatmakta ve elinde şampanya.
Kendi kendine konuşmaktadır. Bir arayış içindedir. Eline silah ve şampanya.
Bohem havası sanki orada aslı durmakta ve elinde şarap olan o havanın tesirinde
kendi kendine konuşmaktadır. İki günlük kalacağı bir oda aramaktadır. Bunları
dillendirirken daha sonra öğreneceğimiz bir uyuşturucu müptelası ve sokakta
yaşan bir adam girer sahneye… Banka gider oturur. Sigara ister. Adının Nuri olduğunu
öğreniriz. Nuri ile adam arasında bir iletişim başlar. Adam kalacağı bir odayı
sorar, Nuri şaşkındır, çünkü onun odası olmamıştır. Onun odası o sohbet ettiği
parktır. Nuri, zaman içinde Sinop’lu Diyojen gibi bir bilgedir aslında. Sokakta
yaşayan ve gölge etme demektedir ve uydurduğu öyküleri öyle inandırıcı bir
şekilde anlattır ki ve dil bilgisinin o kadar gelişmiş ve zengin olduğunu
gördükçe adam, Nuri'ye hayran kalır, onun bilgeliği karşısında bir anlamda
ezilmiştir. Nuri, Zonguldak’ta madende çalıştığını ve orada kravatın nasıl
bulduğunu anlattığı öyküsü beynin hücreleri arasında yaşan canlılığı ve aklı
ortaya koyar.
“Kravat, kömür
tozları boğazınıza kaçmasın diye icat edilmiş ve son derece uygar bir alettir!”
sonra “kravat takabilenler… yeryüzüne
çıktılar… takamayanlar… yeraltında kaldılar...”
Sahneye
Neriman gelir. Neriman hayat kadınıdır. Nuri ile uzun zamandır tanışmaktalar.
Aynı parkın müdavimleridir. Nuri ve adamın konuşmasına ortak olur.
“Rüzgarın
önüne düşmeyen yorulur…”
Rüzgar ile
birlikte hayatını yönlendirenler ile rüzgara karşı duran ve yorulmuş bir adam.
Bir parkta. Aynı kaderi paylaşmaktalar. Adam iki gün bir odada kalmak
istemektedir ve iki gün sonrası… Parası, silahı, elinden düşürmediği ve
paylaştığı şampanyası ve zamanı vardır. Rüzgara karşı koymak değil, rüzgarın
etkisi ile bir yerden kendisini aşağıya atmak istemektedir, tıpkı sonbahar
yaprakları gibi.
Halka
ilişkiler müdürü Nezih ve modacı Nurçin bir kadın sahneye girerler. Ellerinde
şampanyalar ile onlarda bu ilginç sohbete ortak olurlar.
Park
Neriman'ın sözleri “Bir yangın yeri burası... insan olan uğramaz..yalnızca
külleri ulaşır buralara insanların...” olarak tarif edilir.
Nuri bütün konuşmalarının özetini bir cümlede seyirciye haykırır; “Söylediklerimi fazla ciddiye almayın, ama alay edeceğiniz şeyleri de özenle seçin!”
Nuri bütün konuşmalarının özetini bir cümlede seyirciye haykırır; “Söylediklerimi fazla ciddiye almayın, ama alay edeceğiniz şeyleri de özenle seçin!”
“Gerçeği
anlatmak filan istemiyorum ki ben” diye dillendirirken, Neriman, “Artık hiçbir
şey eskisi gibi değil... Hiçbir şey eskisi gibi değil..ama..yeni olan bir şey
de yok!” diyerek yaşananları özetlemektedir bir anlamda.
Nezih “Yangın
Yerinde Orkideler... Unutulmuş bir film... Açık hava sinemalarında oynardı yıllar
önce...” diyerek oyuna adını veren konuyu özetler.
Adam iki gün
sonra intihar eder, cebinde ki parayı Neriman ve Nuri alır ve kendi hayallerini
kurarlar...
Kısaca ve son
cümle olarak oyunda toplumun yerleşik düzeni, kıyasıya itilmişler,
uyurgezerler, mutsuzlar, alkolikler, yalancılar, masal anlatıcılar, gezginler
ve kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar yer alıyor.
Oyun biter,
fakat arkasında seyircinin alkışı ve aydınlanan salon kalır. Seyirci neşeli bir
şekilde salonu terk ederken, yerlerdeki yapraklar, söndürülmüş izmaritler ve
boş şişler başka oyunda kullanılmak üzere toplanır.
İsmail Cem
Özkan
Yangın
Yerinde Orkideler
Yazan: Memet Baydur
Yönetmen: Metin Boran
Yazan: Memet Baydur
Yönetmen: Metin Boran
Yrd: Yönetmen:
Sertan Müsellim
Oyuncular:
Deniz Can, Sertan Müsellim, Mehmet Fahri Etik, Selin Ayık, Berk Kristal
Müzik: Tolga
Çebi
Işık: Yüksel
Aymaz
Dekor: Burcu
Melek Bozan
Kostüm: Selin
Ayık
Asistanlar:
Eylül Başoğlu, Melis Tamtaş