21 Temmuz 2012 Cumartesi

Olimpiyat ateşi!


Olimpiyat ateşi!
Olimpiyat oyunlar yaklaşırken ondan ayrı düşünülemeyen ateş’te ülkeleri gezdikten sonra olimpiyat yapılacak ülkenin şehrine varır, açılışta o ateş ile olimpiyat oyunları boyunca devam edecek büyük meşale yanar.
Olimpiyat oyunları Yunanistan’da başladığı kabul edildiği için ateş oradan yola çıkar, çıkış noktası hep aynıdır ama her olimpiyat yeri ayrı olduğu için her seferinde farklı rota izler. Modern olimpiyat oyunlar, 1896 yılından beri zaman zaman kesintiye uğramış olsa da yapılır, peki, olimpiyat bayrağı ve ateşi ilk defa ne zaman kullanılmıştı?
Öncelikle bayrağı konusunda kısaca bilgi vereyim; her bir halkası bir kıtayı sembolize eden bayrak 1914 yılında kabul edilmiş, fakat araya giren birinci dünya savaşı nedeniyle ilk defa 1920 yaz olimpiyatlarında Belçika Anvers şehrinde kullanılmıştır.
"En önemlisi kazanmak değil, katılmaktır" sloganı modern olimpiyat oyunlarının sloganıdır. Orada amaç sporculara; kazanmak değil, elinden gelen en iyisini yap demektedir, elbette bu söz soğuk savaşı ile yok sayılmıştır, bloklar arası yarışa dönüşmüştür.
Olimpiyat oyunlarının yeniden canlandırılmasındaki temel içgüdü neydi ve neden olimpiyatlar külleri arasından yeniden doğdu?
“1892'de Paris Sorbonne Üniversitesi'ndeki bir konuşması sırasında Fransız Baron Pierre de Coubertin uluslararası spor organizasyonu fikrini öne sürdü. Coubertin, 1870-71 yıllarındaki Fransa-Almanya savaşında Fransa'nın yenilgi nedenini ülkede fiziksel eğitimin verilememesi olarak görüyordu. Spor eğitimini ve spor kurumlarını güçlendirerek ülkede sporu yaygınlaştırmak ve spordaki rekabetin gerçek savaşları önleyebileceğini savunuyordu. 23 Haziran 1894'te Coubertin önderliğinde Uluslararası Olimpiyat Komitesi 13 ülke ve 79 temsilci ile ilk kez toplandı ve Olimpiyat Oyunlarının yeniden düzenlenmesine ve ilk olimpiyatların 1896'da Atina'da düzenlenmesine karar verdi.”
Bu kadar bilginin içinde meşale ile ilgili bir şey okuyamadınız değil mi, evet bilinçli olarak meşaleyi sona saklayayım dedim, çünkü nedense bu konuda bilgiler gözden kaçırılır, bir çok şehirde neden meşaleye karşı saldırı olduğu konusunda bilgisizlik propagandası yapılır. Her saldırının arkasında bir protesto vardır, o protestoyu anlayabilmek için başlangıcına göz atmakta yarar vardır.
1936 olimpiyatları denilince gözünüzde bir şey canlanmayabilir, fakat konuyu okudukça bildiğiniz bilgiler olduğunu görebilirsiniz, en azından bir çok belgesel kanalında ya da filmde 1936 olimpiyatları hakkında bir görüntüye mutlaka karşılaşmışsınızdır.
1 Ağustos günü Adolf Hitler Berlin şehrinde muhteşem bir organizasyon ile oyunları açmıştır. Almanya’nın yeni gücünü göstermek için bu açılışa özel önem vermiştir. O güne yapılan oyunlardan farklı bir şey olmasına özellikle özen gösterilmiş ve Yunanistan’dan doğan oyunu ora ile Almanya arasında bir ilişki kurulması için ilk defa olimpiyat ateşini kullanmıştır. Bugün saldırıya uğrayan meşale işte Hitler’in ilk defa yaktığı meşaledir. Yunan kültürü Avrupa kültürünün temelini oluşturmaktadır, Makedon kralı İskender gibi dünyaya hiza verecek gücü sembolize etmektedir. Hitler kullandığı semboller, ışık oyunları, sporcular ile dünyaya mesajlar verirken, daha çok insanın bu oyunu seyredebilmesi ve görmesi için ilk defa film olarak kayıt altına aldırmıştır. Hitler bütün dünya sinema salonlarında gösterilecek kayıtları yaptırarak iki dalda ilki hayata geçirmiştir. Propaganda aracıdır spor ve güç gösterisinin arenası olmuştur. Fakat bu olimpiyatta isteklerinin büyük bölümüne ulaşan Hitler’i Amerikalı siyahi atlet Jesse Owens hayal kırıklığına uğratmış ve Alman sporcular o yarışta altın madalya alamamıştır. En aşağı ırk olarak gördüğü siyah bir sporcu beyaz ırkı ve üstelik bir Almanı geçmiştir.
Hitler dünyaya verdiği mesaj kısa süre sonra Varşova üzerine gönderdiği uçaklar ile karşılığını bulmuştur.
Olimpiyat ateşi değişik zamanlarda protestolar ile karşılaşır, bugünlerde Londra’da bir genç tarafından söndürülmek istendi. İşte bu protestonun temelinde ikinci dünya savaşını başlatan ve soykırım yapan bir faşizmin protestosudur.
Dünya gençliğini çağırıyorum! Yazısı ile başlayan bir olimpiyat meşalesi aslında gençliği nereye sürükleyeceği ve hedefinin ne olduğu milyonlarca ölülere bakarak anlam kazanır.
İsmail Cem Özkan

17 Temmuz 2012 Salı

Sosyalleşin!


Sosyalleşin!
Ülkemiz televizyon kanallarından, gazetelerinden, radyolarından kısaca bize ulaşan her araçtan bize bir şeyler anlatılıyor, söyleniyor ve o söylenenlere uygun bir şeyler yapmamız yani tüketmemiz bekleniliyor. Tüketin derken, nasıl tüketeceğimiz, hangi amaca uygun tüketeceğimiz de bize çaktırmadan söyleniyor, alışkanlıklarımızı değiştirmemizi, dünya vatandaşı olmamızı, Amerika’daki bir sıradan vatandaş ile aynı tepkiyi vermemizi bekleniliyor ve buna uygun olarak tüketim çılgınlığı içinde; bizi, birer tüketici rakama dönüştürüyorlar.
Shopingfest istatistikleri açıklanıyor, şu kadar kişi geldi, şu kadar harcama yaptı, o dönemde mağazalarının kar oranı geçen seneye göre şu kadar arttı gibi…
Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşımlarda sosyal olun, bedava sörf edin diyerek ilanlar duymuşsunuzdur.
Sosyal olun!
Nerede?
Sanal dünyada!
Paylaşın, evliliklerinizi, günlük ilişkilerinizi, iş yaşamınızı, her şeyi bu yeni sosyal alanda yaşayın!
Kopun, şehrin sokaklarından!
Arkadaşlarınızla mı buluşmak istiyorsunuz, faceden paylaş, duyan gelsin!
Sinemaya yalnız mı gitmek istemiyorsunuz, twit atın size uygun biri mutlaka gelecektir!
Aşırı bir istek var, bizim sosyal ilişkilerimizi sanal alemde oluşturulan platformlarda yaşamamızı…
Bu kadar ilgi ve bize bedava sunulan bir hizmet olduğunda hep kafam zonklar, neden, neden diye sorular kafamın içinde dolanır.
Neden acaba, bizi dünya insanı yapmaya çalışıyorlar?
Neden, bizler dünyada hiç görmediğimiz topraklardaki insanlar ile aynı tepkiyi vermemizi istiyorlar?
Neden, sosyal alanda örgütlenemeye izin veriliyor ve oradan yapılan eylemler ile kime hizmet ediliyor?
Sosyal medya kontrollü alan olduğuna göre, o kontroller içinde hakkımızda nasıl bir dosya tutuluyor ve o dosya içinde neler var?
Neden sürekli tüketmemiz için reklam yapılıyor?
Neden, bizler rakamlar ile anılır olduk?
Bugün gibin bir hastaneye, devlet dairesine, herhangi bir telefon bayisine, sizden isteyecekleri ilk şey TC Numarası. Neden isminizden önce numara isteniyor?
Hangi etkinliklerde, ne tüketeceğimiz, ne kadar eğlenebileceğimiz bize neden dikte ediliyor?
Dikkat ederseniz son yıllarda eğlence denilince biri sahnede bir şeyler yapıp, bizde oturduğumuz yerde alkış tutmak veya ayağa kalkıp ayakta kaldığımız alan içinde ellerimizi oynatmamız anlaşılıyor. Eğlence neydi, nasıl eğlenirdi gerçekten anımsayan var mı?
Geleneksel oyunlar bile sanal dünyada programlanmış, hiç tanımadığımız kişiler ile, hiç görmeden sadece kelimeler ile anlaşarak oyun oynamaya dönüşen ilişkiye neden sosyalleşme adı veriliyor?
Kapitalist, çıkarı olmadığı hiçbir şeyi hizmeti bedava vermeyeceğine göre, neden sosyal medya içinde hareket edilmesi için bedava hizmet verilir?
Bütün bunlar dünyada yaşanan bir çılgınlığın ürünüdür, o çılgınlık tüketin ve tüketici bütün dünya ülkelerinde tek tip davranış geliştirsin diye, beynimize, alışkanlıklarımıza, geleneğimize, göreneğimize karşı yapılan işlerdir.
Yok oluyoruz!
Yok olurken de, hayaller, mücadelemiz, ütopyamız her şey buharlaşıyor…
Kendinizi koruyun diyeceğim ama her yerden kuşatıldık, savunulacak alanlarımız durduğumuz nokta değil artık!
Sanal dünyada sosyalleşin!
Sizi yönlendirmek isteyenler, istedikleri gibi yönlendirip kendilerine bahar yaşatıyorlar!
İsmail Cem Özkan