Yol arayışı içinde olan bir inanç…
İnançlar üzerine bir çok araştırma yapılmıştır, bir çok
inanç hala kendisini ifade etmek için yollar aramakta ve devletin ret ettiği
inançlar kendisini korumak ve ileriye taşımak için örgütlenme yollarını ve
devletlerin bıraktığı açıklardan yararlanma derdinde. Bir çok inanç bugün küçük
çevreler içinde örgütlenmeye devam etmektedir. Hristiyanlık Roma şehrinde
örgütlenirken bugün ki gücü ve örgülü yapısı ile yapmadı, eğer o gün acılar ile
yüz yüze kalanlar bugün ki ihtişamı görmüş olsalardı inançlarını korumak ve
yaymak için uğraşırlar mıydı, çünkü zulme karşı direnenler, zalim olmuştu
görmedikleri torunları…
Roma ateşler içinde kalmasaydı, şehri küller ile yeniden
yaratma derdinde olanlar kendi bıraktıkları küller altında havaya savrulup
gittiler, vücutları kül olanlar o şehrin yeni sahibi oldular…
Her inancın tarihi farklı akar ama devlet gibi kurum ile iç
içe geçince mazlum yönü zalim yöne evirildiğini hep görmüşüzdür. Başlangıçta ki
masumiyet yoktur, devlet ile iç içe geçince, çünkü devlet inancı kendi hedefi
ve amacı için kullanır ve Marks’ın değimi ile “din toplumun afyonudur” konumuna
getirilir.
Binlerce yıl Anadolu’nun ve Mezopotamya’nın kadim kültürleri arasında yer alan bir inanç
vardır, Alevilik.
Gizlidir, gizemlidir devletin hakim dini inancını taşıyan
halk arasında, o yüzden gerçeklere uymayan bir çok fesat, fitne, nefret
söylemlerinin içinde geçtiği cümleler kurmuşlar, hatta devletin resmi inancını
taşıyan hocalar, imamlar tarafından fetvalara tabi olmuşlar, öldürülmeleri ve
linç edilmeleri üzerine. Bugün o fetva verenlerin talimleri, emirleri hala
devletin resmi bakış içinde geçerlidir, ortanda kalkmış değildir, o yüzden
hiçbir Alevi inancın olduğu yerde devletin adamı olamaz, olduğu zaman da
zorunlu kaldığı için olmuştur… Aleviler yok edilmesi ve asimilasyon edilmesi
gereken bir inanç olarak görülmüş, üzerine gidilmiş, katliamlar, soykırımlar
yapılmış, her şeye rağmen Alevi inancı, Kürdü, Türkü, Arabı… ile inancını kendi
dilinde, kendi örgünde, kendi yaşadığı yerde yaşatmış, büyük birikimlerini
içinde kuşaklardan kuşağa aktarmış...
Her şeyi ayrıştırarak homojen toplum kurmak adına ulus
devletini yıkan 12 Eylül rejimi içinde Aleviler şehirleşmenin ve sürgün yaşamın
getirmiş olduğu sorunlar yumağı içinde kendine yeni çözüm yolları aramış,
sığınakları içinde yaşayamayan Aleviler kendilerine yeni sığınaklar yaratmış,
yurt içinde, dışında, şehirlerde.
“Ilımlı İslam” sisteminin hedefinde olan Aleviler zorunlu
kalmışlar örgütlenmeye ve bir arada olmaya… Bir zorunluluktan kaynaklanmış
bugün ki örgütlü yapılarının içeriği…
Zorunlu örgütlenmede de bir son vardır…
Alevilik geldi ve sonunda yanlış işleri ve örgütlenme modeli
ile duvara çarptı... Peki, Alevilik neden yanlış bir örgütlenme modeli seçti?
Bu seçim Alevilerin seçimi değildi, çünkü var olanı kopyalayarak model
oluşturmak ve bazı uyanıkların onun üzerinden para kazanma ve kariyer elde
etmek için kullandığı bir araç olarak sivrilmesi demekti. Çok kötü işler mi
yaptılar, inanç adına söylersek evet ama toplumsal anlamda söylersek iyi.
Alevi örgütleri Alevileri homojen Alevi yaratmak adına
hizaya getirmeye çalıştılar, ayrılıkları ve farklılıklardan yararlanmak yerine
homojen ve kuralları belli olan bir hayatı dayattılar. Alevileri devlet
dışlamıştı, Alevi örgütleri de bir çok Aleviyi duruşu nedeniyle dışladı...
Bugün gelinen nokta işte bu kaotik durumu yaratan hırslı
insanların kibirleridir.
Alevilikte kibir yoktur!
Alevilikte kibir yoktur ama görün bakın ki tüm yönetici
kadroları kibir içinde, ya yakınına ekmek çıkarma derdine düşmüş ya da
kendisine kariyer. Ne ise işte kariyer? Milletvekilliği, bir şeye ‘sap olma’
derdi, adam yerine konulma, ticari olarak hazır müşteri gurubu, bulundukları
ülkede bürokraside yer alma, eğitimde dede olarak eğitmen olmak... Ama bu telaş
ve iç kavgaları ortalığa çok karmaşık ve devletin de niyetine uygun işler de
çıktı... Bugün Alevilik örgütlü gibi gözükmektedir ama görünen sadece
aldatmacadır, o aldatmacanın nefesi Turgut Öker röportajında* ortaya çıkmış
durumda...
Ben Alevi inancın örgütlerinin dışında yer almaya özen
gösterdim, içine girip bir şey önerecek ne Alevi birikimim vardı ne de arzum,
çünkü duruş noktam farklıdır, hayata inanç açısından değil sınıf açısından
bakanım… İkisini bir birine karıştırıp solculuk oynayanların pazarlık ve adam
devşirme alanı görmedim, göreni de içten içe kınamaya devam ederim. Aleviler
solun tabanı ve tavanı değildir, solun tabanı da tavanı da işçi sınıfıdır,
inanç olamaz. İşçi sınıfı içinde her dini inançtan insan olacaktır, onlar inançlarını
istedikleri gibi yaşayabilirler ama sınıf kavgasında inanç ayrıcı bir öge
olamaz, birleştirici öge de olamaz… Sınıf duruşu hayata farklı açıdan bakar,
cinsiyetçi ve dini açıdan bakmaz. Sermayenin baktığı gibi sadece para üzerinden
de bakmaz, emeğin hakim olduğu bir dünya özlemi içinde işçi sınıfının iktidarı
perspektifinden bakar…
Aleviliği toplumsal muhalefetin olmazsa olmazı bir inanç
grubu ve haklarının alması için mücadele eden bir çevre olarak gördüm. Onlar
ile dayanışmak, seslerine ses olmak, onların haklı kavgalarında yanlarında
olmak en azından insani bir görevimdi ve elimden geldiğince ve yeteneklerim
içinde yaptım...
Bugün Aleviler umarım günlük siyasetten ve kariyer
kavgasından uzak yeni bir örgütlenme yaratır. Her rengin, her kültürün kendisini
ifade edebileceği, gerçek dinin ve inancın gerekleri neyse onu yerine getiren
bir örgütlenme... Alevi inancı taşıyanın sağcısı da olacak, solcusu da. Siyaset
ile uğraşan Alevi inancını ibadet yaparak gösterebilir ama Alevi kimliği ile
siyaset yapmamalıdır...
Devlet ile uzlaşan din, inanç devlet için çalışır, Alevi
inancı devlet için değil kendi inancı için çalışmalıdır...
Turgut Öker'in vermiş olduğu söyleşisinde ki düşüncelerine
katılıyorum, yeniden başlanmalı, ama bu sefer taklit ederek değil, inanarak,
hedefini bu dünyada koyarak değil, inanç gereği yapması ne ise onu
yapmalıdır...
Bırakın Alevileri dağlarda yaşadığı ve kendini ifade ettiği
biçimde yaşasın demek bugüne dair gerçekçi çözüm değildir. Şehirleştik,
şehirleşince farklılıklarımız ile yeni bir biçime evrildik bu evrilme devlet
dinine benzer şekilde olmasın, var olanı ret edilmesi kendi doğrusunu bulmak
için ilk adımdır... Elbette kazanılmış ve başarılı olmuş olan yanları da
korunmalıdır, aksi halde daha karmaşık bir sorun yumağı yaratılmış olur…
İsmail Cem Özkan
* Turgut Öker röportajı:
https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2019/12/16/turgut-oker-Alevi-orgutlenmesinin-mevcut-modelle-bir-30-yil-daha-yasama-sansi-yok/?fbclid=ıwar2f3i5872gb-1y5e0cqnpu5fazvktcvdqhvmgxovdzwjcjvwb1out9hjmk