17 Aralık 2019 Salı

Yol arayışı içinde olan bir inanç…


Yol arayışı içinde olan bir inanç…

İnançlar üzerine bir çok araştırma yapılmıştır, bir çok inanç hala kendisini ifade etmek için yollar aramakta ve devletin ret ettiği inançlar kendisini korumak ve ileriye taşımak için örgütlenme yollarını ve devletlerin bıraktığı açıklardan yararlanma derdinde. Bir çok inanç bugün küçük çevreler içinde örgütlenmeye devam etmektedir. Hristiyanlık Roma şehrinde örgütlenirken bugün ki gücü ve örgülü yapısı ile yapmadı, eğer o gün acılar ile yüz yüze kalanlar bugün ki ihtişamı görmüş olsalardı inançlarını korumak ve yaymak için uğraşırlar mıydı, çünkü zulme karşı direnenler, zalim olmuştu görmedikleri torunları…

Roma ateşler içinde kalmasaydı, şehri küller ile yeniden yaratma derdinde olanlar kendi bıraktıkları küller altında havaya savrulup gittiler, vücutları kül olanlar o şehrin yeni sahibi oldular…

Her inancın tarihi farklı akar ama devlet gibi kurum ile iç içe geçince mazlum yönü zalim yöne evirildiğini hep görmüşüzdür. Başlangıçta ki masumiyet yoktur, devlet ile iç içe geçince, çünkü devlet inancı kendi hedefi ve amacı için kullanır ve Marks’ın değimi ile “din toplumun afyonudur” konumuna getirilir.

Binlerce yıl Anadolu’nun ve Mezopotamya’nın  kadim kültürleri arasında yer alan bir inanç vardır, Alevilik.

Gizlidir, gizemlidir devletin hakim dini inancını taşıyan halk arasında, o yüzden gerçeklere uymayan bir çok fesat, fitne, nefret söylemlerinin içinde geçtiği cümleler kurmuşlar, hatta devletin resmi inancını taşıyan hocalar, imamlar tarafından fetvalara tabi olmuşlar, öldürülmeleri ve linç edilmeleri üzerine. Bugün o fetva verenlerin talimleri, emirleri hala devletin resmi bakış içinde geçerlidir, ortanda kalkmış değildir, o yüzden hiçbir Alevi inancın olduğu yerde devletin adamı olamaz, olduğu zaman da zorunlu kaldığı için olmuştur… Aleviler yok edilmesi ve asimilasyon edilmesi gereken bir inanç olarak görülmüş, üzerine gidilmiş, katliamlar, soykırımlar yapılmış, her şeye rağmen Alevi inancı, Kürdü, Türkü, Arabı… ile inancını kendi dilinde, kendi örgünde, kendi yaşadığı yerde yaşatmış, büyük birikimlerini içinde kuşaklardan kuşağa aktarmış...

Her şeyi ayrıştırarak homojen toplum kurmak adına ulus devletini yıkan 12 Eylül rejimi içinde Aleviler şehirleşmenin ve sürgün yaşamın getirmiş olduğu sorunlar yumağı içinde kendine yeni çözüm yolları aramış, sığınakları içinde yaşayamayan Aleviler kendilerine yeni sığınaklar yaratmış, yurt içinde, dışında, şehirlerde.

“Ilımlı İslam” sisteminin hedefinde olan Aleviler zorunlu kalmışlar örgütlenmeye ve bir arada olmaya… Bir zorunluluktan kaynaklanmış bugün ki örgütlü yapılarının içeriği…

Zorunlu örgütlenmede de bir son vardır…

Alevilik geldi ve sonunda yanlış işleri ve örgütlenme modeli ile duvara çarptı... Peki, Alevilik neden yanlış bir örgütlenme modeli seçti? Bu seçim Alevilerin seçimi değildi, çünkü var olanı kopyalayarak model oluşturmak ve bazı uyanıkların onun üzerinden para kazanma ve kariyer elde etmek için kullandığı bir araç olarak sivrilmesi demekti. Çok kötü işler mi yaptılar, inanç adına söylersek evet ama toplumsal anlamda söylersek iyi.

Alevi örgütleri Alevileri homojen Alevi yaratmak adına hizaya getirmeye çalıştılar, ayrılıkları ve farklılıklardan yararlanmak yerine homojen ve kuralları belli olan bir hayatı dayattılar. Alevileri devlet dışlamıştı, Alevi örgütleri de bir çok Aleviyi duruşu nedeniyle dışladı...

Bugün gelinen nokta işte bu kaotik durumu yaratan hırslı insanların kibirleridir.

Alevilikte kibir yoktur!

Alevilikte kibir yoktur ama görün bakın ki tüm yönetici kadroları kibir içinde, ya yakınına ekmek çıkarma derdine düşmüş ya da kendisine kariyer. Ne ise işte kariyer? Milletvekilliği, bir şeye ‘sap olma’ derdi, adam yerine konulma, ticari olarak hazır müşteri gurubu, bulundukları ülkede bürokraside yer alma, eğitimde dede olarak eğitmen olmak... Ama bu telaş ve iç kavgaları ortalığa çok karmaşık ve devletin de niyetine uygun işler de çıktı... Bugün Alevilik örgütlü gibi gözükmektedir ama görünen sadece aldatmacadır, o aldatmacanın nefesi Turgut Öker röportajında* ortaya çıkmış durumda...

Ben Alevi inancın örgütlerinin dışında yer almaya özen gösterdim, içine girip bir şey önerecek ne Alevi birikimim vardı ne de arzum, çünkü duruş noktam farklıdır, hayata inanç açısından değil sınıf açısından bakanım… İkisini bir birine karıştırıp solculuk oynayanların pazarlık ve adam devşirme alanı görmedim, göreni de içten içe kınamaya devam ederim. Aleviler solun tabanı ve tavanı değildir, solun tabanı da tavanı da işçi sınıfıdır, inanç olamaz. İşçi sınıfı içinde her dini inançtan insan olacaktır, onlar inançlarını istedikleri gibi yaşayabilirler ama sınıf kavgasında inanç ayrıcı bir öge olamaz, birleştirici öge de olamaz… Sınıf duruşu hayata farklı açıdan bakar, cinsiyetçi ve dini açıdan bakmaz. Sermayenin baktığı gibi sadece para üzerinden de bakmaz, emeğin hakim olduğu bir dünya özlemi içinde işçi sınıfının iktidarı perspektifinden bakar…

Aleviliği toplumsal muhalefetin olmazsa olmazı bir inanç grubu ve haklarının alması için mücadele eden bir çevre olarak gördüm. Onlar ile dayanışmak, seslerine ses olmak, onların haklı kavgalarında yanlarında olmak en azından insani bir görevimdi ve elimden geldiğince ve yeteneklerim içinde yaptım...

Bugün Aleviler umarım günlük siyasetten ve kariyer kavgasından uzak yeni bir örgütlenme yaratır. Her rengin, her kültürün kendisini ifade edebileceği, gerçek dinin ve inancın gerekleri neyse onu yerine getiren bir örgütlenme... Alevi inancı taşıyanın sağcısı da olacak, solcusu da. Siyaset ile uğraşan Alevi inancını ibadet yaparak gösterebilir ama Alevi kimliği ile siyaset yapmamalıdır...

Devlet ile uzlaşan din, inanç devlet için çalışır, Alevi inancı devlet için değil kendi inancı için çalışmalıdır...

Turgut Öker'in vermiş olduğu söyleşisinde ki düşüncelerine katılıyorum, yeniden başlanmalı, ama bu sefer taklit ederek değil, inanarak, hedefini bu dünyada koyarak değil, inanç gereği yapması ne ise onu yapmalıdır...

Bırakın Alevileri dağlarda yaşadığı ve kendini ifade ettiği biçimde yaşasın demek bugüne dair gerçekçi çözüm değildir. Şehirleştik, şehirleşince farklılıklarımız ile yeni bir biçime evrildik bu evrilme devlet dinine benzer şekilde olmasın, var olanı ret edilmesi kendi doğrusunu bulmak için ilk adımdır... Elbette kazanılmış ve başarılı olmuş olan yanları da korunmalıdır, aksi halde daha karmaşık bir sorun yumağı yaratılmış olur…

İsmail Cem Özkan

* Turgut Öker röportajı: https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2019/12/16/turgut-oker-Alevi-orgutlenmesinin-mevcut-modelle-bir-30-yil-daha-yasama-sansi-yok/?fbclid=ıwar2f3i5872gb-1y5e0cqnpu5fazvktcvdqhvmgxovdzwjcjvwb1out9hjmk