Suçlu Gerçekten Kim? : “O Gece”…
“O Gece” oyununu izlemek için koltuğuma oturuyorum…
Sahne dekoru içinde çerçeveler var. Çerçevelerin arka tarafında ayna… Platform
büyük ve ortada çerçevenin alanını belirliyor… Tavan bölümünden aşağıya doğru
sarkan avize… Seyircilerin büyük bölümü ellerinde ki cep telefonları ile
sahnenin görüntüsü alıp, anında sosyal medyadan paylaşımlarda bulunuyorlar…
Anımızı bizi izlediğini sandığımız geniş bir arkadaş ya da sosyal medya
arkadaşlarına paylaşılıyor. Anında selfiler çekiliyor, selfiler ortak
arkadaşlara gönderiliyor…
Oyun başlama anonsu duyulduktan sonra hemen başlayan bir
müzik. Sahneye sağdan soldan gelen oyuncular. İki ayrı bölüm ayrı dünyaları
sembolize ediyor diye içimden geçiriyorum. İki ayrı dünyanın birbiri ile ilişkisi
oyunun akışı içinde kafamızda oluşan soruların giderilmesi ile açığa
çıkacaktır…
Zengin bir çift evlilik için gün saymaktadır, evlilik için
verilecek yemekte kimlerin hangi masaya oturacağına kadar her şey
planlanmaktadır. Elit bir çevre, elit çevrenin elit konukları… Ahu ve Erdem
çiftinin ilişkisini etkileyen bir pürüz vardır ve o pürüz oyunun sonunda
ortadan kalkacaktır… Oyunun kurgusunda işlenmiş ve merak uyandıran bir sorun.
Sorun yumakları ve sorunun çözümü oyunun kurgusunu ve omurgasını oluşturuyor…
İkinci ailede ise sorunları vardır, hem ekonomik hem de
yaşama bakışları ile ilişkilidir. Mutsuz bir çift: Sıla ve Ulaş… Ulaş hiçbir
işte dikiş tutturamamış, sorunlarını evine taşıyan ama aynı zamanda ekonomik
olarak evin düzenini bozan konumdadır. Sıla bu işi sonlandırmak istemektedir ve
kafasında çözdüğü evliliği artık bitirecek resmi bir başvuru yapması kalmıştır…
Onların sorunların çözüm yolları oyunun içinde bir gizem olarak durmaktadır.
Sorunlu ilişkilerinden kaçarak bir araya gelen Sıla ve Erdem,
umudu birbirlerinde ararlar. Ancak acemice geçirdikleri ilk gece de olanlar
olur. Sıla’nın nefesi kesilir, olduğu yere yığılır, kalır. Ölüm ve ölüm
karşısında çözüm yolları arayışı içinde Erdem, ölüm anını yeniden kurgular ve o
kurgusunu mahkeme önünde de savunur. Kendisine yardım eden ortağı ile hikayenin
değiştirildiğini seyirciye gösterir… Bütün bu işlerden habersiz olan Sıla’nın
eşi çaresiz bir şekilde bu çözüm karşısında boyun eğecek ve başta yaratılan
sorunların çözümü ekonomik gücü elinde bulunduranların arzuları yönünde ve
onların çıkarlarına uygun çözülecektir…
Oyunun genel konusu ve akışı bu şekildedir, şimdi bunu
okuyanlar oyuna gitmeyeyim, nasıl olsa konuyu anladım diyebilir. Ama tiyatroya
sadece oyunun konusunu anlamak için mi gidilir? O zaman oyucular sadece
anlatıcı konumda olur. Sahneye biri çıkar o kadar oyuncuya gerek olmadan öyküyü
anlatır ve anladınız artık salonu terk edin diyebilir. Bu suretle tiyatroya
sadece oyunu konusunu anlamak için gidenler için sorun zaten baştan çözülmüş olur!
Ama tiyatro sadece konu değildir, o andan alınan ve size ulaşan duygulardır…
Oyuncuların performansı, onların ustalıkları… Bu ustaları yönlendiren yönetmen,
ışık, dekor, sahne tasarımı, kostüm… Kısaca tiyatro sadece konu değildir, konu
öyküdür ve öyküyü kitap okuyarak da ulaşabilirsiniz, her tiyatro eserinin
kitabı ya da teksti bulunur, onu alıp okuyarak tiyatroya gitmeden oyun hakkında
hayal gücünüzün size verdiği olanaklar içinde anlamaya çalışırsınız… Ama
tiyatroya bir seyirci dekoru görmek için de gidebilir, onun yanında seçilen
müzik, seçilen ışık ve kurguya uygun kostüm, hepsinin önünde oyuncu seçimini ve
oyuncuların birbiriyle etkileşimini deneyimlemek için de. Örneğin, yönetmenin
oyunu sahneye koyarken tercihleri nelerdir? Acaba oyuncu tercihlerini yönetmen
kendi özgür iradesi ile mi yapmıştır yoksa sahneye koyan
prodüksiyon firması mı? Evet, işin bir ticari boyutu vardır ve her ticari
işletmenin hedefi para kazanmaktır… Profesyonel bir tiyatro sahneye terini,
yorumunu bırakır ve seyircinin hoşlanacağı ve reklamını yapacağı bir seyirlik
sahnelemeye çalışırken varlığını sürüdürecek bir gelir elde etmeyi de planlar
elbette. Ve nihayet bütün bu bileşenler üzerinden her tiyatro kendi seyircisini
yaratır…
“O Gece” oyununun bana yansıyan boyutu; oyuncu, kostüm,
sahne dekoru, ışık, müzik bütünlüğü oldu… Tiyatro eleştirisini genelde emeğe
saygı çerçevesi içinde yaparım, beğenmediğim oyunlar hakkında yazmam, çünkü
benim sübjektif bakışım ve seyrettiğim oyunun o günkü temsilinin kötü olmasını
rastlantısal olayların bana yansıması olarak algılarım. Böyle durumlarda,
fırsatım olursa oyunu tekrar izlerim ama yine de yazmam, çünkü oyunla ilk
karşılaşma bende negatif bu önyargı oluşturmuştur… Biliyoruz ki önyargılar bir
şeyi olduğu gibi görmemiz engeller…
Öncelikle oyunun yönetmeninden başlamak isterim, ince ince
oyunu öyküsüne uygun olarak kurgulamış, emek vermiştir… Eline aldığı öyküyü en
iyi bir şekilde sahneye taşımaya çabalamıştır… İşi çok zordur, elbette
araştırarak, soruşturarak kendisine sunulan aday oyunculardan oyuna uygun
oyuncu seçecektir. Oyuncuların birbirleriyle uyumlu olmasını gözetecektir.
Rejisörlük tecrübeleri ışığında, oyuncuların performanslarını daha önce
görmüş olmak zorunda olduğunun bilincindedir… Katalogdan oyuncu seçemez…
Sahneleme esnasında oyuncular arasındaki denge ve uyumu yakalamaya
çalışacaktır. Örneğin, ses uyumu çok önemlidir, bir oyuncunun çok sesi yüksek
çıkarken, diğerinin sesi çok kısık olduğunda oyunu arka koltukta seyreden
seyirci bir oyuncunun sesini rahat algılarken, diğerini sadece fısıltı olarak
duyacaktır ve seyircinin algısı üzerine bir baskı oluşturacak, hatta belik onu
oyunda koparacaktır… Sahneye oyuncular sorunsuz çıkmak zorundadır,
birbirlerinin oyunlarını güçlendiren ve destekleyen konumda olmalıdırlar; çünkü
sahnede bireysel başarı yoktur, bireysel gibi görünen başarı da aslında ortak
başarının bir yansımasıdır. Örneğin arabesk ses sanatçılarının başrol
yapıldıkları filmlerin yan rol oyuncuları genelde usta oyunculardan seçilir ki,
usta oyuncunun performansı ve ustalığı başrolde oynayan deneyimsiz arabesk
sanatçısını görünür kılsın… Ama sinemadan farklı olarak, tiyatro canlı bir
sanattır ve sahnede her türlü aksilik yaşanabilir… Usta oyuncular,
sahnede seyirci karşısında oynarken sadece kendi rolleri ile ilgilenmez,
arkadaşlarının performanlarını ve seyirciye giden duygu yoğunluğunu da
güçlendirirler. Çünkü, tiyatro yapısı gereği komünaldır, ortak emek üzerine
başarı elde edilir…
Öte yandan, sahnedeki dekor oyuncuya rahat hareket etme
alanı bırakmalı, mümkün olan en az eşya ile en çok vurgu yapacak şekilde
düzenlenmeli, metni beslemeli, soyutlanmış ama somut olmalıdır… “O Gece”de
dekor verimli kullanılmış, bölümler arası geçiş, sahnede zaman kaybettirmeden,
yani işlevsel olması açısından başarılı tasarlanmış. Işık dekoru desteklerken,
oyuncuların mimiklerini ve hareketlerini öne çıkarmış ve öyküye uygun olarak
seyirciyi yönlendirmesi açısından da başarılı olmuş. Işık tasarımı ve avizenin
renk değişimi bana göre iyi düşünülmüş…
Oyunun konusunu öğrenen seyirciler, kendileri ya da
çevrelerinde yaşanmış olaylarla oyun arasında bir köprü kurabilirler. Belki de
magazin dünyasına düşmüş ve üstü kapatılan bir cinayetle ya da magazincilerin
çok hoşlandığı çok konuşulan olaylardan biri ile bağlantı kurabilirler, ucu
açıktır… Sonuç bölümlerinde, ürettiği soruları kendisi yanıtlamayı tercih eden
ve seyirciye kendi sorularını yanıtlama şansı bırakmayan bir oyun olarak
gördüm. Oyun belki de ölüm sahnesinden sonraki mahkeme sahnesi ile sonlanabilir
ve oyunun sonunda seyirci kendi soru ve cevapları ile başbaşa
kalabilirdi… Suçlu gerçekten kim?
Hoş vakit geçirebileceğiniz bir oyun izledim, emeği
geçenlere teşekkür ederim…
İsmail Cem Özkan
Oyunu Künyesi:
Yazan: Özlem Saraç
Yöneten: Bilge Emin
Sahne-Işık Tasarımı: M. Nurullah Tuncer
Kostüm Tasarımı: Senem Gelgi
Dramaturg: Günay Ertekin
Koreograf: Aslı Öztürk
Yönetmen Yardımcısı: Ekin Deniz Görk
Cast: Gülden Avşaroğlu
Oynayanlar:
Şencan Güleryüz
Begüm Birgören
Tolga Güleç
Gözde Çığacı
Cahit Gök