Gezi Parkı direnişinden devlet kavramına bakış…
Halk için devlet kavramı sürekli duyduğumuz ama yaşam içinde
hiç rastlayamadığımız bir terimdir. Devlet kavramı incelenmeye başladığı günden
beri sürekli vurgulanan ama bu vurgunun arka boyutunun pek tartışılmadığına
şahitlik ediyoruz. Devletin idarecileri zaman zaman “biz halk için çalışıyoruz,
halk efendimiz biz uşaklarıyız!” söylemlerine bir çok kere şahitlik etmiş
olabilirsiniz. Fakat gerçek bunun tam tersidir, halk devlet için çalışmaktadır
ve vergileri ile baskı aracının daha da gelişmesine ve büyümesine sebep
olmaktadır. Devlet halk üzerinde baskı aracına dönüşmüş ve bu baskı aracını
yine halk adına halka uygulamaktadır.
Devlet, düşman ve çatışma var olduğu sürece vardır, bu korku
araçlarını ortadan kaldırın devletin varlığı tartışma konusu olur.
Özgürlük ve demokrasi gibi kavramlar yaşanan zamana,
coğrafyaya ve kültüre göre göreceli olarak anlamlandırılır ve o anlamlar içinde
devlet tartışılır.
Devlet soyut bir kavramdır, varlığı hissedilir ama göz ile
görülmez, el ile tutulmaz. Devlet sistemin kendisidir. Halk sadece varlık
sebebidir. Sistem olarak insanlar olduğu sürece varlığını korur. Devlet, halkı
köle olarak görür ve ondan aldığı güç ile halkı güçsüz yapar, sömürür.
Devlet hükümet değildir, sadece hükümet devletin bir
parçasıdır. Hükümete rağmen devlet kendi ihtiyaçlarını giderir. Bunun en tipik
göstergesi ordudur. Ordu devletin önemli bir savunma aracıdır ve hükümete
rağmen bütçesini meclise onaylatır.
Devlet, örgütlendiği kültüre göre biçimsel değişimler
gösterebilir ama genel yapısı toplumun sınıflar yapısı içinde sınıflar arası
çatışmayı en aza indirmek ve sistemin devamı için oluşturmuş olduğu yapılar
bütündür.
Bizim gibi ülkelerde devlet parası olanın ihtiyacına göre
örgütlenmiş, güce önem verir. Sınıflar arası uzlaşma yerine çatışmayı körükler
ve çalışan kesim ve işçi sınıfını daha da köleleşmesini kanunlar ve yasalar ile
meşru yapar.
Devlet çatışmadan beslenir, ırk, cinsiyet, renk, din, dil
ayrımı yapması doğaldır, çünkü çatışma devleti güçlendirir ve istediğini
seçilmiş meclise ve hükümete yaptırır.
Devlet için halk örgütlenmesi olan rejimlerde ve sistemlerde;
devlet her zaman kendisini daha da güçlendirecek ve barış için iktidara
gelenler dahi savaş /çatışma çıkarmak
zorunda kalacaktır.
Bir dönem devlet sosyal devlet kavramını otaya atılmıştı.
Batı dünyası ve biz nısbi olarak sosyal devlet olduk. (Sosyal devlet kavramı da
devletin duruşunu bozmadı, halk devlet için çalıştı.) Sorunlar bir süreliğine
ertelendi.
Batı dünyası iki dünya savaşının sonunda devleti sosyal
devlet olarak kendi coğrafyasında örgütlerken, içinden gelebilecek olan her
direnişi yok etmiş, ama aynı batı sömürge ülkelerine başka bir devlet bakış ile
yaklaşmış ve olabildiğince zalim ve sömürü düzenine uygun devlet mekanizması
kurmuştur. Üçüncü dünya ülkelerinde birey hakkı yoktur, devlet ve sömürgeler
için insanlık onuruna yakışmayan koşullarda insanlar çalışmaya zorlamıştır. Çok
çalışarak az ücret alan bir çalışma düzeni kurulmuş ve insanlar dini duygular
kullanılarak ayaklanması ve devlete karşı gelmesi engellenmiştir. Devlet ana
olarak sunulmuş ve devletin verdiği her türlü sefa ve cefa kabul edilmesi için
halka baskı uygulanmıştır.
Devlet ve sistem sorgulama yerine, hükmedenler ve hükümetler
sorunlu olarak algılanmış ve o sorunluların değişimi için kısmı bir demokrasi
oyunu oynanmasına izin verilmiştir. Seçimler bir anlamda zalim olan devleti
koruyan ve onu dönüştürmek isteyen her türlü saldırıya karşı bir savunma aracı
olarak insanların önüne seçenek olarak sunulmuştur.
Ordu, üçüncü dünya ülkelerinde rejim değişikliği ya da
savunulması amacı ile konumlandırılmış ve devletin geleceği ve bekası için
darbe yapma hakkı verilmiştir. İkinci dünya savaşı sonrası bir çok ülkede
domino taşı etkisi gibi bir birini izleyen darbeler yapılmış ve darbeler
sonucunda gelişmiş ülkeler ve onların firmaları olabildiğince yeni durumdan
faydalanmıştır. Kaybedenler elbette hep halk olmuştur, daha da fakirleşmiş,
zulüm, işkence ve zamlar altında daha fazla özveri göstermesi beklenmiştir.
Global dünya adı altında geliştirilen yeni doktrin ile
devletin konumu yine değişmiş ve liberal devlet kavramı bütün ülkeler için
uygulamaya konmuştur. Bu yeni devlet kavramı içinde parası olan için devlet ve
paraya hizmet eden bir devlet kavramı geliştirilmiş ve uluslar arası rüşvet
meşru hale getirilmiş, şirketler uluslar arası konumda birleşirken ulusal
özellikleri ortadan kaldırılmıştır. Şirket nerede doğdu, nerede hizmet veriyor,
nerede fabrikası gibi kavramlar artık sorgulanmaktan çıkmış, çok dilli, çok
kültürlü, çok ülkenin sermayesinin aktığı ve yönlendirildiği bir mekanizmaya
dönüştürülmüş ve borsa içinde bir rakama indirgenmiştir.
Halk devlet için çalışmaya devam etmesi doğal olarak devam
etmektedir, her ne kadar şirketler için çalışıyor gözükseler de bir anlamda
devletin hükümranlığı için vergi vermeye, ordusu için asker olmaya devam
etmektedir. Devlet sosyal devlette olduğu gibi artık hizmet vermemektedir, bir
çok hakkı paralı hale getirmiş, bu paralı hizmetlerden pay alarak bütçesinin
açığını kapatmaya ve cari açık sorunu kontrol edilebilir konumda bulundurmaya
yönelik reformlar yapmaktadır.
Ulus kavramı dikkatli incelenirse tek dil, tek din, tek
millet üzerine kuruludur, bu anlayışın tamamen ortadan kalkamadığına ve hala
inat ile bu görüşü savunmaya çalışanlar gerçeklikten uzaklaşmış toplum içinde
karşılığı olmayan söylemlere kadar gerilemiştir. Elbette azınlık bir grubun
savunması her daim olacaktır, çünkü onlar bu ülkeyi hala tek dili, tek dinli,
tek kültürlü olduğunu sanmaya devam ediyorlar. Ulus devlet kavramı ülkemiz için
hiçbir zaman örtüşmediği yaşanan çatışmalar ile sürekli olarak kendisini
hissetmiş ama devlet baskısı altında asimilasyon politikaları ile sonuca
ulaşılamamıştır. Çok kültürlü, dilli, dinli, mezhepli bir toplum bütün baskılara
karşı kendisine özgü direnç noktaları kurmuş ve kendisini savunmuştur. 12 Eylül
rejimi ulus devletinin son seferiydi ve bu sefer ile devlet ulus söyleminden
uzaklaşmış ve liberal ekonomi devlet yapısı içinde öteki olanlar kendilerini
isyan ile ortaya koymuştur. Kürt isyanı sayesinde ülke adım adım özgürlük
yolunda adım atmış olsa da devlet kavramı sorgulanmamış, yine halk devlet için
çalışmaya ve üretmeye devam etmiştir. Devlet için yapılan her çalışma ise
baskıyı, zulmü halk üzerinde daha da artırmış, bir kıvılcım ile bunu açıkça
dillendirmiştir.
Halk için devlet henüz yaratılamadı. Devlet için halk
görüşünün hakim olduğu yapılanma ülkemiz topraklarında binlerce yıldır
varlığını koruyor. Osmanlı’da ve yaşadığımız cumhuriyette devlet aynı ilkeler
ile hareket etmektedir. Halk devlet için çalışır, vergisini verir, zamanı
geldiğinde askere gider, evlenir, çocuk yapar, devlet okulunda ya da devlet
tarafından belirlenmiş tarih bilinci ile çocuk devlet için eğitilir. Yani her
şey devlet içindir.
İnsanlık tarihi içinde devletin oluşumundan bugüne kadar
halk devlet için çalıştı, geldiğimiz zaman diliminde ise bunun tersi
olabileceği ve devleti yok edecek bir zamana geçişin ilk devrim kıvılcımları
halk isyanları içinde kendisine yer bulmaya başlamıştır.
Gezi Parkı halk isyanı; yaşanan geçmişin tüm tekli
düşüncesine karşı bir arada yaşamı öne çıkarmıştır. Her dilden, her dinden, her inançsız
kesimden, her renkten, her kültürden, her her her yani farklılıklara rağmen bir
arada yaşamı savunan düşünce öne çıkmıştır.
Elbette birilerin yaptığı gibi sadece slogan olarak
algılanmıyor... Devrim için örgütlenen, devrim için ilişkilerini biçimlendiren,
saydam ve özgür yapılar şimdilik sizlere ütopik gelebilir, ama eğer
örgütlenilirse hayatta karşılığını bulacağını düşünüyorum.
Halk için devlet görüşünü benimseyen, ulusal ordunun
varlığına inanmayan, polisin bildiğini arkadaşından - yoldaşından saklamayan, memlektçilik,
cemaatçılık yapmayan, gelecek için geçmişe önem verin diyerek geçmişte saplanıp
kalanların dışında olanlar yeni bir düşüncenin etrafında bir araya gelmeye
başlamıştır. Gezi Parkı direnişi iktidar partisinin liderinin anlamsız bir
inatlaşması tarihimiz içinde hiç gözükmeyen ilk halk hareketine kıvılcım olmuş
ve yeni bir düşünce yapısının ve yaşam biçiminin hayatta karşılık bulmasına
olanak sağlamıştır.
Halk sistemi değiştirebilir, doğru istem ve ona göre
örgütlenmiş ise... Adına devrim denir...
İsmail Cem Özkan