9 Mart 2013 Cumartesi

Gazeteci mi, editör mü?


Gazeteci mi, editör mü?

Geçenlerde bir toplantıda gazetecilik mesleği hakkında abartılmış düşünceler ile karşılaştım. Her meslek sahibi kendi mesleğinin büyüklüğünden, kutsallığından dem vururken diğer meslek dallarından üstün olduğunu ve vazgeçilmez olduğunu sessizce fısıldar.
Aslında gazetecilik abartıldığı gibi bir meslek dalı olmadığına inanırım, çünkü gazeteci sonuçta haber olan değil, haber olarak kabul edilen ve gazete sahiplerinin istediği olayları ve olguları yazan, yani yazım kurallarına uygun olarak gazetecilik mesleğinin (!) vazgeçilmez sorularına yanıt vererek yazan kişidir.
5K1N (Ne - Niçin / Neden - Nereye -Ne Zaman -Nasıl ve Kim) kuralı bir haber için gerekli olan vazgeçilmez sorulardır. Bu sorulara yanıt verirseniz eğer, ortaokul düzeyinde bir insanın o haberi okuduğunda anlaması sağlanır. Yani gazeteci toplumun en alt eğitim düzeyinde olan bireyin anlayabileceği bir metni yazan kişidir.
Haber kaynağı olmadan gazeteci bir hiçtir, çünkü kendi kafasına göre haber yazamaz, yorumlayamaz, fakat son dönem medya içinde hayali haber üreten gazeteciler sayesinde bu önyargı ortadan kalkmakta ve kendisine değer biçen biri konumuna gelmektedir.
Gazeteci, teoride; bağımsız, haber kaynağına bağlı ve onu açığa vermeyen, namuslu, dürüst, çarpıtmayan vb gibi bir çok kelimeleri yan yana görebilirsiniz. Hiçbir zaman gazeteci bu yukarıda sayılan kelimelerin karşılığını hayatta bulundurmadı, bulunduramazdı, çünkü sonuçta gazeteci bir işçidir ve işverenin çıkarları ve duruşuna göre olaylara bakmak ile yükümlüdür, aksi halde o işte barınma hakkına sahip olamaz.
Gazeteci mesleği erk sahiplerinin toplum mühendisliği için üretilmiş bir ihtiyaç sonucu doğmuş ve profesyonel yani para karşılığında emeğini satan kişilere bir paye verilmek amacıyla uydurulmuş meleklerden bir tanesidir. Çünkü her önüne gelen haberleri düzenleyip okuyucusuna sunar ise bu durumda gazeteci olarak kabul edilen muhabiri kontrol etme ve yönlendirme sorunu ile karşı karşıya kalınabilinirdi, o yüzden böyle bir meslek uydurularak hem kontrol altında hem de haberin doğru (çıkarı erk sahibini memnun edecek düzeyde ve düzlemde) şekilde akmasını sağlamaktır.
Savaşlarda gazeteci bir istihbarat elemanı gibidir, düşman hattından psikolojik savaşa uygun haberlerin geçmesi ve kendi okuyucusuna ulusal gururunu okşayacak şekilde haber vermesi modern gazeteciliğin görevleri arasında yer almış olmasına rağmen, gazeteci bağımsız ve olaylara kendi penceresinden bakar gibi soyut ve ne anlama gelmeyen cümleler ile okuyucuya güven vermeyi unutmamışlardır. Çünkü gazeteci güvenilir olmak zorundadır, güvenir olmayan gazetecinin yazdığı haberin hiçbir değeri yoktur. O yüzden erk sahipleri ince bir çizgi ile gazetecinin güvenirli olduğunu göstermek için bazı olaylara dokunulmasına izin verilmiştir. Nasıl ki uyuşturucu trafiği içinde yakalanan binde birlik bir uyuşturucu polis ya da güvenlik kuvvetlerinin ne kadar iyi çalıştığı ve güven duyulması gerekenler olarak algılanması amacıyla yapılmış operasyonlara bakabilirsiniz. Çünkü sınırlardan binlerce ton geçen uyuşturucudan sadece küçük bir parçasının yakalandığını istatistiklere bakarak öğrenebilirsiniz.
Gazeteci mesleği aslında eli kalem tutan, sorulması gereken sorulara yanıt veren metin yazan her bireyin yapabileceği bir iştir. Abartıldığı gibi ve okullarda adına kürsülerin kurulduğu gibi bir disiplinler birliği ve meslek olarak algılanacak bir iş değildir. Ama bunu bir meslek olarak kabul edilmesi ve o işten hayatını kazananların boşlukta kalmaması için uydurulmuş mesleklerden bir tanesidir. Toplum mühendisliğinin kullandığı araçlardan sadece biridir. Bu araç içinde görev yapan gazeteci ise kendisinin bu akış içinde vazgeçilmez ve önemli görmesi sağlamak için medya sahipleri tarafından bazı gazetecilere ayrıcalık sağlanmıştır. Bu ayrıcalık sayesinde gazeteci mesleği hem çekici olmuş, aynı zamanda tehlikeli olmuştur. Bağımsız gazeteci olamayacağı için medya sahipleri tarafından haber için olta ucuna takılan bir yem konumda dahi zaman zaman olabilmekteler.
Gazeteci mesleği haber kaynağı olmadan bir anlamı olamaz demiştik, evet istisnalar kaideyi bozmaz ise. Haber kaynakları olayların olduğu yerde yer alan sübjektif bakış açısı içinde olanlar ile olaya taraf olanların karşılıklı görüşleridir. Elbette olay yeri inceleyen savcının hedefinden bağımsızdır. Sonuçta gazeteci parası olana haber üretir, para ile satılıp alınan birer meta üretir. Ürettiği meta içinde payına düşeni alan bir işçidir. Para ile alınıp satıldığı içinde zaman içinde hangi haberlerin piyasada alıcısı olduğu, hangi haberlerin alıcısı olmadığını öğrenir ve piyasa koşulları içinde haberlerini üretir. Elbette burada istisna durum vardır; para sahibi olan medya sahibinin özel istekleri ve çıkarları bu piyasa işleyişi içinde yer almaz.
Gazeteciler arasında eskiden haber atlatma gibi yarışlar vardı, bu yarışlar haberlerin bir havuz içinde toplanması ile sona ermiştir. Havuz sistemi içinde medya sahibi, sahibi olduğu araçlar için gazetecilerinin kullanacağı haber toplama havuzları yapmıştır, o havuz içine düşen her haberi sayfa veya program editörü tarafından masa başından yeniden yorumlanarak yazılır ve okuyucuya o şekilde sunulur.  
Sonuç olarak parası olan her meslekte olduğu gibi meslek etik gibi kavramları çöpe atmış, paranın gücü içinde görevler medya sahibinin ihtiyaçlarına göre yeniden belirlenmektedir. Gazeteci ise bu çark içinde sadece verilen görevi yerine getiren bir editörden başka bir işlevi yoktur. Hizmet sektörü içinde görevini yerine getiren gazeteci, kendisini toplum önünde tarif ederken gerçeklerden uzakta bir hayal dünyası içinde, vazgeçilmez olduğunu düşünen bir eğitim sisteminden geçtiği için mesleğe yönelik teknolojik devrimin yarattığı tahribat karşısında nasıl tavır alacağını bilemez konumdadır. Modern gazeteci masa başında kendisine gelen haber metinlerini “edit” eden kişidir. Haber metinlerini yazanlar ise; blog sayfaları, PR firmalarının amatör ve profesyonel çalışanlardır. Tesadüf sonucu habere giden profesyonel gazeteci günümüzde bir hayal ürünü olarak roman sayfalarına yerini almıştır.
İsmail Cem Özkan

8 Mart 2013 Cuma

Faşistler de karikatür sever!


Faşistler de karikatür sever!

Nazi dönemi bir çok dersleri içinde barındırır, o döneme büyüteç ile baktığımızda Nazi propaganda bölümü hangi araçlardan faydalandığını görebilirsiniz. Çünkü Naziler propaganda için kullandığı şeyler ile iktidarını halkın seçimi ile güçlendirmiş ve iktidarın tek ve vazgeçilmez unsuru olduğunda seçim kavramını ortadan kaldırmıştır.
Naziler üstün ırk olarak kendilerini görmüş olmasına rağmen, diğer ırklardan da sanatçıların eserlerini kendi propaganda araçları olarak kullanmışlardır. Ari ırkın dışında kalan ve yan komşuları olan Avrupalı işbirlikçi sanatçıları, politikacıları, sıradan esnaf, işçisi, köylüsünü de kendi amaçları yönünde değer vermiş, onların yaşam kalitesini daha yukarıya çekmek için güvenliklerini de sağlamayı ihmal etmemişlerdir. O sayede Avrupa içinde daha hızlı ve hareket edebilmiş, Paris şehrini o ana kadar akla gelmeyen bir yol ile kısa sürede almıştır.
Naziler elbette kendilerini Avrupa ile sınırlı olarak düşünmediler, dünyanın tek hakimi, İskender ve Cengiz Han’dan sonra dünyayı fethetme yoluna çıkmış lideri Hitler’in başarısı için her türlü özveriyi gösterecek düzeyde; halkını ve diğer halkları eğitimine de önem vermişlerdir.
Naziler iktidara gidiş süreçleri ve iktidar oldukları süreç içinde teknolojinin en son olanaklarını kullanarak, o teknolojiyi en iyi şekilde kullanan sanatçılara ve bilim insanlarına her türlü olanak verilmiştir. Bu amaç içinde heykeltıraşlar, ressamlar, müzisyenler, sinema sanatçıları da tıpkı spor alanında başarılı olmuş sporcular gibi propagandanın bir aracı olarak kullanılmışlardır. Sanatçıların yetiştirilmesi ve sergi alanlarının oluşması için şehir planlamacılığında yerleri özen ile korunmuş ve ona göre şehirler planlanmıştır. Nazi döneminde bir çok sanat galerisi, müze, müzayede salonlarının en parlak dönemlerini yaşamış olması tesadüfi değildir.
İktidar, her zaman kendisinin yanında toplumu etkileyenlerin olmasını ister ve propaganda aracı olarak onları kullanır. İktidar, yararlandığı sanatçılara ise her türlü olanağı vermekten geri durmaz, o olanak; verdiği ayrıcalıklar iktidar eleştirisi ile ortadan kalkar. Yaşam kalitesini bozmak istemeyen sanatçı; kaybedeceğini bildiği şeyi kaybetmemek için iktidara yapışır ve onun penceresinden dünyaya bakar. Bu kaybedeceği şeyin ölçüsü yoktur, bazıları küçük bir mekan, bazıları emeklilik hakkı, bazıları bir ev, bazıları çocuklarının geleceği için iktidarın yanında olmayı onurlu görür. Özel sohbetlerde iktidar eleştirisi yapanlar, toplum önünde iktidar eleştirisi yapmadan, politika dışında ürün vermeleri de geçiş dönemlerinde iktidar desteği anlamına geldiğini bilirler…
Üstün ırk olarak kendisini gören Alman propaganda bölümü ise işbirlikçi sanatçılardan olabildiğince destek almış ve onların ürünlerinin yaygınlaşması için dünyanın değişik yerlerinde ortamlar yaratmıştır.
Naziler global olarak propaganda olarak kullandığı sanatçılar yanında yerel işbirlikçi sanatçıları da kullanmışlardır ve yerel olanların yerelde kalmasını ama yerel olanaklarından yararlanmasına önem vermişlerdir. Ülkemiz içinde de Nazi yanlısı olarak yayın yapan dönemin gazetelerinde karikatür çizen sanatçılara rastlamaktayız. Yaratmış oldukları tipler ile o dönemde en alt ve yok edilmesi gereken olarak görünen Yahudiler hedefte yerlerini mizah unsuru içinde yerini almıştır. Yahudi düşmanlığı sinsice ve derinden Nazi iktidarı döneminde işbirlikçi gazetelerin sayfalarında rastlamak şaşırtıcı değildir. Ülkemiz içinde işbirlikçi sanatçı, yazarlar yanında karikatürcülerde yerlerini almıştır.
Türk karikatürünün babası sayılan Cemal Nadir o dönemin düşünce yöntemini en iyi şekilde çizdikleri içinde sergiler. Nasıl ki o dönemde Hitler bıyığı kamu alanında çalışanlarda sıkla karşılaşmak nasıl ki çok doğal karşılanıyorsa, Yahudi düşmanlığı rastlamakta o kadar doğaldır. Hatta o dönemin gazetesi Cumhuriyet Gazetesi başyazarı Yunus Nadi soyadını Nazi olarak anılması tesadüfi değildir. Nazilerden kaçan Yunan yurtseverleri sığındıkları kasabalarımızdan Nazilere teslim edilmesi o dönem için sıradan olay olmuştur.
İkinci dünya savaşının sonun belli olmasında Alman İstihbarat Dairesi (BND) elemanları nasıl ki kendilerini CIA içinde örgütlemek için efendi / sahip / işveren değiştirmesi gibi, bizim gibi ülkelerde işbirlikçilerde yeni erk’in ihtiyacına göre duruşlarını değiştirmişlerdir. NATO üyesi olduktan sonra iktidar ve yandaşları Amerika gölgesi altında yaşamaya ve gelişmeye özen göstermiştir. Türk basının amiral medyası o dönemde yaratılırken, yeni dünyada Türkiye yerini alacaktır. Sol dünya görüşünün bu topraklarda kök salmaması için her türlü girişim desteklenmiş, sola düşman kuşaklar yaratılması için her türden propaganda aracı kullanılmıştır.
12 Eylül darbesi ile ülkenin yeni konumu belirlenmiş ve o güne kadar muhalefette kalanlar gönüllü olarak yeni rejimin destekleyici konumuna dönüştürüldüğü ya da devşirildiği sürece şahitlik ettik. Sağ sol cezaevlerinde kaynaştırılırken, medya içine de sağ ve sol görünümlü gazeteciler ve yazarlarda kaynaştırılma sürecine şahitlik ettik.
Medya işverenlerin çıkarlarına uygun şekilde yeniden düzenlenirken, verimli ve popüler olanlar köşelerde ki yerlerini sağlamlaştırdılar. Liberal düşünce ile medya çalışanı bir iş takibi yapan elemana dönüştürülürken, ülke içinde yaşanan adı konulmamış savaşta arabulucu / güçler / liderler arasında kapılı kapılar arasında haber taşıyıcı konumuna gelmiştir. Arabulucu olan medya çalışanın çıkarı, işverenin çıkarı ile paralele düzeye gelmiştir. İşverenin isminin değişmesinin artık pek önemi yoktur, iktidar bilgisi dahilinde, yapılan özelleştirmeler ve ihalelere uygun olarak medya çalışanı yeni konumunu belirlemiş, işvereni için “verimli olmak” için her türlü özveriyi göstermiştir, göstermeye de devam etmektedir.
Bugün iktidar yanında yer alan medyaya; yandaş medya denmektedir. Yandaş medya içinde yer alan ‘yoldaş’ yazarlar işveren karşısında verimlilik kurallarına uygun olarak hizmet vermekteler.
İşverenlerin istediği haberleri gören, istediği yorumları yazan yoldaş yazarlar ve gazeteciler de bu dönemin ürünüdür. İktidar kim olursa olsun, iktidarın hedefleri yönünde duruşlarını değiştirenler, popüler propaganda araçları içinde popüler duruşlarını bozmadan liberal dalga içinde dalgalanmaya devam etmekteler.
Bugün karikatür çizen çizerler arasında iktidar yanında ve iktidarı eleştirmeden yer alan örgütlenmeleri dahi mevcuttur. İktidarın olanaklarını kullanan ve kaybedecekleri bir şeyleri olanların oluşturmuş olduğu bir güruh bugün varlığını korumaktadır. Bu güruh özel sohbetlerde iktidarı eleştirirken, yaptıkları çalışmalar ile iktidarın yaptıklarını ya görmezden gelmekte ya da desteklemekteler.
Nazi döneminde başarıya ulaşmış olan propaganda araçları bugün başka iktidarlar ve erkler tarafından kullanılmaya devam etmektedir. Bugün dahi propaganda amaçlı, sol düşmanlığı üzerine kurulu bakış açıları ile işbirlikçi çizerler, sanatçılar, ressamlar, yazarlar vb. mevcuttur.
Her ne kadar Naziler için çalışmış olanlar bugün çoğu anımsanmıyor ve eserleri küller arasında yok olmuş olsa da o dönemde bugüne kalan bir çok sanatçı sanki çağdaş sanat için çok önemli çalışma yapmış gibi görünmekte ve geçmişleri unutulup sahip çıkılmaktadır.
Buna örnek sanatçılardan bahsedebiliriz;  karikatürist Hergé bütün dünyada tanınan Tenten tipi Belçikalı Nazi işbirlikçisi Léon Degrelle’den ilham aldığı konusu gündeme bir ara gelmiştir.  İçeriği açısından bakıldığında ise Nazilerin bakış açısı içinde “üstün insan” ile karşılaşırız. İspanyol ressam Dali ise başka bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Dali resim yaptığı süreç içinde ispanya halkının üzerine bomba yağıyordu, işkenceler yapılıyordu, toplu katliamlar oluyordu. Naziler uzun mevzili uçaklar ile ispanya üzerine bombalar yağdırırken, işgal için provalarını yapmaktadır. Dali, bu sırada faşist ispanya kralı Franco ile belki buzlu viski bardakları ile Madrid şehrine yukarıdan bakıyorlardı. Tıpkı bizde 12 Eylül işkence hanelerinde insanlar birer birer ölürken, geçmişin solcu olduğunu söyleyen yazarlar ve çizerler viski bardakları ile İstanbul boğazında Wagner dinlemişlerdi.
Faşistlerde kendi rejimleri içinde her türden eser üretilmesi için olanak sağlamış ve gerekli gördüklerine sefa, görmediklerine cefa vermişlerdir.
Bugün ülkemizde erk için karikatür üretenler, onların amaçları doğrultusunda sergi açmalarına olanak verilmesi tesadüfi değildir. İktidarın yanında yer alan medyada yazan, çizenler kaybedecekleri bir şeyleri olduğu için hiciv dahi yapmadan, içeriği tamamı ile boş, çizgiye önem veren çalışmalara şahitlik etmekteyiz. Mizahın olmadığı ama çizginin olduğu bir karikatür baskı dönemlerinde iktidar için çizenlere / örgütlenmelere her zaman şahit olmuşuzdur, olmaya da devam edeceğiz.
İsmail Cem Özkan