19 Ocak 2019 Cumartesi

Hunililer


Hunililer

Karikatür tiyatro sahnesinde ete kemiğe ve zamana bürünüp seyircisinin karşısına çıkmış. Her oyun kendi seyircisini yaratacaktır, her karikatür kahramanı kendi okurunu yarattığı gibi…

Karikatür dergileri, sosyal medyanın vazgeçilmezi olmuş bir dönem huniler. Cem Karaca’nın “beni siz delirttiniz!” sözünün yıllar sonra belki de karikatür dergisine yansıması. Mizahın güldürme tarafını alan, inceden inceye tabular ile dalga geçen bir kahramandır. Yaratılmış ama toplum içinde karşılığı olandır. Mahallerin delilerin yerini karikatür sayfasının bir yerine sıkışmış, sonra mizah dergisinin baş kahramanı olmuş bir karakter.

Yiğit Özgür mizahi eleştirilerini Emre Özbay sahneye taşıyacak senaryoyu yazmış, Ezel Akay ise sahnede ete kemiğe bürünmesine sebep olmuş. Elbette iddialı bir yapım, okuyucusunu yaratmış bir mizahi karakterin sahneye taşınması. Elbette sahneye taşınan bir erin de iddialı olmasından kaynaklı beklentiyi en üst noktada tutan bir seyirci kitlesi.

“Ben evrim geçirdim. Sen maymun kaldın.”

Oyun başlamadan fuayede oyuncular kostümleri ve canlandırdıkları karakterlerine bürünmüş halde seyircilerin arasında dolaşmakta, isteyen ile fotoğraf çektirmekte, gerek gördükleri seyirciler üzerinden ince mizahi dokunuşlar yapmaktadır. Kostümleri Şile bezinden yapılmış kıyafet üzerine huniler şapka olmuş. Büyük ayak şeklinde ki ayakkabıları ile bir yandan bizim olan bir yakınlık sunarken, öte yandan modern tiyatronun da izlerini üzerinde taşımaktadır. Kostüm, maske, makyaj… seslerin bilerek kırılarak kesik halde çıkarılması. Ağız konuşması yerine gırtlaktan konuşarak bir anlamda ben rolümü oynuyorum demektedir.

Ve zil çalar, sahnenin kapısı açılmıştır, seyirci salona doğru sıraya girip biletini göstererek girmektedir. Önceden hazırlanmış seyirci içeriye girdiğinde sahne düzeni ve sahne içinde yatan, oturan hunileri görür… Oyunun başlamasına beş dakika vardır ve seyirci koltuklarına doğru adım atarken bazı oyuncular ile seyirciler arasında komik diyaloglar olur. Bazı seyirciler oyunculara laf atarken, bazı oyuncular da seyirci ile samimi diyalog içindedir. Salon biletli seyircisini içeri aldıktan sonra ışıklar kararmaya başlamadan bir oyuncu oyunun ilk şarkısını söylemeye başlar. Artık oyun başlamak için ilk adım atılmıştır, salon içinde oyuncular da sahneye çıktıktan sonra seyirci ile girişilen ilk diyaloglar ve seyirciyi oyunun içine davet eden diyaloglar ile kendilerini kısaca tanıtırlar… Oyunun akışının ilk işareti bu şekilde verilir. Kısa diyaloglar ve kısa oyunlar ile oyun örgüsü yani kurgusu yapılmıştır. Müzik gerek görüldüğünde oyuna nefes almak için bir ara olurken aynı şekilde içinde mizahi unsurunu da taşıyacaktır. Diyaloglar müzik içindedir, kelime oyunu içinde seyircinin gülümsemesi istenmektedir…

Sahne düzeni oyun akışı için hareketli planlanmıştır, dönen ve hareket halinde küçük platformlar maske içinde her karakter canlandırılırken, bölümler arası geçiş dönen duvar içindedir. Zaman kum saati ile ölçülmez ama zaman dönen dolabın ritmi içindedir…

Maskeler Commedia Dellarte’den alınmış gibidir, iyi ki de alınmış. Karikatürün insan yüzüne uydurulması. Muhteşem başarılı buldum. Her karakter maske içinde tam bir karikatür çizgi haline dönüşürken vücudu insandır. Sesler maskeler altında kırılmış ses yerine doğal ses tercih edilmiş… Bana göre iyi ki de öyle yapılmış… Ama müzik girince işin içine konuşma müzik altında ezilmekte ve seyirciye diyalog anlaşılır şekilde ulaşmasını engellemektedir. O engellenen diyaloğu anlamak için kendimi açıkça zorladım, acaba burada ne anlatılıyor ve kaçırdığım bir kelime oyunu var mı?

İlk bölümde konuşma metinlerini kaçırdığım çok oldu, skeçler ve küçük diyaloglar oyunun genel akışını seyirciye iletirken geçişlerde kullanılan müziğin yüksekliği beni oyunun içine dahil olmamı ve oradan kendimce çıkaracağım sonuçlardan uzak tuttu. Kelime oyunu çizgi karakterin genel yapısı içinde vardır ama oyun içinde bu karakterin tipik özelliğini yüksek ses içinde duymakta zorlandım, elbette bunda oyunun henüz sahneye ısınmadığı ve sahnenin de sıcaklığının tam kontrollü bir şekilde seyirciye ulaşmadığı gerçeğidir diye içimden geçirdim, çünkü izlediğim oyun henüz üçüncü kere sahneleniyormuş… İlerde dediğim aksilikler ortadan kalkacak ve kendi seyircisini yakalayan bir oyun olacaktır diye düşünüyorum…

Sahne düzeni, ışık başarılı buldum. Özgün müzikleri gerçekten başarılı bulmama rağmen geçişlerde sesin yüksek olması yüzünden diyaloglardan uzak kaldım… kostüm ve maskeler oyunun ruhunu yakaladığını düşünüyorum. Her bir oyuncu kendilerine verilen rolü içselleştirmişler ama abartı boyutunda ki ses değiştirmeleri zaman zaman anlaşılır olmaktan çıkmış…

Karikatür ete kemiğe bürünmüş, mizahın gülmece boyutunu öne çıkarmış şekildedir. İnce eleştiriler günlük hayata yönelik olmaktan daha çok genel eleştireler ve gülmece dozu daha yüksek tutulmuş… beklentiyi yüksek kılan günlük olaylara yönelik ince göndermeler ama genelde otosansürün içinde kalmış gibi geldi bana… Onu da doğal görüyorum, çünkü ticari bir olayın parayı verene karşı sorumluluğu diyelim ve öylesine inceden geçelim. Mizah tanımı gereği eleştiridir ama eleştirinin nereye doğru yapılacağını sanatçı ve sahneye koyanların tercihidir. Politik mizah yerini yıllar öncesinden dergi kapakları dışında iç sayfalarda balon ve sadece güldürme hedefli olanlara bırakmıştır… Ona rağmen davalar açılmıştır mizahçılara… Cem Yılmaz tercihli mizahın başka boyutu ile ama özgün içeriği ile Yiğit Özgür çalışması Ezel Akay tercihi ile sahnede hayat bulmuş… Beklentilerinizi biraz düşürerek salona girip izlerseniz mutlaka eğleneceğiniz bir oyun olduğunu göreceksiniz…

İsmail Cem Özkan

Yiğit Özgür’ün Hunililier
Yönetmen: Ezel Akay
Yazan: Emre Özbay
Sahne/Kostüm Tasarım: Naz Erayda
Müzik: Serdar Ateşer
Işık Tasarım: Cem Yılmazer
Oyuncular: Bahar Kaplan, Bertan Dirikolu, Emre Kıvılcım, Güliz Gündüz, Hakan Eke, Hasan Eflatun Akay, Kerime Obenik, Merve Polat, Reşit Berker Enhoş ve Tufan Afşar



13 Ocak 2019 Pazar

Kimliksiz muhalefet!


Kimliksiz muhalefet!

12 Eylül geliş süreci ve amacı çok net olarak çizilmiş bir projeydi. O proje başarılı bir şekilde seçilmiş figüranlar ile hayata geçirildi ve başarıldı.

12 Eylül başta siyasi kimliği yok etti, küresel politika olarak karşımıza çıkan “sınıfları ortadan kaldırma” adına uygulanan liberal ekonomiden çok beslendi. Onun doğal sonucu olarak “dört eğilimi bir parti bayrağı altında buluşturan” iktidarlar dönemi başladı. 24 Ocak kararları alarak ülkemizin kırıma noktasında önemli bir emeği olan Turgut Özal, geçmiş ile tüm bağın koparıp, sermayenin ilk gömlek değiştiren siyasetçisi unvanını alacaktı. Sivilleri temsil ediyordu ama askeri rejimin de gelme gerekçesi olacaktı. O muhafazakar kesimin politikası gibi sunulan ama liberal politikayı hayta geçiren bir siyasetçi olarak 12 Eylül rejimin kendisine açtığı kapılardan rahatlıkla geçecek ve ilk siyasi diyalog ya da kimliksiz muhalefetin de yaratıcı olacaktır. İlk büyük başarısı siyasetçilerin katıldığı tartışma programında köprülerin satılması konusunda muhalefet lideri “solcu” Halkçı Parti başkanı Calp ile girdiği inatlaşma. Aslında orada yapılan iş gelecek yıllarda politikacıların genel bir duruşu ve şablonu olacaktı. İlk algoritmalar amatörlük ve mizahı içinde taşıyacak şekilde yerleşti ve başarı kazanınca yöntem diğer politikacılar da karşısında kimliksizleştirilmiş muhalefete karşı uygulayacaktı. Her şeyi bile “muhalefet”in olduğu yerde algoritma sırasına bakarak istediğin sonuca ulaşabiliyorsunuz!

12 Eylül sonrası muhalefetin elinden kimliği alındı, işçi sınıfının örgütlü bir yapısı kitlesel boyuta ulaşmayacak şekilde ilişkiler parçalanmış, “kendisini kurtarma” telaşı içinde olan geçmişin liderleri önce kendileri ve yakınları için projeler üretirken sınıf artık yeni küresel dünya düzeni içinde kimliğini kaybetmiş gibi bir izlenim oluşmasına katkı sundular. Sınıfsız toplumda düşman ortadan kalktığında liberalizm sorunsuz bir şekilde ulus devlet ile mücadelesine girişebilirdi ve girişti de. Ulus devletin kazanımlarını tek tek elinden alırken, var olan tüm sosyal haklarda ortadan kalktı ya da altı boşaltıldı. Devlet küçülürken küçülen devlet olduğunu kabul ettik ama küçülen bizim kazanımlarımızdı aslında. Küçülen ilişkilerimizdi. Küçülen örgütlü muhalefetti.

Yeni bir ülke yaratılıyordu, liberalizm geçmiş ile yüzleşme adı altında o güne kadar hasır altı edilmiş sorunlara dokunulacağı, karşılaştırmalı tarih ile geçmişin yeninden yorumlanacağı konusunda iyimser bir hava yaratıldı. Askeri vesayetten kurtulma adı altına o güne kadar gelen sözde de olsa göreceli olan kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırılıyordu. Elbette bunu iktidar tek başına yapamayacaktı, yapmadı da kendi muhalefetini yaratarak muhalefetin söylemleri iktidarın daha fazla propaganda yapmasına ihtiyaç olmadan en verimli şekilde sonlandırılmıştır. Muhalefet sağı yok etmek için sağ adayları ve sağ liderleri seçmenin önüne getirerek solun hiçbir zaman iktidar aday olmayacağını kabul etmiştir… Muhalefet hadım edilmiş konumdadır, iktidarın eline ve sözüne bakarak muhalefet yapmayı seçmiş ve ona göre söylem geliştirmektedir. Turgut Özal ile Necdet Calp’in “sattırırım” “sattırmam” diyalogları özneler ve içerikler değişmiş olsa da devam etmektedir ve iktidar her seferinde karlı çıkmaktadır… İktidarın sürekli kazandığı bir diyalog gölge oyunu Karagöz ve Hacivat diyalogları ile paralellik göstermektedir.

Uzun yıllardır aynı algoritmalar ile aynı sonuç elde eden iktidar yeni seçim yarışına yine bildik söylemler ve toplumun içinde yeni cepheler oluşmasına olanak sunan hareketler ile girmektedir. Bir eli ile barış güvercini bir kesime ulaştırırken, diğer ile yeni operasyonlara göz kırmaktadır. Diğer yandan muhalefetin vereceği tepki önceden belli olan bazı duyarlı alanlara sert söylemler yaparak, muhalefeti ve gündemi değiştirerek sanki ülkede çok şey oluyormuş ya da olmuyormuş gibi hava yaratarak gerçekte olmakta olanın üzerini başarılı bir şekilde örtmektedir. Bilgi eksikliği içinde olan muhalefetin ise elinde olmayan bilgiler ile sanki varmış gibi kabul ederek çıkardığı sonuçlar elbette yanlış sonuçlara götürecektir ve kaçınılmaz olan da sürekli yaşanmaktadır.

Peki, var olan bu oyun bozulamaz mı? Elbette bozulur, çünkü iktidarın oyunu bozmak istiyorsanız onun yarattığı muhalefeti ortadan kaldırmak ile mümkündür. Çünkü iktidarı güçlü tutan muhalefettin iktidarın istediklerin sürekli yapıyor olmasındadır…

Muhalefetin eleştirisiz durumu ve sürekli sağ adaylar ile seçmenin karşısına çıkan ana muhalefet partisi, toplumu bir arada tutuma yerine kendisine verilen küçük alanlarda sorunsuz ve kendi iktidarı içinde yaşamaktadır. Kendi iktidarı içinde tıpkı iktidar partisi gibi hareket etmekte ve içinde gelişme olasılığı olan muhalefetin yaşam alanı bile sunmaktadır… İktidarın ve muhalefetin elinde tuttuğu belediyelerde ki ortak özellikler o kadar fazla ki, farklı olanları saymak daha kolaydır, aralarında ki tek fark başkanlarının farklı olmasıdır, onun dışında bir birinin aynısı gibidir. Her ikisi de işçi sınıfının örgütlü günce karşı duyarlıdır ve gerek duyduklarında haklarını arayan işçinin üzerine biber gazı, istediklerinde kapı önüne koyarak açlık ile terbiye etmek istemeleridir.

Algoritma içeriği, sırası değiştirilecek bir yeni muhalefet partisine ihtiyaç vardır, aksi halde her seçim ve referandum döneminde aynı sonuçları alacağımız Hacivat Karagöz diyalogları ile oyalanmaya devam etmeye devam edeceğiz. Kimliksizleştirilmiş muhalefet yerine kimliği olan, duruşunu ve ilkesini ortaya koyan bir kitlesel muhalefet hareket gelişirse iktidar ve onun lideri bu kadar rahat gündem değiştiremeyecektir…

İsmail Cem Özkan