13 Temmuz 2016 Çarşamba

Karikatürcüler dedim ama sen üstüne alın!

Karikatürcüler dedim ama sen üstüne alın!

Karikatürcülerin önemli bir kesimi apolitiktir ama yaptıkları iş politiktir. Nasıl oluyor da bu çelişkiyi içinde barındırıyor sorusu aklımıza bir şekilde gelmiş olabilir, bu sorunun yanıtı aslında yaşadığımız toplumun kültürüne bakmamızı getirmektedir. Meslek olarak karikatürcüler de toplumun bir yansımasıdır. Toplumumuzun büyük çoğunluğu kapı kulu olarak kendisini biçimlendirmiş ve kabul etmiş bireylerden oluşmaktadır.
Yaşadığımız zaman dilimi bir kırılmayı ifade etmektedir. Ulus devletinin yerini liberal ekonominin oluşturmuş olduğu girdaplar ve krizler almış ve klasik anlamda devlet yıkılmıştır. Bu aşamada oluşmakta olan ama henüz tam olarak kurumsallaşamayan devlet kendini tam ifade edemeden oluşmuş olan girdabın içinde krizler ile boğuşmaktadır. Çatışma kaçınılmazdır, bu çatışma içinde katliamlar ve hatta soykırımlara kadar varacak cinayetler işlenmektedir. Dünya yeni bir biçime bürünürken savaş ve ölüm sanki kaçınılmaz ve tek yolmuş gibi önümüze sürülmektedir. 2. dünya savaşında sattığı ve ürettiği silahtan daha fazla silahı birkaç yıl içinde Almanya üretmiş ve satmış, içte yaşadığı ekonomik darboğazdan çıkış kapısı olarak halkına sunulmuştur. Silah üreten ülkenin kapısına mülteciler dayandığında ise güvenli bölgelerde toplama kampları kurmak ve güvenli gördüğü ülkelerin topraklarında onları tutmak politikası olmuştur. Sağ çatışmanın yoğun olduğu dönemlerde artmaktadır, çünkü insan denen hayvanın mayası milliyetçilik ile yoğurmuşlar. Bencil insan sadece kendi çıkarını düşünerek gelmekte olana karşı barikat örmektedir. Var olan devlet bencil ol, tüket fikrini beyinlere eğitim aracılığı ile işlemiş ve kullanılmış aptallar yumağı yaratmıştır. Bugün her birey şöyle ya da böyle kullanılmış aptal konumundadır. Üretmeden, düşünmeden eline verilen teknolojiyi kullanarak nefret söylemini yaymakta ve linç kültürünün üzerine benzin dökmektedir.
Kullanılmış aptallar yumağı içinde elbette her meslekten birileri var olacaktır, özelikle toplum içinde muhalefet görevi verilmiş mizahçılara özel bir ilgi gösterilmektedir. Mizah var olan tüm tabulara karşı, sınır tanımadan eleştirilmeyecek konu olmaz bakış açısı ile dünyaya bakar ve muhalefet çizgisi içinde durduğu noktadan ince bir dil ile eleştirir. Elbette bu eleştiri sınırı kişinin kendi tercihine bağlıdır, her konuda söz söylenmesi beklenmez ama bizim gibi geri bıraktırılmış, kullanılmış aptalı bol olan ülkede bu sınır kişinin kendisine karşı geliştirdiği otosansür ve dokunulmaz ilan edilen konulara dokunmamak üzerinedir. Şimdi bu kadar sansürün olduğu yerde mizah olabilir mi? Elbette olur ama sınırlıdır, var olan çoğunluk ise şarlatanların yaptığı mizah kadar olur ve etkisizdir. Etkisiz olduğu için mizah dergileri 12 Eylül faşizminin yoğun olduğu dönemler kadar satamaz ve ilgi duyulamaz hale gelmiştir. Mizah bir toplum içinde yaygınlık kazanmış ise o işlevinden kaynaklıdır. İşlevini bitirmiş bir işin eski günlerine dönmesi sadece hayalidir. Faşizme karşı dik duran mizah işlevsedir ve toplum içinde karşılığını bulmuştur. Zaman içinde mizah sadece ticari kaygı ile üretilen dergilere sıkıştırılmış balon ve anlık tüketilen metaya dönüştürüldü. Bu zaman aralığında siyasi atmosferde bizim ülkemize role uygun şekilde değişmiş ve İslami faşizm yaşantımızın tam ortasına girmiştir. İslam konu olunca geçmiş birikimler içinde nasıl tavır alınacağı bocalama geçirilmiş ve halkın milli ve dini duyguları fiilen dokunulmaz ilan edilmiş ve dokunanlara da Sivas katliamında olduğu gibi ateş ile gidilmiş… Korku her yeri sardığında mizah yaptığını söyleyenlerde kendilerince tabular üretmiştir. İslami faşizm karşısında sus pus olan mizah işlevsel olarak ortadan kalktığında yerini arabesk dergiler ve bir bavul gibi içine her şeyi sığdırılan dergiler almıştır. (siyasi partilerde uygulan yöntem kültür alanında da uygulanmaya konmuştur, dört eğilim bir partide yerini şimdilerde dergiler almıştır.) Onlar muhalefet duruşu yerine o anlık her kesin içinden bir şey bulacağı kelimelerin toplandığı balon dergiler olarak karşımıza çıkmaktadır okumayı teşvik ettiği için belki destek verilebilinir ama işlevsizdir ve toplumsal muhalefetin önünde iktidar yanında tavır almak şeklindedir. Popüler söylemler ve popüler insanların yazıları ile oluşan dergi her ne kadar kendisini muhalif gibi göstermiş olsa da işlevsel olarak iktidarın değirmen suyuna su taşır konumdadır. Aptallaştırışmış beyinleri daha da işlevsizleştirilen hazır haplar sunmaktadır. İktidarın arayıp da bulamayacağı aptal yığını bu popüler ve çok satan çuval dergiler ile hazır olarak iktidarın önüne sürülmektedir.
Bir iktidarı ve gücü desteklemekte ona biat etmekten geçmez, aksine ona muhalefet gibi durup onun değirmenine su taşımak ile mümkündür. Bugün olmayan devletinin iktidarının güçlü olmasının sebebi muhalefetin iktidara ve geçmiş devlete bağımlılık ilişkisinin olmasından yatar… Kitlesel muhalefet yapan her kurum iktidara dolaylı ya da direkt yan değneği işlevi görmüş olması iktidarın gücü ve yaptıklarının hesabının sorgulanmamasını ortaya çıkarmaktadır. Bu iktidarı yok edecek aslında bir ‘kuru kafatası’nın sarayın üzerine fırlatmaktan geçer, masal da olduğu gibi ortada ne saray kalır ne de diğer kurumlar. Yerine koyacak alternatifi olmayanlar kuru kafatasını atacak ne cesaretleri vardır ne de direnme!
Konumuza dönersek, karikatür ve mizah hiç yaşamadığı kötü dönemeci bu kırılma noktasında işlevsiz bırakılarak yaşamaktadır. Balon karikatürler, balon kadar etkisi olan küfürleri içinde barındıran iktidarı direkt ya da dolayı destek sunan karikatürler ve karikatürcüler sayesinde iktidar kendi mizahını başbakan eli ile yaratmaktadır. Onun verdiği tüyolar ile insanlar deşarj olmakta ve onun verdiği sınırlar içinde akıl fırtınası yapmaktadır. Birkaç insanın mizah adına bir şey üretme telaşı mizahın ne yazık ki onurunu kurtarmaya yetmemektedir. Bunda elbette her mizaha gönül vermiş bireyin sorumluluğu vardır, çünkü yaratılan bu ortamı elinin tersi ile itekleyip Bektaşi babası gibi dik durabilirdi…
Peki, neden Bektaşi babası gibi dik duran mizahçı sayısı az?
Bu soruya yanıt vermek sanırım en basiti, çünkü kullanılmış aptallar öyle bir şekilde çıkar ilişkisi içinde birbirine bağlanmışlar ki, yaptıkları işin şarlatanlık olduğunu bile bile başka şekilde davranacak ne güçleri ne de örgütlü yapıları var. Her koyun kendi bacağından asıldığına göre o da otosansür ve sansür ile kendisini bacağında asmaktan kurtarıyor. Mizah ama kendi dersini yüzüleceğini bile bile gerçekleri ironi ile haykırma işi olduğunu artık kimse anımsamıyor bile… Mizah, para getiren ve kaybedeceğiniz bir şeyler varsa orada mizah yerini şarlatanlığa bırakır, sadece saray soytarıları değil sarayın kırpıntısından geçinenlerde o kırpıntıyı kaybetmemek adına soytarılık yapmaya devam eder. Birçok mizahçı artık evrensel olmak adına hiç ciddi kırılmaya parmak basmadan her hangi risk faktörü olmadan kariyer yapmaya ve o kariyeri etrafında popüler olma telaşında ve sergileri bile tek başına hazırlayabilecek (başkası olursa elde ettiği pastanın küçüleceği kaygısını taşır, o yüzden ona benzerler kendi çıkarlarını kollamak ile yükümlüdür ve yalnızdırlar. Hatta hiçbir yerde ailesini bile sergi açılışına, toplantıya getirmez/ götürmez, o yalnız bir kovboydur, geçim kaynağı gördüğü yerde her daim yalnız görüntü verir.)  bilgelik içinde davranmaya devam etmektedir. Popüler olan ve solda gibi gözükene sahip çıkarak kendisini solda gösterme çabasından hiç söz etmiyorum, çünkü politik değil, örgütlü hiç değil, geçmişte yaratılan bir efsanenin kenarında durmuş olması bile yeterlidir. (şimdi birileri kendi üstüne alınabilir, polemik konusu yapabilir ama yazdığım betimleme soyuttur, somut örnek aramayın, yok.)
Mizah, Aziz Nesin ile ülkemizde bir süreliğine yok olmuş gibidir ama kökleri derinde olduğu için mutlaka yeniden ortaya çıkacaktır… Aziz Nesin deyince onun hayatı da bir mizahtır, çocuklarına bakın mizahın ironisi ile karşılaşırsınız, duruşları ve tavırları ile babalarının kat be kat çok gerisinde ticari kaygılar içinde görebilirsiniz…
Ülkemizde her kırılma dönemine uygun faşist karikatürcü çıkarmıştır, eğer tarihimize iyi bakarsanız faşist birçok insan ile karşılaşabilirsiniz. Şimdi faşistten karikatürcü olur mu diye soranınız olabilir, elbette eğer karikatür çizgi ile gülmece yapmak ise adam/kadın yapıyor, sadece iktidarı ve ırkını eleştirmiyor… Elbette bu son yazdığım ironi, ben mizahçı görmediğimi yazımın içinde kelimelerin arasına sıkıştırdım. Mizah muhalif olmak zorundadır, hangi iktidar olursa olsun ona karşı duruşu olmak zorundadır, tabuları olmaz, eleştirilmeyecek hiçbir şey yoktur… Tabuları yıkalım diye ortaya çıkan ve yazan her birey bir anlamda mizahçıdır, çünkü mizah yıkıcıdır, yerine bir şey koymak ile de yükümlü değildir…


İsmail Cem Özkan