2 Ocak 2009 Cuma

Masum değiliz!

Masum değiliz!

Yol her zamanki gibi tıkalıydı. İşe başlama saatleri ve bitiş saatlerinde yolar tıkanır, adım adım araçlar yürür ya da yerinde dururdu. Neden durduğunu hiç anlayamazdı insan. Bir kaza olmuşsa eğer, işte felaket o zaman başlardı. Zaman uzadıkça uzar, hiç geçmeyecekmiş gibi gelir. Ömür yolda geçer derler ya, aynen öyle olurdu.

Yol tıkandığında şoförler kulaklarını dört açar, çevrenden gelecek seslere kabartılırdı. Eğer bir ilk yardım aracı ya da yangın söndürme aracının sinyalinin sesi gelsin, bir umut doğardı. Çünkü onlar için açılan yol, kendisi içinde şans olabilirdi. Takılırdı peşine ilerleyebildiği kadar ilerleyebilirdi.

Yollarda insanlar neleri fırsata çevirmez ki? Her kötü koşulu fırsata döndürmek bizim genlerimizde vardır, teğet geçen durum bile yarara dönüştürülmeliydi.

Acı acı feryat figan halde gelen ambulansın adım adım ilerlediğine şahit olmak şaşırtıcı değildir. Araçlar o kadar birbiri içine girmiştir ki, onlara yol açmak bile büyük marifettir. Neresi boşsa orayı doldurmak gerek diyerek üç şeritli yol bile dört şeritli olurdu. Boşluklar doldurulmak için vardır. Boşlukları dolduracak her zaman bir şeyler bulunurdu. Motor bisikletler araçların arasından zig zaglar çizerek ilerlemesi insanı kıskandırıyordu. Yağmur altında acıdığımız motorcular, bu güzel havalarda rahat rahat ilerlemeleri kıskançlığa yol açardı elbette. Onlara yol vermemek için olsa gerek arabaların arasında olması gereken boşluk bile yoktur.

Yollar iş saatlerine bağlı olarak kapanması doğal olarak karşılanır, başka doğal durumda vardır o da; inşaatlar. Yol inşaatları hiçbir zaman bitmez! İnşaatların olduğu yerde tıkanma olması doğaldır, inşaat araçları çıkar uyarıları altında ve değişik uyarı tabelaları tek tek bakılarak geçilir, çünkü orada yol sanki daha bir ağırlaşmıştır. Ağılaşan yolda homurdanmadan geçilir mi? Ağırlaşan yolda sinirler gerilir, kavga etmek için bahane aranır gibidir. Kimin arabasında, pardon belinde ne olduğu belli olmaz, o yüzden biraz tırsarak olsa da el kol hareketleri çekilir, arabada kalabalık olmak daha güven verir insana, fakat bu güven bazen kontrolden çıkabilir, yolun ağırlaşmasına sebep bir anda kendileri de olabilirdi. Gelen sinyaller arkasına takılacak araç için değil, kavgada tutanak tutmak için gelen polis aracı olabilirdi.

Yollar değişik hikayeleri de içinde barındırır, o yüzden yollar üzerine binlerce film vardır. Sadece film değil, her insanın bir de yol hikayesi vardır. Yol hikayeleri anlatılmaya koyulsun, hiç birimizin masum olmadığı ortaya çıkardı!

Siren sesleri gelen araçlar ve içindekiler için ise durum daha farklıdır, çünkü kurtarılması gereken acil bir şey/ler vardır. Onların anlatacakları sıkışıklığı yaşayanlardan elbette farklıdır. Yangın yerinde bekleyenler yolun tıkalı olmasından anlamazlar, onlar için can kavgası vardır. Yollarda boşluk bırakmayanlar, boşlukları doldurmayı marifet sayanlar bir eğitimin ve yaşam tarzının ürünüdürler. Onlara o hareketin doğru olduğu sürekli ekranlar aracılığı ile verilmiştir, yaptıklarının doğru olduğunu kabul ederler, çünkü hayat boşluk kaldırmaz! O yüzden müziklerimiz dahi boşluksuzdur, nefes nefese söylenir ve dikkat edin son yapılan çoğu eserlerin temposu yüksektir.

Yol tıkalı olduğunda arabanın radyosunda bir parça çalıyordu. “Masum değiliz hiç birimiz!” bir parça insana neleri çağrıştırmıyor ki, benimkisi de masum bir hikaye olarak sayfaya harfler olarak döküldü.

1 Ocak 2009 Perşembe

Doğal gaz!

Doğal gaz!

Doğal gaz hayatımıza mavi akım ile girdi diyelim, gerçi daha önce doğal gaz gelmişti ama borular ile gelen gaz, hayatımıza rüşvet ve suçlamalar ile geldi. Suçlamaları aklama işi ise delil yetersizliğine bıraktı.

Doğal gaz geldi, sobadan çıkan duman ile zehirlenmeden kurtulduk dedik. Eskiden Ankara, adı gibi kara bir şehir oluyordu sobalar yandığında. Toplu kuş ölümleri, nefes yetersizliğinden ölüm haberleri artık sıradanlaşmıştı. Ağaçlar kuşsuz, sokaklar sessizdi. Sokakları bacadan çıkan karbondioksit doldurmuştu. Görünüm sokakların kazılması ve boruların döşenmesi ile değişti. Borular döşendi, yerin altına inenler arasına bir de doğal gaz borusu eklenmiş oldu. Yollar sürekli delik deşik halde yaşmaya alıştık ama hava görünümde de olsa değişmişti.

Havanın değişimi sadece coğrafik değil siyasi olarak da değişti. Büyük şehirler sosyal olmaktan çıktı ve bugün yaşadığımız mahalle baskının hakim olduğu durumu doğal karşılar olduk. Doğal gaz doğudan gelirken, siyasi havanın değişimi batıdan olmuştu. Yeşil bir kuşak giydirildi ve bugüne geldik. Büyük şehirler bir bir yeşil renk alırken, birde portakal rengi moda oldu ve açık toplum adına devletlerin rejimi portakal rengine dönüştürüldü. Çocukluğumuzda yaşamımıza giren Washington portakalı, siyasi olarak da girmişti, portakal rengi doğunun ülkelerin rengi olmuştu. Değişim çevrede olurda bizde olmaz mı? Bizimde yaşamımıza giren yeni parti rengi buna uygundu. Ak olan siyasi girişim, geldiği günden beri yeni sorgulara yol açacak icraatları oldu ama onları da aklayacak makamların bulunması zor olmadı, çünkü geçmişte yaşanan aklama olayları bunlar içinde uygulanması doğaldı. Nasıl olsa bu ülkede kimse geçmişte yaptıklarından dolayı sorgulanmıyordu. (sorgulananlar genelde aklanarak çıkmıştı!) iktidara gelenler ise, ilk başlarda homurdanır, konuşur ama sonra şikayet ettiklerini kendisi yapardı.

Doğal gaz 2009 yılının ilk saatlerinde can aldı. Suçlu doğal gaz olarak gösterilebilinir, fakat tek neden doğal gaz olmuş olsaydı milyonlarca kişi ölmüş olurdu. Demek ki ölümün suçlusu tek başına doğal gaz değil! Deprem de adam öldürmez ama binlerce insan ölüyor. Sonuç ölümlerin suçlusu genelde doğal ya da doğa üstü sebepler bulur. (Bu sayede vicdanlar rahatlanır!) Kimse ölümleri sorgulamaz, çünkü ölenler genelde suçludur, yaşayanlar kahraman. Kahramanlar el üstünde tutulması gereklidir, yargılanamazlar!

Doğal gaz 7 genci hayatımızdan aldı, 12 Eylül öncesi 7 gencide silahlar ve siyasi tercihler aramızdan almıştı. O yedi genci öldürenlerden bazıları büyük kahraman ilan edildi, yargılananlar zaman aşımından aklanırken, ölenler öldükleri ile kaldılar hatta suçlu ilan edildiler. Doğal gaz zehirlenmesi ile ölenler bir süre sonra unutulup gidecektir, tıpkı öldürülen üniversite öğrencileri gibi… Kahvede oturduğu için, gazi mahallesinde olduğu için öldürülenler. Sivas’ta semah dönmek için gidenler, Maraş’ta bir söylenti ile komşusunu öldürenler. Çorum’da kurulan barikatlar ile hayatını kurtarmak isteyenler, Fatsa’da başka bir dünya mümkün diyenlere karşı girişilen operasyonlara dayanamayan yürekler, işkencehanelerde kalan sesler, kaybolan, derelerde kimliği belirsiz cansız bedenler, betonların altında kalmış kaybolanlar… Hepsi bu dünyada göçtü, göçen göçtüğü ile kaldı, siyasi değişim Washington’dan geldi, doğal gaz ise kuzey ve doğudan!

Bizim gözlerimizin önünde olan değişimlere ne kadar çabuk uyum sağlıyoruz. Uyum sağlayamayanlar bir ara direniyor, sonra sesi yok olup gidiyor. Sesin yok olmasına neden acaba bizlerin o sese vermemiz gereken desteği vermemek mi? Tek tek homurdanmaya devam ediyoruz, homurdanmalar başkalarının belirlediği değişime uyum sağlamamıza engel olmuyor. Alışkanlıklarımızı bir değiştirip, gelen olanı bilinç ile yorumlarsak acaba bu devran böyle gelmiş, böyle gider sözünü değiştirebilir miyiz?

Önümüzde yerel seçimler var, bu seçimler değişimin bir habercisidir. Değişimi kendi lehimize döndürmek için, bilinç ile bize hizmet verebilecekleri destekleyelim. Doğal gaz sonucu hayatını kaybedenlerin katilleri bu dünyada hesap vermelidir. Sorumlular sadece hava durumuna bakarak suçu doğaya bırakamazlar, suçlular bellidir. Suçluları delil yetersizliğinden ve zaman aşımından artık aklamayalım diyorum, hak ettikleri cezalar kağıt üzerinde kalmasın! Suçluların hesap vermesi için değişim şarttır!

31 Aralık 2008 Çarşamba

Yılın son gününden…

Yılın son gününden…

Yılın son gününde memleketimden insan manzaralarına baktım. İnsanın kendisini bu kadar ucuz sattığına tanık oldum.

Bir vakfın yapmış olduğu araştırma gündeme bomba gibi düştü derler ya, aynen o hissi verdiler. Bildiğimiz ve bildiklerimizi tekrar eden bir çalışmayı yeni gibi sunulup önümüze geldiğinde medya konusuz kalmış gibi üzerine atıldı. Mazlum rolü oynayanlar ve canavarlar gibi kavramlar arasında Hacivat, Karagöz sohbetlerine yeniden şahit olduk.

İnsan yaşamının bir bombanın değerinden daha düşük olduğunu Gazze’ye yapılan saldırıdan ekranlar aracılığı ile gördük. Bombaların korumasına verilen değer, insanın korumasına verilen değerden daha fazla olduğunu görmekteyiz. Özenle korunan bombalar son kullanım tarihine uygun olarak ölüm kusmaya devam ediyor. Her katliam radikal uçlara verilen destektir.

Kocaeli sanayi bölgesi, o bölgede yaşananlar Mili Piyango hayalleri arasında yok edilmektedir. Her haber kanalı bugünlerde Milli Piyango satan ve alanların peşinde kameralarını sürüklerken, Kocaeli’nde işsiz bıraktırılmış emekçilerin eylemleri soğuk altında devam etmektedir.

Fabrika sahipleri krizi bahane ederek, işçi kıyımına devam etmektedir. Fabrikaların gerçek sahipleri işçiler iş yerlerine girmeleri yasaklanmıştır. Yasaklanan işçiler iş yerine girdiklerinde hırsız muamelesi görmüştür. Fabrika sahibinin isteği üzerine, kolluk kuvvetleri her türlü çatışmaya hazır olarak, gece yarısı gelip fabrikayı basmıştır. İşçilerin girmesine yasak olan fabrika, kolluk kuvvetlerine açıktır. Kolluk kuvvetlerinin kimin hizmetinde olduğu daha çok anlaşılmıştır. Gece yarısı gelen baskında bir şeyi daha öğrendik, fabrika sahibi her türlü ısınma aracını kapatmış, karanlıkta bırakmıştır işçiyi. Orada bu soğuklarda hak mücadelesi yapanları insan yerine koymamak budur. Bu hak mücadelesinde kolluk kuvvetlerinin kimin yanında yer aldığı ortadadır. Gece baskınında direniş gücü kalmayan işçiler, fabrikayı terk etmeleri ile sona ermiş olmasına rağmen, direniş bitmemiştir.

Yıllar yılı kendisini solcu, sosyalist olarak görenler, portakal devrimi yapma ile övünen kurumlara hizmet etmekten büyük gurur duydukları ve alınan paranın önemli olmadığı, amacına ne kadar hizmet ettiğini geçmişte yaşadıklarını örnekleyerek anlatmaları, bende insanın fiyatının ne kadar olduğunu göstermesi açısından önemli olduğunu düşündüm. İnsanın fiyatı bellidir, bazıları ucuz, bazıları pahalı ama kendisini satan biri, geçmişi ile geçinmeye özen gösterir. Kendisini satanlar arasına kendisini aydın olarak görenlerin katılması yeni bir durum değildir. Fakat bugünkü kadar gözler önünde değildi. Kariyer için, biraz adam yerine konmak için birilerin kapısına kapı kulluğu yanında, besleme olabilmektedir. Besleme aydınlar, yaptıkları araştırmalar ile bilinenleri yeni gibi sunmaya devam ediyorlar. Besleme olanın hangi kapıya giderse gitsin, sahibinin sesi olacağını söylemek abartı olmasa gerek. Yaptıkları araştırma ve içinde bulundukları yerde, yazdıkları yazılarda kullandıkları dil kendisini ele vermektedir.

Portakal devrimi yapmak ile övünenler girdikleri ülkede borsaları batırmaları ile ünlüdürler. Emekçilerin fabrikalardan kolluk kuvvetleri ile uzaklaştırılmaları yeni bir görüntü değildir. Bu görüntü dünyanın her yerinde göze batar. Globalizm emekçi kıyımı olduğunu yaşayarak görmekteyiz.