5 Nisan 2012 Perşembe

Seyirci Michelangelo eserini yaptığı Şapel içindedir

Seyirci Michelangelo eserini yaptığı Şapel içindedir

Michelangelo Rönesans döneminin başlangıcına imza atmış önemli bir heykeltıraş ve ressam. Başka bir değiş ile döneminin dehası ve aynı dönemde yaşamış diğer dehalardan biridir.

Dehalar genelde aynı çağda yaşar, çünkü dahileri diğer dahilerin kışkırtması ortaya çıkarır. Büyük usta Leonardo da Vinci olmasaydı belki Michelangelo olmayacaktı, çünkü onun açmış olduğu yenilik başka bir biçimde Michelangelo eserlerinde hayat bulmuştur. Aynı zamanda kıyasıya bir rekabet, mücadele içindedir.

Michelangelo bir köylü çocuğudur, bir ressamın yanında usta çırak ilişkisi içinde çizgi ile tanışmış, çizgiyi heykele ve duvara yansıtmıştır. Dönemin büyük ustasıdır, onun ustalığına gölge düşürülmeye çalışılmasına karşın, dimdik ayakta durmuş, sevgi ve ilgiye muhtaç bir insandır. Elbette bu ilgi sanatından daha çok kişiliğine yönelik olmasını bekler ama kişiliğinin önündedir yaptıkları. Çalışırken hırçındır, hırçınlığı ile bir şeyleri anlatır.

Rönesans bir kırılma noktasıdır Avrupa ve İtalya için. Karanlık çağın o kasvetli ve her şeyi bilen liderlerin sultasından Avrupa uyanışa geçmiş, bilim ve sanat yeni bir ufku yaratır. O ufukun etkisini bugün dahi hissederiz, o gün üretilenlere baktığımızda hala bir şeyleri kendimize yakın hissederiz. Kırılma noktasında yaşamıştır büyük dahiler ve onları dahi yapan farklı bir bakış açısının da olabileceğini o gün yaşayanlara göstermiş olmasıdır.

İtalya daha doğrusu Avrupa o dönemde hastalıktan kırılmaktadır, toplumu ayakta tutan üretim ve ticaret bu hastalık yüzünden sekteye uğramış ve değişim kaçınılmaz olarak kapıyı çalmaktadır. Parası olan toprak ağaları daha fazla yetki için kendilerini papa seçtirip, kilisenin mal varlığını ve gösterişini artırırken, halk salgın hastalıkların pençesinde sürekli bir yakını kaybetmektedir ve kayıplar o kadar doğal algılanmış ki, ölümler bile şaşırtıcı değildir. Her ortamda yaşayan farklı yaşam düzeyleri vardır. Halkın fakirleşmesi, ölüm ile yatar olması bir üst sınıf olan ruhban sınıfının onların çaresizliklerine çare olmak yerine, kendi zenginliklerini, geleceğe isimlerini bırakma telaşı içinde daha çok büyük katedraller yapma derdindedir. Acılara çare inançtadır. O inanç içinde her türlü yatırım yapılması doğal karşılanmaktadır ve halkta bu yatırımları sorgulamadan kabul etmiştir. İnanç gözleri kör, kulakları sağır yapmıştır. O güzellikleri yaratan sanatçıların yaşamı da göreceli olarak halktan daha iyidir, sanat yaparken en iyi yemekleri yemesine izin verilmekte, onlara olanaklar sunulmaktadır. Sanatçı olmak o dönem için bir ayrıcalıktır, yeter ki sipariş verenlerin ilgisini çek.

Sanat o dönemde de bugünde sipariş üzerine eser üretmeye devam etmektedir, çünkü profesyonel olmanın başka bir anlatımıdır. Odasına, bürosuna, işyerinin duvarlarına farklı bir şey yaptırmak isteyen para sahipleri, adı öne çıkmış bir sanatçıya istediklerini yaptırmaya devam ediyorlar. Sanatçı parası olduğu ve ürettiği sürece ayrıcalıklıdır, ayrıcalığı her an elinden alınabilir. Michelangelo’da ayrıcalığını kaybetmemek için her türlü eziyete, ayak oyunlarına karşı direnmiş ve üretmiştir.

Bir tiyatro eseri olarak karşıma çıktığında sevindim, çünkü kırılma noktasını ve o noktada insanın davranışını, duygusunu ve yaşamın izlerini görürüm diye gittim. Fakat tiyatro tanımında olduğu gibi seyirlik bölümü daha öne çıkmış bir eser izledim. Seyirciyi mutlu eden, resimler ve heykel fotoğrafları ile salonun içinde seyirciyi kucaklayan seyirlik bir oyun. Seyirci Michelangelo eserini yaptığı Şapel içindedir, oyuncular ile birlikte. Oyun bu hava ile sona erir. Oyundan geriye damakta güzel bir tat kalır, ana fikir nedir diye sorarsanız, bu konu net olarak kafamda bir şey kalmadı açıkçası. Muğlak görüntüler var bana eşlik eden.

Oyun sürekli iki zaman arasında gidiş gelişler üzerine kurgulanmış, bölümler kısa tutularak seyirci ilginin uyanık olmasına sağlanmış. Oyun kadrosunun çok kalabalık olması aslında oyunu boğmamış, oyuncuları sahne içinde başka işler içinde kullanımını sağlamış.

Tiyatroyu Bir öyküyü, sahne olarak ayrılmış bir yerde, oyuncuların söz ve hareketleriyle canlandırma sanatı olarak anlarsak, başarılı bir çalışma olarak görebiliriz.

Emeği geçen ve bize bu olanağı sunan tiyatro gönül vermiş profosyonel insanlarına teşekkür ederim.

İsmail Cem Özkan

Michelangelo

Yazan: Irmak Bahçeci
Yöneten: Saydam Yeniay

Dekor Tasarımı: Behlüldane Tor
Giysi Tasarımı: Medine Yavuz
Işık Tasarımı: Ayhan Güldağları
Müzik: Çağrı Beklen
Koreografi: Cihan Yöntem
Dramaturg: Sündüz Haşar
Yardımcı Yönetmen: Atilla Şendil
Asistan: Senem Cevher

Oyuncular:
Michelangelo: Atilla Şendil
Brimante: Mahmut Gökgöz
Ghirlandio: Cemal Ünlü
Gözcü: Ozan Uçar
Soderini: Tevfik Tarhal
Timoteo: Kemal Topal
Julius, Leonardo: Nurettin Özşuca
Guido: Çetin Demir
Luigi: Onur Serimer
Rosinha: İpek Gülbir
Silvia: Tuğba Karabey
Raphael: Arda Baykal
Kardinal: Utku Çorbacı
Delfi Bilicisi: Merve İleri
Lidya Bilicisi: Merve Bağdatlı
Yardımcı: Gökay Müftüoğlu
Delikanlılar: Arda Tunaseli, Çetin Demir, Samed Silme, Mehmet Konu
Genç Michelangelo: Halil İbrahim Irklı