5 Nisan 2024 Cuma

Mekanlar halka değil, parası olana açık!

Mekanlar halka değil, parası olana açık!

Bugün Arter adı verilen bir sergi binasına gittim. Genelde modern - çağdaş sanat adı verilen eserler sergileniyor... Burası bir müze değil, normal sergiler var… Değişen etkinlikler yapılmaktadır ve düzenli olarak benimde içinde olduğum mail adreslere gönderilmektedir. Zaman zaman basın gösterimlerine de davetiyeler yapılmaktadır.

O alana gidene kadar sergi salonlarına girmenin paralı olduğunu bilmiyordum, burada gördüm! Gerçi ben modern sanattı pek sevmem, çoğu eseri de anlamam, içlerinde sevdiğim çalışmalarda elbette var ama genelleştirildiği an sevmediğimi bilirim, bana seslenmiyor… Belki de eğitimden kaynaklanan bir durum söz konusu. Kuşaklara harf takıldığı bir zamanda içinde bulunduğumuz genç kuşağın hayal dünyasında yarattığı imgelerine çok uzak olduğumdan kaynaklanıyor da olabilir. Bana seslenmeyen eserlerin olmamasını savunmam, aksine olmalıdır, çünkü beğeneni çok, alıcısı da var...

Her düşünce kendi alanını açar ve o alandan yol alır…

Her buna benzer sergilere gittiğimde kafamda soru oluşur, gördüğüm o eserler satın alan tarafından nerelere konuyor onu da bilmiyorum, alanın sorunu...

Sanayinin ortasında modern binalar, sanayiyi ortadan kaldırmış, yerine yeni binalar içinde sanat merkezleri olmuş… Sanayiden zaman içinde orada hiç iz kalmayacak gibi, çünkü modern dokunuşlar geçmiş ile bağlantıları hepten yok edip, yerine daha modern binalar oturtuyor…
Arter, yerleşim olarak eskiden küçük sanayinin olduğu bir bölge: Taksim'in altında Kasımpaşa, Kurtuluş arasında yer alan Dolapdere’de. Eskiden orada ağırlıkla küçük sanayiciler bulunurdu, araba tamiri, lastik değiştirmek gibi işler yaparlardı.

Arter’in bulunduğu caddede sanayicilerin dükkanların yıkılıp yerine kondurulmuş büyük, çağdaş, modern adı verilen beton binalar...

Koç grubu da daha önce İstiklal Caddesinde başlattığı kurumunu bu yeni yaptırdığı binaya taşımış... Güzel de yapmış, çünkü daha geniş alanda daha fazla sanatçı eserlerini görücüye, satılığa çıkarabilecek... Bir kaç kişide gelecekte olup olmayacağını bilemeyeceğim bugünün piyasasına seslenen eserlerini satacak. Ekmek kapısı yani...

Sergi salonuna dış kapıdan kontrol ile geçiliyor...

Binanın içinde Koç Grubuna ait Divan Pastanesi müşterisini yani parası olanı bekliyor... Bu da çevresi ile zıtlık oluşturuyor, karşıda araba lastiği çeviren asgari ücretle çalışan işçi, ucuz iş yapan işveren Divan Pastanesinin bu salonundan alış veriş yapması hayal, zaten fakir insanların hayallerine bile buraya girmek yoktur...

Ayak takımı sergiyi gezmesin, parası olan gezsin diye bir sergi salonu oluşturulmuş. “Ben parası olana sanatı gösteririm, kısaca ben bana geleni ayırt eder, kategorize eder ve ona göre bana uygun olanları salonuma alır ve gezmelerine izin veririm” anlayışı hakim...

Satın alan gelsin, almayanın burada işi ne?

Bir sanat eserinin sanat eseri olması için satılması gerek, satılmıyorsa zaten o eser sanat değildir, yeri çöplük! Bir gün biri satın alıp piyasa sürerse o sanatçının eseri sanat eseri olur, piyasaya düşmeyen ancak sahaflarda yerini bulur!

Arter neden paralı?

Cevabını aslında verdim, çünkü parası olmayan, fakirlerin yaşadığı bir yerde açılan sanat merkezlerinin müşterisini rahatsız edecek görüntüden uzak tutmak için onların satın alma gücünden daha fazla bir giriş ücreti koyarak onları resmen olmasa da dolaylı olarak engelleyerek kovmasıdır...

Sanat herkes için değildir, parası olan içindir. Parası olan ise bulunduğu mekanda fakiri görmek istemez!

Sanat eserinin değerini düşürecek hiçbir atmosfer orada olmaması gereklidir...

Bugün Arter'e gittim... Gerçi ben sergiyi değil, kafamda oluşmuş soruları sormak adına birini görmek için gitmiştim. Yerinde olmadığı için geri çıktım...

İşçi sınıfının olduğu yerde burjuvazi kendisine göre mekan açmış, görünmez kaleler oluşturmuş, içine belirli insanlar gireceği sınıfını ve tercihini belirlemiş bir mekan!

Sanatın mekanında sanattan hoşlananlar değil, parası olanlar yer bulunacaktır...

Belki fakir biri, orada yetişen bir çocuk oradan etkilenecek ve belki sanat eğitimi alacak ama hayır!

Koleje giden çocuklar aileleri ile gelecek ve orada yapılan etkinliklere parası ile katılıp bir şeyler öğrenip gidecekler...

Çevresine kapalı ama parası olana açık bir mekan!

Paranız varsa, parasını verip gezeceğiniz bir sergi alanı Arter…

İsmail Cem Özkan

 

1 Nisan 2024 Pazartesi

Onlar devrim yolunda öldüler…

Onlar devrim yolunda öldüler…

Algılarla oynamak son yıllarda moda oldu, sürekli söylenen yalanlar ile yalan gerçeğe dönüştürme girişimleri tarihi kişilikler üzerinden sürüyor…

Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş gibi tarihi kişilikler ve bir dönemin sembolü olmuş liderlerin anlayışları bu saldırıların merkezinde yer alması tesadüfi değildir, çünkü geçmişin devrimci dalgasını yok ederseniz, gelecekte oluşması muhtemel devrimci hareketlerin elinden tarihi bir birikimi elinden almış olursunuz… Devrimci birikimi yok ederseniz, o gençleri maceraperest, idealleri için yola çıkmış, devletin altı okunu üzerine çekmiş, gladio tarafından “etkisiz” hale getirilmiş olarak algılanır. Düzen içinde düzene biçim vermek, reformist hareketler ile ilerleme olur, geçmişin üzerine basmadan, ilerici yönlerini alarak ileri bir devlet oluşur algılayışı genel içinde kabul görmesi için çabaların var olduğu gerçeğini yaşamaktayız.  Genelde bu algı oluşumunu kendisine devrimci, geçmişin devrimci hareketlerin liderlik pozisyonunda olanların üzerinden yapılmaktadır. Belki daha gerçekçi olması için bu kişilere bu söylemler söyletilmektedir…

Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş'in arkadaşları Milli Demokratik Devrim (MDD) anlayışından kopup sosyalizm mücadelesine geçtikleri gerçeğini yok sayarak onları Kemalist / Atatürkçü olarak algılayıp, burjuva devrimini savunuyor gösterme çabaları içindeler... Eğer onlar Kemalist olmuş olsalardı "liderimiz Mihri Belli, yolumuz belli" demeye devam eder, ayrı örgütlenme kurmazlardı!

Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş'in arkadaşları ve son yazıları ve de savunmaları Kemalizm eleştirisidir. Bugün dahi sorulmayan soruyu sorayım: Kürt halkını hiç bir zaman tanımayan Kemalizm ile nasıl ortak bağı olur bu devrimcilerin?

Kemalizm, Kürt sorunu çözümü onu yok saymak ve bir talep olursa zor ile bastırmak olmuştur. Kemalist devrimi sürecinde 12 Kürt isyanı karşısında tutumu ortada olmasına rağmen, hala devrimcileri Kemalizm ile paralel gösterme çalışmaları devam ediyor.

Özellikle Mahir ve Deniz'i Kemalist sol ile ortak anmaya çalışanların hedefi bellidir, onların devrimci düşüncesini yok edip, sistem içi reformist, revizyonist göstererek uysallaştırma girişimdir.

Mahir ve arkadaşları devrim için yola çıktılar, Kızıldere'de bildikleri ve inandıkları gibi kavga edip bu hayattan koptular... Onları idama, ölüme götüren o siyasi atmosferi yaratan düşünce Kemalist düşüncedir ve ideolojisidir...

Kemalizm ile kopmadan “sosyalizm mücadelesi” olmaz, çünkü Kemalizm işçi sınıfını yok sayar ve onların örgütlü halini devletin geleceği için en büyük tehdit olarak görür...

Küçük bir azınlık olan komünistler ve partileri Mustafa Kemal yaşarken başlarına gelen işkence, katliam, linç ortadayken, katiline hayran bir komünist göstermek ne kadar doğrudur?

Kemalizm sol ile ilişkisi yoktur, tersi sağ bir anlayıştır, burjuva devrimini gerçekleştirmek için örgütlenmiş İttihat ve Terakki Partisini ideolojisini ileriye taşımış bir anlayışa sahiptir... Yoktan var etmiş olduğu bir şey yoktur, var olanı geliştirmiş ve yeni söylemler ile hayat bulmasını sağlamıştır. Osmanlı devletinin devamıdır, onu yok etmiş ve yeni bir devlet oluşturmamıştır, tüm kurumları ve bürokratik yapısı ile Ankara merkezli bir devlete dönüşmüştür.

Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan'ın da içinde bulunduğu gençlik hareketi Kemalist bir duruş ile ilk adımını atmış ama 68 gençliği içinde o atılan ilk adımı devleti savunmak pozisyon ile başlayan süreci devleti yıkıp yerine sosyalizm idealini gerçekleştirmek üzerine kadar ileriye taşımışlardır. Başlangıçta ki Kemalist görüşleri ile bayraklaştıkları partilerini kurduklarında hiç bir ilgileri kalmadığı gerçeği ile karşılaşırız... Onlara göre birkaç “iş bilmez” lideri/ kadroyu değiştirip, ülkeyi anti -emperyalist/kapitalist anlayışa uygun yeni rotasına sokup, “Tam bağımsız Türkiye” yaratalım diye bir anlayışı yoktur. Lider değiştirerek bu işler olacağını düşünmüş olsalardı darbe ya da yanlış liderlere karşı suikast girişimleri yaparlardı. Bu gençler o dönemde gerçekleştirilmek istenen “sol darbe” içinde yer alırlardı, en azından o darbeyi savunurlardı.

THKP-C ve THKO sürecini yok sayan her anlayış onları reformist, maceracı bir kaç genç olarak tanımlar ve gelişen gerici harekete karşı var olanı savunmak, korumak ve de geliştirmek isteyen ideal insanlar olarak tanımlar...

Mahir ve Deniz hiç bir yerde ölümlerine bir adım kala kendilerini yok etmek için gladyosunu harekete geçiren devleti ve onun ideolojisini savunmamıştır...

"Kurtuluşa Kadar Savaş" sloganında kurtulması istenen burjuva devletidir... Eğer reformist olmuş olsalardı kurtuluşa kadar değil, "daha konforlu, eşit bir ülkede bir arada yaşam!" diye cümle kurmaları gerekliydi...

Unutmayın, Deniz’in son sözleri şunlardı:

“Yaşasın tam bağımsız Türkiye!

Yaşasın Marksizm Leninizmin yüce ideolojisi!

Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi!

Kahrolsun emperyalizm!

Yaşasın işçiler, köylüler!”

Deniz Gezmiş,  Mahir Çayan ve arkadaşları devrim yolunda öldüler/öldürüldüler…

Onlar bugün hala isimleri geçiyorsa, yaktıkları ateş hala canlı ve toplum içinde karşılık bulduğu içindir.

 

İsmail Cem Özkan