9 Haziran 2008 Pazartesi

2 Temmuz çağrısı üzerine…

2 Temmuz çağrısı üzerine…

Alevi inancındaki insanların büyük çoğunluğu CHP ile gönül bağı kurmuş ve bu gönül bağı gerçek gözün görmesini engellediğini düşünüyorum. CHP Alevilere hiçbir zaman Alevilerin lehine vaatte bulunmamıştır, hiçbir zaman aleviler için ibadethanelerin yasallaşmasını savunmamıştır, alevi olan vatandaşları zulüm görmeleri karşısında direnç göstermemiştir, peki aleviler neden CHP arkasındalar?

Kurdun peşi sıra giden koyun gibidir. Kurdun niyeti belli olmasına rağmen neden aleviler kurdun peşi sıra gider?

2 Temmuz yaklaşmaktadır, alevi kurumları CHP genel başkanına Sivas’ta Madımak Oteli önünde yapılacak olan etkinliğe davet etmektedirler. Neden? CHP genel başkanı dışında baka bir siyasi parti lideri yok mu, oraya davet edilecek? Örneğin Muhsin Yazıcıoğlu; CHP liderinin görüşlerinden farklı bir şey savunmuyor, üstelik orada onun partisinden biride öldü. Aleviler parti liderleri arasında ayrımcılık yapıyorlar. Hep kuzu postunda birine davet gönderilmiştir, kuzu postsuz biri ile arasındaki farkı düşünülmüş müdür? Gerçekten aralarında fark var mıdır? Yazıcıoğlu sağ partiyi temsil ediyor, CHP kimi temsil ediyor?
(Yazıcıoğlu’nun Çorum, Sivas, Maraş olaylarındaki rolünü unutmuyorum.)

Aleviler sol dünya görüşünün dostudur ve onlar ile hareket eder inancı vardır, düşünelim, aleviler etkinliklerine hangi sol partinin liderini komuoyu önünde davet etmiştir? EMEP başkanı; ÖDP başkanı davet edilmiş midir? Nasıl olsa onlar gelecektir, onlara davete gerek yok! Alevilerin beklentileri bunda etkisi olmuş olmasın? O partilerden beklentileri yoktur, CHP ise beklentilere yanıt verecek ekonomik koşullara sahiptir. Akılcı olan CHP içinde mevzi sahibi olmak! CHP kaç yıldır siyasi yaşam içinde, bunca zaman içinde aleviler kendileri için ne yapabilmişlerdir? (Kişisel kazançlar burada önemi yoktur.)

Geçen genel seçimlerde bir grup alevi, milletvekili olmak için CHP milletvekili aday adayı olmuş ve genel başkandan bile randevu alamamıştı. Doğal olarak aday dahi olmadan CHP’eye kerhen destek vermişlerdi. Şeriata karşı CHP ve MHP! O dönemde alevi aday adaylarının tavırları unutulmadı. (AKP güçlenerek iktidara geldi, CHP ne yaptı bu durumda? CHP desteklenmelidir diyenler acaba şimdi ne düşünüyorlar?)

Parlamentoda kaç alevi milletvekili var? Alevi milletvekilini artırmak için hadi CHP’ye! En azından seçilme şansı var! Seçilemeyenler için belki İş Bankası yönetim kurulu üyeliği düşer mi? Aleviler ve CHP karşılıklı olarak pragmatik yaklaşım içinde olmasınlar? Koşullar bir arada olmayı zorunlu kılıyor! Şeriat geliyor, ona karşı CHP saffına!

Bugünkü AKP iktidarını orada tutan güç muhalefettir. AKP liderini başbakan koltuğuna taşıyanda CHP genel başkanıdır. AKP iktidarı süresince uysal muhalefetlik özelliği gösteren CHP yönetimi iktidara gelmemek için toplum üzerinde ve toplumların üstü bir soyut devlet politikası savunmuştur. İttifaktan kaçınmış ve bu sayede AKP iktidarının güçlenmesine olanak vermiştir. Genel başkan tek başına parti içi iktidarına önem vermiş ve homojen bir parti kurmayı başarmıştır. Homojen parti kurduktan sonra Kürt ve alevi açılımı kendisince tanımlamıştır. Oy alabilmek için yeniden yüzünü alevi ve Kürtlere dönerek farklı bir söylem ile seslenmektedir. CHP genel başkanı takıyyecilerden çok şey öğrenmiştir, çünkü onları iktidarda yıllarca tutmayı başarmış biridir. Onun gerçek düşüncesi nedir, bugün söyledikleri mi, dün söyledikleri mi?

CHP genel başkanı cem evi inşaatı için temel atma törenine katılmıştır, bu sayede alevi kesimin gönlünü alacak, kırmış olduğu kalpleri onaracaktır, yürürlükteki laiklik uygulaması ile ne kadar uyumludur? Cami inşaatına giden bir parti başkanını düşünün, bir de cem evi inşaatına giden. Temelini attığı cem evi hakkında ne düşünüyor? Orayı bir ibadet yeri olarak mı görüyor, tıpkı camiler gibi, yoksa bir oy yeri olarak mı? Yasal statüsü hakkında herhangi bir önerisi oldu mu?

2 Temmuz yaklaşıyor, CHP kuyruğuna tutunmuş Alevilerin olması doğaldır, çünkü Alevilik heterojendir, siyasi kimlikler değişik olabilir, bu bir çeşitliliktir ve doğaladır. Fakat bu çeşitliliği homojen gibi göstermek tehlikelidir ve çıkmaz bir sokaktır. Aleviler örgütlü olanlar geçmişten ders alarak adımlarını düşünerek atmak zorundadır. CHP; Alevilerin partisi değildir, çünkü CHP Alevileri temsil etmiyor. İçinde iyi niyetli politikacı insanların varlığı o partiyi sol, alevi partisi yapmaz. CHP kendi kimliğini tam olarak tarif edecek bir konumda da değildir, AKP karşıtlığı ve şeriat geliyor korkusu, uniter devlet parçalanıyor korkuları üzerinden oy almayı başarmış bir partidir, politikası ve gelecek projesi yoktur. Ne savunduğunu bilmeyen, esen rüzgara göre tavır belirlemeye çalışan ve günü kurtaran bir görünümündedir.

Aleviler geçmişten ders almak zorundadır, balık hafızası konumundan kurtularak ne yapmak istediklerini bilen, hedeflerini net ortaya koyan, politik tercihlerini korkular üzerine kurmadan akılcı tavır almak zorundadır. CHP kuzu postuna girmiş kurttur. Bunu görmek için geçen genel seçimlere bakmak yeterlidir. Hiçbir şey olmamış gibi, belediye başkanlığı veya meclis üyeliği ya da oluşacak olan bir genel seçimde milletvekilliği için CHP ile ortak çalışılmasın. Kendi gücüne güvenerek bu beklenilenler gerçekleşebilir, onun için parlamento içinde bağımsız milletvekillerine bakmak yeterlidir.

Korkulara teslim olmayan, hedefini ortaya koyan… 2 Temmuz anmaları için dün kendi gücünü ortaya koyanlar bugünde kendi güçlerini ortaya koyacaktır.

2 Temmuz günü iktidar partisine güven duyulmayıp kendi güvenliğini oluşturulmuş bir etkinlik olsaydı bu kayıplar olur muydu? O yüzden kendi özgücüne güvenen bir hareket felaketleri baştan önler. Birilerinin gücünün gölgesinde hareket edenler, yenilgiyi baştan kabul edenlerdir.

2 Temmuz günü Sivas’a tüm aydın insan davet edilmelidir, ayrım yapılmadan her isteyen orada etkinlik içinde olabilmelidir. 2 Temmuz ayrılıkların değil, birliğin günü olmalıdır. Çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı özgür bir Türkiye için çağrı yapılmalıdır.

8 Haziran 2008 Pazar

Korku medeniyetin sembolü müdür?

Korku medeniyetin sembolü müdür?

İnsan doğada ilk olarak neyi ehlileştirmiştir? Arkeologlar bu konuda ne yanıt verirler bilemem ama benim düşünce süzgecimde bitkilerden önce hayvanları ehlileştirdiğini doğru olarak farz ediyorum. Elbette yanılabilirim, yanılgıyı baştan kabul ediyorum.

Hayvanları yapmıştır, çünkü ondan korkmuştur, korktuğunu teslim almayı öğrenir insan önce! Eğer birinden korkuyorsa onu çevresinde tutar ve ona karşı insana özgü yöntemlerle ehlileştirir. Bu sadece hayvanlara karşı değil, kendi hemcinsine de yapmıştır.

Bugün yönetenler korktuklarını maaşa bağlayarak ehlileştirmiştir, yani modern ilişkiyi ortaya çıkarmıştır. Ehlileştirme teslim almaktır. Teslim aldıklarına da etiketler takmıştır.

Günümüz dünyasında etiket çok önemlidir, ona zaman içinde kariyer demişiz. Kariyer için insan en yakınını bile tanımdan çiğneyebilmektedir. Modern yaşam; teslim olanların kendi aralarındaki kıyasıya mücadeledir. İnsan kendisi ile mücadele ederken çevresi ile de mücadele etmiştir.

Modern yaşam doğadan kopuktur, çünkü doğa ile girmiş olduğu savaşta insan şehirleri kurmuştur. Şehirler doğaya karşı doğal bir kale özelliğini göstermektedir. İlk çağlarda ilk yerleşim birimleri bir duvar içinde birbirine yakın evlerden oluşurdu, çünkü dış saldırılar karşısında direnişi kolaylaştırıyordu.

İnsan doğanın zayıf hayvanlarındadır. Onun zayıf olması birlikte olmasını beraberinde getiriyordu. Sosyal olması savunmadan dolayıdır. Eğer dış saldırılar olmasaydı insan sosyal bir hayvan olamayacaktı!

Korunma duygusu bir arada olmayı getirdi. İlk defa kendisini korumak için alet kullandığında büyük bir adım attığının farkında değildi. İlk insan ilk adımı alet kullanarak atmıştır. Alet avlanmak ve savunmak için kullanmıştır. Sonra o alet ile diğer canlılara hükmedeceğini öğrendi. Ehlileştirilen hayvanı savunma amacıyla ve gıda amacıyla besleyebileceğini öğrendiğinde günümüzün ilk gölgeleri tarih üzerinde oluşmaya başlamıştır.

Ehlileştirmek insanlık tarihi içinde devrimdir. Bu devrim tüm sosyal topluluklara yayılmış ve yeni sosyal toplulukların oluşumuna katkı sunmuştur. Bu ehlileştirdikleri hayvanlar sayesinde ömürleri uzamıştır. Bilgi birikimi ömür uzunluğu ile orantılı olarak artmıştır.

Evcilleştirilen hayvanlardan sonra bitkilerinde ehlileştirileceğini bulmuştur. Bu sayede göçebe yaşamdan vazgeçerek sosyal alanı geniş yerleşim alanları oluşturmuştur. Şehirler göçebe yaşamdan sonra oluşmuştur, çünkü yerleşik insan birikimini sadece yaşadığı çevre içinde geliştirebilir. Göçebe yaşam demek birikimi diğer sosyal topluluklara aktarmak demektir. Gelişime açıktır. Durağan topluluklar her geri kalmış topluluklardır. Yeni yerler keşfedenler hep ileri olmuştur.

İlk şehirler ticaret yüzünden oluşmuştur. Çünkü şehir ürettiği ile kendisine yeteni değil, fazlasını da üretmiştir. Fazlasını zaman içinde paylaşmayı ve değiş tokuşu ortaya çıkarmıştır. Ürün fazlalığı yerleşim yerlerini çekici kılmıştır. Çekici olan ise savaşı ortaya çıkarır. İhtiyaç için değil, üstün olmak içi savaşlar ortaya çıkar. Üstün olan yönetir. Yöneten ise rahat ve çalışmadan yaşamı sosyal çevreye kabulü zorla dayatmasıdır. Korku doğadan değil, yönetenden olmaya başlar.

İlk insan korktuğunu evcilleştirmiştir. Bu sayede korkuyu yenmiştir. Korkuyu yenen insan başka korkuyu ortaya çıkarmıştır. O korkuda yönetenin yönetilenin üzerindedir. Kendisini görünmeyenin oğlu ilan eder ve gizli güçleri olan bir canlıdır. Gizli güçler insanın korkulu dünyasıdır. Korku görünmez ve tanımlanmazdır. Savaşlarda ilk saldırılan yeler genelde bu korku veren yerler ve kişilerdir. Bu sayede düşman korkanlara bakın korktuğunuz şeyin gücü korkmanız için yeterli değil, korkuyu yenin ve ona karşı gelindir. Korkuyu yenmek için saldırılır. Yıkılır bütün korku duvarları, fakat yeni korku yerleşir onun yerine. Korku toplumu bir arada tutan mayadır.

Günümüzde korku çok çeşitlidir, o kadar çok korku vardır ki yaşam içinde kategorize edilse dahi karmaşa devam eder, her korku başka korkuyu ortaya çıkarmaya devam eder.

Korkulardan biri günümüzde köpek korkusudur. Şehirleşen insan köpekten korkar ama ne için korktuğunu bilemez, çünkü o güne kadar kendisine köpek saldırmamıştır. (Köpeği başka canlı ile karıştırıp, genleri ile oynanarak ortaya çıkarılmış köpek görünümlü canlılardan bahsetmiyorum, doğal olandan bahsediyorum) Sırf görünümü korkunç gelir ve korkar. Lambası olmayan sokaktan giderken korkar, karşısına çıkması mümkün olmayanları hayal ederek. O halde korkuyu ortadan kaldırmak için insan ne yapar?

Ehlileştirdiği köpeğin kulağına plastik küpe takar. Küpe o köpeğin saldırma duyguların ve çoğalma güdüsünün ortadan kalktığını sembolize eder. Köpek her yerde gezebilir, tatil zamanı ya sokağa bırakılır ya da hayvan çiftliklerine. Tatil sonrası nasıl olsa yenisi bulunur ve satın alınır. Köpek sevgisi hayvan sevgisidir artık! Ehlileştirdiğimizi severiz.

Tarım bakanlığı her ehlileştiren bitkilere ve hayvanlara kimlik kartı çıkarmıştır. O kimlik kartı köpeklerde plastik bir küpedir. İkinci dünya savaşı sırasında Çingeneler ve Yahudilere ise kimlikleri kollarına damgalanmıştı. (Kimliklerde isim soy isim yoktur, sadece numara vardır.) Amerika’da hala bir çok çiftlikte ineklere bu damgalar basılır. Suriye’de vatandaş sayılmayan Kürtlere bu hayvanlara verilen kimlik uygun görülmüştür. Kimlik ehlileştirilmiş ve kontrol edilebilinir anlamına gelir. Modern insan kimlik verilmişleri sever!

Yazımızın başındaki sorunun yanıtına dönelim, bana göre ilk insan ilk önce bana göre kendisin ehlileştirmiştir! Orada öğrenmiş olduğunu bitkiler ve hayvanlar üzerinde denemiştir. Bunda da ne kadar başarılı olduğu yaşadığımız çağa bakarak söyleyebiliriz! İnsan doğayı evcilleştirmiştir, kendisini eve hapsetmiştir!

Taksim meydanı

Taksim meydanı

Taksim meydanı üzerine hiç düşündünüz mü? Neden orası o kadar önemli olur zaman zaman? Örneğin 1 Mayıs’ta işçilere yasaktır, polislere serbest! Her derbi ve ulusal futbol karşılaşması sonucunda alan her taraftara açıktır. Her yeni yıl kutlamaları o alanda kutlanır. Meydan bir gösteri merkezi gibidir. Orada önemli günler için oluşturulmuş Cumhuriyet anıtı vardır, resmi törenler bu heykelin etrafında olur, çelenkler bırakılır. Meydan önemli olmazsa bunca eylem orada olur mu?

Meydan İstanbul’da eylem alanı olarak resmi olarak yasaklanmıştır, vali bu yasağı sadece sol güçlere yasak olarak algılar, çünkü diğerleri istediğinde kollarını sallayarak orada istedikleri eylemi yapar, bunda her hangi bir sakınca gözükmez. Eğer meydana açılan bir yerde cami olmuş olsaydı, Cuma günleri camiye sığmayan cemaat meydanı dolduracak şekilde namaz kılardı. Bunu amaçlayan cami projeleri tartışılmıştır geçmiş günlerde.

Meydan üzerine şehir planlamacıları bir şeyler söylemek zorundadır, çünkü meydan şu an itibari ile taşıt trafiğinin içinde istiklal caddesine açılan bir kapı özelliğini göstermektedir. Meydan bir gezi alanı değildir, bir gösteri yeri olarak kullanılamaz, çünkü yasaktır. Yasaları yapanlar burayı yasaklamıştır. Gerçi yasa yapıcısı yasaklayanları hukuki kılıfa sokmuştur. Sıkıyönetim idaresi tarafından yasaklanmış, sonra bu yasak kanunlaşmıştır.

Yasaklanma sebebi ortadır, çünkü o ortada olan gerçek her 1 Mayıs’ta bir kez daha anımsanır. Kanlı 1 Mayıs ile ilgili hiçbir anıt yoktur meydanda, o kanlı alanı anlatacak hiçbir taş yoktur, fakat o gün o meydana bırakılan çığlık olduğu gibi orada durmaktadır. Her 1 Mayıs’ta çığlıklara çığlık katılır.

Şehir planlamacısı olan mimarlar bu meydanın gerçek anlamda bir meydan olması için neden bir planlama yapmazlar? Meydan yeniden düzenlense, gezi alanları içinde bir tarih yolculuğuna çıkarılacak trafikten arındırılmış bir meydan düzenlenmesi yapılamaz mı? İstanbul şehrinin merkezi böyle bir alana ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç nedeni ile bu meydan 1928 yılında düzenlenmiştir. Eski Pazar yeri ve gecekondu bölgesi olan bu bölge temizlenmiş ve modern bir İstanbul için kapı işlevini görmüştür. Modern Türkiye’nin yeni yüzüdür. Bugün meydan yeniden düzenlenerek çağdaş anlamda bir meydana dönüştürülmesi için her türlü olanak vardır, teknoloji vardır.

Meydan yeniden düzenlemeli ve orada yaşanan tarihte yeni kuşaklara anlatılmalıdır. Bu meydan sadece çığlıkların hakim olduğu bir alan olmaktan çıkarılmalı, kardeşliğin ve barışın meydanı olmalıdır.

Köpekler sokakları ne zaman boşaltacaklar?

Köpekler sokakları ne zaman boşaltacaklar?

Akşam sokak köpeklerinin birbiri ile kavga etmesinden dolayı evde sessizliğin içinde kaybolamadım. Köpekler büyük şehirlerin sokaklarını teslim almış gibi. Kulaklarında bir plastik küpe ile dolaşmaktalar, uysal ve insanların arasında.

Şehir demek doğadan kopmak anlamına gelir, insanın doğaya karşı verdiği zaferdir şehirler. Doğayı kendisine göre biçimleyen ve kendisine yaşam alanı çıkarmasındır. Şehir doğanın değil, insanın yaratmış olduğu bir dünyadır. Şehir içinde insanın istemediği hiçbir canlı türü yaşayamaz. İlk şehirleşme döneminde fareler, hamam böcekleri, kediler, köpekler, ağaçlarda ve bitkilerde yaşayan canlılar, sinekler, inekler, eşekler, atlar günlük yaşamın içinde görmekten rahatsızlık duymayacağımız canlılardı.

Modern şehirleşme içinde insan, doğadan koparken yanında bulundurduğu canlıları da kendi istediği biçimde şekillendirdi. Şimdi ilk şehirleşme zamanından bugüne kalan kaç canlı türü kalmıştır? Ülkemiz şehirlerinde kısırlaştırılmış köpekler sokaklardadır. Kediler çöp kutularının üzerinde köpekler ile aynı kaderi paylaşmaktadırlar. Kafes içinde yaşayanlar ve ağaçlarda yaşayan canlıların dışında bir de sinekler şehirlerde kendilerine yaşam alanı yaratmaktadır. İnsan zaman içinde bu canlılarında bir kaçını yaşam alanından çıkaracaktır. Gelişmiş ülkelerin şehirlerine bakarak anlayabiliriz. Eğer olanağımız yoksa gelişen teknolojiye bakarak yaşam alanımızdan hangi canlı türünün ortadan kalkacağını söylemek abartı olmasa gerek.

İnsan kendi yaşam alanında istemediğini yok eden kitlesel silahları geliştiriyor. Bu silahlar kimyasal ya da başka türden olabiliyor. Teknoloji, kitlesel ölümlere neden olacak gelişme içindedir. İnsan şimdilik şehirde beton ve kendisi dışında izin verdiği birkaç bitki ve hayvan ile ortak yaşarken, doğadan da kopuşu noktalamak istemektedir. Doğayı tam kontrol edebilmek için, kendi istediği yönde biçimlendirebileceği bir gelecek mümkün müdür?

Gelecek filmlerde bu mümkün olarak hep gösterilir. Gelecek filmlerde insanın yanında hiç başka canlı gördünüz mü?

Akşam bir bileri ile kavga eden, gündüz miskin miskin yatan köpekler, yakın bir zaman dilimi içinde ev için üretilmiş türlerinin dışında, insanın yanından uzaklaşmış olacaktır.

Bugün şehirler bu köpeklerin istilası altındadır, yakında yok olacaktır. (Kısırlaştırma bu amaca hizmet eder) Bu sokakta yaşayan köpekler şimdilik şehir içinde salgın bir hastalığa ya da yaralanmalara neden olmadığı sürece görme imkanımız olacaktır, eğer olumsuz bir gelişme olursa toplu olarak ortadan kaldırılacağını söylemek abartı olmasa gerek.

Turistlik illerde toplu köpek mezarlarının bulunması nedeni, turistlere karşı gösterilen duyarlılıktandır, çünkü turiste temiz ve sağlıklı sokaklar gösterilmek istenmektedir. Turist geldiği ülkede başıboş köpek görmemiştir, onlara karşı nasıl davranacağını bilemez. Köpek ya da kedi fobisi olan modern insanı turistler arasında görmek yadırgatıcı olmasa gerek.

İnsan en az harcama ile en iyi şekilde yaşamak ister. Dikkat edilirse burada harcama ekonomik anlamındadır. Üretim değildir. Eskiden en az enerji ile en çok verim söylemi vardı, o söylemde gelişen koşullar nedeniyle değişmiştir. Tüketim günümüzün günlük yaşamını belirler oldu.

Köpekler sokaklarımızdan ne zaman hepten ortadan kalkacaktır. Sahiplerinin gezdirdiği, özel gezi alanı olan şehirler ne zaman biçimlendirilecektir? Modern siteler içinde bu alanlar düşünülmüş müdür? Modern yaşam denilen olgu insanın yalnızlaşması mıdır?