2 Temmuz 2012 Pazartesi

Galata yeni yüzüne kavuşuyor!


Galata yeni yüzüne kavuşuyor!

Beyoğlu’nda bir şeyler oluyor sürekli. Birileri karar veriyor, kararını uygulatmak için kararın tersi yönde orada yaşayanlara o güne kadar verilmemiş özgürlükler veriliyor, özgürlüğü başka yorumlayanlar işi abartıyor ve özgürlük başkalarının haklarına gasp etmeye dönüşünce; işte kırılma noktası burada başlıyor ve karar verenler baştaki amaçları yönünde artık toplumsal desteği de alarak uygulamaya geçiyor. Her geçilen yeni uygulama yeni rant kapısının açılması anlamına geliyor.
Karar alıcıların kararları aslında biliniyor, niyetleri de saklanmadığı için ortada. Buna rağmen özgürlük kavramının karşılığı halka hiçbir zaman gerçek şekilde anlatılmadığı için, eğitimden geçen birinin özgürlükten anladığı verilen eğitim ile sınırlı olduğunda birden abartılı davranışlar ile ve sorumsuz, sorgusuz ve çıkara dayalı bir davranış gelişiyor. Bu davranışın sonucu elbette onlara o davranış için izin verenlerin amacına hizmet etmekten öteye bir anlam ifade etmiyor.
Beyoğlu, her insanın gezdiği, alışveriş yaptığı, buluştuğu ve gösteri yaptığı bir alandır. Aynı zamanda yaşam alanıdır. O bölgede en alttakinden en üstekine kadar çelişkilerin keskin ve bir sokak örtesi kadar yaşandığı alandır. Kapkaçın, tinerin, kavganın, öldürmelerin, sinema için gelip hayat kadını erkeği olanların da mekanıdır. Ülkenin en ayrıcalıklı okullarının olduğu, her dilin rahatlıkla konuşulduğu ve kendisini ifade ettiği alandır. Beyoğlu kurulduğundan beri sürekli gelişe ve biçim değiştiren bir yapısı mevcuttur, değişim, Beyoğlu ve zaman içinde bir birini etkileyerek ve tetikleyerek olan bir şeydir.
Cumhuriyetin kuruluşu ile ilklerin yaşandığı alandır ve o dönem; elit tabakanın rahatlıkla gezdiği, kendisini ifade ettiği, Avrupa rüzgarının en sıcak olarak hissedildiği noktaydı. İstiklal caddesi bir semboldü, o sembolün içinde alışveriş yapmak, yemek yemek bile ayrıcalıklıydı ve o ayrıcalık kıyafetlere kadar yansıyordu. Kenar mahallede yaşayan, Anadolu’dan göç etmişler ancak buraya garson olarak gelebilir, ya da çöpleri toplayan belediye işçisi olarak kendisini gösterebiliyordu. Ayrıcalıklaydı ve ayrıcalığını zaman içinde göçlerin etkisi ile göçmenler tarafından kuşatılması ile sona erdi. Fakat gerçek anlamda ayrıcalıklığını her zaman korudu, sadece görüntüsel olarak ayrıcalıklığını varlık vergisi ile birlikte azınlıkların elinden alıp Türklerin eline geçmesi ile büyük değişime uğramıştır. 6 – 7 Eylül olayları ile dükkanları yağmalananların korkulu gözleri oranın değişimin hangi yönde olacağını anlatıyordu. Değişim kaçınılmazdı ve o değişim ulus devletinin ihtiyacına yönelik yeni sınıfın katmanlarına göre yapılıyordu. Özgürlükler yasalar ile verilirken yaslar ile geri alınıyordu.
Beyoğlu yazılı yasalar kadar yazılı olmayan yasaların da hüküm sürdüğü, kişilerin bir birine “zarf” attığı yerdir. En önemli dolandırıcılar, kaçkınlar, sonradan görmelerin mekanı oldu zaman içinde.
Beyoğlu içindeki bir değişim ülkenin değişimine büyük katkı sağladığı ve tetiklediğini bilenler, Beyoğlu üzerine politikalar ve senaryolar uygulamaya koymadan çekinmemekteler. Beyoğlu sinemanın merkezi olması tesadüfi değildir, çünkü orada yaşanan hayaller, hikayeler ülkenin en ücra köşesinin değişimine katkı sunuyor. Değişimin kilit noktasıdır, o noktaya hükmedenler, biçimlendirenler ülkeyi de biçimlendireceklerini biliyorlar. O yüzden Beyoğlu sıradan bir yer değildir.
Beyoğlu değişim yaşıyor, yeni elit tabaka göçmenleri ve parsı olmayanları ilçe sınırları içinde görmek istemiyor. Yeni bir elit tabakanın daha rahat hareket edebilmesi için kuşatılmış olan ilçenin kuşatılmasını ortadan kaldırıyorlar. Tepebaşı, Tarlabaşı gibi yerlerin kent değişimi içinde önemli bir projeye ev sahipliği yapması tesadüfi değildir, çünkü ülkenin camekanında gözükmemesi gerekenler orada yaşamaya devam ediyor ve ülkenin karanlık zamanın izlerini taşımaktalar. Parası olmayanların yaşam alanı parası olanları rahatsız etmekte ve cebinde 30 lira ile gün boyu Beyoğlu’nda zaman geçirenlerin yaşamaması gereken yer olduğuna karar verilmişti. Karar verenler buna karar vermişlerdi ve kararlarını uygulamaya çoktan koymuşlardı. Bu plana uygun sosyal çevre yaratılıyor ve her şey sanki gönüllü oluyormuş gibi yansıtılıyordu. Parası olmayanların evlerine yasalar ile oynanarak el konuyor, göç etmeye zorlanıyordu. Değişim parası olanlar için avantajlıydı ama olmayanlar için sürgün anlamına geliyordu. Parası olmayanlar itekleniyordu, iteklene iteklene nereye kadar gideceklerinin sınırları henüz çizilmemişti. Belki hadım edilecekler ya da hadım edilmişler oturacakları bir yer bulurlar, (sokak köpeklerine buldukları korunaklar gibi)  çünkü, Osmanlı sarayında hadım edilmişler sadece cariyelere (= köle; padişaha hizmet eden köle kızlar, kız çocuklar)  hizmet yaptı, bir ara vezir bile oldu ama geleceği olmayan ve birikimlerini yakınına bırakamayan hadım edilmişler Osmanlı ile birlikte yok oldular, bugün gölgeleri dahi yok.  
Beyoğlu değişiyor, dğişimin boyutu galata kulesi etrafına kadar indi, çünkü yukarıda yaşam alanı bulanlar iteklene iteklene kle dibine kadar geldiler. Kule etrafı uzun zamandır zenginlerin yeni oturma mekanı oldu, fiyatlar astronomik olarak arttı. Eskiden orada yaşamış olan bir banker bu durumu görse ne yapardı? Elbette o bankerler, Osmanlıya borç verenler bugün yoklar, bir tek merdiveni kalmış, kimse o merdivenin başına yazıya dikkat etmez konumdadır.
Galata kulesi etrafında özgürlüklerini aşırı yaşayan gençler, parası olmayan ve sokakta veya kule dibinde yaşayanlara bir olanak verildi ve o olanağı özgürce ve doya doya yaşadılar, sabaha kadar gece yarından başlayarak sokakta seviştiler, kapı önlerinde uyudular, bir seksüeller, homoseksüeller bu ülkede yaşadıklarını unutmuşçasına doya doya verilen özgürlüğü yaşadılar. Karar vericiler elbette gençlerin neyi nasıl suiistimal edeceğini ve sınırları nasıl zorlayacağını biliyor. Ve geçenlerde bir karar verdiler ve yasaları uygulamak için kolluk kuvvetlerine emirler verildi, kule dibi temizlenecek ve orada özgürlüklerini sınırsız yaşayanlar başka yere iteklenecektir.
Galata, Beyoğlu’nun yeni yüzü ve yaşam alanı olacaktır. Parası olmayanın o kule etrafına gelmesine gerek yok, çünkü orada parası olana göre düzenlemeler yapılıyor.
Beyoğlu değişiyor, Galata’da buna dahildir.
Değişim ülkenin yeni yüzünü de anlatacaktır, o yeni yüzde şerbetlerin bol içildiği, semai gösterilerin eşliğinde Mevlevi mısralarının okunduğu, huzurlu ortamlar olacaktır. Ne içki içen, ne çevresini rahatsız eden ne de yırtık pırtık elbisesi ile ortada dolanan olacaktır.
Beyoğlu eğlence dünyasında önce kapkaççıları ortadan kaldırıldı, sonra tinerci çocukları, sonra masaları, maslarda çevresine seslenenleri, sokak müzisyenlerini, Galata Kulesi çevresinde yaşayan istiklal caddesinden iteklenenler, daha sonra… ?
Beyoğlu’ndaki değişimin yönünü gören var mı?
İsmail Cem Özkan

Şike temizlendi mi?


Şike temizlendi mi?

Şike davası diye bir dava açıldı, onlarca insan uzun süre yargılanmadan demir parmaklıkların arkasında özgürlüklerinden yoksun yaşadılar. O dava bugün sonuçlanmış, içeride yatan kalmayacak şekilde kararlar alınmış, bazı demir parmaklık arkasında yatanlar suçlu görülmeden suçsuz oldukları anlaşılmış. Kısaca özgürlükleri bir süreliğine gasp edilmiş insanlar oldular.
Özgürlük elden alınıyor. Özgürlükleri elinden alınanlara kısaca “pardon, yanlışlıkla sizi demir parmaklıklar arkasına almışız, hakkınızda bir sürü haberi basına sızdırdık, karalama kampanyaları yaptık, ne yazık ki üzerinize suç bulaştıramadık. Sizin özgürlüğünüz için günlük olarak yasalar ile belirlenmiş maddi karşılığı olan paranız hesabınıza yatırılacak, lütfen buradan çıkmadan önce hesap numaralarınızı bir kağıda yazar mısınız, size havale edilecektir.”  diye bir söz söylenmiş olabilir, bu yazı yazarken.
Özgürlükleri ellerinden alındı, ailelere büyük işkence yapıldı, dolaylı yoldan. Ailelerin kutsal birliği bu dava ile bir çok insan için yok edildi. Adil yargılanma ve delileri karartma bahanesi ile suçsuz insanlar suçluymuş gibi işlem gördü ve haklarında olmadık söz, olmadık haberler deşifre edildi ve sonuç, sonuç kara denilenler ak, ak denilenler ak olarak kalmış oldu. Göstermelik suçlu gözükmesi gerekenler ise, yattıkları günler göz önüne alınarak hüküm verilmiş oldu.
Türk futbolu sanayileşti, ticari anonim şirketler konumuna geldi. Profesyonel bir lig yaratıldı. Profesyonellik ise izleyicisine hoş vakit geçirtmek, seyircisini memnun etmek üzerine kuruludur. Seyircinin bir sahanın etrafına toplanması için ortak bir çıkar yaratılması gerekliydi, o yaratılan ortak çıkar kumar ile buluşması uzun sürmedi. Üstelik ülkemizde devlet eli ile kumar yaratıldı ve o kumarın yan gelirlerinden bütçe hesaplamaları ve açıkların kapatılmasında kullanıldı. Toto, loto, iddia gibi isimler verilen kumar kağıtları devletin gözetimi altında milyonların elinde olması sağlandı. İletişim araçlarının gücü kullanılarak bu sanayi için hazır müşteri tabanı yaratıldı, tüketim çılgınlığı için her takım her sene forma değiştirmeye başladı. Her forma, sponsor firmanın reklamı ile satışa sunuldu. Sanayi sadece yeşil saha içinde kalmadı, ülkenin, dünyanın her tarafına yayılan bir liberal girişim olma özelliğinden, sanayi ve çok uluslu firmaların denetiminde ve kontrolünde yapılara büründü.
Ülkemiz içinde oynan bir oyundan, Arjantin’de kumar oynayan biri etkilenir hale geldi. Kumar ağı o kadar karmaşık bir hale dönderildi ki, sadece ulus devletler değil, uluslar arası areneda bulunan bir çok firma bu oyundan nemalanır hale geldi.
Futbol, sanayi oldu, profesyonel ligin kontrolü elbette saha içinde bulunanlar tarafından belirlenemez konuma geldi, çünkü elde edilecek bir sonuçtan Arjantin’de kumar oynayan etkileniyorsa, oynatanda etkileniyor demektir. O etkileyenlerin çıkarları yönünde sonuçlar belirlenmesi kadar doğal bir şey olamaz. Şike, ulusal sınırlar içine hapsedilecek kadar basit ve düz mantık içinde işleyen şey değildir. Şike, eğer dar alanda çözülmeye kalkılıyorsa, orada gizlenen bir şeylerin varlığı olduğu gerçeğini ortaya çıkarır.
Ülke içinde firmalaşan spor kulüpleri sadece uluslar arası firmaların temsilciliği görevini görür. Onların istekleri ve ihtiyaçlarına göre yapılanması ve sonuçların oluşturulması kadar doğal ne olabilir? Hiçbir firma ve işletme; riski yüksek yere yatırım yapmaz.
Şike davası bitti, biten dava değildir elbette, üstü örtülen bir şeylerin gün yüzüne çıkmasını gündemden düşürmüştür. Çünkü şike davalarının bu kadar gündeme düşmesinin en büyük nedeni, sonucunun siyasi olmasıdır. Global firmaların ülkeler içinde hareket etmesi için siyasi desteğe ihtiyaç duyar ve hiçbir şekilde ekonomi kuralları tabii olamaz. Serbest piyasa kuralları futbol gibi bir sanayi içinde yeri yoktur.
Bu dava nedeni ile ailelerinden uzakta yaşayanlara geçmiş olsun derim, umarım bir daha göstermelik ve sonucu siyasi olan davalara konu olmazlar.
İsmail Cem Özkan