TER
Tarih zamanın olduğu yerde vardır, var olan tarih kişisel
algılarımızın dışında gelişir ve her birimize farklı izler bırakır.
Küreselleşen dünyamızın içinde yanşan bir ekonomik kriz domino etkisi ile
hepimizi etkilemektedir, çünkü dünya bizim algılarımız içinde çok büyük
olmaktan çıkmış, paranın hareketinin hızı ile birlikte kriz hepimizi
sarmalamaktadır.
Ulus devletinin oturtmuş olduğu ulusal sınırlar içinde
sermayenin korunması ve kollaması yerini alan liberal ekonomi ve onun söylemini
belirleyen küreselleşme, sermayenin dilli ile ‘globalleşme’ var olanı yıkmaya
başlamıştır. Ulus devleti ve alışkanlıklar bir bir yıkılırken, sermaye
“verimlilik” yasasına uygun olarak daha ucuza mal edip daha pahalıya satacağı
malı üretmek için var olan yerinden başka yere doğru taşınmaktadır. Hem sermaye
kendilerinde kalacak hem de çevre sorunu bir anlamda o şehir için çözülecektir.
Çevre hareketlerinin hedefi konuma gelen ağır sanayi yurtdışına taşınırken,
fabrikaların yerleri ya parklara ya da teknolojik parklara dönüşmektedir. Doğa
korunmuş olurken, fabrikaların kapanması ile oluşan işsizlik büyük bir sorun
olarak kendisini hissettirmektedir. İşçi şehirleri hizmet sektörüne hizmet eden
yeni iş alanları da açılmaktadır. Fabrikalardan çıkarılan işçilerin genç olanları
ve eli yüzü düzgün olanlar hizmet sektöründe çabuk iş bulurken, biraz yaşlı;
yaşlı demeyelim orta yaşta işsiz kalanların gelecek kaygısı bir travmaya
dönüşmektedir… İşsizlik liberal ekonominin ulus devletini yıkması ya da
parçalaması sonucunda ortaya çıkan ve öngörülmeyen bir şekilde hayatın gündelik
sorunları içinde yerini almıştır. Öngörülen işsizlik yerini kitlesel işsizliğin
alması ile birlikte şehirlerin oturmuş düzenin bozulması ve kontrol edilemeyen
olayların da yaşanması için zemin yaratmaktadır…
Liberalizm ulus devleti parçalarken var olan siyasi anlayışı
da yerle bir ederken, iktidar ve muhalefeti birbirine yakınlaştırmış, birbirini
kopya eder konumuna gelmiştir. En iyi politika var olanı savunmak ve sermayenin
ihtiyacına uygun kararlar almaktır. Seçmen kararsızdır, var olan
alışkanlıkların yerini kararsızlık ve var olan durumdan hoşnutsuzluk pasif
izlemeye geçmiştir. Pasifize olurken örgütlü yapılar dağılmakta ve bireysel
kurtuluş her şeyin üstünü almaktadır. Bireysel kurtuluş adına arkadaşının
üzerine basarak yükselmek liberalizmin birey tanımı içinde etik yapıyı
kaldırmış ve dinin baskın gücünü beslemiştir. Karasız, belirsizlik içinde
yaşayanların kurtuluş yolu olarak din pohpohlanır ki, bu sayede toplumsal
olaylarda beklenmeyen gelişmelerin önü alınsın.
Yakın tarihimizde gerçekleşen bu genel geçer doğrular bir
çok ülkede birbirine paralel ama aynı sonucu doğran bir süreci
yaşadık. Liberalizm küresel hedefleri içinde tek ülkede ulus devleti
ve tortularını kaldırmak yoktur, bütün ülkelerde ulus devletinin oluşturmuş
olduğu gümrükleri ve korumacı anlayışı yok etmek vardır ve tek ülkede
uygulanacak bir politika değildir. Küreselleşme bir anlamda bütün ülkelerin iç
işlerini ve anlayışlarını ve buna bağlı resmi tarih anlayışları ile yüzleşmedir
bir başka anlamda… Liberalizm sınırların değişimi değil, haritaların üzerinde
yok sayılan kültürlerin kendisini ifade edebilmesi ve örgütlenmesini
savunmaktadır. Çok kültürlü şehirlerin ve devletlerin oluşumu kaçınılmazdır ama
tarih teoride olduğu gibi yol izlemez.
Liberalizm bütün ülkelerde iktidara gelirken, elbette
ABD’nin en yoksul kentlerinden biri olan Reading’te kendisini hissettirmiştir.
Amerikan borsası alışkın olduğu ritminden çıkmıştır, krizler içinde kendine yol
aramaktadır. Şehirlerde fabrikası olan sermaye grupları ise liberalizmin
nimetlerinden yararlanmak için yurtdışında daha ucuza işçi, ihtiyacı olan ham
maddeye daha yakın yerlerde yatırım için arayışlara girmiştir. Bir şehri
oluşturan fabrikalar oluşturdukları ve yaşattıkları şehirlerden kaçmak için
ortam aramaktadır. Sendikal mücadele ile alınan haklar işçilerin elinden
alınması için fırsat yakalamıştır sermaye. Örgütlü yapıların içinde yer alan
bireylerin sermaye ile olan işbirliği sayesinde fazla direnç olmadan sermaye
avantajlı konuma gelmiştir.
Tiyatro Pera sahnesinde yer alan ‘Ter’ oyunu, çelik
fabrikasında çalışan, zenci ve beyaz Amerikalı bir grup işçinin yaşamını konu
alır. Onarlın yaşamından bakarız liberalizmin yaratmış olduğu fırtına ve ona
bağlı olarak kriz ortamına. İşçilerin bu kriz koşullarında nasıl
çaresizleştirildiği ve bireysel kurtuluşun din sarmalı içine düştüklerini
sahneden gözlemleriz.
Oyunun ilk sahnesi şartı tahliye olan iki mahkumun şartı
tahliye memuru ile diyaloğu ile başlar. Almış oldukları cezayı bitirmiş ve
şartlı tahliye koşullarına uydukları için serbest bırakılan mahkumların
haftalık görüşmesindedir. Onlar artık cezaevinde değil Reading şehrindeler. İki
mahkumu birbirine bağlayan bir ortak tarih vardır.
Sekiz yıl öncesine giden bir zaman çizelgesi içindeyiz.
Sekiz yıl önce fabrika kenarında olan ve işçilerin sürekli takıldıkları bir bar
yeni alanımızdır. O alan içinde yaşananları dışarından gözlemleyeceğiz. Oyun L
şeklinde oluşan bir sahne içinde geçmektedir. Bizler iki ayrı bakış açımız vardır.
Oyuncular sahnenin düzen içinde kendilerine hareket alanı bulurken onlara
duvarın ve her iki tarafından görülen duvarda perde vardır. Orada olayların
örgüsü ve zaman kavramı perdeye yansıyan video görüntüsü içinde verilmektedir.
Sekiz yıl öncesi, bir barda işçiler doğum günü partisi
yapmaktalar. Mutlu, birbiri ile yılların getirmiş olduğu samimiyet vardır.
Barmen fabrikada bir kaza sonucu işinden ayrılmış barda çalışmaya devam
etmektedir. Onun yardımcısı güney Amerika’dan gelmiş olan bir göçmendir. Barda
buluşanlar büyük bir aile gibidir.
Dedeleri bile aynı yerde çalışmış, doğdukları kentten
neredeyse hiç çıkmamış bu insanlar yaşamlarını fabrikadan aldıkları ücretler
ile geçirmeye çalışan bir anlamda düşük gelirli ve sürekli çalışmak zorunda
olanlardır. Geçmişte var olan hedeflerin hepsinin hayal olduğu gerçeği ile
karşı karşıyadır ve ailelerinden biri fabrikada çalıştığı için işe alınmış
şanslı kişilerdir bir anlamda…
Zaman içinde bir söylenti yayılmıştır işçiler arasında,
fabrika küçülme kararı almış ve işçi çıkarılacaktır… Güvensiz bir ortam
yaratılmıştır. km işten çıkarılacaktır? Daha önce hakları için greve giden
işçiler almış oldukları grev kararını devam ettirirken aile yaşamları bozulmuş
ve sokakta yaşar konumuna dönüşmüşlerdir. En yakınlarının durumu gözler
önündeyken fabrikadan işten atılmak demek aç kalmaya mahkum anlamına
gelmektedir. Şehirde çalışacakları başka iş yeri yoktur, hizmet sektörü ise çok
düşük ücrete çalıştırmakta ve almış oldukları ev kredisini verebilecek kadar
para kazanmasına engeldir. Yaptıkları yatırımların ellerinden çıkması anlamına
gelmektedir işsizlik… Bu arada bölüm denetimcilik seçimi vardır ve işlerinden
biri denetici olacaktır… İşverenlerin böl yönet yöntemlerinin açık olarak
uygulandığına şahitlik ederiz, çünkü yönetici olanın işçiler yani eski mesai
arkadaşlarının yanında yer alması beklenir ama duygular ile olaya bakan ile
akıl ile olaya bakmak isteyen arasında çatışma geçmişin üzerine sünger çekmek
anlamına geldiğini görürüz.
Oyunun her geçişi ve bölümünde bar sakinlerinden birisinin
doğum günüdür. O doğum günlerinin birinde artık biri tek başınadır ve
dışlanmıştır. Oyunun sonunu bildirmektedir bir anlamda… Göçmen işçi grev
kırıcılığı yapmıştır ve ona karşı gösterilen tepki içinde barmenin yaralanması
ve mahkumiyete giden yolun açılması…
Kişilerin grup içinde olaylara bakışları tek tek üzerinde
çalışılmış, olayların kurgusu içinde her biri gerçekçi olarak öykünün içinde
yerini almış. Siyah beyaz ayrımı, göçmen – yerli ayrımı ve iç içe geçmiş ayrı
kültürlerin harmanlandığı barda ki olaylar hem ülkede yaşanan seçim
atmosferinin hem de liberalizmin yıkıcılığının bireyler üzerine etkisini
anlatan bir oyunu seyrettik… Popülist bakış açısının ve geçmişin yıkılışı bir
bar ortamında öyküsel kurgusu yapılırken bizlerde bizime yansımasını izleyici
olarak üzerimize aldık. Kara mizahın iğneleyici dili, oyunun sahneye taşınması
ve oyuncuların performansı muhteşemdi. Her bir oyuncu sahnede ayrı ayrı benim
gözümde devleşti, olayı çok iyi anlamışlar ve teknik imkanlarının onlara
sundukları imkanları en iyi şekilde kullanmışlar…
Oyunda emeği geçen her bir çalışanı kutluyorum, çünkü bizi
öykünün içine alıp öykünün bir parçası haline getirdikleri için. Olay
Amerika’da geçiyor, farklı olsa da bizlerde aynı zaman diliminde farklı şeyler
yaşayarak bireyselleştiğimiz, çaresiz kaldığımız, gelecek perspektiflerimiz
elimizden alındığını yaşadık. Bugün dahi o kriz ortamının yaratmış olduğu
girdaptan kurtulmuş değiliz… Oyuna giden her bir seyirci kendisinden bir şey
bulacaktır, trajedinin, dramın ve yaratılan gergin ortamının bir yansımasını
izlediğimiz bar ve onun kurgusu hiç beklenmeyen bir sonuç ile bitmektedir.
Göçmen işçilere ve mültecilere karşı önyargıların oyunu izleyenler üzerinde
nasıl bir etki yaptığını kişi kendisine soru sorarak yanıt arayacağı bir oyun
olduğunu fısıldayayım. İzleyin ve kendinize oyun sonrasında sorun
önyargılarımız bizi nerelere savurmaktadır?
Terin rengi, ulusu yok ama düştüğü yerin önemi ve olaylara
bakışı belirlediğini söyleyebilirim…
İsmail Cem Özkan
TER
Yazan: Lynn Nottage
Çeviren-Yöneten: Zeynep Özden
Dramaturgi: Şafak Eruyar
Dekor-Video Tasarım: Can Apa
Kostüm: Oxana Cozlova
Işık: Muhammet Saki
Prodüksiyon Asistanları: Lara Orhon, Uğurtan
Denizaltı
Işık Kumanda: Cemre Naz Gözütok
Oynayanlar:
Tracey: Nesrin Kazankaya
Cynthia: Başak Meşe
Chris: Doruk Akçiçek
Jason: Alican Yılmaz
Stan: Nazmi Karaman
Evan-Brucie: Ömer İvedi
Jessie: Bahar Karaoğlu
Oscar: Alican Öztürk