25 Mayıs 2023 Perşembe

58 yıl geçmiş göz açıp kapayana kadar...

58 yıl geçmiş göz açıp kapayana kadar...

 

58 yıl olmuş… Zamanın ruhu ne derseniz, benden çok uzakta... Kaprisli, narsist liderlerin olduğu zamana denk düşmüş, geçmiş liderleri sanırım biraz abartarak imreniyorum... Tanıklığım yakın çevreme, siyasi gelişmelere, birikimi onlar sayesinde yaptım, onlar ile paylaşıyorum... Ekonomik hiçbir zaman rahat olmadım, olmayı da istemedim sanırım, hep en az ile en güzeli, en mutlu olmayı, çıkarsız bir çevrem olmasını istedim... Maddi miras bırakmayacağım ama yazdıklarım, çizdiklerim insanlığın zamanına bir nokta olarak bırakıyorum...

 


Orman yangınları başladığında, aslında hep orman yanar ama bu sefer orman yangınlarını ranta döndürmek için yanmasına göz yumanlar, yakanların olduğu zamandan bu yana doğum günü kutlamadım, ne kendimi ne de arkadaşlarımın doğum gününü kutladım... Ama bir şeyin farkına vardım bu zaman içinde, doğum günü bahane, kendini anımsatma... Evet, unutuyoruz, çok yakınımızda olanı bile unutur olduk. Pandemi bizi değiştirdi ama değişimin farkına bile varamadık, çünkü sistem bizi kobay olarak kullandı, alay etti, para kazandı, kaybettik. Kaybettiğimiz en insancıl olanlardı, bir de sevdiğimiz dostlarımız, en yakınlarımız gitti bu zaman içinde...  

 

58 yıl yaşamımın içine 12 Eylül öncesi sokak çatışması, gelmekte olana nasıl körük içinde hava taneciği olduğumuzu yaşayarak öğrendim. Bizler antifaşist mücadeleye zorlanmış, bilinçsizce ama hayati olduğu için katıldık, cephelerde nöbet tuttuk, yakınımız öldürülmesin diye... Zorunluyduk ve zorunlu olduğumuz için o nöbetlerde yaşa bakmadan durduk, kaç gün uyumadığımızı zaman geçince hissettik... Sonra bizi körükte hava taneciği gören tıkadı bir yere, toplum ile bağımızı kopardı... Faşistler kullanışlıydı ama onlar sayesinde bizde kullanışlı olmuştuk ama zaman sonra öğrendik, antifaşist mücadele devrimi değil, var olan sistem içinde direnişi örgütledi, devrimi değil… Devrimi zaten örgütleyemediğimizi 12 Eylül sonrası yakalanan o dönemin liderleri açıkladı, geri çekilmişler ve bizim haberimiz olmadı bile... İfadelerde de ortaya çıkmadı ama anı kitaplarında rahat rahat anlatmışlar, okuduk... 

 

Hayat öyle bir şey ki, girdabına alıyor ve fırlatıyor... Bizler -kendi adıma söyleyeyim en azından- "dünyayı değiştiremedik ama biz de değişmedik!" evet bir filmin fragmanında kahraman söyletilen bu sözü çok sevdim... Hala yüreğim antiemperyalist, antikapitalist, antifaşist olarak canlılığını koruyor, belki o yüzden henüz genç görünüyorum. Yüzümden gülümseme eksik değildi son yıllara kadar ama her insan yaşlandıkça acılar ve ayrılıklar daha fazla bastırıyor... Beyin ile vücut algısı arasında uçurum oluşuyor, vücut yaşlandıkça beyin hala genç! Beynim hep genç kalacak ama ara ara aynaya bakıyorum ya da fotoğrafımı çekip bakıyorum... 

 

 

Her doğum günü bir anlamda kendim ile yüzleşmektir… Bu seneki yüzleşmem yaşadığım döneme yukarıdan bakarak yapmaya çalıştım. Çok üzgünüm babam hasta, annem onun hastalığı altında eziliyor, kardeşim annemin ve babamın hastalığı arasında sıkışmış, bir yandan da oğlunun geleceği için çabaladığı zamanda... keşke param olsaydı, keşke daha fazla imkanım olsaydı da onların darlığa düşmeden yanlarında olabilseydim… Bu zamanda canım acıyor, keşke her şeyi parayı döndüren bir insan olabilseydim… Bakıyorum çevreme, bakıyorum solcuların hayatına, çoğu durumu çok iyi, yazlığı, torunları, emekli maaşları, düzenden rahatsız olmayan, gemilerini sakin denize bırakmış, istikrarlı ama geçmişi abartarak yeniden yarattıkları kahramanlık öyküleri… Her biri sanki geçmişin kahramanı, bugünün istikrarlı yaşamı seçmiş ama yaşadıklarından rahatsız gibi görünüp, fırsat buldukça birikimleri ile övünme konumunda olmaları… Bencillik, fırsatçılık, karşısında olanın her şeyinden faydalanma… İşine gelince aramalar, işine gelince kimdi diye burun kıvırmalar… Hepsi bu zamanın ruhunda var, benden uzakta… Sol geniş halktan çok uzağa düşmüş olduğunu seçimlerde alınan oylar ve nereden aldıklarına bakarak öğreniyoruz her seferinde… Her seferinden yeninden “deneyimliyoruz!”

 

58 yıl geçmiş, elimde arkadaşımın yayınladığı bir kitabım ve binlerce yazı, afiş, karikatür çalışmalarım var… Çoğu zamana nokta olmadan yok olup gidecek, kim bilecek, ne de haberi olacak… İnsanlık tarihinde yaşamış binlerce ozan, ressam, yazar gelip geçti... İnsanlık onların sayesinde birikimini diğer nesillere taşıdı ama işlevleri bitince unutulup gitti… Eseri yaptıran anılıyor ama eseri yapanı kim biliyor? Kralların büstleri, heykelleri ve resimleri var ama çizenin, onu yaratanın adı bile yok, sipariş verilmiştir, parasını veren zamana adını bırakmış oldu…

 

Son söz, keşke diğer insanlar gibi olsaydım, zamanın ruhunda belki küçük de olsa payıma düşeni alsaydım, popüler olup, biraz maddi birikimim olsaydı, en azından doğru dürüst sevdiklerime sağlık hizmeti sağlamış olsaydım… Hayata çok mu cephelerden bakmaya alışmışım, neden geçişler yapmadım?

 

58 yıl gelip geçti, ders aldım… Elimde olanı paylaşmayı hep sevdim, dostlar biriktirdiğimi sanıyordum, gerçekten de dostlarım var ama parası olanın çevresinde olan kadar dostlarım yok… Bizler hayatı en verimli en üretken şekilde yaşamayı savunduk ama fakir bir hayat yaşam bize düştü… Devrimcilik; fakir yaşamı değil, burjuva yaşamın üzerinde ve onların olanaklarından daha fazla olanağı yaratan yaşamı savunmaktır. Onların yöntemini ret ederek, yeni ilişkileri oluşturan bir yaşam...

 

Sözü uzatmaya gerek yok, çünkü 58 defa yaz ve kışı gördüm… Kaç defa yaz göreceğimi bilmiyorum… Umarım ütopyamızdaki hayatı yaşayacak bir ortam olur…

 

İsmail Cem Özkan

23 Mayıs 2023 Salı

İstikrarlı muhalefet!

İstikrarlı muhalefet!

 

İktidar kirletir, o yüzden hep muhalefette kalalım anlayışı uzun yıllardır üzerimize yapışmış bir duygu. Sürekli muhalefette kalmakta üzerimize ölü toprağın taşınması anlamına geliyor, çünkü üretemeyen muhalefet durduğu yerde ölmeye mahkumdur…

 

Son yirmi yıldır ülkemizde yapılan tüm seçimlerde oluşan duygu hiç değişmiyor; “çaldılar, biliyoruz çaldıklarını, eğer isterlerse kanıtlarız” diyen muhalefet, ‘yenilgiyi’ kabul edip bir daha ki seçime kadar kaderine ‘razı’ olmuş şekilde bekliyor...

 

Çalındığını biliyorsanız hırsızı yakalayın diyeceğim de kimse başkasının hırsızını yakalama gibi niyeti yok, çünkü kendi hırsızı belki görünür olur korkusunu yaşıyor.

 

Son seçimde sandığa giderken “Millet İttifakı” sandık güvenliği, bilgi akışı konusunda her türlü olasılığı düşündükleri ve önlem aldıklarını ifade ettiler ama görünen o ki seçim sonrasında yaşananlara bakarak sözleri havada kalmış... Her seçimde olduğu gibi sandık güvenliği yine iktidara kalmış... Oyları sayan iktidar, oylanan iktidar, sandığın güvenliği iktidar, sonra muhalefet bu durumda kesin kazanacağına inanıyor!

 

İktidar başarısını taçlandırmak için muhalefet içinde de olta ucuna taktığı yandaşını ya da para ile kendi lehine çalışacak Truva atının içinde sakladığı taraftarını koymuştur.  Uyuyan hücrelerini seçim süreci içinde canlandırıp, muhalefete hamlesini kendi lehine yapacak ortam yaratmasını sağlamıştır. Bütün bunlar bilinmesine rağmen muhalefet partisi içinde iktidarın lehine çalışanlar bir bir teşhir edilecek mi, yoksa eskiden olduğu gibi "kol kırılır yen içinde kalır" mı denecek? Sorun yokmuş gibi davranıp Erdoğan koltukta kalsın da nasıl kalırsa kalsın mı denilecek?

 

Muhalefet partisi içinde Truva atı olanlar bu Truva rolünden de para kazanmış, kişisel hesaplarına ‘offshore’ de eklenmiş olabilir... Şimdi muhalefetin inandırıcı olması için öncelikle kendi içinde ‘offshore’ hesapları olanları açıklamaktır...

 

Halka umut dağıt, umudu umutsuzluğa döndür, ondan da para kazan süreci bitecek mi?

 

Ülkemiz bu seçimde ilk defa ikinci tura kaldı. İlk turda partiler “tereciye tere satıldı,” tere sevmeyenlere ulaşmadı...

 

Bu seçimde CHP daha da küçülmüş, hiç seçmeni olmayan partileri meclise taşımıştır... Solculara sağcıları, fetöcüleri seçtirmiştir...

 

Sol ve Alevi seçmeni tabanı olan partilerde dört eğilimi bir çatı altında buluşturan tüm siyasi çalışmaların boş olduğu gerçeği ile karşılaştık. Popülizm rüzgarı ile hareket edenler küçülmüş ve çevresini de küçültmüştür...

 

Türkiye’de faşist hareket son seçimde nüfusun %30'unu kucaklamış; devrimci, sol siyaset nüfusun yüzde birini bile kucaklayamadığı gerçeği ile yüzleştik...

 

Tarihi bilmeyen ondan ders çıkarmayanlar sadece kitle partilerin fedaisi olur, onun ötesinde hiçbir şey ifade etmez...

 

Bu seçimde de meclise giren tüm vekillerin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur, sadece onlar el kaldırıp indireceklerdir, vekil maaşı alıp, vekil emeklisi olmayı bekleyeceklerdir... Yeni sistemde mecliste bir vekil borsası oluşmayacaktır... Kısaca meclis iradesi yoktur, cumhurbaşkanı olarak kim seçilirse onun ihtiyacına cevap verecek kadar el meclis koltuğunda olacaktır...

 

Bu seçimde AKP çalışmadı, devlet olanağı ile her seçmenine ulaştı, çoğunluğu mecliste korudu. Hizbullah ya da Hüda Par'ın devletin bir parçası olduğu gerçeğini bir kere daha idrak ettik... Bu seçim yeraltı örgütlenmesinin görünür olmasını ve amacının daha büyük kitlelere ulaşmasına vesile oldu.

 

AKP’den ayrılan partilerin tabanının olmadığı, hatta parti teşkilatının da sandıkta oy atmadığı gerçeğini da bir kenara not edin... Saadet Partisi Yeniden Refah Partisinin gerisinde nal topladı, Milli Görüş “partisini” ilan etmiş oldu...

 

MHP, üzerinde bir cinayet olmasına rağmen tabanının bu cinayeti onayladığını gördük...

 

Bir ilçede, kasabada, bir şehirde sürekli olarak sağ kazanıyorsa, orada faşist partiler hakimse o yerleşim yerinde geçmişte büyük olasılıkla ya Ermeni, Rum, Yahudi ya da Alevi kıyımı olmuştur... Kısaca "onlar (katliama uğramışların akrabaları) gelecek elimizden toprağımızı alacak" korkusu o insanları sağın kucağına itmiştir ve orada bir "çıkar" korkusu yüzünden kalmıştır... Bir arada durmalarının sebebi ellerindeki toprağı kaybetme korkusudur, başlangıçta ideolojik bir duruş yoktur ama o korku zamanla ideolojik bir duruşla bütünleşip kemikleştiği için sürekli benzer partiler o bölgelerde kazanmaya devam ediyor.

 

Önümüzde ikinci tur var, bu turda muhalefet alışkanlığını devam ettirip istikrarını mı koruyacak yoksa değişim mi diyecek? Seçim sonucuna bakarak bu soruyu yanıtlayacağız.

 

İsmail Cem Özkan