18 Aralık 2009 Cuma

Dünyanın ilk sarhoşu bizmişiz, bunu açıklayan son sarhoş!

Dünyanın ilk sarhoşu bizmişiz, bunu açıklayan son sarhoş!

Basın toplantısı düzenlenmişti, gazeteciler için kahvaltı tabakları masada yerini almıştı. Görevliler, bir yanda sabah erkenden gelmenin getirmiş olduğu bir surat, öte yandan yapılacak açıklamanın merakı içindelermiş. Gazeteciler sabah kahvaltısını yapmak için toplantı salonuna gelmişlerdi, çünkü bir çok gazete patronu medya çalışanına yemek vermez konumdaymış, o yüzden bütün yemekli basın toplantılarını kaçırmaz olmuş medya çalışanı.

Basın toplantısı davetlerinde ‘yemek’ harfi özellikle son dönemlerde belirtilir olmuş. O harfi gören muhabir, hemen görev aşkı ile basın toplantı yapılacak salona erken gelir olurmuş. Patrondan göremediği yemeği, basın toplantısından görmenin getirmiş olduğu memnuniyetle masaya otururmuş. Masadaki tabakların çeşitliliğine göre, haberin içeriği belirlenir olurmuş. Eğer fakir bir tabak önlerine gelmişse, haberde, gazeteye o kadar fakir kelimler ile gider olurmuş!

Dünyanın ilkleri biz olduğumuzu söyleriz ama Türk kelimesinin dünya üzerine ne zaman çıktığını bilemeyiz! İlk Türk kelimesi İsa’dan Sonra 552 yıllarına tekabül ediyormuş. Bunu ben söylemiyorum, bu konuda araştırmaları ile bilinen bilim insanları söylüyor. Yani Türk adının geçmişi, ilk olarak ne zaman çıktığı arşivlere dayanarak ortaya seriliyor ama ilk yazıyı bu sayede Türkler bulmadığı da ortaya çıkmaktadır, çünkü ilk yazıyı bulan önce ismini yazar! İnanmıyorsanız, gidin bütün tarihi binalara, duvarlara ismini yazanların çoğunluğuna bakın, hep Türk isimleri! Sürmele Manastır duvarından tutun, Kapadokya peri bacaları içindeki kiliselere kadar. Nerede tarihi bir bina görürseniz, duvarında yazılmış isimler görürsünüz. Biz isim yazmak dışında heykellerin suratları parçalama rekorunu da elimizde bulunduruyoruz! Müzelere gidin, suratsız ne kadar heykel varsa, bizim!

Dünyanın ilk kafayı bulan biz olduğumuzu açıklanacak olan toplantıya, kafası çakır olan bilim insanı geldi ve bu ilki açıklamadan büyük mutluluk duyduğunu söylemiştir! İlk kafayı bulanı, son kafayı bulan açıklamış! Gerçi, ilk kafayı bulan bilim insanı olmazsa gerek, ama belli mi olur, çünkü alkolü damıtma işi de bilimsel bir çalışmadır!

İlk kafayı bulanın açıklanacağı basın toplantısında, basın çalışanın önünde kafayı bulduracak alkol yokmuş. İçki firmaları bu işe sponsor olmamışlar, onlar sanırım klasik müziği, klasik ortamlarda çalındığında sponsor oluyorlar! Klasik ortamın bir de kutsallığı şehir efsanesi olarak söylentiye çıkmaya görsün, bakın içeride ve dışarıda farkı dünyaların nasıl yan yana geldiğini ve arada polisin oluşturmuş olduğu etten duvarı görürsünüz! İki dünya yan yana gelmiş ama araya Türkler için oluşturmuş Çin Seddi yokmuş! Kafayı bulan içerideki, hep kafası çakır halde dolaşan dışarıdakini görür ve ‘iii demek bizim atalarımız bunlar gibiymiş!’ gibi düşünmediğini hemen fark edersiniz! Çünkü insan yaşadığı konuma göre, geçmişin o şekilde olduğunu düşünürmüş! Zengin zenginliği anımsar, fakir ise karın gurultusundan geçmişi değil, bir sonraki yemek saatinde ne yapacağını düşünürmüş!

Dünyanın ilk kafayı bulanın biz olduğumuzu açıklamış bilim insanı, kafayı bularak geldiği basın toplantısında! Masalara konan yemek tabaklarının çeşitliliği fazla olmadığı için, basında yeteri kadar ilgi görmedi! Ama o toplantıya katılmış bir medya çalışanı ile yolda karşılaştığımda, bana memnuniyetsizliğini gözleri ile anlattı, kafayı bulan medya çalışanı yoktu! Kaç aydır alamadığı maaşı ile biriken borçları, bankanın yüksek kart faizi, ev sahibinin insafına kalmış durumunu bir kafa bulmayla unutmak istediğini gözleri ile anlattı! Ama bir öğün sonrası, hangi basın toplantısı olduğunu davetiyeleri karıştırırken nasıl göründüğünü kendisine söylemdim!

İlkleri yaşayan bizler, yeni ilkleri Guinness Rekorlar Kitabına kayıt ettirmeyi unutuyoruz! Ünlü olmak için her şeyi yapan bizler, nasıl olurda orayı gözden uzak tuttuk?! Bir öğün sonrası ne yiyecektik, nerede yemekli basın toplantısı var, beni de çağırın, baaak basın kartımda var!

16 Aralık 2009 Çarşamba

Kara para…

Kara para…

Bugün yaşadığımız düzen, kara paranın getirmiş olduğu refahtır. Bu konuda gerekli açıklamayı BM Uyuşturucu ve Suç ile Mücadele Dairesi (UNODC) Başkanı Antonio Maria Costa yaptı.

Kara paranın kontrolü için yapılanmaya giden global örgütler, o kara paranın nimetlerinden yararlanmayı da eksik etmiyorlar, yeter ki kendi refahları korunsun ve geliştirilsin.

Kara para nasıl olur? Silah satışı, uyuşturucu satışı, kadın piyasası, böbrek ve benzeri iç organların pazarlanması… gibi listeyi uzatarak oluşturulan kanun ile düzenlenmemiş ve vergisi verilmeyen alanları kapsar. Kara paranın öteki anlamı, devlet denetimi dışında, serbest hareket yapan, devletin karanlık işlerini organize eden ve uygulayan, örtülü ödenekler ile desteklenen ve geliştirilen eylemlerin yapılmasına sebep olan paradır. Kara paranın ülkesi yoktur, sınırı yoktur. Sınırların olmadığı karanlık dünyada bugün, gökdelenlerin içinde olan, plazalarda yaşayan bankaların can suyu oluyorlar, çünkü kara parayı karşılıksız olarak aklamaktalar, çünkü para onların varlık sebebidir.

İsviçre bankalarının şifrelerinin çözülmesi ile birlikte, bütün bankalar İsviçre bankası konumuna geldi. Bugün, ayakta kalan bankaların büyük bir bölümü, karlarına kar katan ve krizi en fazla kar ederek atlatan bankaların temelinde, bu kara para vardır. Kara para olan yerde sömürü, insan ticareti, savaş, çatışma vb gibi evrensel hukuk kurallarını yok sayan, insan haklarını sadece kağıt üzerinde bırakan uygulamalar olağan karşılanır!

Global krizi kara döndürenler, şirketlerine yeni şubeler açanlar, global olarak yayılanların temelinde bu kara para vardır. Nobel barış ödülünün altında da bu kara para vardır. Obama’ya verilen ödülün öteki anlamıdır, kara para!

Kara paranın olduğu yerde, esnafın elinde kalaşnikof olur! Gösteri yapanların üzerine kara kurşunlarını bırakır! Kara para olan yerde, eldeki silahı kuru sıkı yaparsın, eldeki döner bıçağını çakıya dönderirsin! Kara para, yasal olarak oluşturulmuş dünyayı, kendi çıkarına uygun olarak biçimlendirebilir, yönlendirebilir. İtalya Mafya dönemi bu kara paranın neler yapabileceği hakkında güzel bir örnektir. Amerika’nın ilkel kapitalizm yaşadığı dönem ve mafyanın (kara paranın) sokak çatışmaları yaşadığı dönem, buna güzel bir örnektir. Biz de 12 Eylül öncesi yağ stoklayanlarını istediği gibi piyasaya sürmeleri ve sokak çatışmalarını körüklemeleri, elde ettikleri paralar ile ayrım gözetmeden silah satıcı olmaları buna örnektir. Kara paraya hükmeden, çatışmayı körükler ki, kasasına daha çok kara para biriksin! Kara sermaye birikimi, zaman içinde yeni zenginleri, görmemişleri ortaya çıkarır! Dünya zenginleri listesinde olan kaç kişi var, nasıl zengin olduklarını bilen kaç kişidir?

Kara para ile beslenen siyasiler, kara paranın yaratmış olduğu sonuçları savunmak ve onları yasallaştırmak için her türlü özveriyi gösterirler. O yüzden eldeki silahlar bir anda kurusıkıya dönüşür! Döner bıçağı, çakıya dönüşmesi gibi.

Bugün yaşadığımız düzen kara paranın vermiş olduğu refahtır!

Bu refahtan kimler yararlandığı ortada değil midir? Çalışan, emeği ile geçinenlerin çocukları, burs almak için her türlü marifetlerini gösterirken, babalarının adını kullanarak gemi alanlar ortada değil midir? Babalarının sağlamış olduğu olanaklar ile reşit olmadan ticaret sahibi olanlar, yurt dışında GDO’lu mısırlar getirip alış veriş merkezlerinde büfelerde sattıran çocuklar, hangi olanaklar ile elde ettiler bu ayrıcalıkları?

Devlet kasasını boşaltıp, ayrı bir siyasi parti kuranlar, dokunulmazlık zırhı içinde, yaptıklarını zamana yayarak unutturanlar, kara paradan ne kadar yararlanmaktadırlar? Bir anda zengin nasıl olunur? Piyango bileti almadan bir anda zengin olanları kim araştırabilir? Bugün medya devi olanların hangisinin temeli bilinir? Hangi temeller üzerine bugün dev oldular, plazalarda yaşamaya başladılar? Kara para olan yerde, her türlü değişim, şaşırtıcı olmaktan çıkmıştır!

15 Aralık 2009 Salı

12 Eylül Müzesi

12 Eylül Müzesi



Tuzla tersanesinde bir işçi daha öldü, bu ölümün temelinde daha fazla kar hırsı içinde olan işadamları olduğunu söylemek gereği var mı? Birisi kasasını daha fazla doldurmak için, işçinin ölümünü göze alabiliyor!



Madende grizu patlaması yaşanıyor, ortaya çıkan gerçek, gazölçer alet yok! Ölçülmeyen gaz sonucunda ölüm var, burada da kar hırsı var! En az masrafla daha çok kar!



Sokaklar kan gölü dendi, hiç düşündünüz mü, 12 Eylül öncesi, kaç insan siyasi düşünceleri nedeni ile öldürüldü? 12 Eylül sonrası?



Darbe yapıldı, darbe ortamı yaratan nedenler hala yaşamaya devam etmektedir, bugünden o günlere bakınca değişen ne oldu? Yaşam hakkı, seyahat hakkı gibi insan hakları temel hakların hangisini kullanabilir olduk?



12 Eylül yaratmış olduğu kırılma hala devam etmektedir. Bitmiş bir süreci konuşmuyoruz, aksine anlamaya ve yorumlamaya devam ediyoruz.



Kimliklerin, düşüncelerin fay hattı boyunca değiştiği bir süreci yaşamaktayız.



Kırılma gün geçtikçe derinleşmekte, tarihi bilgilerin yok edilmesi ve değiştirilmesi sürecini yaşamaktayız. Tarihi kendi çıkarına göre değiştirenle,r bugün seslerini yüksek çıkarmaktadırlar…



12 Eylül süreci ile hesaplaşılamaz, çünkü bitmedi! Ancak ve ancak soruşturulur! Doğru karar verebilmek için, doğru bilgiler elimizde olmalıdır! Doğru bilgiler ışığı altında, doğru karar alabiliriz… Arşivler başkaların kayakları ile oluşturulura, yanlış sonuca ulaşırız. O yüzden kendi bilgilerimiz, belgelerimizin oluşturmuş olduğu arşivleri yaratmak ve bu arşivleri kullanıma açmak zorundayız.



Yaşadıklarımız, arşivimizdir. Bizler toprağa düştükçe, arşivimizdeki bilgilerde bizle birlikte yok oluyor. Yok olan bilgiler ile yanlış tarih iktidarını güçlendirmektedir. Bugün yaşanan yanılsamalar, bilgi eksikliğinden kaynaklanan 12 Eylül anlayışı, doğru yerine oturtulması için müze oluşturulmalıdır.



12 Eylül sürecini noktalamak için, darbe yapanlar ile yüzleşmekten geçer!



Kendi tarihimizi, doğru olarak genç kuşağa ve geleceğe akatarmak için, belgeleri karanlıkta değil, gün ışığında insanlığa açalım! Karanlık dehlizlerde yaşadıklarımızı, sansürlemeden tüm çıplaklığı ile ortaya koyalım!



12 Eylül süreci ve onun yaratmış olduğu sonuçları bugün yaşamaktayız!



Bugün, bizim yaşadıklarımızı doğru şekilde seslendirmek zorundayız!



12 Eylül ve sonuçlarını doğru bilgiler ile soruşturmak için, müze kurmalıyız!



Müze sadece geçmişin izlerini taşıyan yerler değildir, bugünü anlamamıza yarayan bilgileri de içinde barındıracaktır.



12 Eylül Müzesi, Devrimci 78’liler Federasyonu denetiminde oluşturulmak için ilk adımı atıyor! Atılacak bu ilk adıma destek verin!

maraş katliamı

Maraş katliamı yapıldıktan bir yıl sonra, katliamı protesto eden öğretmenler açığa alındı. bugün unutulmasın, unutturulmasın diye bir çaba içinde olanlar, tarihin vermiş olduğu yükü omuzlarında hissediyorlar. Katiller ve o dönemde orada devlet memuru olanlar bugün neredeler?

Belki bilmiyorsunuz ama yine de; AKP Başkan yardımcısı desem anımsar mısınız?

Devlette, devlet işleri süreklilik arz eder!

Bazı görevlilerin ise emeklilik hakları dahi yoktur...

Bugün de devam eden bir süreç yaşamaktayız, Maraş katliamını Sivas olayından bağımsız düşünemeyiz!

Fatsa nokta operasyonunu 12 Eylül'ün provası olduğunu biliriz!

Dink cinayeti, neyin provasıydı?

Malatya katliamı...

Susurluk?



Darbe yapanlar bugün ne yapıyorlar?

Darbeye alkış tutanlar?

Katilleri kahraman ilan edenler?



Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz, diyenler!

Adam kayıranlar...

Ayrımcılık yapanlar?

Yok sayanlar?

Yasaklayanlar?



Maraş unutuldu mu?

Çorum, Sivas, Malatya...

Ölenler...

Öldürenler...

Her biri rakam olarak mı anımsanacak?

Tarih unutur mu?

Tarihin notları yok edilebilinir mi?

Netekim!

Netekim!

Başbakan, ‘netekim’ diye hitap ederse şaşırmayın, çünkü o dönemin devamcısı olduğunu üslubu ile kanıtlamaktadır. Ben bilirim, ben yaparım, ben sustururum… gibi cümleleri uzatarak, neye benzediğini veya devamcısı olduğunu kanıtlamaktadır.

12 Eylül süreci noktalanamadığı için, darbeciler yargılanamıyor, darbe yaptığına şüphe edilenler yargılanmaktadır. Başarılı olmamış, girişim sürecini aşamamış darbeler sorgulanırken, darbeler ve darbeciler resim yapmaya, fötr şapka giymeye devam ediyor. Arada bir basına ‘netekim’ diyerek demeç veriyor, ismi bir okuldan, bir caddeden alınırken!

Açılım olarak adlandırılan politikanın ne olduğu, parti kapatma ile tamamı ile su yüzüne çıkmıştır. ‘Ben bildiğim gibi ve kafama göre açılım yaparım, muhatapta benim, sonucu ortaya çıkaracakta benim’ diyerek, başka düşünceler ve görüşlere kapalı olduğu, toplumsal gerçekliği yok saydığını ortaya sermiştir.

Alevi açılımı içinde aynı süreç gelişmeye devam ediyor. Maraş katliamın sanığı, suçlusu alevi açılımına davet edilerek ne söylediğini ve ne ima ettiğini açıkça söylemiyor mu? Hükümet, ‘açılım’ adı altında yapması gerekenleri yapmıyor, işi zamana yayarak açılımın nasıl bir kapanma olduğunu kanıtlamıyor mu?

Zorunlu din dersi, mahkeme kararı olmasına rağmen, uygulamayan, görmezden gelen hükümet, diyanet işleri başkanı ve fetva verenlerin denetiminde alevi açılımın yönünü dillendirmiyorlar mı?

Roman açılımı, Sulukulenin tamamı ile yıkılması sonucu ortaya çıkmıyor mu? Yerleşim yerlerinin yok ettikten sonra, denetim altına alınacak bir Roman toplumu yaratmak! Roman vatandaşlar ile Kürt vatandaşları İstanbul sokaklarında karşı karşıya getiren eylemler ve silah sesleri neden son günlerde dillenmeye başlandı?

Romanların yaşadığı yerler şehrin ortasında kalınca, rantı da iştah açıcı oldu, o ranttan kimler yaralandığı gazete sayfalarına düştü!

Hükümetin ortaya attığı ve adına ‘devlet açılımı’ dediği açılım, kapanmayı ortaya getirmektedir. Devlet açılımında kimsenin ne sözü, ne düşüncesi vardır!

İtalyan başbakanı yüzüne aldığı tokat ile ne olduğunu şaşırmış halde, neden bana saldırdılar diye çevresine soran gözler ile bakmaya devam ediyormuş, o tokattan fazlasını tarih önünde çoktan hakkettiğini göremeyecek kadar kendisini Mussolini olarak görüyor! Cezaevinde öldürülen devrimcinin cinayetini gizlemeye çalışan başbakan, soran gözler ile çevresine bakması şaşırtıcı değildir! Çünkü o, İtalya’nın modern ‘il duce’sidir… çapkındır, kızlar peşinde koşar, karısını aldatır, soru sorulmasını hazmedemez, hep gündemde medyası aracılığı ile kalmak ister. Bir tokat yediğinde, soran gözler ile bakar, ‘ben ne yaptıysam İtalya için yaptım’ der gibidir. Mussolini’de idama giderken o gözler ile bakıyordu çevresine.

İtalyan başbakanın can dostu devlet adamları kimlerdir? Türkçe’de bir söz vardır, “arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!” Söyleyelim mi, İtalyan başbakanın arkadaşlarını?