Yenildik…
Yenildik ve ayağa kalkamadık, kalkmak içinde yan yana gelip
konuşma yerine, birbirimizden uzak durduk, çünkü eteklerde biriken taş ağırdı
ve sonucu ne olacağı belli değildi... Eteklerinde taş olanlar izleyici oldu,
fırsat kollanıldı, yakalayan tam taşı atacakken süreçler ve gündem değişti…
Kimse etek giymiyordu ama taş vardı eteğinde, etek giyenler ise cezaevlerinde
onurlu mücadele yapmışlar, çok ağır bedeller ödemişlerdi…
Özeleştiri solun olmazsa olmazı dendi ama özeleştiri sola
uğramadan yanında gelip geçti… Sol adına yapılan her iş sorgulanmadı, çünkü
ölüm kalım savaşının içinde savunmadaydı… sol içi şiddet ve çatışmalar ne için
başladığı ve bittiğini 12 Eylül sonrası yazılan anılardan öğrenecekti bir çok
insan… Vakit yoktu ve nereye doğru savrulduğumuzu tam olarak kavrayamadan
birilerin açtığı yoldan aşağıya doğru savrulduk…
Eskiden iki solcu yan yana gelse devrim yapardı masa
başında, şimdilerde ise iki solcu yan yana gelince nerede kaybettik muhabbeti
var...
Masa başında yapılan sohbetler içinde sonunda ben kendimce
neden ayağa kalkamadığımız konusunda bir sonuç buldum!
Bütün sonun başlangıcı 12 Eylül ile başladı derler ama ben daha öncesine gidip bir şeyler söylerim ama bu sefer gerçekte de bir daha ayağa kalkamamızın nedenini solun (SHP ve benzeri partilerin) belediyeleri almasına bağlıyorum...
Belediyelerde içeriden dışarıya çıkmış ya da hiç girmemiş
solcu olduğunu söyleyenlerin başka yardımcısı ve başkan danışmanı olması
sonucunda çevresine topladığı arkadaşları ile ihale işlerine girmesi ve
projelere merak salmasında buluyorum sorunun yanıtını...
Sol yenilebilir… Yenilgi doğaldır, ilk yenilgisinde değildir
aslında…
Yenilgiler tarihine bakarsanız solu bulursunuz bol bol ama
bu sefer ayağa kalkıp dövüşe devam edemedi. Popüler bir partinin içinde düzene
muhalefetmiş gibi yaparak düzenden faydalanmaya soyundu. Sol adına girenler -
belediye seçimini alması sonrasında,- uygulanmakta olan liberal politikalara
uygun politik tercihin devam etmesinde sakınca görmediler. Sol, kazandıkları
yerlerde değişim yapmak yerine, düzenin ihtiyacına ve zamanın ruhuna uygun
işler yapmış olması yenilginin ve bir daha ayağa kalkamamanın nedenleri
arasında bana göre yatmaktadır... Çünkü düzen; üzerinde ki kiri gönüllü olarak
sola da bulaştırdı, sol da buna itiraz etme yerine hemen “devletin malı deniz,
yemeyen domuz” felsefesine uygun kendisini konumlandırıverdi.
İhaleler, projeler… kısaca emek harcamadan elde edilen
gelirler, banka kartı veya cüzdanı alıp hiç uğramadığı işyerinden maaş
alanlar... Tek yaptıkları iş; arkadaşlarının üzerinden para kazanmak, onların
ilişkilerinden yararlanarak kendi bacağını kurtarma telaşı ve bir an önce
köşeyi dönmece... “Çocuklarının geleceği için” para kazanmak zorundaydılar,
onlar için her türlü “emeksiz” ama “çok kazandırılan” işlere el attılar ve sol
artık sol olmaktan çıktı.
Parayı bulan ise kendi anısını yazdırıp üzerine imzasını
atıverdi...
Geçmiş uydurulurdu, çünkü parası vardı ve o para ile bir
geçmiş satın alındı ya da yeniden yaratıldı...
İstenilen bir geçmiş, onurlu mücadele ve mücadele sonunda
elde edilen yaralar, onur nişanıydı, o nişan her türlü ilişki içinde rakı
masasında kullanıldı... Karşısında ki onun üzerinden para kazanmak adına
olanaklar yarattı ve o olanaklar ile sol ikinci dövüş için ringe çıkmak yerine
koltuğa oturup para kazanmayı seçti…
Ringde dövüşenler üzerinden para kazanmak...
Eğer sol yapılar devamlılığını koruyabilseydi ve yenilgiyi
küçük sıyrıklar ile atlatabilmiş olsaydı (12 Mart daha ağır bir sonuç
yaratmıştı, var olan radikal örgütlerin hepsinin merkez komitesi yok edilmiş,
sempatizan düzeyde olanlar cezaevinde ya da dışarıda kalmıştı, onlar yok olan
merkez yerine merkezi yapılar kurmuşlar ve daha fazla kitlesel bir sürecin de
başlamasına sebep olacaklardı.) onlardan bağımsız ve geçmişin emeği üzerine
para kazanma hırsı içinde olanlar bu kadar rahat kendilerine olanak
bulamayacakları büyük olasılıkla… Çünkü her şeyin bir sahibi vardır ve
geleneklerinde sahipleri, geleneklerine sahip çıkıp geçmişin özeleştirisi yeni
kuracakları yapılar üzerinden olacaktı… Ama olmadı… 12 Mart sürecinde olduğu
gibi lider kadrosu yok edilmemiş, canlı yakalanarak onlar toplu davaların
sanıkları olacaklardı… Onların izni olmadan “sempatizan” konumuna gelmişlerin
adım atması söz konusu elbette olmayacaktı, olamadı da… Piyasada iş yapanlar
para kazandıkça ve kazandıkları paralar ile yeni bir çevre yaratırken, içeriden
çıkanların maddi olanaksızlıkları ve ‘denizden çıkmış balık gibi’ “çaresiz”
olmalarını kendi lehlerine kullandılar… Kendisinden özeleştiri isteyecek sol
yapı ortada olmayınca, çürüme artık kaçınılmazdır ve geçmişin üzerine benzin
döktüler... Özeleştiri isteyecek bir yapı olmadığı sürece her türlü kazanç
“meşru”ydu ve sorgulanmazdı...
Sol, 12 Eylül’de yere düştü, belediyelerde işe girerek ve
belediye işlerini zamanın ruhuna uygun öğrendikten sonra sol artık sol değildi,
sağa kaymış zeminde, zemine uygun pozisyonlar alındı ve liberalizm adı altında
projeler, sorgulanmadan emek harcanmadan gelen AB ve Amerika kaynaklı paralar ile
hayat daha bir anlam kazandırıldı.
Yazlıklar alındı, yazlıklarda dostlar ağırlandı, rakılar
içilirken ölenler anıldı, sağ kalanlar ve parası olanlar ile konuşuldu, parası
olmayanlar ise akla bile gelmedi... Geldiği zamanda “kimdi, nerede tanışmıştık”
diyerek uzun uzun hatırlanmaya çalışıldı... Hayat rotasını çizmişti, zaman
böyle olmasını istiyordu, yeni paradigmaya uygun olarak “çürüyenler” istenileni
yaptı...
Zamanın ruhu “üretme” dedi, “tüket!”
Solcu da tüketti geçmişini de, bugünü de...
Para hırsı içinde her şeye saldıranlar ve arkadaşlarının
üzerinden para kazananlar “her şeyi çocukları okusun ve kariyer sahibi olsun”
diye yaptı... Onların çektiklerini yeter ki “çocukları çekmesin, yaşamasın bir
daha yaşadıkları acıları”…
Para bir çok kapıyı açıyordu, hatta gençliklerinde
düşünemedikleri bir çok şeyin de sahibi olmuşlardı. Geçmişte “lider” konumda
olanların ihtiyacını karşılıyor ve onların sorunlarına hemen çare bulur konuma
dahi gelmişlerdi… Liderlerin ihtiyacı karşılanırken onların üzerinden
çevrelerine “bakın ben önemli biriyim” imajını da sessizce vermiş
oluyorlardı. Para ve liberalizm önlerine isteyemedikleri kapıları
bile açmıştı, olmaz diye düşünülen her şey olur konumuna gelmişti…
Eski arkadaşlarını kendi işlerine bulaştırmıyordu ve yeni
bir çevrenin yaratmış olduğu ilişkiler içinde çocuğunu istediği gibi
yetiştiriyor ve soldan uzak tutuyordu… Çünkü o yeteri kadar acı çekmişti ve
sol; “acı çekmek, dayak yemek ve her türlü hakarete maruz kalmak” demekti…
Demokrasi, özgürlük, askeri vesayet ile yüzleşmek…
Her cümle ve kelimenin altı yeniden dolduruluyordu…
Sol, binlerde bir ile ifade edilen konuma kadar
küçülmüştü... Devletin yeni sahipleri ise solu devlet içinde söküp atmış ve
bilgiden uzaklaştırmıştır…
Bilgi olmadan gündem belirlenemez…
Eksik bilgi ile yapılan her ön varsayımlar sürekli boşa
düşmesi tesadüfi değildir, çünkü verilen bilgi yanıltıcı ve sizi yönlendirir…
Verilen bilgiler üzerinden siyaset yapanlar ve siyaseti ve gündemi takip
edenler sürekli kaybetmeye ve daha da küçülmeye doğru gittiler, çünkü
çevrelerinde olması gerekenler onlardan artık bir şey öğrenemiyor ve sürekli
geçmişe duyulan özlemde çekiciliğini zaman içinde ortadan kaldırıyordu.
Aynı içerikte kaç kitap yayınlanmıştı, artık okuyan var
mıydı, çünkü yeni yetişen kuşak okumadan da uzaklaştırılmıştı… Ellerine verilen
teknoloji ile yaratılan gerçeklik içinde yaşamaya teşvik ediliyordu… Teşvik
başarıya ulaştı…
Solun elinden kuşaklarda alınmıştır, onlara
yabancılaşmıştır…
Biz nerede gerçekten hata yapmıştık?
İsmail Cem Özkan