10 Nisan 2024 Çarşamba

Sağ hep sağda mı kalmıştır?

Sağ hep sağda mı kalmıştır?

CHP nasıl oldu diye soru sorabilirsiniz, çünkü faşist bir partiden nasıl ortanın soluna dönüştü?

Bu sorunun belki birden fazla yanıtı vardır ama benim okuduğum bilgilere göre sol olmasını 27 Mayıs darbesi sonrası gelişmelere borçlu. Çünkü daha öncesi hep tek adam, tek parti, tek bayrak, tek millet, tek dil, tek hedef, tek diyerek giden teklerin partisidir ve parti kurucuların lider olmasına ve zaman göre biçim değiştirmez, bir siyasi bakış istikrarı vardır... CHP, Türkiye Cumhuriyeti ilkeleri ve ideallerini taşıyan ve temsil edendir.

CHP öncesi elbette Osmanlı İmparatorluğunun son dönemine damgasını vuran İttihat ve Terakki Partisidir. Onun idealleri, ideolojisi ve duruşunun hatta kadrosu ile devamı olan partidir ve ülkemizde cumhuriyet sonrası kurulan ikinci siyasi partisidir CHP! İlk parti Mustafa Kemal denetiminde kurulan TKP'dir... Hülle olarak kurulan partinin hilesi kısa sürede çıktığı için kendisini sessizce feshetmiştir, kurucularının önemi bir bölümü daha sonra Nazi partisinin Türkiye temsilcisi olacaklardır...

CHP kurulduktan sonra ülkemizde birden fazla parti deneyimi olmuştur. Bizzat Atatürk emri ve direktifi ile kurulan bu partiler kısa sürede, siyasi sahneden düşen sarayın taraftarların toplanma alanı olmuştur.  İzin ile kurulan bu partilerin "şeriat isterük" diyenlerin bulunmasına olanak verdiği için kısa sürede fesih edilmiş, İstiklal Mahkemesinde kurucuları ve şeriatı dillendirenler yargılanmış ve bir bölümü idam edilmiş, bir bölümü de Atatürk’ün izni ile siyasetten çekilmiştir...

Tek partiden çoklu partinin yer aldığı parlamentoya…

2. Dünya savaşı sonrası Türkiye tek parti tek ülke, tek lider söyleminden çıkmaya zorlanır... Ortamın atmosferi tek liderin neler yaptığını gösterdiğinden olsa gerek ülkemizde birden fazla partili sürece istemeyerek gitmiştir...

Tek partiye göre düzenlenmiş seçim yasasına göre girilen seçimden azdan biraz fazla oy alan mecliste çoğunluğu elde etmiş, biraz az oy alan ise mecliste küçük bir grup kuracak kadar vekili olmuş.. Tek partiye göre düzenlenmiş seçim yasası ilk denemede demokrat partiyi meclise çoğunluk olarak taşımış, İnönü'nün sağ partisi ikinci parti olarak meclise girmiş... Celal Bayar kendisini partiler üstüne taşımış ve tarafsız lider rolü oynamış, başbakan demokrat partinin tüm işlerinden sorumlu olarak ülkemize demokrasiyi getirmeye kollarını sıvamış... CHP'den gelen bu kadroların bir bölümü sosyalist geçmişleri de var, sosyalistlerin çıkardığı dergide yazılar yazan insanlar... Yani sanıldığı gibi sadece toprak ağaların temsilcisi değildir parti, heterojen bir yapısı var...

Demokrat parti tek başına ve meclis çoğunluğunu alınca bu yaratılan güç elbette baş dönmesine sebep olacaktır... İçinden çıktığı partinin özelliklerini de hayat bulacaktır elbette. Birden bu kadar gücü elinde görenlerin elbette niyetleri ile somut gerçekler arasında çatışmaya da sahne olmuştur... Tek parti, tek lider, tek vatan anlayışında olan bir liderin her düşüncesi, her kararı vatan içindir ve tartışılmazdır... Bu tartışılmaz kararlar ülkeyi ve partiyi de hedefinden kısa sürede taşıyacak ve geldiği partinin faşist anlayışına uygun bir yapıya döndürecektir... Tek lider ve tek doğru üzerine oturtulan devlet anlayışı, kendine göre bir eğitim sistemi de yaratmıştır. Osmanlı’dan beri gelen bir devlet anlayışı hep varlığını korumuştur. Tek lider hep var olmuştur.

Eleştirdiği her şeyi kendi çıkarı için kullanan bir parti...

Demokrat parti var olan CHP’nin bir eleştirisi olarak ortaya çıkmıştır. Geçmişten o güne kadar var olan tek adam rahatsızlığı ve tek doğru kavramının yaratmış olduğu handikaplara karşı ortak düşünce ve ortak aklı savunan ve Cemal, Enver ve Talat paşalardan bu yana gelen eleştirilerin hayat bulduğu bir partidir. Kökleri aynıdır ama duruşları farklıdır. Hepsi kök olarak aynı partiden gelmeleri, aynı kadro olarak cumhuriyeti kuranlardır. Silah arkadaşlığından aynı parti içinde siyaset yapan insanlardır. Kadro Dergisinden, sosyalist çevrenin çıkardığı Görüşler dergisinde makale yazanlardan oluşan bir muhalif çizgiyi de içinde barındırır… Başlangıçta hepsinin ortaklaştığı nokta demokrasidir. O yüzden işlemlerini içeren bir ismi parti adı olarak seçmişlerdir. Demokrat!

Parti kısa sürede bir lider partisine dönüşecektir.

İçinde yer alan solcuların da kısa sürede tek lider kavramına karşı duruşları ve seslerini çıkarması anlamına gelir...

Parti içinde yer alanların bir bölümü “hürriyet “isterler, eleştiri okları Menderes'e yönelmiştir...

Menderes'e karşı muhalif çizgiyi oluşturanlar “Eleştirdiğine çok benzedin” derken, uyarırlar ama Menderes ve çevresi bu eleştirilere kulaklarını kapatmıştır, hatta en ufak eleştiriyi kendisine ve partiye saldırı olarak algılamış, eleştiri yapanlar partiden ve Menderes çevresinden uzaklaştırılmış...

İhraç edilenler ve istifa edenler kısa bir süre sonra ayrı partiler kurmuşlar...

Seçimlere kısa bir süre kala 27 Mayıs darbesi olur...

Bilinen yassıada mahkemesi olur...

İdamlar olur, siyasetten uzaklaştırılanlar olur...

Yeni bir süreç başlar...

İnönü darbe sonrası ilk seçimi kazanır ama “topal ördek”tir. Eskisi gibi faşist ideoloji ile adım atacak konumda değildir...

CHP içinde bir tartışma başlar, bu tartışmayı demokrat partiden ayrılıp başka parti kuranlarda CHP üyesi olarak dahil olurlar... “Sol” kavram ortaya atılır...

Eski demokrat partisinden gelenler geçmişlerinden dolayı öne çıkamazlar ve genç çalışma bakanını önlerine alırlar ve Ecevit ortanın solu ile CHP'yi sola çekmeye çalışan birçok ilkeyi ortaya koyar...

Adalet Partisinin baskısı ile CHP içinde sol tartışmaya açılır...

AP/Demirel sağın tek temsilcisi olmak için tüm sağ politikaya sahip çıkınca CHP sağdan oy alamayacağını görmüş ve “seçeneksiz” olarak sağın soluna kaymıştır...

CHP seçeneksiz kaldığı için ülkenin bekası için “sol gibi” davranmayı seçmiştir ve bu sayede ülkenin kurucu partisinin sol bir çizgiymiş gibi bir algının oluşumunu sağlar...

“Karaoğlan” efsanesi sağ partiyi Demirel karşısında umut olarak kendisini ortaya koymuştur... CHP hiçbir zaman kurucu ilkelerinden vazgeçmemiştir...

Sadece algısaldır işler...

Deniz Baykal hizip olarak ortaya çıkmış olması onun sağ çizgiden uzaklaşmasını getirmemiştir...

İsmail Cem Özkan