6 Temmuz 2022 Çarşamba

İlk adım hep sancılı olmuştur.

İlk adım hep sancılı olmuştur.

 

27 Mayıs üzerine okuyorum, darbe ve gerekçeleri ile birlikte.

Marshall yardımları Amerika Türkiye'ye nerede duracağını belirtmiş. Alın demiş, bu kadar sizin hakkınız ve bu yardım ile ülkeyi bizim istediğimiz gibi düzenleyeceksiniz…

Ülke NATO üyesi, batıya karşı doğunun önünde geçişken olmayan bir duvar. Demir perdenin hemen dibinde bir duvar görevi verilmiş, Sovyetlerin kuşatılmasında önemli bir rolü vardır, tıpkı diğer Pakistan, İran gibi. Sovyetlerin güneye geçişinin önünde ki duvar.

Güneyde var olan petrol kaynaklarının korunması önemlidir Amerika ve NATO için... Ama demokrat parti öyle savurgandır ki, kaynak hiç bitmeyecekmiş gibi davranıyor, her mahallede bir zengin yaratmak isterken, her türlü istismarın içinde gelen kıt kaynak bol bol dağıtılmış ama alt yapı oluşturulamamış. Para kıt, proje çok olunca demokrat parti liderinin aklına ikili oynamak gelmiş, sanki duvar değil de ülkenin kuruluşunda olduğu gibi tampon ülke gibi düşünmüşler.

Tampon ülke her iki cephenin ülkede belirli sınırlar içinde hareket etmesine izin verilmesidir. Ama kuruluş bitmiş bir süreç, artık NATO içinde taraf olmuş ve sınır komşusuna duvar olma görevi verilmiş bir ülke... Menderes bu ayrıntıyı gözden kaçırınca, o güne kadar bazı yaptıklarına göz yuman Amerika politikacıları / genelkurmay - CIA onun ipini çekmiş ve darbe ile yok olacağı şekilde bir ortam hazırlık süreci başlamış...

İnönü gittiği yerde taşlanmış, başı yarılmış, linçe uğramış, CHP karşıtı söylem öyle boyuta gelmiş ki, demokrat partililer nerede CHP'li görse düşman görmüş gibi davranmaya, medyaya sansür uygulamaya, özgürlükleri tek taraflı algılayıp, muhalif olanların özgürlüklerini elinden almaya başlamış..

Ortam hazırlanmış, "rahatsız subaylar" NATO için gittikleri ülkelerden aldıkları eğitimin sonucunu görmeye gelmiş sıra. NATO çıkarı yani Amerika çıkarı ülke çıkarından üstündür, bunu NATO'ya imza attığımız an biliyorduk!

NATO eğitiminden geçen genç subaylar darbe için gün belirlerken, her şeye hakim olduğunu düşünen demokrat parti liderleri alışkanlıklarını bozmamış, her türlü devlet gücünü kullanmaktan çekinmemiş, elbette buna izin verilmiş olduğunun farkında bile değillerdi, polisi kontrol eden her şeyi kontrol edeceğini düşünenler, polisiye uygulamalar ile ülkeyi kontrol ediyormuş gibi bir hava estiriyor, muhalif öğrencilerin başlarından cop eksik edilmiyordu…

555K ve Turan Emeksiz

"Olur mu, böyle olur mu? / Kardeş kardeşi vurur mu? / Kahrolası diktatörler / Bu dünya size kalır mı?" marşları artık sokakta söylenmeye başlamıştı...

Turan Emeksiz polis kurşunu ile öldürülmüştü, cop yerine kurşun, sonucu ölümdü, bu ölüm aslında iktidarında ölümü anlamına geliyordu. Darbe için şartlar oluşmuştu...

Demokrat parti bu arada Seydişehir alüminyum ve İskenderun demir-çelik ve diğer sanayi projelerini kredilendirmek için Sovyetler birliği ile anlaşma aşamasına gelmişti... Amerika için çan iktidar için çalma vakti geldiğini hazırlık yapan öğrencilerine bildirmişti... Ellerini çabuk tutulacak ve bu kredi alınmayacaktı!

“Türk ordusu bir kere daha tarihi bir vazife karşısında bulunuyor. Bu vazife; dahilde memleketi buhran ve felakete sürüklemek isteyen hırslı politikacıların elinden kurtarmaktır” diyerek yönetime el konulmuştur..

Saat 4.36'da Albay Alparslan Türkeş tarafından radyoda okunan metin ile ilk darbe gerçekleşmiş oldu... İlk darbe diğer darbelerinde alt yapısını oluşturmuş oldu, Amerika için çok önemli dersler mevcuttu ve o derslerinden çok yararlanmıştır diğer ülkelerde yaptığı darbelerde... Her darbe yapanlar için tecrübe yaşayanlar için zulüm ve tarihi kırılmadır...

Darbeyi subaylar yapmış, onları da NATO yönlendirmiş, siyasetin her zaman sahnesine olacak bir çok yöntem test edilmiş ve başarılmış şekilde bir siyasi zorunlu tercih içinde yaşamaya başladık...

 

İlk darbe için tecrübesiz subayların darbe süreci içinde bir çok tereddüt içinde kalmalarına rağmen başarılı olmalarının sırrı sanırım, iktidarın gözü başka alanlara çevrili olmasında yatıyor, çünkü darbenin olacağı belli, rahatsız subaylar göze çarpıyor ama iktidar bir anlamda eli kolu tutulmuş gibi gelmekte olanı izliyor…

 

İsmail Cem Özkan

3 Temmuz 2022 Pazar

Seçime doğru giderken…

Seçime doğru giderken…

 

Ülkemiz uzun zamandır seçim atmosferinde, ekonomik kriz yanında siyasi krizin içinde bir türlü çözülemeyen sorunların girdabının yaratmış olduğu çıkmaz sokakta siyaset yapılıyor.

 

Ülkemizin bir çok kronikleşmiş sorunlar içinde, sorunları çözmek ile yükümlü olan siyaset, sorun çözmek iddiası ile geldiği iktidarda, iktidarını daha uzun devam ettirmek için sorunların üzerini kapatmayı yeğlemiştir, çünkü sorunun çözümü ülke çıkarı için önemlidir ama siyaset ülkenin çıkarından daha önemlidir, çükü siyaset siyasi parti üzerinden yapılmakta ve siyasi partinin bekası ülkenin bekasından daha önemlidir. İktidar koltuğunda oturan bir partinin devletleşmesi süreci, iktidar koltuğunun illüzyonundan kaynaklanmıyor, tersine iktidarın vermiş olduğu güçten. Gücün elden gitmesi demek, korkuyu tetiklemektedir, korku ise iktidar sürecinde hesabını vermekte zorlanacağı açıkların varlığı anlamına gelir... gerçi bugüne kadar göstermelik yargılanmalar dışında geçmişe yönelik ve iktidarla yönelik bir yüzleşme olmamıştır, siyasi güç yüzleşmeyi ortadan kaldırmakta ve denge politikası siyasetin ilerlemesinin önünde ki en büyük engeldir. Siyaset ise denge sorunudur, lideri partisini ve kolladığı çıkar çevresinin elde ettiği gücü korumakla yükümlüdür… Siyaset bizim gibi ülkelerde sermaye birikimi yaratmanın en önemli aracıdır.

 

Dünyamız ulus devletten küreselleşme sürecine doğru evrilirken bir kırılma yaşamaktadır. Var olan tüm alışkanlıklar, birikimler gelmekte olana göre değişime uğramakta ve uyum sağlaması hukuki düzenlemeler yapılmaktadır. Fakat bu süreç bitmemiştir, ulus devleti içinden çıkan küreselleşme politikası kapitalizmin iç değişimidir. Yeniden yapılandırılma sürecidir. Bu da tarihin kırılması ve yeni çatışma alanlarının oluşması anlamına gelmektedir.

 

Ülkemizde de dünyadan bağımsız değildir, aksine ülkemiz dışında gelişen her türlü sosyal, siyasal olaydan etkilenen çok zayıf ekonomisi olan bir ülke konumundayız. Üreten değil, tüketen bir ülkenin küreselleşme sürecinde ancak taşeron ve bayisi konumuna gelmek anlamına gelmektedir, kısaca hizmet sektörü içinde var olan ve bir yerlerde üretileni ya da ucuz emekten dolayı başka şirketlerin marka üretimini yapan ama kendi ürünü olmayan bir taşeron görünümü içindeyiz. Elbette üretmeyen, tüketen ve tüm zenginliğini özelleştirme adı altında küresel firmaların hizmetine sunan bir ekonominin kriz içinde olması kaçınılmazdı, çünkü küreselleşme politikasını dayatanlar gelişmekte olan ülkelere biçtikleri rol da ancak böyle bir şeydi.

 

Bu kriz ortamında ülkemiz bir seçime doğru gidiyor, çözülmemiş sorunlar, sorunların üzerine yeni sorunların oluştuğu, otokrasi deneyimi ile geçmiş ulus devlet anlayışının yaratmış olduğu bir tarih ve birikimin sandıkta yüzleşmesi ve yol haritasının ortaya çıkması sürecindeyiz. Seçim, bir birine yakın muhalefet bloğu ve iktidar bloğunun kilitlenmiş bir oy potansiyelinin çözümü Kürt sorunu merkezine almış siyasi partinin tercihine kalmış durumdadır. Kürt seçmenin oyu bugün yaşanan siyasi krizin çözümünü ortaya çıkaracaktır.

 

Bu krizin çözümünde kritik rol oynayan HDP kongresi yapılıyor, verilen mesajlar açık ve net. Biz farkındayız, biliyoruz, ne yapacağımız ve çıkarımıza uygun nasıl davranacağımızı da biz biliyoruz diyorlar…

Nasıl demesinler ki, masa devrilmiş, masanın altında kalan taraflardan HDP olmuş. Kürt açılımı hendek içinde üzeri toprak ile örtülmüş, üzerinden panzer geçilmiş... Seçilmiş başkanları tutuklanmış, seçilemeyenler de yardım yataklıktan seçilmiş başkanların kaderini yaşamışlar... Sonuç Kürt açılımı masa devrilerek yok edilmiş, çözülmüş gibi tavır alınmış. Eski söyleme geri dönülmüş ama ortada geriye dönülecek bir siyasi, sosyal ortam yok olmuş.

Demirel tarafından Kürt realitesi kabul süreci, Erdoğan ile devam etmiş ama çözüm için sorunlar masaya yatırılmadan masa tek taraflı devrilmiş, "Kürt sorunu yok!" denmiş... Sorun yoksa neden hala Kürtlere karşı öfke, nefret, ayrımcılık, batıda Kürtçe müzik ve dile karşı hoşgörüsüzlük var? Yani sorun olduğu yerde duruyor...

Geçmişe göre Kürt illerinde Kürtçe daha özgür, medyası, siyasi propagandası göreceli olarak bağımsız! Fakat aynı hoşgörü batıda yok, batı da hala bölücü, ayrımcı, nefret söylemi geliştiren, uyumsuz olarak algılanıyor ve Kürtler ile işe gelince yan yanda çıkarı bitince nefret söyleminin hedefi olabiliyorlar... Kısaca özgürlük çıkarlar ile sınırlı, çıkar bitince düşmanlık kaldığı yerden devam ediyor...

HDP, ne yazık ki Türkiye partisi olamadı, bunda en büyük etken "yetmez ama evet", "evet", "boykot" söylemi ile yan yana gelmiş olanların HDP çatısı altında yan yana olmaya devam etmeleri...

Elbette her siyasi partinin çıkarı farklı, çıkarlar HDP ile çatıştığı an kendi bayrağı ile yola devam ederken, çıkarlar uyuştuğu an çatı altında siyaset yapılabiliniyor...

Ortak noktaları "Kürt sorunu", bazen Kürt ulusal hareketinin amacını aşan daha fazla Kürt sorunu çözmeye talip olan ve öneri getiren, söylem geliştirenler de onlar...

Sonuç HDP homojen bir siyasi yapı değil, içinde çeşitliliği, farklı siyasi gelenekleri barındırıyor olmasına rağmen siyasi söylemleri ile daha geniş açıdan olaya yaklaşmak yerine "Kürt sorunu" çözümü merkezli olunca siyasi hareket alanı daralmaktadır…

Elbette yerel politikalar, yerel söylemler önemlidir ama merkezi yapıların ne kadar heterojen yapı olsalar da homojenleşmektedir...

Güç ve ekonomik güç kimdeyse partinin politikasını belirleyen ve yönlendiren onlar oluyor. Haklı olmak önemli değildir, siyasi hareketin çıkarıdır. Nereden baktığı önemlidir, nasıl baktığından...

Önümüzde eğer herhangi bir sorun çıkmazsa sandık gelecek ve sandıkta yeni rejim devam ya da buraya kadarmış kararı çıkacak... Buraya kadar demek kolay ama onu nasıl bir siyasi perspektif ve yol ile yapılacağı belirsizdir... Çünkü Kürt siyasi partiler ve seçmenler olmadan cevap yönü belirlenemiyor... Kısaca burada kilit parti HDP'dir ve onun belirleyeceği harita gelecek siyasi ortamında nasıl olacağı konusunda ipuçları verecektir...

Bunu siyasi aritmetikte iktidar ve muhalefet bilmektedir... Her ikisi de Kürt sorunu çözümüne şimdilik mesafeli yaklaşmakta, biri masayı devirmiş, hendek açmış hendek içine sığdıramadığını hapishanelere sığdırmış, muhalefet ise mirasını aldığı ulus devleti bakışı içinde homojen bir toplum yaratma ve yaşatma telaşında...

HDP ortada bırakılmış, hadi gel çağrısı yapılıyor ama Kürt sorunu çözümünü bir yana bırak gel demekteler. Yani hadi belirleyici kimliğini kapının dışına bırak bu kilidi çöz demekteler...

HDP kimliği ile var olmaya çalışıyor, çünkü seçmeni sadece kimliğinden dolayı onu ne olursa olsun, her koşulda desteklemeye devam ediyor, kimliği bırakıp bir yana doğru evrilirse ya da boykot etse bu durumda meyil ettiği taraf ya da boykot durumunda iktidarın kazanması anlamına geliyor...

 

"Boykot" üstü kapalı "yetmez ama evet" demektir...

HDP bugünlerde yol haritasını çıkarmaya çalışıyor, stratejiler masanın üzerinde olasılıklar konuşuluyordur, fakat referandumda "hayır" diyenler ile çatı artı formülü ile ortak hareket etmek istemeleri Kürt siyasetini ve çıkarını ne kadar taviz vereceği konusunda boşluk bırakıyor...

"Kürt sorunu" ulus devleti sınırını çoktan aşmış bir Ortadoğu sorunudur ve Ortadoğu’da yaşanacak gelişmelerden bağımsız değildir... Dış politika iç politika ile iç içe geçmiş durumdadır, Erdoğan, Suriye içine doğru yapmayı düşündüğü operasyon aslında iç politika çıkmazının dışında çözüm aramasından başka şey değildir...

Benim tahminim HDP yol haritasını Erdoğan stratejisi belirleyecek gibidir, Erdoğan MHP ile birlikte beka söylemi ile mi seçime gidecek, yoksa beka söyleminin dışında yeni bir Kürt açılımı ile mi gidecek? Kürt açılımının kilidi de Suriye topraklarından geçtiğini NATO zirvesinde istemler göstermiştir...

 

Siyasetteki krizin çözümünü yaşayarak hepimiz göreceğiz. Önemli olan krizin çözümü gibi gözüküyor ama hasıraltı yapılan sorunların çözümü ülkemizin geleceği için daha önemli olduğunu düşünmekteyim. Kronikleşmiş sorunlar ve onların yaratmış olduğu diğer sorunlar çözüldüğü zaman ülkemiz yeniden yaratılmış olacaktır… 

 

İsmail Cem Özkan