26 Mayıs 2009 Salı

Su özgürdür, hapsedilmez!

Su özgürdür, hapsedilmez!

Su en basit tanımlamayla H2O olarak biliriz. Bu kimyasal formülün yanında bizim için can damarı olduğunu da biliriz. İnsan vücudunun önemli bir bölümü su ile doludur. Sadece insan vücudu mu? Elbette hayır! Dünyamızın önemli bölümü sular içindedir.

Su dünyayı biçimlendiriyor, yaşamı biçimlendiriyor. Hayatın yolunu açıyor, çünkü su olmasaydı hayat olmayacaktı! İlk canlılar su içinde oluştu, karaya sudan çıktıklarında, canlılar suyun hemen kanarında konumlandılar. Su canlıların dünyaya yayılmasını da sağladı. Su nerede varsa orada yaşam vardır.

Su, ilk ticaretin yolu da oldu. İlk yerleşim yerleri ya su üzerinde kuruldu (ki kuyular bunu gösterir) ya da su kenarlarındadır. İlk şehir, ticari kaygılar yüzünden kurulmuştur, savaş yüzünden değil! Su olmadan ticaret olur mu? Elbette olmaz, çünkü su hem ticaretin yolunu açar, hem de yönünü belirler. Hem de sağlık için insana şifa veren kapılacakların yolunu da acil olarak çizer!

Kutsal kitaplar su kenarında bulunan yerlere iner ve insanlar ile buluşur. Su olmayan yerde kutsallıkta olmaz, çünkü sunaklar su kabı şeklindedir. Kutsallıklarına inanılan yerlerin hemen yakınlarında zemzem suyu olması tesadüfi değildir. Her inancın zemzem suyu vardır. Arkeologlar bilir, bir yerde sunak varsa, orada suyun içinde duracağı kapta vardır. Her arkeolojik çalışmada su kabı bulunur.

İlk insanların yaptıkları aletlere bakın, suyu tutucu özellikleri vardır. Bugün çok rahat kullandığımız tencere, bardaklar, kaşıklar gibi günlük yaşantımızdan vazgeçemediklerimizin hepsi suyu tutmak içindir. Su insanın ilk adımında vardı, son adımında var olacak mı bilemiyorum!

Su sonsuz kaynak değildir, insanın dünyaya yayılması ile birlikte suyunda kirlenme süreci hızlandı ama son sanayi devrimi ile birlikte bu süreç ışık hızını aldı. Işık hızı ile birlikte önlemlerde alınmaya çalışıldı ama yeterli olmadı, çünkü insanın hızı ışık hızına yetişemedi! Sonsuz gibi görülen suyun kirlenmesine önceleri önemsemeyenler, su bulamadıklarında işin vahameti boyutu ile yüzleşmiş oldular. Sanayi devrimi olan yerlerde kirlenme ile, sanayi devrimi olmayan yerlerdeki kirlenmeler arasında niceliksel olarak büyük farklılıklar gösterir oldu. Sanayi devrimin olduğu yerlerde yer altı, yerüstü bütün sular kimyasal parçacıkların cirit attığı bir alan oldu! Kirlettiğimizi temizlemek için kolları sıvarken, temiz suyun olduğu yerlerden su taşıması da bu şekilde ortaya çıktı. Su alınıp satılan bir metaya dönüşmüş oldu. Derelerde akan su, şişelendi. Şişelenen suyun üzerine global markalar basıldı. Global olarak suyun taşıması yaygınlaştı ve belirli markaları dünyanın her yerinde görmek şaşırtıcı olmaktan çıktı.

Su o kadar önemlidir ki, insan teknoloji devrimi için ilk enerjisini sudan aldı. Barajlar kurdu. Barajlarda suyun gücünden elde ettiği elektrik ile şehirleri aydınlattı, fabrikada çarkı dönderdi. Fakat bu barajların ekolojik dengeyi yok ettiğini ve yeni bir denge ile karşılaştığında önce şaşırdı, sonra kaybolan canlıları görmezden geldi. Çünkü enerji, devrim için gerekliydi. İnsanın doğa ile savaşının en büyük silahıydı. Su silah olarak kullanımı eski olmasına rağmen, doğaya karşı zaferini de ilan ederken suyun enerjik özelliğini ve kontrol edilebilirliğini keşfetti. İnsan doğa karşısındaki savaşı sırasında kontrol edebildiklerini kontrol etmişti, edemediklerini yok etmiştir. Kontrol edebildiklerini ise; dönüştürmüşlerdir, değiştirmişlerdir. İnsan, hayvanlardan bitkilere kadar her şeyi değiştirmiş ama suyu istediği gibi kontrol edememiştir. Çünkü su kalıba girmesine, her ortamın biçimini alasına rağmen, kendi özgürlüğüne önem verir, en ufak bir açık gördün mü özgürlüğüne akar gider.

Son söz olarak su, özgürdür ve hapsedilemez! Hapsettiklerini sananlar büyük yanılgı içinde olduklarını yıllar içinde görmüşlerdir, çünkü su bir yolunu bulur çıkar ama çıkarken de hapsedildiği kabı da öyle bir dağıtır ki, bulan arkeologlara aşk olsun denir!

Hiç yorum yok: