Yüzleşme yeri…
Mahkemeler yüzleşme yeridir, bir anlamda bir platformdur. Orada
görüşler ve olaylar masaya yatırılır ve tarih ile insanlar yüzleşir.
Olması gereken mahkemeler bu ülkede kağıt üzerinde kalmış,
hukuk fakültesinde sınav sorusu olarak yerini her daim korumuştur. Olması gereken
dışında yaşayan bir uygulama vardır ki, bu ülkenin yakın tarihi içinde bir çok
örneği ile karşı karşıya kalırız. İstiklal mahkemeleri ülkenin kuruluş
aşamasında bir öç alma, potansiyel düşmanı yok etme aracı işlevi görmüş ve bugün
dahi o mahkemelerin kayıtlarına sağlıklı bir şekilde ulaşamıyoruz. Mahkeme var,
hükmü var, idam edilenleri var ama idam edilenlerin mezarları yok. Ya da daha başka örneği, mahkeme tutanakları
yok ama sonuçları ortada… Ülke kuruluş aşamasında her şeyin hukuka uygun,
evrensel kurallar içinde olduğunu söyleyemeyiz ama devlet kurulduktan ve
istikrar sağlandıktan sonra iktidar kavgası ile; iktidarın muhalif olanlara
karşı mahkemeleri bir silah gibi kullandığına şahitlik ediyoruz. Mahkeme salonunda
hakim, henüz kendisi dahi verilecek kararı bilmezken, siyasi iktidar kararı
çoktan yandaşlarına ve sırdaşlarına açıkladığına tarihin kanlı ve karanlık
dehlizlerinde şahitlik edebiliyoruz. Tarihin karanlık koridorlarında
fısıltılar, yazılanlardan daha fazladır ve her fısıltı başka bir gerçeğin
üstünü açmaktadır.
Öç almak adı altında göze göz, dişe diş mantığı içinde üç
siyasi idamına karşı, o suça hiç bulaşmamış, suçun işlendiği tarihte henüz
çocuk olanlar, işlenmemiş suçlar bahane edilerek idam edilmiştir. İdam kararları
meclisten geçmiş ve meclis ile Türk halkı adına idamlar onaylanmıştır. O suça
sadece hakimler ortak olmamış, mecliste bulunan tüm siyasi partiler ve onların
temsilcileri de önceden verilen kararı onaylamıştır.
Darbe süreçlerinde hukuk rafa kaldırılmış, askeri mahkemeler
sivil vatandaşları yeteri kadar sorgulamadan hüküm vermiş ve uygulamıştır. Her darbe
sonrası çıkan aflar işte bu kararların yanlışlığının toplum vicdanı karşısında
geri adım atamanın bir göstergesidir. Çıkarılan tüm aflar bir ihtiyaç üzerine
çıkarılmıştır, yoksa durduk yere olmamıştır.
Seçimli dönemlerde ise olağan üstü durumlar her daim
olagelmiş ve olağanüstü durumlar için olağanüstü yetkili mahkemeler hep görev
başında olmuştur. Olağanüstü demek; siyasi iradenin hoşuna gitmeyen tüm
girişimleri bir hizaya sokmam ve disipline etmektir. Siyasi iradenin ihtiyacına
göre toplumu yeniden biçimlendirmek mahkemelerin görevi olmuş ve mahremler
muhalif olanların başında sallanan kılıç gibi durmuştur.
Bizim gibi üçüncü dünya olan ve adı ılımlı İslam’a çıkmış ülkede
mahkemeler yüzleşme yeri değil, hüküm verildiği yerlerdir. Önceden verilmiş
hükmün ilan edildiği alandır. O yüzden mahkemelerde taraflardan çok, katilini
koruyan devlet görevlilerinin olması tesadüfî değildir. Suçlu her daim ölendir,
yaşayan ise kader kurbanı olarak görülür. Kader kurbanı ise devlet lehine suç
işlemişse af edilir. Af edilmezse de en hafif ceza ile aklanır.
Gezi Direnişinde ölenlerin mahkemeleri başladı ve senaryoya
uygun bir uygulama ile karşı karşıyayız. Gerçek dava, bu sistem ve bu zaman
dilimi içinde olacağını düşünmüyorum. Bunun gibi siyasi davalar uluslararası
mahkemelerde ve uluslar üstü hukukun hakim olduğu yerlerde olacağını
düşünmekteyim.
Tarih ile yüzleşmemizi kendi ülkemizin toprağında
yapabileceğimiz inancım bu zaman dilimi içinde maalesef yoktur.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder