14 Ağustos 2008 Perşembe

Dursun Karataş’ın arkasından…

Dursun Karataş’ın arkasından…

Her ölüm geçmişte yaşananların bir bir anımsanmasıdır, sonra söz yaşam gibi uçar gider, kalan ise yazı olur. Yazı tarih sayfaları arasında gün yüzüne çıkmayı bekler, belki bir gün bir olay olur ve o yazı araştırmacılar tarafından bulunur.

Eski çağlarda tarih kil toprak üzerine yazılır sonra fırınlanırdı. Yazılar o günden bugüne kalması bu fırınlanma yüzündendir. Sonra kağıt bulunur ve yaygınlaşır, fakat kağıt ilk yazılanlar kadar uzun ömürlü olmaz, zaman içinde nemlenir, küflenir ve yok olur gider. Tarihin kağıt üzerine not edilmesi sırasında iyi bir şekilde saklananlar, kopyası oluşturulmuş olanlar uzun ömürlüdür, kopyası olmayanlara göre. Kağıt üzerine yazılarında ömrü vardır, yok olur. Teknolojik olarak gelişim ile birlikte tarih yazımı daha uzun ömürlü olacağına inanılan dijital ortamlar geliştirilmiştir. Geçmişin dijital ortama taşınması devam etmektedir, bu taşınma sırasında ne kadar tarihi belgenin yok olduğunu belki gelecek kuşaklar hissetmeyeceklerdir!

Toprak üzerine yazıdan, dijital ortama taşınması bir ihtiyaç sonucu doğmuştur, çünkü saklanma alanlarının kısıtlı olması kağıdın evrensel kullanımını getirmiştir, kağıttan sonra dijital teknoloji sayesinde daha az alanın çok amaçlar için kullanımını getirmiştir. Bu teknik ilerlemeler ilerledikçe sonsuz bir alan yaratılacak gibidir.

Tarihi, tarih yazıcılarının yorumları sayesinde insanlık öğrenmiştir. O yüzden yazılan tarih hep sübjektif olmuştur, tercih edilen kaynaklar tarihin yazımını ve yorumunu belirlemiştir. Bugün dünyamızda yazılan tarihlere baktığımızda bu yorum farklarını görmek mümkündür. Henüz ortak kabul edilmiş bir dünya tarihi yoktur. Bir ülkede yazılan tarih kitabı, diğer ülkede sansürlenir ya da yasaklanır, çünkü onların bildiği gerçekler ile çelişir.

Kısa geçmişimiz olan Osmanlı tarihi yorumlarına, Osmanlı içinden çıkan devletlerin bakış açısı ile bakarsanız çok farklı gerçekler ile karşılaşırsınız. Yorum farklılığı yaşanmışlıkları yok etmez!

Cumhuriyet rejimi altında tarihimiz dünyadaki gelişmelere uygun olarak çok hızlı değişimleri beraberinde taşımıştır. Bir çok değişimi bu son yüz yıl içinde yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz. Osmanlı devletinin dört yüzyılda katlettiği yolu biz kısa zamanda katlettik desem abartı olmasa gerek. Bizim yakın tarihimizi kökten etkileyen sosyal çalkantılar tarihimiz içinde durur.

Birileri için kahramanlıkların çıktığı dönemlerde, birileri için vatan hainlerinden söz edilir. Kahramanın olduğu yerde, yenilmesi gereken düşmanda vardır. Ülkemiz içinde düşman yaratmak konusunda kabiliyetliyiz, bol bol düşman yaratmışız, onlara karşı savaşılmıştır. Kazanımlar dünyadaki gelişmelere uygundur. Kaybedenler bellidir, kazananlar kasalarını doldurmuşlardır!

Bu günler 1968 hareketinin 40. yılı. Kırk yıl geçmiş gençliğin ütopyaları için sokaklara döküleli, evrensel bir sokak karşılamasıdır. Sokaklardan özgürlük çığlıkları atılmıştır. Her ülkede gençlik içinde var olan düzene karşı başkaldırılar olmuştur ve bunun bedelini ağır ödemişlerdir. Fakat insanlık bu hareketten büyük kazanç elde etmiştir.

Demokrasi, özgürlük ve eşitlik kavramları Fransız devriminden sonra bir kez daha sokakları kuşatmış ve gençliğin lider kadrosu geleceğin politikasında söz sahibi olmuştur. Bizde ise devrimci gençler ülkenin tam bağımsız ve özgür olmasını savunurken, ölüm ile kucaklaşmışlardır, kalanlar ise onlardan aldıkları bayrağı ileriye taşınmıştır. Bölünmeler, ayrılıklar bir kader çizgisi gibidir. Yola çıkanlar aynı yolda yürürken, pasiflikle suçlayıp daha radikal çizgiye kaymışlardır. Radikal çizgiye sanki iteklenmişlerdir aslında, çünkü bu radikal çizgi birilerin darbe için gerekçesi olacaktır. Ülke kan gölünden bir gecede, çığlık gecelerine dönüşecektir. Sokakta ölümler yerini darağaçları, işkencehaneler alacaktır. Hapishaneler bir döneme damgasını vuracaktır, çünkü ülke hapishane iken, direniş dalgası kaplayacaktır, üstelik dört duvar arasında. Bu direnişler içinde Dursun Karataş isimi daha öne çıkacaktır, ülke onu bu direnişler ve kaçışı ile tanıyacaktır. Sonra geçmişin hesaplaşmasında, geleceğin hesaplaşmasında ölümler ile anılacaktır.

Bugün tarih neyi yazacağını bilemiyorum, tarih yazıcıları yaşanırken tarih yazılmayacağını bilirler. Olaylar bittikten sonra eldeki verilere bakarak tarihi yazarlar. Yaşanan süreçte yazılanlar bir anı ve belgeler topluluğu olur. Dursun Karataş yaşamını noktalamıştır, onun hayatını yazacak tarihçiler hangi özelliğini büyüteç altına alacağını şimdiden bilemeyeceğim. Yoldaşları duygularını ve anılarını yazacaktır, onlar bu duygularını yazarken elbette sübjektif olacaktır, onu sevmeyenler, hatta nefret edenlerde yazacaklardır, belki ölüm arkasından konuşulmaz diyerek susacaklardır. Fakat tarih susmaz ve yazar.

Bugün toprağa uğurlanan bir liderdir, tarih kitapları da liderleri yazar. Dursun Karataş sırları, yaşanmışlıkları ile bir döneme damgasını vurmuştur. Vurduğu damga ileride nasıl anılacaktır, onu tarih yazıcılarına bırakmak gereklidir diye düşünüyorum.

Tarih eskiden toprak üzerine yazılırdı, bugün dijital ortamda saklanıyor. Yaşananların dijital ortamda yok edilmesi daha kolay ve basit olduğunu düşünüyorum. Bir dosyanın silinmesi belki bir yaşamın silmesi anlamına gelebilir.

Dursun Karataş bu dünyada yaşamıştır ve artık yoktur, fakat yok olması etkisinin yok olacağı anlamına gelmez. Tarih yaşanmışlıkları ileriye taşır ve o birikim ile insanlık yeni yollar açar. Açılan yolun özgürlük, demokrasi, insana yakışan dayanışmanın olduğu bir gelecek olur umudundayım.

Hiç yorum yok: