1 Eylül 2008 Pazartesi

Barışa çağrı yaparken, savaş kışkırtıcılığı yapmayalım!

Barışa çağrı yaparken, savaş kışkırtıcılığı yapmayalım!

‘Savaşa değil, eğitime bütçe!’ Sloganları ile yürüyordu kalabalık. Savaş karşıtı olan bir yürüyüşte, devletin bütçesinin savaş giderlerine ayrıldığını ve bu bütçenin bir bölümün eğitime aktarılması gerektiği görüşü hakimdi düzenleyen komite tarafından. Kalabalık bu istemini sesini yükselterek bir yerlere ulaştırmaya çalışıyordu.

Kalabalık toplu olarak atıyordu sloganını, gruplar aralarında boşluk yaratarak farklı istemlerini ortaya koyabiliyorlardı. Sloganlar gökyüzüne çıkarken, her grup kendi istemlerini seslendirmeye ve daha çok duyurmaya çalışıyordu. Kalabalık kendilerine ayrılmış yolda yürüyordu. Etrafında oluşturulmuş demir çitlerin ortasında ellerinde bayraklar, dövizler ve grupların belirten flamalar ile yürüyorlardı. Her grubun önünde, hangi gruba ait olduklarını belirten büyük bez afiş vardı. Ellerinde yürüyüşün ortak istemini belirten bir de dövizler vardı. Onlar çitlerin arasından yürürken, etraf bunan binaların pencerelerinden, çitin öteki tarafında duran yayalar tarafından sessizce izleniyorlardı. Ne bir alkış, ne bir protesto, sessizlik yürüyüş alanın dışında hakimdi.

Yürüyüş, hedef olan alana yaklaştıkça sokak aralarında konumlanmış polisler ve panzerler ile karşılaşıyor insan. Bir de çitlerin dış kenarında bekleyen sivil kıyafetli ya da resmi polisler dikkat çekiyordu. Gökyüzünde helikopter olduğu noktada dururken, çıkardığı ses yeryüzünü dövüyordu.

Yürüyüş barış için organize edilmişti, yüzlerce insan bu organizasyona gönüllü olarak katılmıştı. Sessiz çoğunluk üyesi olmadıklarını ve istemlerini seslerini en üst perdesine çekerek yapıyorlardı. Protesto ve yürüyüşler demokrasinin olmazsa olmazıydı. Yürüyüş hakkı yasal bir haktı ve oraya katılanlar tarafından bu hak kullanılıyordu. Polis ise düzenden sorumluydu ve sorumluluk gereği çitleri yürüyüşçüler için yapmıştı. Çitler yürüyüşçüleri polisten, polisi yürüyüşçülerden ayıran en önemli bir araç gibi duruyordu, fakat sokaktaki insanın bu çitin içine girmesini de engelliyordu. Yürüyüşe gönüllü katılanın gönüllü olarak ayrılmasını da engelliyordu. Yürüyüşün sonuna kadar gitmek zorundaydı. Polis ve yürüyüşçü yan yana gelmediği sürece olay olmuyordu. Fakat çitler olay önleyici araç olmaktan çok başka işlevi varmış gibime geldi. Çünkü geçmiş bazı olaylarda görüldüğü gibi, çevrede bulanan mağazaların camları kırılma tehlikesini önlemek amacında gibi geldi. Yürüyüşçüleri kontrol altına almak demek, o alana bakan esnafın ticaret yollarının açık olması anlamındadır. Önemli olan, ticari yaşamın doğal ve normal akmasıdır. Fakat çitler ile gösterici ile esnaf arasında duvar örülmüştür, esnaf o yürüyüşçüden bir şey kazanamaz, sadece bakmak ile yetinir, çitin ortasında yürüyüşçüler ile birlikte giden seyyar satıcılar haksız rekabetten yararlanır. Esnaf bakar, seyyar satıcı kazanır! Bir de her yürüyüşte davul çalan para kazanır!

Yürüyüşçülerin attığı sloganlar içinde en çok dikkatimi çeken şey eğitime bütçe sloganıdır. Savaşa hayır derken, eğitime para ayırın demek, dolaylı olarak devletin en önemli savaş alanı gördüğü eğitimin güçlenmesini savunmaktır. Silahların yapamadığını eğitim yapmaktadır. Eğitim en önemli bir savunma aracıdır ve sisteme uygun insan yetiştirme profilidir. Eğitim silahların yapamadığı yapar ve eğitimden geçen bireylerin belirli bir bakış açısını benimsemesidir. Var olan eğitim özgür beynin köreltilmesidir, daha doğrusu yok edilmesidir. Eğitim; özgür düşünceyi yok eder, üstelik bizim gibi ülkelerde eğitim sadece özgür düşünceyi değil, özgür bireyi de yok eder. Bu devlet eğitiminden geçen birey belirli bir tarih bilincine sahip olur, o bilinç ile kendisini ve ötekini belirler. Öteki onun için yok edilmesi ve değiştirilmesi gerekendir.

Eğitime bütçe derken, var olan eğitimin daha da güçlendirilmesi anlamına gelir. Bugünkü eğitim devlet ideolojisini öne alan, tarih bilincini yanlı öğreten bir sistemdir. Bu eğitim sisteminden geçmiş olanlardan kaçı evrensel boyutta çalışma yapmıştır? Bu gösteriyor ki eğitim sisteminde bir yanlışlık var. Önce sistem tartışılmalıdır. Yok, biz para olmadığı için bu kadarını yapıyoruz söylemi öne sürülmek istenirse, köy enstitüleri yıllarına bir bakın derim, o gün olanaklar bugünden daha mı fazlaydı? Sorun sistemden kaynaklanmaktadır. Savaşı sadece ordu yapmaz, ordu yanında savaş kurumları vardır, iç düşmana karşı yapılan en büyük savaş eğitimdir, çünkü eğitim homojen düşüncenin yayılması için ve homojen bireyin oluşması için en önemli araçtır. Var olan eğitim sistemi bir ütopyanın hayata geçirilmesi projesidir, evrensel eğitimden bahsedemeyiz.
Bir arada yaşamı savunanlar barışı daha çok isterler, homojen bir toplu isteyenlerin istemindeki barış, başkaldırının ortadan kalkması ve her bireyin bir olması anlaşılır ki, orada barıştan söz edilemez. Barış için en az iki tarafın olması gereklidir. Barış isteyenlerin homojen toplumu savunmasını anlam veremem. Barış demek, farklılıklar ile birlikte, bir evren üzerinde ortak yaşamaktır. Barışı isterken savaş kışkırtıcılığı yapmayalım, çünkü farklılıkları ortadan kaldıran bir eğitim sistemi barışa hizmet etmez! O slogan yerine herkese eşit, ücretsiz sağlık gibi temel bir istem seslendirilmelidir ya da sosyal devletin kazandırmış olduğu haklar toplu olarak geri istenmelidir.

Hiç yorum yok: