7 Mart 2009 Cumartesi

Korku!

Korku!

Korku bulaşıcı bir hastalıktır. Bir ortamda korku varsa grip gibi yayılır ve o ortamdakilerini teslim alır. Korku evrenseldir, o yüzden korkunun ırkı, dili ve de rengi olmaz. Uluslara ait korkular olabilir, fakat globalleşen dünyada o korkuların da yerini global korkular almaktadır.

Kaybetme korkusu insanı bir kere teslim aldın mı, kaybedeceği bir şey olmasa dahi korkar insan. Neden korktuğunu bilinç ile kendisine açıklayamaz ama korkunun bir an önce uzaklaşması için profesyonellerden yardım alır ama teğet geçemez, çünkü korku bir kere teslim almıştır. Profesyoneller sadece öğüt veririler ama onlarda korkunun etkisi içindedir.

Korku bizden çok uzaklarda başlamış olabilir, fakat medyanın gücü sayesinde en kısa zamanda bizi sarar. Korku vazgeçilmez hastalığımızdır, birinden kurtulur, diğerine yakalanırız. Korku ile yönetilen toplumlar, korkuların etkisinden kurutulamazlar. O yüzden, kavgaları siyah ve beyaz üzerine kuruludur, diyalogları ise Karagöz Hacivat gibidir.

Amerika’da bir fabrikanın kapanması kapitalizmin sonu gibi sunulur ve büyük bir korku ile o fabrikanın nasıl kurtulacağı üzerine kafa yorulur. O fabrika kurtuldun mu bütün dünya kurtulur gibi algılanır. Serbest rekabet kanunları bu durumda rafa kalkar! O kadar büyük korku yaşarız ki, o fabrika sahiplerini kurtaracak siyasi otoriteye her türlü maddi destek sunulur! Yeter ki oranın insanı rahat yaşasın, onların sıkıntıda olması demek bizim fırtına içinde yaşamamız anlamına gelir!

Korku her bir tarafımızı sararken, korkudan kurtulma yollarını düşünemeyiz. Korku yüzünden işyerleri küçülürken, o işten de kasalarını dolduranlarda vardır! Korkunun k’sı duyulduğundan hemen işten çıkarılan işçiler, küçülen firmalar bu ülkenin gerçekliğidir. Üstelik bu küçülen firmalar kur farkından para kazanmaya devam ederken, nereden buldun demeyen bir yasa meclisten geçer ve o haksız kazanç bir anda yasal kazanç olur! Yasal kazancın vergisi de yurtdışından girdi gibi gösterilerek düşük maliyetli bir para aklama operasyonuna ev sahipliği yaparız!

Parası olmayanın korkusu daha büyüktür, çünkü işten atılıp, banka kartları borcu ile yüz yüze kalma durumu da var. Eskisi gibi büyük ailede yoktur, köyden kente gelen yardımlarda yoktur. Bir yandan yeni enerji kaynaklarının bütçeye yük olan faturası, öte yandan çarşı pazardan gelen pahalılık, kendisi üretemeyen sebzelerin dolara göre fiyatların yükselmesi gibi etkenler, korkuları birer birer tetiklemeye devam etmektedir. Sendikalı olan sırf sendika üyesi oldu diye işten çıkarmalar, batıyoruz bahanesi ile küçülen işletmeler, maaşsız çalıştırılan çağdaş köleler bu ülkenin gerçekliğidir ve korkunun ürünüdür. Ölümü pahasına birkaç kuruş ile büyük gemiler yapanlarda bu ülkenin gerçekliğidir.

Korku bulaşıcı hastalıktır, fakat korkudan beslenenler için el içinin kaşınması anlamına gelir. (geleneklere göre, avuç içi kaçındığında para geleceği kabul edilir.) Aynı gemideyiz diye söylenen yalan ile özveri beklenenler hep kaybedenlerden olmuştur. Kazananlar, her fırsatı değerlendirenler, her işten maddi kazan elde edenler bu ülkenin görünen yüzü olarak dururlar ve en namuslu, örnek insanlar gibi ortada dolanırlar!

Para kazanma için her şeyi mubah görenler, her türlü fırsatı değerlendirenler bu ülkenin örnek insanları olarak tanınırlar, bizi yurt dışında temsil hakları vardır! Kaybedenler gözle görünmezler ama sürekli olarak caddeleri doldurmaya ve kahvelerde duman altı yaşamlarını veresiye defterine yazdırarak devam ederler.

Korku bir hastalıktır ve her hastalıkta olduğu gibi birileri para kazanır hastalık üzerinden!

Hiç yorum yok: