17 Ekim 2009 Cumartesi

Gazeteler, ülke çıkarını korumakla yükümlü müdür?

Gazeteler, ülke çıkarını korumakla yükümlü müdür?

Gazeteler ya da gazeteciler, çektikleri fotoğrafları ve yaptıkları haberleri yayınlamadan ya da yayınlanmayan bölümleri güvenlik görevlilerine verebilirler mi?

Medyanın işlevi geçmişe göre bugün büyük değişim yaşamıştır. Bu değişimin en önemli göstergesi, Irak işgali sırasında bütün dünya Amerikan gazetecilerin tankların penceresinden savaşı görüntülemelerini izleyerek tanık olmuştur. Tank gölgesinde ya da içinde gazetecilik!

Tank gölgesinde gazetecilik, bizim basın tarihimiz içinde bir anlamda varlığını korumuştur. Bu varlık durumu genelde darbelerin ilk gününde tüm çıplaklığı ile ortaya serilmiştir. Darbe yaparak suç işleyenler alkışlanmıştır, onların emirleri doğrultusunda haberler yapılmıştır, ilk sayfalar son baskı ile değiştirilmiştir.

Basın tarihimiz içinde, gazetecinin yaptığı kişisel tercihler, gazeteleri bağlamaz. O yüzden, bazı gazetecilerin yapmış olduğu haberleri, gazetesinden önce,- gerekli gördüğünde- güvenlik görevlilerine vermesi pek soruşturulmaz! Bu konuda bir çok gazetecinin, geçmişte yaptıkları tarih sayfaları içinde bize şahitlik yapar. Gazeteci kişisel tercihini kullanması, basın etiği açısından ülkemizde pek sorun oluşturmaz, çünkü o gazeteci işini yapmaya ve gazetesinde yazmaya devam etmektedir.

Gazetecinin durumu burada, muayene etmeden sağlam raporu veren doktor gibidir. Bu durum, onun mesleki ilkelerini kamu önünde zedelemez, eğer zedelemiş olmuş olsaydı bugün çalışan doktor sayısı acaba ne kadar kalırdı? Buna örnek için uzağa bakmaya gerek yok, polise ve tutuklunun sözüne güvenerek sağlam raporu verme olayı çok yakın zaman dilimi içinde basına yansıdı. Ameliyat olmaması gereken hastasını ameliyat eden doktorlar, her hangi bir muayenehanede belirli ilaç firmaların ilaçlarını yazan doktorun davranışı, etik kuralları açısından aynı olduğunu görebiliriz. Doktorların çiğnediği yeminleri vardır, gazetecilerin ise meslek ilkleri vardır. Meslek ilkeleri evrensel olmasına rağmen, bizde bazen o ilkeler görülmez ve bilinmez! Meslek ilkesini çiğneyen gazeteci hala mesleğini gönül rahatlığı ile yapmaya devam eder, hatta terfi bile alabilir.

Gazeteci açısından bu durumu tercih diye konuyu bağlayalım, fakat gazetelerin daha doğrusu gazeteye yön veren yayın kurulu ve patronların tercihi daha çok önem kazanmaktadır, çünkü muhabir çektiği fotoğrafları ham olarak gazetesine ulaştırır, burada gazeteci görevini yapmıştır. Bundan sonrası gelişim gazeteyi bağlar, çünkü bilgi havuzuna gelen materyalin nasıl kullanılacağına gazeteye yön verenler karar verir. Güvenlik görevlileri gazeteye resmi bir yazı ile ya da direkt gelerek bir olayda çekilen fotoğrafları istemiş olsa, bu durumda gazetenin tavrı ne olur?

Bu sorunun yanıtı gazetenin işlevi ile ilgilidir. Eğer gazete güvenlik görevlilerine istenen belgeleri vermez ise nasıl bir sonuç ile karşılaşabilir? Devletin bekası için verilebilinir mi? Bu konuda ülkemiz basın tarihi içinde tartışmalar olmuştur. İlk akla gelen ve çıplak olarak kamuoyu önünde tartışılan olay; Türkiye İsviçre maçı ve sonrasında gelişmelerdir. Olaylı bir maç olmuştur, milli çıkarlar gazetenin başlıklarını belirlemiştir. Bu olaydan dolayı milli takım ve oyuncuları ceza almıştır. O olay ve sonrası yapılan tartışmalarda gazete yönetiminin tavrı evrensel basın ilkelerinin çöpe atılması şeklinde olmuştur. Tamamı ile milli duygular ile atılmış başlıklar ve ekran önünde tartışmalar ile gazetecinin olaylara taraf olduğunu, gazetelerin bu taraftarlık yanında yer aldığını açıkça gördük. Demek ki, toplumsal olaylarda çekilen fotoğrafların güvenlik görevliler ile paylaşılması bu anlayış içinde olanlar için doğaldır ve olması gerekendir.

İstanbul Taksim’de, IMF ve Dünya Bankası protestoları sırasında, bir gazetecinin ham olarak çektiği fotoğrafları güvenlik görevlilerine gösterirken çekilen fotoğrafları basında yer aldı. Gazeteci hala gazetesinde çalışmaya devam etmektedir, çünkü bu durumu gazete yönetimi doğal karşılamaktadır. Bizim ulusal medyamız, evrensel kurallar yerine, kendisine özgü kurallar altında çalışmasına devam etmektedir.

Ekranlarda bir birini ağırlayan gazeteciler, gündemi yorumlarken gelişmeleri belirlemek için baskı grubu gibi çalışmaktalar. Ülkenin hükümeti adına karar verebilmekteler ve verdikleri kararlar yönünde haberler yapabilmektedirler. O haberler için, gerektiğinde yurt dışına kadar gitmeleri gazete yönetimi tarafından desteklenmektedir. Gazeteci, bir haberin peşinden koşabilir ama sadece gözlemci olarak, belirleyici oldu mu gazeteci özelliği ortadan kalkar. Bizde ise bu belirleyici olma özelliği gazete patronları için önemlidir, çünkü gazete patronları kendi ‘öteki işleri’ için bu belirleyicilikten gerektiğinde yararlanmaktadırlar, o yüzden bazı basın emekçilerinin maaşları astronomik olabilmektedir. Basın emekçileri arasındaki maaş farkı, bu ölçütlere göre olduğunu düşünüyorum.

Gazeteler, ülke çıkarlarını gözeterek haber yaptıklarında ya da haberleri seçtiklerinde evrensel meslek ilklerini ne kadarını yerine getirmektedirler? Haber alma ve yapma özgürlüğü kavramından söz edebilir miyiz? Ülkemizde medya bağımsız mıdır?

Hiç yorum yok: