26 Eylül 2012 Çarşamba

Yeni bir dünya kurulurken, propaganda her zaman önde olacaktır.


Yeni bir dünya kurulurken, propaganda her zaman önde olacaktır.
Nat. Geo. Adventure adlı bir kanalda, ilkel yaşamı olan bir kabileden seçilen birkaç kişinin ABD şehirlerine doğru yaptığı yolculuğun programını seyrettim. O programda kabile insanlarının modern yaşam karşısındaki tepkilerini yorumlarını dikkatlice izledim. Barış misyonunu üzerlerine alan ve bir arada yaşama kültürünü savunan ilkel kabile insanları, Amerika’daki muhteşem değişim ve ailelerin yaşamlarının onlara yansımasını anlatan programda; davranış değişikliklerini, aynı zamanda kılık kıyafet değişimlerini izledim. Yaşadıkları yer ılıman ve kılık ve kıyafetlerin birkaç ot olduğu yerden, daha karmaşık bir yerde(ABD), her bulundukları ortama göre kıyafet değiştirenler, havanın ısınsa göre giyinmelerini isteyen Amerikalıları gördüm. O kabile insanlarına ‘merhaba’ derken değiştirmişlerdi, Amerika kriterlerine uygun insanlar yapılmıştı ama onlar iç dünyaları hala geldikleri toplumun kültürünü taşıyorlardı ve her gördüklerini şaşkınlıkla ve merak içinde izliyorlardı. Belgeselde en ilgimi çeken bölümü; ilkel kültürden gelen kabile insanlarının korktuklarını hiç saklamıyor olmalarıydı.
Amerika birleşik devletleri kendilerini anlatmak için her sene ilişki içinde oldukları ülkeden bir grup insanı alıp, kendi ülkelerine konuk etmektedir. Ülkemiz insanları da bu davetlerden yararlanmakta ve Amerikan kültürü, misyonu ve gelecek toplumun nasıl olması gerektiği konusunda hayatları boyu unutmayacakları bir tecrübe ile ülkelerine geri dönmekteler. Her sene sistematik olarak tekrarlanan bir durum olduğu duyumumu yakın bir zaman içinde almıştım. Bu program ile bu duyumumun ne kadar doğru olduğunu kanıtlamaktadır.
Elbette ‘gelişmiş ülke’, kendisinden ‘daha aşağı’ ve ‘denetimi altında’ olan ülkenin insanına; kendisini anlatmak ve imajını düzeltmek konusunda çalışma yürütür. Toplum mühendisliği, o grup insanların karşılaştıkları yeni dünya kültürüne tepkileri dikkatlice incelenmekte ve o incelenme sonucunda ortaya çıkan sonuçlara göre, o ülke üzerinde yürütülecek toplum mühendisliği için veri toplama işlevini de görmektedir. Bu yönde çalışmalara Avrupa ülkeleri de değişik isimler altında yapmaktadır, davet edilen bireyler, ister bilim insanı, ister öğrenci, ister spor insanı olsun mutlaka katılmakta ve karşılaştırmalı bir kültür çalışması içinde yer almaktadır. Davet edenlerin amaçları ve hedefleri hangi yöndeyse o yönde gözlemler yapılmakta ve sonuçlar çıkarılmaktadır. Buna benzer geziye katılmışların büyük bir bölümü kendi ülkelerinde kalmakta ve anıları ile gittikleri ülkenin en iyi dostu ve hayranı olarak yaşamaktadırlar.
‘Üstün insan’ kavramının yerini çoktan ‘üstün devletler’ ve ‘üstün şirketler’ almıştır. İnsan bu şirketler ve devletler için sadece mekaniksel ve işlevi yerine getirmesi gerek istatistikteki bir rakamdır. Şirketler ve devletler ihtiyacı olan meslek dallarındaki insanları rakamsal olarak alır ve bir süzgeçten geçirerek, en verimli olanları verimliliği devam ettiği sürece kendi bünyelerinde bırakırlar, verimli olmayan ise doğal bir şeymiş gibi geldikleri ülkelere ya da bireysel yaşamları içinde kaybolmalarına izin verilir. Günümüzün en önemli değeri; çıkardır ve çıkarlar olduğu sürece değer verilir, çıkar yoksa değer de yoktur, insan da!
Yaşadığımız çağda en ileri teknoloji silah sanayisi içinde kullanılmaktadır, bu bize sürekli fısıldanır ve vurgulanır. O yüzden ordular ve düzenli birlikler vardır, onların varlık sebebi savaş değil sanki teknolojinin gelişimi için gereklidir! Yüksek teknoloji sahibi üstün devletler, kendi ürünlerini kendilerine hayran olan halkların yaşadığı ülkelere ve denetim içinde tutabilecekleri liderlerin olduğu yerlere kontrolü kendilerinde olacak şekilde teknolojiyi aktarırlar. Çıkarların yönü dostluk ve barış ortamının ne kadar uzun süre yaşayacağını belirler. Üstün devletler kendi çıkarlarını uzun zaman boyutuna yayarak, gelecek için planlar yaparlar, aşağıda olan ülkelerin beş yıllık bile kalkınma programı yoktur, günlük yaşarlar ve cari ve bütçe açığının sorunları ile uğraşmak zorundadırlar. Üstün devletler gerek gördüklerinde bölgesel planlama ile dost müttefik birlikler kurdurur ve dağıtabilirler. Bu konuda en iyi örnek, Pakistan, İran ve Türkiye arasında kurulmuş ve dağılmış birlikteliklerdir. İttifak içinde olan, birbirlerini her zaman kollayan, tarihi dostlukları hep olduğu söylenen ve tarihlerinde sınır değişimi olmayan bu üç ülke kuzey devletleri için bir ay işlevi görüyorlardı ama bu üstün devletlerin çıkarları ortadan kalktığı için tarihteki yerini almıştır. Üç ülkenin insanlarının üç dilli söyledikleri kardeşlik, barış türkülerini artık kimse anımsamamaktadır.
Amerika kendi ülkesine diğer ülkelerden insanları davet etmekte ve ailelerin içinde yaşamlarına müsaade etmektedir. Bu sayede halklar bir birini tanıdıkça bir arada yaşama kültürün var olabileceği fikri yaygınlaştırılmaktadır. Amerika’nın kuruluş felsefesine uygun bir şekilde yeni bir dünya yaratılmaktadır.
Avrupa bu felsefenin felaketlerini (!) kendi ülkelerinde yaşamakta ve göçmenlerine karşı savaş açmış konumdadır, bu sayede iyi polis, kötü polis rolü dünya insanlarına mesaj olarak verilmektedir. Avrupa kültürü içinde doğan Amerika kültürü, yeni kapitalist ilişkiler içinde tercihini bir arada yaşayarak, sermaye birikimi ve denetimi için kendi ülke sınırları içinde savaşa müsaade etmeyecek şekilde örgütlenmekte ve kendisinin imajını düzeltecek mühendislik çalışmaları içindedir. Çünkü Amerika ikinci dünya savaşından beri sürekli savaşan bir ülke konumundadır, imaj onun için önemlidir, çünkü mallarının serbest dolaşımı ve rekabet etmesi için toplum mühendisleri sürekli yeni projeler geliştirmektedirler.
Amerika; toplum mühendislik çalışmalarını gözler önünde ve açıktan yapmaktadır, saklama gereği dahi duymuyor, çünkü onlar biliyorlar ki, açıktan ve reklamı yapılan işlerin kök salması daha kolay olmaktadır. Yeni bir dünya kurulurken, propaganda her zaman önde olacaktır. Amerika propagandasını kendi medya kanalları aracılığı ile yapmaya devam etmektedir, üstelik yerel yayın yaptıkları dilerli kullanarak…
İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok: