Türkiye Irak olabilir…
Savaş çığlıkları kabaran dalgaların arasında yok olurken, sessizlik
henüz dünyaya hakim değilken gelecek üzerine bir öngörü yazısı yazayım dedim,
çünkü geçmişin ayak izleri gelecekte neler yaşanabileceği konusunda öngörüler
bize sunmaktadır.
Irak İran ile savaşa, İran devrimin hemen arkasından Amerika
ve batılı müttefiklerinin kışkırtması ile başladı. Irak güçlü, arkasında Amerika
ve onun çok sevimli müttefiki ülkeleri vardı. İran devrimi henüz yeni olmuş,
Reagan yeni yediği tokadın acısını henüz üzerinden atmadan, İran üzerine
bombalarının yağmasını arzuladı ve bu arzusunu taşeron olarak kullandığı Irak
hükümetine yaptırdı. O dönemde Irak, güneşe arkasını dönmüş gölgesine bakıyordu.
Saddam Hüseyin güneşin battığının henüz farkında değildi, o güneşin doğduğunu düşünüyordu.
Ülkesi bu savaştan karlı çıkacak, bütün körfezin petrolüne hükmedecekti. Savaş Irak
halına bereket olarak dönecekti, ulus devlet içinde kuzeyinde yer alan Kürtleri
hepten yok edecekti. Savaş birkaç ayda bitmedi, uzadı… Yıllar, yılları kovaladı
ve Saddam Hüseyin Amerika’nın gözünden düştü. Şımartılan çocuğa bir çeki düzen verilemesi
gerekliydi, Bush çeki düzen vermek için ilk hamlesini yaptı, fakat Saddam hala
güneşin ülkesinin üzerine doğacağını, Babylon bahçelerinde asmalar üzüm vereceğine
inanıyordu. Ne üzüm oldu ne de başka şey, Irak, oğul Bush döneminde çalıya
takıldı ve çölde çalının oluşturmuş olduğu bir fırtına ile kendisini bir anda
darağacında buldu. Amerika’nın çöllerinde eğitimli askerler, çölde doğup
büyüyen Arap kültürü bir anda Amerikan güdümü altına bölünerek girdi. Kuzey,
güney derken Saddam’ın yandaşları ortada azınlık olarak kaldılar. Bugün o
azınlığın temsilcisi ülkemizde “konuk” ediliyor.
Ülkemizin politikasına yön vermeye çalışanlar ise güneşe sırtını
dönmüşler gölgelerine bakıyorlar. Gölgelerinin kudreti karşısında çöl aslanı
gibi komşuları ile sıfır sorunlarını savaş konumuna kadar çıkardılar, kim için?
Elbette büyük Ortadoğu projesinin eş başkanı ve strateji ortağı olarak
kendimizden önce ortaklarımızı düşündük, onların çıkarları bizim
çıkarlarımızdan üstün tuttuk. Devletler hukuku içinde dostluk olmaz, çıkarlar
ilişkileri belirler. Bu gerçek karşısında biz çıkardan önce dostluğa önem
verdik. Dostlarımız bizi hiçbir zaman yalnız bırakmayacaktır, ne de olsa NATO
üyesiyiz, bizim gölgemizin büyük gözükmesinin arkasında bu üyelik yatmaktadır. Fakat,
Kıbrıs savaşını gözden kaçırırız, o dönemde uygulanan ambargo ve
kaybettiklerimiz görünmez gözümüze. Bizim büyük hedeflerimiz var, elbette
geçmişte kalan şeyler küçüktür ve büyük hedefler yanında sönük kalır, gözükmez!
Büyük hedefleri, misyonu olan bir ülke yaratmışken Ortadoğu’nun
yaramaz çocuğu Suriye’ye çeki düzen vermek bizim işimizdir. Çağdaş görünümlü, Arap
dünyasının eğlence sektörünün eleman sıkıntısını ortadan kaldıran, İsrail için
hep baş ağrısı olmuş olan bir ülke. İsrail’in güvenliği için Suriye değişmesi
gereklidir, çünkü İsrail hiçbir zaman kendisini güvende hissetmemektedir. Ürdün
gibi uysal, Mısır gibi anlayışlı bir ülke olması için Suriye ekonomisi, askeri
gücü ve iktidarı Amerika güdümünde olmalıdır. Amerika’nın tam olarak kontrol
edemediği ülke her zaman potansiyel tehlikedir, sürekli tetikte olan bir ülke, politik
planları rahat uygulanmasını engellemektedir.
Amerika enerji sorunu yaşamamak için uzun vadeli olarak politikalar
geliştirmekte ve bu politikalara uygun uydu devletçiklerine taşeron olarak işlerini
yaptırmaktadır. Suudi dünyası Amerikan propaganda sözleri ile çelişiyor olsa
dahi bugün için Suudilere Arap baharının ulaşması söz konusu değildir, onun
yerine iktidarlarını daha katı ve otoriter olması içinde yardım etmektedir. Çöl
topraklarında bahar çiçeği fazla yaşayamaz ama Amerika çöllerinde denenmiş projeler
hayat bulabilir.
Suriye Ortadoğu’nun kilit ülkesi konumundadır, Amerika ve müttefikleri
enerji yolu üzerinde kontrol dışı hiçbir ülkenin olmasını istememektedir. Suriye
sonrası savaşılacak ülke şimdiden bellidir, o ülkeye yapılacak seferi taşeron
ülkelere değil, bizzat kendileri yaparak büyük zafer kazanmış gibi dünya halklarına
ne kadar büyük olduklarını göstereceklerdir.
Suriye savaşı ülkemize yokluk olarak dönecektir, çünkü Suriye
ile herhangi bir çarpışmada İran’dan aldığımız doğal gaz artık rüyamızda dahi
göremeyiz, çünkü savaşın ekonomik boyutu içinde İran bu silahını kullanacaktır.
Doğal gaz olmadığında ülkemizde elektrik doğal olarak olmayacaktır, çünkü doğalgaz
ile çalışan santrallere bağımlıyız. Güneş, rüzgar enerjilerini hep
küçümsediğimiz için (!) yaygınlaşmasına izin vermedik… Aslında nükleer santral
yapmak için doğal gaza bağımlı yapıldık, politik bir argüman olarak enerji
fakiri ülkesi gibi gözükerek, nükleer teknolojiyi ülkemize almak istiyoruz. Köylü
kurnazlığımızı bütün dünya bilmektedir, çünkü daha önce bu aşamadan geçmişler. Bizim
gibi geçmişini hemen unutan ülkeler yok etrafımızda… Enerjinin olmadığı ülkede
var olan cari, bütçe açıklarının daha büyümesi anlamına gelir ki, ülke
ekonomisi için yeni bir Kemal Derviş’in atanması kaçınılmaz olur.
Ülkenin ekonomisi bu iktidar döneminde iyi gidiyor masalı
ile halk kandırılmıştır. Ülke aslında memurunun maaşını ödeyemeyecek konuma
geliyor olması, ÖTV’lerde yapılan dolaylı bütçe vergileri kendisini
göstermektedir. Bir malda ÖTV gibi vergi artırılıyorsa, o ülkede karaborsa
teşvik ediliyor demektir. Karaborsa ise askeri ve polisiye tedbirleri ile
ortadan kalkmaz, bunu 12 Eylül öncesi yaşayan hükümetlerin politikasında
gördük. Dışarıdan aldığın mal, ülke içinde satılandan ucuz olduğu sürece üretim
olmaz, tüketim artar. Ülke gümrüklerine hangi tedbiri koyarsan koy, ucuz mal
ülkeye girer ve karaborsada tüketilir. Bu da kontrol edilemeyen bir bütçeyi
ortaya çıkarır ki, bu ülkenin ekonomisinin siyasi sonucu ağır olur.
Suriye ile yaşanabilecek bir savaş bizi Saddam Irak’ına
dönderebilir. Ekonomisi zayıf olan bir ülkenin savaşta başarı kazanması mümkün
değildir, kazanılan küçük zaferler sadece iç politikaya politik propaganda
işlevi görür ama kayıp uzun vadede büyüktür. Kıbrıs Barış Harekatı adı verilen
savaş buna en iyi örnektir. Kıbrıs fatihi ülkeyi 12 Eylül rejimine
sürüklenmesine engel olamadı. Yaşanabilecek herhangi bir savaş ülke iç
dinamiklerinin Irak gibi cephelere ayrılması kaçınılmaz olarak önümüzde
durmaktadır. AKP iktidarı iktidarının ömrünü cepheleşme üzerine kurmuş ve bunda
başarıya ulaşmıştır, fakat bir savaş ile bu başarı kendi sonu ile ülkenin
Iraklaşma konumuna doğru kaymasını getirebilir.
Türkiye Ortadoğu ülkesi oldu ve bu durum kaçınılmaz olarak çatışmaları,
iç savaş için zemin hazırlamaktadır ve o zemin içinde çöl kumu üzerinde
politika yapar gibi sürekli ve anlık müttefik değiştiren ülke olabiliriz. Ortadoğu
ülkeleri bu duruma alışıktır, Türkiye bu yeni duruma uyum sağlaması çok zordur
ve komşularını henüz tanımıyor.
Başkalarının çöplüğünde öten horozun sesi uzun olmaz! En iyi
müttefik bile senin mezbahaneye giderken arkandan bakmaz, boşattığın yere kendi
köşkünü taşır.
Suriye ile savaşa hayır demek Amerikan politikalarına hayır
demek anlamına gelir. Bırakın Amerikan politikasını aç kalmamak için, çocuklarımız
ölmemesi için hayır sesini daha da yükseltelim. Savaş yıkım demektir ve bu
yıkımda her kes alta yer alabilir, kimse beni kurşun görmez demesin, çünkü
savaşta kurşun insan ayrımı yapmaz, bunu en yakın tarihte Bosna Hersek
savaşında gördük. Savaşlara hayır, emperyalist savaşa iki katı yükseklikte
haykıralım, HAYIR!
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder