Sembollerin anlamları değişirken…
Hiç zamanı değil biliyorum ama beni rahatsız eden semboller
o kadar çok yaygınlaştı ki, o sembollerin ne anlama geldiğini bir kere daha
anımsatayım dedim.
Biliyorsunuz 12 Eylül ülke tarihimiz için kırılma
noktasıdır, ikinci kırılma noktasını Gezi Parkı direnişleri ile yaşadık. İki kırılmanın
da kendisine ait sembolleri ve söylem biçimleri oldu. Elbette her iki
kırılmadan birileri ticari zekaları sayesinde ekonomik gelir kapısı bile
açtılar. Bizler sembollerin ekonomik değerlerinden daha çok, o semboller ile
neler anlatıldığını kısaca anımsatalım dedik.
12 Eylül faşist bir darbedir, bugün bu darbenin yani kırılma
noktasının faşist olup olmadığını artık tartışmıyor. Yıllar içinde ortak zeka
dedi ki, bu faşist bir darbedir, darbenin olduğu gün ve ilerleyen günlerde
adları komünist olan örgütler kabul etmemiş ama yıllar sonra onlarda kabul
etmiştir. Geç oldu ama sol tarih içinde dip not olarak o günkü tepkiler tarihin
zaman çizgisi içinde yerli yerinde durmaktadır.
12 Eylül faşist darbesi toplumu sindirmek için cadı avı
başlatmış, soldan olan, sol gibi gözükenler üzerine acımasız olarak gitmiş, yan
güç olarak kullandığı sivil faşist hareket üzerine ise karşısında direnecek devrimci
direnç bulamayınca sivil faşistleri de içeriye almış aynı şiddet ile üzerine
gitmiştir. Sol – sağ (!) görüşteki kişiler kafesler ve hücreler içine atılmış,
bir birine kaynaştırma programını zor ile uygulatılmıştır. Faşist rejim işkence
haneleri gizleme ihtiyacı duymadan toplumun gözü önünde ölümleri
sıradanlaştırmış, işkence altında ölenleri faili meçhul olarak kabul ederek yok
saymıştır. Kilim, halı içine sarılı işkence görmüş insanların cesetleri o
dönemde caddeler üzerinde bulunması normal sayılmıştır. Terör adı verilmiş ve
anarşi yuvalarını gösteren özel programlar yaptırılmıştır. Kendi yaptıkları
işkenceleri haklı göstermek amacı ile solcu olan örgütlerin güya hücre
evlerinde bulunan işkence tezgahları halka sunulmuş, her yakalananın önünde
kitaplar sergilenerek suç okuyan insanlar yapıyor imgesi topluma
gösterilmiştir. Okumak yerine kısa yönden zengin olma hayallerini besleyen özel
programlar yaptırılmıştır.
12 Eylül cezaevi ile anılması ve sembolize edilmesi
doğaldır, çünkü baskı, işkence, zulüm o dönem ile özdeşlemiştir. Şimdi o dönem işkence
merkezi olan cezaevlerinde ve cezaevleri dışında toplumu yeniden yönlendirme
merkezleri olan okullarda kullanılan sembollere bir bakmamız gereklidir.
12 Eylül generalleri Kemalizm ya da Atatürkçülük denen
kavramları öldürmek ile işe başlamıştır. Kurucu olanların ideolojileri, doktrinleri
12 Eylül ile birlikte tarihin tozlu raflarında yerine bırakılırken, yeni bir
tarif ile kamuoyunun karşısında olmuşlardır. 12 Eylül darbeci başı kendisini
kurucunun yerine koymuş, onun gibi giyinip kameraların karşısında poz verme ile
artık yeni ideolojinin ve ülkenin yeni rotasının hangi yolda olacağı konusunda
ipuçları miting alanlarında halka açıklamıştır. Ülke yeni rotası Ortadoğu’dur
ve yeni rotasına uygun olarak ılımlı İslam iktidarı için ortam ve zemin
hazırlanmıştır. Askerler siyasi sahnesinden uzakmış gibi gösterilip, siyaseti
belirleyen ve birilerin çocukları olmaktan gurur duymaktadır. Askerler emir
komuta zinciri içinde firesiz olarak bu yeni ülkenin yolu için elbirliği içinde
çalışmış, toplum mühendisleri için büyük bir laboratuar alanı yaratmışlardır. Tv
dizileri ile gençler spora yönlendirilmiş, liseli gençliği çay partileri ve
davetler yapması için özendirilmiştir. Toplum ahlakı olarak parklar denetim
içine alınmış, el ele tutuşan gençlere uyarı cezası dahi verilmiştir. Baskı, toplumun
tüm hücrelerinden hissettirilmiştir.
Bu baskı araçlarının sembollerini artık açıklayabiliriz. En önemli
sembol bayraktır. Bayrak her yere asılmış, pop müzik parçası haline getirilmiş,
Türkiyem Türkiyem sözleri cıs taklar eşliğinde bayrağa sarılmış seksi bir kadın
portresi her gün ekranlardan sesi duyulur olmuş. O parçayı duyan bayraklı
kadını hemen anımsar olmuş. Bayrak yasası değiştirilmiş, bayrak yaşamın her
alanında değişik biçimlerde karşımızda olması sağlanmış. Cezaevlerinde mahkumlar,
okullarda öğrenciler bayrak karşısında durması bir rutin haline getirilmiş,
istiklal marşı duyan biri nerede olursa olsun ayakta ve dik durması sağlanmış. Ana
dili farklı olan analara, babalara çocukları ile görüşmeye gittiklerinde Türkçe
konuşma zorunluluğu getirilmiş, mahkum çocuklar ile Türkçe bilmeyen analar ve
babalar gözleri ile konuşması zorunlu kılınmıştır.
Atatürk’ün yüzüncü yıl doğum günü nedeni ile dağ, taş,
devlet daireleri, her yer 100. yıl logoları ile doldurulmuş, nereye bakarsanız Atatürk
suratlı arkası bayrak olan metal bir sembol ile karşılaşırsınız. Bu sembol aynı
zamanda yeni oluşturulan liberal ekonominin sembolü olan Kemalizm ve Atatürkçülüğün
sembollüdür. Okullarda inkılap tarihi adı altında verilen yeni Atatürkçülük
ideolojisi, mahkumlara her sabah zorunlu, okullarda eğitim gören çocukların
ezberlemek ve bilmek zorunda olduğu bir çok bilgi verilmiştir. Bu sembol 12 Eylül
rejiminin sembolüdür. Ve ikinci sembol yaşamın her alanında kullanılmıştır.
12 Eylül aynı zamanda çok kültürlü, çok dinli, çok dilli
olan ve yasalarda karşılığı bulunmadığı için yasak olmayan bir ulus devleti
idi. 12 Eylül ile bu çok olan özelliklerimiz “klasik ulus” devleti kavramı
anlayışı ile birlikte yasaklandı ve uygulamaya katı bir şekilde kondu. Ülkede yaşayan
tüm etnik, farklı dilli, inançlı kişilerin topluma uyum sağlanması için katı
asimilasyon programı yürürlüğe kondu. Alevi köylerine camiler yapıldı, Kürt
köylerin adları değiştirildi. Bu ülke topraklarında yaşayan her birey, suni, Türk
ve mezhebi Hanefi olarak kabul gördü. Lozan anlaşması ile kabul edilenlerin
dışında olanlara katıksız bir şekilde uygulandı. Süryanilerin binlerce yıllık
yaşam alanına müdahil olundu ve onların büyük çoğunluğu yurtdışına gitmek
zorunda kaldı. Ezidi inançlı olanlarda Süryaniler gibi sürgüne gitmek zorunda
kaldılar… 12 Eylül ülke tarihinde daha önce hiç görülmemiş kadar insanın
yurtdışına sürgüne gittiği ve vatandaşlıktan çıkarıldığı yıllardır.
12 Eylül ötekileştirilenlerin bir cephe içinde olmasını
sağladı ve ötekiler, öteki olmadıklarını kanıtlamak için Türk’ten daha çok Türk,
yeni Kemalizm’den daha çok Kemalist, Atatürkçülüğün yeni biçimini hemen kabul
etti ve yeni liberal yaşam biçimine uyum sağladı. Muhalefet hareketi de rejimi
ve generalleri rahatsız etmeyecek şekilde ılıman, satılacak köprüyü “sattırmam”,
yağmalanacak her hangi bir şeyi “yağmalatmam” diye bağıran ama sokakta eylem
yapamayan bir muhalefet yaratıldı. İktidarın elinde oyuncak olan bu muhalif
anlayışı sayesinde iktidarda kim olursa olsun, tüm isteklerini liberal ekonomi
anlayışına uygun olarak hayata geçirilmiştir. Albaraka Türk 12 Eylül rejiminin
faizsiz bankacılığın sembolü olarak hayatımıza girmiş, rabıta ile halkın her
katmanına yayılmıştır.
Yastık altında yer alan paraların kullanıma girmesi için
banker ve bankalar o dönemin sembolüdür. Paralar toplanmış ve sermayenin
hizmetine sunularak yeni bir sınıf yaratılmasına olanak sağlanmıştır. O sayede
okullu olmayan ama gözü açık bireylerin yeni yağmada rollerini iyi oynamışlar
ve yanlarında okumuşları çalıştırarak bir anlamda okumamışların ekonomik iktidarı
kurulmuş oldu. Bu yeni sermaye sahipleri
bugün ki iktidarın yolarını hazırlamıştır. 28 Şubat post modern darbe ile bir mağdur
kesim toplum önünde yaratılmış ve o mağdur kesimin iktidar süreci
hızlandırılmıştır. Bütün bunları 12 Eylül darbesi yapanlar ve o darbenin ürünü
olan bir iktidarlar, yine darbenin ürünü olan anayasa ile bu olanaklara
kavuşmuş ve seçim ile gelen seçim ile gider söylemi bu dönemin en popüler
söylemi olmuştur.
Bugün var olan tüm Kemalist ve Atatürkçü örgütler dikkatli
incelenirse her biri 12 Eylül ile bir şekilde ilişkisi vardır. Onun üründür. Bugün
çevremizde kullanılan bir çok sembolün aslında başka şeyleri sembolize ettiğini
ve ama algılarımız ile oynanarak sanki başka anlamlar yüklediğimizi düşünüyorum…
12 Eylül Mustafa Kemal’i öldürdü, bugün kendisini
kurucuların devamı olarak görenler öncelik ile onu öldürenler ile hesaplaşmak
zorundadır. Eğer hesaplaşmıyorlarsa o dönemin kültürü ve sembolleri kendi anlamları
ile yaşamaya devam ediyor demektir.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder