Ergenekon yalanı dağılırken, kontrgerilla aklanıyor!
Bir varmış bir yokmuş ülkenin birinde diye başlayan bir
masal cümlesi olacağı önceden biliniyor olmasına rağmen, bir masalı bize gerçek
gibi sundular. Amaç neydi? Amaç operasyon başlarken aslında belliydi, bir
dönemi aklamak ve kan ile yıkanmış bir tarihi kan rengindi karanlığın içine
saklamaktı. O da büyük oranda başarıldı.
Ergenekon davası bir gecekonduda bomba ihbarı ile başladı ve
ayakkabı bağcıları olmayan ayakkabıların hesabını sorar hale gelmeye kadar
gitti ama hesap sorulamadı. Kimse bugün dahi faili meçhul cinayetleri kimlerin
tam olarak işlediğini bilmiyor. Bazı iddialar ve bazı söylemler dışında gölgede
kalan ipuçları bugün karanlığın içine bırakıldı ve gölge karanlığın içine
süpürüldü.
Ergenekon davası örgüt kanıtlanamadığı için aslında hukuken
çöktü, yargılananlar örgütü kanıtlanamayan örgüt üyesi olmaktan yargılandılar
ama ortada örgüt olmadığı için beraatları ya da delil yetersizliğinden gerçek
anlamda sorgulanamadan ve mahkeme önünde gerçek anlamda doğru sorular
sorulamadan özgürlüklerine kavuşacaklar. Yeniden yargılanma olarak karşımıza
çıkan hukuki açıklar aslında baştan beri bilinerek işlenmiş bir senaryonun
hayata geçirilmesiydi. Yakın tarihimizin son cinayetlerinin failleri karanlık
içinde bırakan bir süreç olarak işledi. Karanlık içinde kaldığına göre kimse
artık ne katili bulabilecek, ne de katilde hesap sorabilecektir. Tetikçilerin ortaya
serilmiş olması bir cinayeti aydınlatmaz, sadece gölgede bırakırdı, şimdi o
gölgede artık karanlığın içinde yerini alarak kor halinde yanan bir konuma
dönderdi.
Tarihimiz kor halinde bırakılmış ve yüzleşilmemiş tarihi
cinayetler ile doludur. Yenileri de bu süreç ile eklenmiştir.
Ülkemizin son yakın tarihi bir iç savaş ve bölgesel olarak
işlenen toplu cinayetler ile doldur. Dereler, kuytu yerler, inşaat temelleri
insan kemikleri ile dolu olmasına rağmen, bulunan kemikleri aklama merkezinde
hayvan kemiği diye rapor edenlerin ülkesidir. Devlet edine söylenen yalanlar
bugüne kadar sorgulanmadı, sorgulayabilecek demokratik bir ülkede olamadı.
Demokrasiyi kendimize göre tanımadığımız ve iktidar kimseyse
onun doğrularının doğru kabul edildiği, onun tercihlerinin doğru tercih olarak
kabul edildiği bir süreci bu devlet kurulduğu günden beri yaşamaktayız. Çağdaş,
evresel hukuk kurlarının sadece kağıtta kaldığı, uluslararası mahkemelerin ceza
kestiğinde tazminatını ödediğimiz bir normlar olarak gördük. “Parası ile değil
mi, veririz parasını ve devam ederiz suç işlemeye!” anlayışın hakim olduğu bir
devlette yaşamaktayız.
Ergenekon davası düşmüştür, düşeceği baştan beri belli olan
bir senaryo hayatımıza girdi, bu sayede devleti biçimlendirenler kendi
ihtiyaçlarına göre toplum mühendisliği yaptılar. Değişim gerçekleştirildi ama
tam başarıya ulaşmadan bu projenin sakıncaları ortaya çıkınca yeni bir proje
ile yeniden toplum mühendislerin eli ile biçimlendiriliyoruz. Her biçimlendirme
döneminde bazı şeyler açığa çıkar gibi oluyor ama biraz gölgeye çıkanlarda
karanlığın örtüsü altına itekleniyor. Bu sayede geçmiş bir anlamda toplum
önünde aklanırken, vicdanlara denmektedir ki, unutun, kanatmayın bu acıyı!
Her şey devlet için!
Her şeyi devlet için yaptığına inananlar, yine her şeyi
devlet için yaptığını söyleyenler tarafından yargılandılar. Biraz vicdanların
üzerine su serpip işlenen suçların suç olmaktan hukuk önünde düzenleme ile
ortadan kalkması ile aklandılar. Kağıt üzerinde suç olarak tanımlanamayan
davranışlar, suç değildir. Ama gerek görülürse o davranışlar gerek görüldüğünde
yeniden suç olabilirler. Evrensel hukuk kurallarının altında imzası olan bir
ülkenin yasaları evrensel hukuk kurallarına göre değil, devletin çıkarlarına
göre yapılandırılmıştır. Devletin çıkarları ise suları suç olmaktan çıkarıp,
içinde birkaç gördüğü çürük elmayı dışarıya iteklemesi olarak okunabilir.
Çürük elmalar dışarıya (devlet çarkından) bırakılmıştır,
yerlerine yenileri almıştır. Özneler değişmiş, sıfatların ve yüklemlerin
vurgusu hala geçerliliğini korumaktadır.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder