Çok yüzlü
şehirler!
Şehirler ticaretin gelişmesi ile hayatımıza girdi, şehir yaşantısı
ticaret ile orantılı bir şekilde büyüdü ve küçük yerleşimleri yuttu… Bugün
gelişmişliğin çağdaşlığı ölçütleri arasında şehirleşme oranı yer alması
tesadüfi değildir. Avrupa Birliğine giriş için ön koşullardan birinin köylü
nüfusun genel nüfus içinde küçülmesinin yer alması bu şehirleşme ve ticaretin
oranı ile ilgilidir. Şehirleşme aynı zamanda sanayileşme ve sanayi de ticaret
ve kapitalist sistemin vazgeçilmezi borsa anlamına gelir. Kısaca üretmeden, üretiliyormuş
gibi yapılan kağıtların değer kazanması ve kaybetmesi… Borsa simsarların boy
gösterdiği çağdaş kurnazlığın olduğu alanlardır, hiç artı değer üretmeden artı
değerin paylaşılması…
Şehirler, plansız ve düzensiz olarak başlangıçta gelişti, zaman
içinde yolların önemi ortaya çıkınca, akıcı bir trafik ve üretilen malın en
kısa sürede tüketiciye ulaşımı şehirlerin alt yapısı sorununa eğilmeyi zorunlu
kılmış ve ona göre şehirler yeniden yapılandırılmıştır. Bu yeniden yapılanma
elbette yeni rant alanların oluşması anlamına da gelmektedir. Her yerleşim
birimi yeni ekonomi girdabının oluşması ve tüketimin artması anlamındadır. Her
yeni oluşan şehir birimi aynı zamanda yeni sorunların oluşması ve var olan
sorunların katmerleşmesi anlamına gelmektedir. Çünkü şehrin atardamarı olan
arterler ona göre genişlemesi gerekirken, fiziki şartlar gereği buna imkan
tanımamaktadır. Bu imkansız koşullar altında toplu taşım araçlarının gelişmesi
bir zorunluluk olarak geniş halk kitlesi önüne gelmiş ve ulaşım hakkı bir insan
hakkı olmasına rağmen, bu haktan yararlanmak için belirli bir ücret ödemek
zorunlu kılınmıştır. Şehir yaşamı içinde temel insan hakları konuları birer
rant aracına dönüştürülmesi ve bu rant aracının sorgulanmaması sistemin bir
başarısı olarak önümüzde durmaktadır.
Şehirler genelde iki yüzlü olarak üç boyutlu olarak yaşantımıza
girer. Önyüzü olan sokağa ve caddeye bakan yüz her daim arka yüzüne göre daha
bakımlı ve düzenlidir, arka yüz kimse görmediği düşünüldüğü için inşaatın
gelirine göre bırakılmıştır ve önyüze göre daha bakımsızdır. Ön yüzde görünmesi
istenmeyen kabloların, klima vb gibi düzeneklerin rahatlıkla orada
uygulandığına şahitlik edebiliriz. Bir de Osmanlıda olduğu gibi bir yüzü
oryantal, öteki yüzü barok binalara da şahitlik ederiz. Saraydan görünen kısmı
oryantal görünüm, caddeye bakan kesimi ise barok binalar bankalar caddesi
üzerinde bugün dahi varlığını korur. Bu sayede paraya hakim olanlar saraya
karşı daha hoşgörülü ve saraya senin hakiminin altındayım ama asıl efendim benim
sözünü sessizce fısıldar. Ticaretin ata damarı bankalar ve bankerlerin olduğu
sokaklardır.
İzmir’de klima kirliğini ortadan kaldırmak için klimaların soğutma
sisteminin üzerini plastik karışımı bir madde ile kapatmışlar. Ahşap görünümlü
bu kaplama sorunun üstüne cila çekmişler. Her daire için yalpan bu kaplama
dışarıdan bakınca eskisine göre daha güzel görünüm elde edilmiş ama her
dairenin bir kliması olduğu düşünüldüğünde bu hem zaman hem de enerji kayıbı
olarak gözüme battı. Keşke
o kadar klima yerine merkezi bir klima yapsalardı, oradan her daireye harcama
için ölçer koyup paylaştırılsaydı, bu sayede havanın her klima ile ısıtılacağı
yerine tek yerden bu kontrol edilseydi..
her ne kadar başlangıç için (estetik yaşam) güzel bir adım gözükmüş olsa da ülkemizde olaya nasıl başlanırsa öyle gider, keşke toplu ısınma ve serinleme modelleri üzerine çalışılmış olsaydı. Her birey (daire) için harcanan bu kadar masraf boşuna çöpe atılmış olmazdı... Sonuçta görebildiğim kadarı ile tahta görünümlü plastik malzeme ile kaplanmış... Zaten tahta yapılamazdı, çünkü her sene sonunda çürüdüğünü görürdük.. deniz suyu ve güneş arkadan gelen nem kısa sürede rengini atar ve çürütür..
her ne kadar başlangıç için (estetik yaşam) güzel bir adım gözükmüş olsa da ülkemizde olaya nasıl başlanırsa öyle gider, keşke toplu ısınma ve serinleme modelleri üzerine çalışılmış olsaydı. Her birey (daire) için harcanan bu kadar masraf boşuna çöpe atılmış olmazdı... Sonuçta görebildiğim kadarı ile tahta görünümlü plastik malzeme ile kaplanmış... Zaten tahta yapılamazdı, çünkü her sene sonunda çürüdüğünü görürdük.. deniz suyu ve güneş arkadan gelen nem kısa sürede rengini atar ve çürütür..
Sosyal şehir anlayışı yerine bireysel çözüme dayalı bir şehir
anlayışı sorunu çözmez üzerine sadece bu örnekte görüldüğü gibi cila çeker...
Sorun hala olduğu yerde duruyor...
Buna sanırım klima firmaları karşı gelmiş olabilir, çünkü önemli
bir rant kapısı bu klima ve bakı işleri...
İzmir’in çok eksiği var, önce şehir için yeniden planlanması ve
yeniden düzenlenmesi gerek, insana yakışmayan sokaklar ve birbirine bitişik
binalar, arka binanın hava almasını engelleyen bencilliğin ve görgüsüzlüğün
olduğu bir şehir...
Elbette bu değerlendirmem sadece İzmir için geçerli değil,
ülkemizin tüm şehirler için geçerlidir. bütün şehirler rant üzerine
kurulduğundan olay yaşam, nefes almak değil, para getirecek çözümler üzerine
kurulmuştur...
İstanbul’da otoban geçen yollarda yola bakan evlerin yüzeyleri
kaplama ile düzgün görüntü verildi ama o görüntünün arkası eskisi gibi nemli,
çarpık, bozuk hali ile bırakıldı... İstanbul evlerinin bazıları iki yüzlüdür,
tıpkı insanı gibi...
Türkiye'nin bütün şehirleri insana yakışmayan ve yaşamın anlamını
beton arasına sıkıştıran ve kaos üreten konumundadır… Bir kaç küçük meydan ve
dere kenarı düzenlenmesi bu gerçeği ortadan kaldırmaz...
Şehri planlayanlar, yönetenler için kasalarına akan para insandan
daha değerlidir.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder