Sevgisiz
yaklaşanlar zulmü hak görür...
Kimse
kimsenin fikrini sormuyor, sadece yalan kusuyor üzerine... Parası olanın
konuştuğu düzende yalan sadece parası olanın işine yarar, çünkü yalan ile
iktidarını güçlendirir... Biri yalan söylemeye başlamışsa başka yalan da
söylemek zorundadır, çünkü yalanı ancak başka yalan ile kapatır, ama yalanın da
bir ömrü vardı, çıkmaz sokak yaratır yalanlar... Çıkmaz sokaklarda toprağa
düşmüşlerin öfkesi yatar...
Acılar
üzerine mutluluk inşaat edilmez... Üzerine beton dökülünce geçmiş yok olmaz...
Şehirler geçmişin izlerini silercesine sürekli betonlar ile gökyüzüne doğru
uzanıyor…
Koca
koca insanlar, kariyerinin en üst noktasına çıkmışlar, önlerini ilikleyip var
olan tüm haksızlıkları kariyeri için görmezden gelenler, yaşanan hukuksuzluğa
hukuk ve yasal elbise giydirmek isteyenler bir siyasi güç önünde eriyip yok
oluyorlar... Yok olan sadece onlar mı?
İnsanların
hayatları ile oynamaya siyaset denir... Yaşam bir siyasinin dudaklarının
arasına bırakılmışsa, orada insanlık yok demektir...
Çocuklarımız
kurtuldu, akademisyen oldu derken çocuklarımızın geleceği elimizden bir
kararname ile alındı... Açlığa teslim olmaları istendi... Çocuklarımız gelecek
kaygısını artık taşıyamıyor, yaşama kaygısı daha ağır bastı...
Masumiyetinizi
kaybettiğinizde her şeyinizi kaybedersiniz... Lider olsanız dahi artık hiç bir
şeyi yeniden kazanamazsınız... Eğitim, masumiyeti yok eden ve sistem için insan
yetiştiren ve biçimlendiren bir mekanizmadır... O mekanizmadan kim geçmedi ki,
hepimiz. Hepimizin masumiyeti elimizden alındı, yok edilen geçmişimiz ile
birlikte… Çocuklarımız büyüyor, masallarda kalmış masumiyetin gölgesinde…
Çocuklar
ile birlikte öfke de büyüyor... Çocuklarımız ölüyor, ölen çocuklarımızın
anıları ile öfke de büyümekte... İçimizde sevgiyi büyütelim derken, bize sadece
öfke kalmış...
Bizler
öfkemizi büyütmek istemiyoruz, öfkemizin yerini sevgi alacağı bir gelecek
arzumuz...
Bir
arada yaşayabileceğimiz, siyasi sınırların olmadığı, siyasilerin insan hayatına
hükmetmediği bir gelecek istiyoruz, çok mu masum oldu. Masallardan mı elde
ettik bu düşünceyi… Şimdi birileri tüm masalları yasaklar!
İşten
atılanların en küçük birimi, onuru için direnci seçti… Yaşananlar bir inat
değil, hayatta kalma mücadelesidir... Onurunu yok edince geriye sessiz bir
çoğunluk kalır...
Sessiz
çoğunluğun yanında sessizlik açlığa dönüştü. Açlığa dönüşen sessizlik
gözaltılar ile yok edilmek istendi. Sessizlik aslında en büyük çığlıktı, elden
alınan yok edilen seslerimizin sokakta kalan yansıması eşliğinde…
Gözaltılar
açlığı ortadan kaldırır mı?
Tepkisizlik
bir anlamda onaylamaktır... Acıyı, ölümü, çığlıkları onaylamıyorum… Tepkisiz
değildim, olmazdım da vicdanım kanıyor…
Her
insan her acıyı uzun süre üzerinde taşıyamaz...
Yasalar
fakirleri umursamaz!
Hayatımız;
KHK, darbe, olağanüstü, açlık, işsizlik ile bölündü, ülke bölünmüş ne önemi
kaldı... Hayatların bölündüğü coğrafyada siyasi sınırların önemi yoktur...
Yasalar
para sahiplerinin ihtiyacına göre düzenlenir...
Freni
tutmayan siyasetçinin freni tutmayan panzerleri olurmuş... Her iki durumda da
çocuklar ölür, hayaller çalınır...
Bir
gün üzerini beton ile örttüğün toprağa dönüşeceksin... İster toz olarak ister
başka şekilde ama toprak kaçınılmazdır... Toprak sevgisi olmalıdır insanda, çünkü
atasıdır toprak... Para kazanma hırsı, doğadan soyutlanma adına toprak yok
ediliyor, toprak düşman olarak gösteriliyor ama toprak için milyonlarca insan
öldürülüyor... Savaş çıkıyor… Nedir savaş, belirli toprak parçası üzerinde
olabildiğince sömürü... Sevgi ile büyümesi gereken yerlerde öfke, hınç, nefret
ile hakim olma savaşları veriliyor... Savaşları ortadan ancak sevgi ortadan
kaldırır, çünkü sevmeyen biri savaşmak için bahane arar, o yüzden kim ki savaş
çığlığı atar o sevgiden yoksundur. O öfke içinde paranoyaktır, o insanlığın yüz
karasıdır... Elbette savaş diye çığlık atanların karşısında direnler hepsi
bizim onurumuzdur... Sevgi ile bakarlar dünyaya... Sevgi ile bakarlar aç
bedenlerinden çevresine… Sessizlik çığlıktır yeryüzünde!
Korku
ve hoşnutsuzluk arttıkça insanlar din, ırk, ulusa dayalı kendi grup
kimliklerine daha çok sarılacak. Yaşanan her olumsuz durumun sorumluluğu kendi
grubu dışındaki insanlara yıkılacak ve kin artacaktır. Bu durumda çöküşten
kaçmak zorlaşacaktır. Dağılıyoruz, komşularımızın aç olup olmadığını
bilmiyoruz, vicdanlarımızın üzerine beton döküyorlar. Betonlar arasında yaşa
diyorlar. Tüm birikimlerimizi betonlar arasında gönüllü yaşayalım diye
ellerimizden alıyorlar. Birikimlerimizi bizim adımıza karar verip, bizim adımıza
hesap açıp, bizim adımıza savaş araçlarına yatırıyorlar, bir avuç toprak için.
Ve bizler birden gökten gelen bombanın sesi ile irkiliyoruz, aşsında irkilmemiz
gereken sessiz çığlık, açlığın sesi olduğunu unutuyoruz. Bir kişi açsa o toplum
dağılmak zorundadır, çünkü biri bir arada tutacak artık aidiyetlerimiz
kalmamıştır… Ortak dili konuşmak, ortak susmak çözüm değildir, kaosun
girdabından kurtulmak için…
Sevgisiz
yaklaşanlar zulmü hak görür...
Sevgi
ile yaklaşan ise sessizce zulüm karşısında açlık ile çığlığını atar… Hiçbir
insan aç kalmasın, yaşasın... Ölümler sevgi dolu insanlardan uzak kalsın… Ölüme
koşanların önünü kapatın, vücutlarını açlığa yatıranların istemlerini
karşılayın, çünkü bu dünyayı güzellik kurtaracaksa, güzellik yaşam içinde
olur... Yaşayan insanlardır güzelliği çevresine paylaşanlar… Toprak serpilmesin
güzel insanların üzerine… Onların sesine ses katın, ses sadece ses…
Üzerimize
yalanlar dökülmesin!
İsmail
Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder