Sermiyan Midnight
Sermiyan Midyat’ı sahnede canlı canlı izlemek baştan
söyleyeyim keyifli, o keyfi ben yaşadım ve sizin de yaşamanızı isterim.
Tek kişilik gösterisi iki bölümden oluşuyor. İlk bölümü
kendi yaşadığı ailesi ve çevresinde gelişen olaylar üzerinden yaşarken doğal
gördüklerini, ileri ki yıllarda pek doğal olmadığını anladıktan sonra geçmişe
doğru bakış.
Adının anlamından başlayan yani doğumdan başlayan bir
ergenlik dönemine kadar geçen bir ilk bölümden seçmeler ile seyirci ile
buluşuyor, ikinci bölüm ise daha çok mesleğini eline almış tiyatro sahnesinden
sinema platolarına doğru geçişini anlatan ve turneler ve çekim için gittiği
yerlerde yaşadıkları “normal” davranışlardan seçtikleri ile seyirciyi
kucaklamaya çalışıyor. Çalışıyor diyorum, çünkü ilk bölümde kucakladığı
seyirciyi ikinci bölümde kucağından kaçırıyor. Belki de arada çalan müzik
seçimi bu uzaklaşmaya neden olmuş olabilir. Ama benim gözlemin elbette başka,
çünkü benim gözlemime göre hicvin ortadan kalması ve yerini balon esprilere dayanmasıdır.
Platolarda ve turnelerde gözlemlerinin altında toplumun dokunuşu yok, daha
ağırlıkta bireyin orası için doğal olarak algılanan tepkileri üzerinedir. Şimdi
ilk bölümü Kürt sorunundan, solcu babasının tutuklanması ve Kürt bir çocuğun
İstanbul ve Ankara’da yaşadıklarını 80’li yıllarda ki doğal olarak
gördüklerinin aslında doğal olmadığını yıllar sonra anlamak ve onu anlatması
daha içten ve sözler de küfürlerde sözün içinde sırıtmamasının etkisi var.
İlk bölümde Kürtçe ile Türkçe karışımı bir yaşamın
çelişkilerini mizahın hicvini öyle bir yediriyor ki, hiciv mi, dalga geçmek mi
arasında kalabiliyorsunuz… Kahkahası bol ilk bölüm eşliğinde Midyat sahnede
adete salona hükmediyor. Ama ikinci bölüm için aynı başarıyı koruduğunu söylemek
zor, çünkü onun seçtiği deneyimler ve film çekerken yaşanmışlıklar seyirciyi
kucaklayamadı. Kucaklayamamasının nedeni ilk bölümde yaşanmışlıklar ve hiciv
tonun yok olmasında yatıyor. Toplumsal eleştiri mizahın dilinde farklılaşır ama
toplumsal olayların birey bazına indirgediğinizde ve bireyin ağzından çıkan
küfürler ile anlatımı her zaman mizah olmuyor, seviye aşağıya doğru düşüyor…
İkinci bölümde bende uyandırdığı etki, Amerikan oda tiyatrosunun küfürlü
versiyonun Türkçeye birer bir çevrilmiş ve tek oyuncuya uyarlaması gibi geldi…
Amerikan genç tiyatro yazarları ve dizi yazarları oyunlarını okurken veya
izlerken hep aynı duyguya kapılıyorum, onların dilince siktir çekmek sokak dili
içinde doğal ama bizde cümlenin başına aldığınız an batıyor, rahatsız ediyor...
Küfürle başlayan ama sonra işin içinde entrikaların ve kara mizahın unsurların
olduğu oyunu bir bütün baktığınızda tercümede bir yanlışlık olduğunu ve bizim
toplumu tanımadan uyarlamaya çalışması olarak olduğunu düşünüyorum, kısaca tv
için yapılan dizilerin arasına kahkaha yerleştirmek gibi bir şey ama olmuyor...
Sermiyan Midnight, hoş vaktinizi çalmıyor, size 80’li
yılarlın yaşanmışlıklarının ve garip durumların Kürt bir ailenin çocuğuna
yansımasını izleyeceksiniz, ortaya çıkan çelişkileri Sermiyan o kadar ince
işliyor ki, sizi kahkahaların arasında bir dönemin geçekliği ile yüzleşmesini
sağlıyor…
Sahne ışığı, müziği, dekoru konusunda bir şey demiyorum,
çünkü tek kişilik oyunun öznesi sahnede ki performansıdır, seyirci ile kurduğu
diyalogdur. Seyirciyi oyunun bir parçası yaptığı oyunlarda olduğunu kelime
arasında anlattı, bazı zamanlarda seyirci ile bire bir diyalog kurmaya çalıştı
ama benim olduğum oyun içinde seyirci sahneye sadece kahkahası ile
katıldı… Espriler arasında nefes alma ve
boşluk olmalıdır ki seyirci nasıl bir espri bombardımanı altında kaldığını
hissedebilsin, arka arkaya gelen öyküler beni bir ara kopardı, sadece kahkaham
kaldı kulağımda!..
Dekor her zaman aynı mantık içinde işliyor. Bir koltuk, bir
sehpa ve üzerinde içecek, bir köşede farklı ses çıkarmak için mikrofon ve yaka
mikrofonu… Işık genelde sahneyi tam aydınlatır boyutta ve son öyküde otel ve
müşterisi bölümünde sahnenin her alanı karartılıp oyuncu üzerine yoğunlaşması
ve oyunun bitişi mum söndürülmesi… Müzik sadece verilen arada ve oyunun
başlamadan verildiği halde oldu ve seçilen müzik seyirciyi hazırlayan şekilde
değil, öyle tercih edilmiş sadece… Anonslar mizahi ve cd’den yayınlanması… Bana
göre çok iyi olmuş, anons bile oyuna hazırlarken müzik dışında kalmış…
Vakti olanın, 80’li yılların bir çocuğa yansımasını ve
“beyin yanmasını” yani evde ve okulda ki
yaşamın birey üzerine yansıması ve farklı dünyaları aynı anda yaşamasını
anlamanız açısından gidin ve bol bol kahkaha atın ve soyun sonunda eğer
vaktiniz varsa düşünün…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder